Memleket Hikâyeleri / Ayfer Tunç



Yüklə 7,9 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə50/66
tarix26.09.2018
ölçüsü7,9 Mb.
#70871
1   ...   46   47   48   49   50   51   52   53   ...   66

diyorlar. Bir kere de biz davet edelim,  beraber yürüyüş yapalım, 
plajda  birlikte  oturalım,  denize  beraber  girelim  dedikleri  yok. 
Zaten  denize  girdikleri  çok  nadir,  kırk  yılda  bir,  o  da  sabahın 
seherinde,  daha  millet  gözünü  açmadan.  Doktor Bey ve  karısı­
nın bu kibirli halleri,  aralarındaki sınıfsal mesafeyi ısrarla koru­
maları, zamanla onlara gösterilen teveccühün azalmasına hatta 
gıcıklığa dönüşmesine  yol açıyor.
Tek  istisna oğulları. Amerikan  malı  terliklerini sürüye sürü­
ye  ekmek almaya giderken  tanıştığı çocuklardan birkaçıyla ah­
bap  oluyor.  Plajda  futbol oynamayı, bir kayık uydururlarsa ba­
lığa  çıkmayı  kabul  etmiyor,  ama  bazen  yaşıtlarıyla  nehir  bo­
yunda  veya mısır  tarlalarının  içinde  bira  içmeye gidiyor.  Kor­
kunç tembel, bir o kadar da eğlenceli, bol şortunun cebinde her 
zaman  İngilizce  bir  çizgi  roman var.  Anlattığı şeyler de Ameri­
kan  rüyasını  ucundan  kenarından  öğrenmiş  ergenlerin  çok  il­
gisini çekiyor.
Ama bir gece  Doktorun  oğlu,  sitedeki anne-babalar arasında 
infiale  neden oluyor.
Karasu  silah-külah,  mafya,  kaçakçılık,  kumar,  esrar,  hatta 
kalpazanlık  işlerinin  yürüdüğü,  tekin  olmayan  kasabalardan 
biri.  Yazlıkçıların  ortamlarında  hissedilmiyor  ama  merkezden 
uzaklaşıldıkça  tuhaf  mekânlarda  acayip  işler  döndüğü  bilini­
yor.  Bir  gece  önce  polis  esrar  satılıyor  diye  sayfiyenin  tek  dis­
kosunu basmış, nursuz suratlı sahibini tutuklamış.  Anne-baba­
lar  panikte,  çocuklarının  diskoya gitmelerini kesinlikle  yasak­
lamışlar.  Tam  hararetle bu  meseleyi konuşurlarken uyuşuk oğ­
lan balkona çıkıyor, bir sigara yakıp anne-babasının yanında iç­
meye başlıyor.
Gözler  Doktor  Bey’in  balkonunda  kilitleniyor.  Çocuğun  si­
gara  içtiğine  niye  dikkat  etmemişler  ki şimdiye  kadar?  Bir  ne­
feslik mi?  Bir seferlik mi? Hayır, çocuk dibine kadar içiyor, hat­
ta İkinciyi yakıyor. Anne-babaların akılları duruyor. Bir lise son 
sınıf  öğrencisi  nasıl sigara  içer,  hem  de  anne-babasının  yanın­
da!  Bu nasıl bir terbiyedir?
“Ulan  bu pezevenk bulsa  esrar  da  içer!”
Derhal  uğultulu bir dedikodu  başlıyor.
188


Fakat  site  sakinleri  de  bir  tuhaf.  Aralarında  daha  on  beş  ya­
şındaki  oğullarını  rakı  masasına  oturtup  içiren,  sarhoş  olur­
sa dalga geçen, olmazsa “Oğlum  rakıyı su gibi içiyor,  bana  mı­
sın  demiyor!”  diye  gururlanan  babalar  var.  Onların  gözünde 
içki  masası  bir eğitim  gerektiriyor,  oturduğu  gibi  kalkmak da 
takdire  değer  bir  sonuç,  içkinin  saygısızlıkla  ilişkisi  tartışma­
lı  ama  sigaranınkinin  saygısızlık  olduğu  konusunda  hemfikir­
ler  ve  müthiş  katilar.  Erkek  adam  içer  kardeşim!  diyen  bu  ba­
balar,  kendi  babalarıyla  veya  amcalarıyla  -masada  başköşeye 
oturmamak şartıyla- içki  içiyorlar,  ama  altmış yaşma  da  gelse­
ler  büyüklerin  yanında  sigara  içmiyorlar.  Bir  denk  geldiğinde 
üstü  kapalı  soruyorlar  Doktor  Bey’e,  tasvip  etmediklerini  his­
settirmek istiyorlar.
Ama  Doktor,  “Benden  gizli  içeceğine  yanımda  içsin  ki  bile­
yim !”  diyor.
Bu  cevap  site  sakinlerini  ikiye  bölüyor.  Bir  kısmı  bu  düşün­
ceyi makul buluyor, Amerikan terbiyesi ne de  olsa.  Hem haksız 
mı yani  adam?  Hepsinin  çocuğu içmiyor mu?  Bal gibi de içiyor, 
biliyorlar  üstelik  ama  bilmezlikten  geliyorlar!  Bir  kısmı  kesin­
likle  karşı,  “Başlarım Amerikan  terbiyesine!  Büyüklerin  yanın­
da  sigara  mı  içilirmiş!”  diyorlar.
Bir  gece  sitenin  çocuklarından birinin  kulağı  ağrıyor.  Daya­
nılır gibi değil. Üç tane aspirin  içmiş,  geçmemiş.  Annesi zeytin­
yağı  damlatıyor,  havlu  ısıtıp  koyuyor ama bir faydası olmuyor. 
Sonunda  oğlunu Doktor Bey’e götürmek istiyor, ama çocuk ke­
sinlikle  reddediyor,  nedenini  de  söylemiyor.  Çocuğun  kula­
ğı  daha  gündüzden  hafif  hafif  ağrımaya  başlamış.  O  da  uyu­
şuk oğlana, “Baban gelince göstersem bakar mı?”  diye  sormuş.
“Bakar  ama  para  ister,”  demiş  uyuşuk.  “Daha  Almanyalılar 
gelmedi, babam  paraya  doymadı.”
Almanyalılar  geldiklerinde  şehirlerin  ekonom ik  hayatın­
da  ciddi bir canlanma  oluyor.  Her  türden  esnaf,  cömertçe  para 
harcayan AlmanyalIları  dört gözle bekliyor.  En çok emlak piya­
sası yükseliyor. Bir türlü alıcı çıkmayan yıkık dökük evler,  sapa 
yerlerdeki  dükkânlar AlmanyalIlara pazarlanmak için  üstünkö­
rü bir tadilata sokuluyor.  Pek çok esnafın yüzüne gizlemeye ça­
189


lıştıkları ama  pek de başarılı olamadıkları bir kazıklama arzusu 
yerleşiyor.  Yazın  doktorların  da  piyasası  yükseliyor.  Almanya­
lIlar  kışı  hasta  geçiren  anne-babalarını,  yakınlarını  doktora  ta­
şıyorlar,  gerekiyorsa  ameliyat ettiriyorlar.
Kulağı  ağrıyan  çocuk  Doktor’un  oğlunun  babası  hakkında 
söylediklerini anne-babasına söylemiyor.  Bilseler bir daha uyu­
şuk  oğlanla  arkadaşlık  etmesine  izin  vermezler.  Zaten  oğlunun 
yanında  sigara  içmesine  ses  etmediği  için  kafaları  iyice  karış­
mış. Herkesin terbiyesi  kendine deyip Doktor Bey’den  uzaklaş­
sınlar  mı,  kötü  örnek  oluyor  diye  selamı  sabahı  kessinler  mi, 
olsun  gene  de  mühim  bir şahsiyettir diye  yalakalığa devam  mı 
etsinler karar vermiş değiller.  İki arada bir derede, yarım selam­
larla  durumu  idare  ediyorlar.
Oysa  çocuk bu  arkadaşlıktan  çok  memnun.  Oğlan  babası  gi­
bi  değil.  Hem  eli  açık  hem  samimi.  Ayrıca  İngilizce  bilmiyor­
sun  okuyamazsın  demiyor,  çizgi  romanlarını  ödünç  veriyor, 
sigarasını  da  paylaşıyor.  Hep  beraber  Ihsaniye’ye  gidiyorlar, 
ağaçların altına yayılıp  bira ve sigara içerek sohbet ediyorlar.
Bu  sohbetler  sırasında  Doktor’un  uzun,  tuhaf  elbiseler  gi­
yen  karısının  oğlanın  üvey annesi olduğunu, sitede hemen her­
kesin öğle  uykusuna yattığı saatlerde havanın buğulu  bir sesle 
dolmasının  üvey  annenin Janis Joplin  hayranlığından  kaynak­
landığını  öğreniyorlar. Janis Joplin’i  duymuş,  biliyormuş,  da­
hası  çok  beğeniyormuş  gibi  yapıyorlar.  Doktor  Bey’in  Ameri­
kan  sağlık  sistemindeki  derecelendirme  nedeniyle  Türkiye’ye 
döndüğünü  öğreniyorlar,  ne  anlama geldiğini  hiç anlamıyorlar 
ama  sormuyorlar.  “Haa,  tamam,”  diyorlar.  Herhangi  bir  bağ­
lantıları  olmadığı  halde  niye  Adapazan’na  yerleştiklerini  uyu­
şuk  oğlan  da  bilmiyor  olmalı  ki,  “İstanbul’a  yakın  çünkü,”  di­
ye geçiştiriyor.
Siteyi  meşgul  eden sigara  konusu  bir süre  sonra gündemden 
düşüyor.  Anne-babalar  herkesin  terbiyesi  kendine  görüşünde 
birleşmiş görünüyorlar.  Doktor Bey’in  kibirli hallerinde  zaman 
içinde  hafif bir azalma  oluyor. Sınıfsal ve  kültürel üstünlüğünü 
kabul  ettirmiş  olmanın  hazzıyla  site  sakinleriyle  daha  çok  va­
kit  geçiriyor.  Pazar günleri  katlanır şezlongunu  ve  güneş  şem­
190


Yüklə 7,9 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   46   47   48   49   50   51   52   53   ...   66




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə