Kızılkaya / Fıkıh Usulünde Sahabe Fetvasının Kaynaklık Değeri Cilt / Volume: • Sayı /Issue: • 2012



Yüklə 7,06 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə58/111
tarix16.08.2018
ölçüsü7,06 Mb.
#63317
1   ...   54   55   56   57   58   59   60   61   ...   111

124
İnsan ve Toplum
toplumun dinamikleri, biraz da dönemin şartları ile beraber şekillenmiştir. Bu yıllarda, 
Türkiye’de modernleşme, ulusal kimlik, ulusal dayanışma gibi “büyük” ve “kapsayıcı” 
diğer bir deyişle toplumun tümünü ilgilendiren konulardan çok hava kirliliği, sağlık, 
turizm, çevre, insan hakları, dini haklar, etnik haklar ve kadın hakları gibi daha spesifik 
konular üzerinde yoğunlaşılmış ve sosyal platformlarda bu konularla ilgili talepler etra-
fında siyaset yapılmaya başlanmıştır. Bu kavramların çoğu ise devlet katında değil, top-
lum katında ve toplumsal gruplar tarafından gündeme getirilmişlerdir. Konuların her 
birini savunan bir sosyal grup gelişmiş ve kendi alanında devlet üzerinde etkin olmaya, 
devletten bir takım haklar koparmaya ve devlet politikalarını etkilemeye başlamıştır 
(Çaha, 1998, s. 26-27). 1980’li yılların Türkiye’sinde sivil toplumun temel dinamiklerini 
ise bu gruplar oluşturmuşlardır. 
Türk Siyasal Hayatında 1990’lı Yıllara Kalan Miras: Liberalizmin Liberalizmle 
Yüzleşmesi ve Çeşitlenen Liberalizm
Türkiye siyaseti, 1990’lı yıllarda, önceki yıllardan tevarüs eden miras ile büyük değişim 
ve dönüşümler yaşamıştır. Yaşanan bu dönüşümde en önemli etkiyi, 1980’li yıllardaki 
politikalar oluşturmuştur. Yukarıda daha ayrıntılı bir şekilde ele aldığımız neoliberalizm 
ve “Yeni Sağ” program ile sivil toplumcu siyasetin gelişmesi ve bunların uygulanma 
çabaları, bu değişim ve dönüşümün en önemli iki muharriki olmuştur. Neoliberalizm 
ve sivil toplumcu siyasetin bir çıktısı olarak 1990’lı yıllarda, Türkiye’de siyasetin ve 
toplumun gündemini meşgul eden gelişmeleri dört ana başlıkta toplamak müm-
kündür. Bunlardan ilki, özellikle neoliberal politikalar çerçevesinde 1990’lı yıllarda 
iktisadi anlamda yaşanan değişimler ve gelişmeler; ikincisi, mevcut konjonktürün bir 
sonucu olarak kimlik ve kültür temelli ortaya çıkan “Kürt meselesi”, “Alevi meselesi” ve 
“İslamcılık meselesi” gibi meseleler; üçüncüsü, sivil toplum tartışmalarının tetiklediği 
ve katkıda bulunduğu devlet-toplum ve birey ilişkilerine dair tartışmalar ve çözümle-
meler; son olarak ise Türk siyasal yapısında yaşanan değişim ve dönüşümlere paralel 
olarak ortaya çıkan ve siyasetin polarize olarak parçalanmışlığıdır. Bu dört husus, aslın-
da 1990’lı yıllarda Türkiye’nin siyasi ve toplumsal gelişmelerinin anlaşılmasında temel 
kodları içlerinde barındırmaktadır. Bu temel meselelere kısaca değinmek, konunun 
daha iyi anlaşılması için faydalı olacaktır.
rada ortaya konulan “sivil toplum” aslında bir model olarak liberalizmin tarihine paralel gelişen, 
en az iki-üç yüzyıl öncesine giden bir dizi sosyo-ekonomik ve siyasi kurumun oluşturduğu ve bazı 
temel kültürel yönelimlerle iç içe geçmiştir. Bu geleneğin kurumsal çekirdeği, şu düzenlemelerin bir 
bileşiminden oluşmaktadır: Sınırlı, sorumlu ve hukukun üstünlüğü çerçevesinde işleyen bir devlet; 
özel mülkiyet rejimine dayanan bir piyasa ekonomisi; bir seri özgür, gönüllü dernek, birlik ve özgür 
bir tartışma alanı. Dikkat edilirse bu model, aşağı yukarı klasik liberalizmin sosyo-politik tasavvuruna 
denk düşmektedir. Nitekim Cohen ve Arato da modern sivil toplumun klasik liberalizm temasını 
çağrıştırdığını belirtmektedir. (Jean & Arato, 1992, s. 345)


125
Köroğlu / Türkiye’de 1990’lı Yıllarda Ortaya Çıkan Siyasi Liberalizm Pratikleri
1980’lerde uygulanan neoliberal iktisadi politikalar, Türkiye ekonomisinde büyük 
iyileştirmelere yol açacak beklentisiyle işlerliğe sokulmuştur. Ancak, 1990’lı yıllara 
gelindiğinde uygulanan bu neoliberal politikalarla beraber Türkiye ekonomisi çok 
daha kötü bir duruma gelmiş, enflasyon çok büyük oranda artmış, Türk lirasının değeri 
büyük oranda düşmüş, gelir dağılımı ciddi oranda bozulmuştur. Gelir dağılımının 
bozulması ile beraber, özellikle bölgesel dengesizlikler derinleşmiş; artan yoksulluk, 
beraberinde ciddi moral çöküntülerini ve toplumsal parçalanmaları da beraberinde 
getirmiştir. Bununla beraber neoliberal politikalara da uygun olarak 1980’lerle beraber 
ihracat burjuvazisi yerini küresel iktisadi sistemle bütünleşmiş yeni bir burjuva sınıfına 
bırakmış ve toplumun bir kısmı daha zengin olurken diğer bir kısım ise daha da fakir-
leşmiştir (Cizre-Sakallıoğlu ve Yeldan, 2000, s. 493). Ferooz Ahmad, toplumda iktisadi 
anlamda yaşanan bu farkın açılmasını John Rentol’ün sözleriyle açıklamış ve Türkiye 
toplumunun, bir “yoksul, zengin ve çok zenginler” toplumu haline geldiğini belirtmiş-
tir (Ahmad, 2009, s. 244) Ayrıca, neo-liberal politikaların sonucu olarak piyasa dengele-
rinde ve bunun toplumsal ilişkilerine bakan kısımlarında büyük değişimler yaşanmıştır. 
Piyasa dinamiklerinde, 1980’lerle beraber tam bir kuralsızlık hâkim olmuş, bu da bir 
süre sonra yolsuzluk ve mafya ekonomisine doğru gidişi hızlandırmıştır. Bu durum 
piyasada daha fazla zor ve kanun dışı ilişkilerin fazlalaşmasına yol açmıştır. Böylece de 
devlet bir yağma aracı, kamusal servet de bir yağma nesnesi haline dönüştürülmüştür 
(Özkazanç, 2005, s. 642).
Türkiye’de 1980 sonrası siyasetin şekillenmesinde en önemli etken, 12 Eylül darbesi 
olmuştur. Darbeyle beraber Türkiye’de siyaseti ve toplumsal gelişmeleri kendi elleriyle 
güdümlendirmek isteyen cunta yönetimi ve bu paralelde hazırlanan 1982 Anayasası 
ile beraber devlet, toplumun tüm katmanlarında en etkin ve hâkim kurum haline 
gelmiştir. Türkiye’de bu şekilde devletçi zihniyetin hâkim olması ve politik alanla sivil 
alanın yok sayılması, yukarıda da gördüğümüz gibi sivil toplum tartışmalarını gün-
deme getirmiş ve sivil toplum tartışmaları bağlamında yeni arayışları da beraberinde 
getirmiştir. Bu tartışmalara rağmen 1980’lerin 1990’lara bıraktığı miras, Türkiye toplu-
munda devlet ve toplum arasındaki ilişkinin zayıflamasına ve kopmasına yol açmıştır 
(Cizre-Sakallıoğlu ve Yeldan, 2000, s. 494) Bu sonuçtaki en büyük etken olarak ise sivil 
toplum projelerinin devlet ve toplum arasında ayrı bir alan olarak üretilememiş olma-
sı, bilakis o dönemlerde uygulanan mevcut politikaları meşrulaştıran bir amaç içinde 
yürütülmüş olması gerçeği yatmaktadır.
1990’lı yıllar, Türkiye’de siyasal yapının da çok büyük değişimlere uğradığı bir dönem 
olmuştur (Kalaycıoğlu, 1996, s. 57). Turgut Özal, ANAP yoluyla farklı siyasi eğilimleri 
merkezde toparlamak istemiş, ancak bu çabası bir süre sonra sonuçsuz kalmıştır. Siyasi 
yelpazede 1980’lerde başlayan yapısal dönüşüm, 1990’larda da varlığını sürdürmüş, 
hatta yeni boyutlar kazanmıştır. Böylece siyasi yelpazede “merkez”, giderek daha fazla 
bir şekilde radikal sağa kaymaya başlamıştır. Artık klasik manada merkez-çevre ikilemi 


Yüklə 7,06 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   54   55   56   57   58   59   60   61   ...   111




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə