Kalçadan
yere kadar olan mesafeyi, dizden yere kadar olan mesafeye bölün. Yine PHI.
Parmak eklemleri. Ayak parmakları. Belkemiği bölümleri. PHI. PHI. PHI. Dostlarım, her
biriniz Altın Oran'ın yürüyen birer armağanısınız."
Karanlık olduğu halde, Langdon hepsinin şok olduğunu görebiliyordu. Bunda tanıdık bir
sıcaklık hissediyordu. Ders vermesinin sebebi de buydu. "Dostlarım, anlayacağınız gibi,
dünyadaki kaosun altında bir düzen vardır. Eskiler PHI'ı keşfettiklerinde Tanrı’nın dünya yapı
taşıyla karşılaştıklarına emindiler ve doğaya bu yüzden taptılar. Sebebi anlaşılıyor. Doğada
Tanrı’nın elinin var olduğu açıktır, günümüzde bile paganlar mevcuttur... Toprak Ana'ya
saygı duyan dinler. Pek çoğumuz doğa için paganlar gibi bayram yapar, ama bunun farkına
varmayız. Mesela 1 Mayıs buna mükemmel bir örnektir, baharın kutlanışı... cömertliğini
sunmak için toprağın canlanması. Altın Oran'ın
özünde var olan sihir, zamanın başlangıcında
yazılmıştır. İnsan doğanın kurallarına göre oynar ve insan sanatla, Yaradan’nın elinin
güzelliğini taklit etmeye çalıştığından, bu dönem sanatta Altın Oran'a bol bol rastlayacağımızı
tahmin edebilirsiniz."
Sonraki yarım saat süresince Langdon onlara Michelangelo'nun, Albert Dürer'in, Da
Vinci'nin ve diğerlerinin sanat eserlerine ait diyalar göstermiş ve her sanatçının,
kompozisyonunda Altın Oran'a bilinçli bir dikkatli bir biçimde bağlı kaldığını açıklamıştı.
Langdon, Yunan Partenonu’nun, Mısır piramitlerinin ve hatta New York'taki Birleşmiş
Milletler binasının mimari ölçülerinin PHI sayısına uyduğunu söylemişti. PHI, Mozart’ın
sonatlarının düzenlemelerinde, Beethoven'in
Beşinci Senfonisinde, Bartók'un, Debussy'nin ve
Schubert'in eserlerinde görülüyordu.
Langdon onlara, Stradivarius'un bile ünlü kemanlarındaki f-deliklerin yerlerini
belirlemekte PHI sayısını kullandığını anlatmıştı.
Tahtaya doğru yürüyen Langdon, "Sonuç olarak," demişti. "Yeniden
sembollere
dönüyoruz." Beş köşeli yıldız oluşturacak şekilde birbiriyle kesişen birkaç doğru çizmişti. "Bu
dönem göreceğiniz en güçlü semboller, den biri bu.
Beş köşeli yıldız olarak bilinen bu sembol,
pek çok kültür tarafından
hem kutsal, hem de sihirli kabul edilmiştir. Bana nedenini
söyleyebilir misiniz?"
Matematik öğrencisi Stettner elini kaldırdı. "Çünkü beş köşeli yıldız çizerseniz, doğrular
kendiliğinden Altın Oran'a bağlı olarak kısımlara ayrılır."
Langdon, çocuğa bakıp gururla başını sallamıştı. "Gayet iyi. Evet, beş köşeli yıldızdaki
tüm doğru parçalarının oranları PHI'ı verir. Bu sembol Altın Oran'ın en
yüksek ifadesidir. Bu
yüzden, tanrıça ve kutsal dişi ile ilintili olan beş köşeli yıldız, daima güzellik ile
mükemmelliğin sembolü olmuştur."
Sınıftaki kızların yüzü sevinçle parlamıştı.
"Bir hatırlatma çocuklar. Bugün Da Vinci'ye şöyle
bir değindik, ama bu dönem onun
hakkında çok fazla şey göreceğiz. Leonardo eski tanrıçalara çok düşkün biriydi. Yarın size,
tanrıçalara sunulan görüp görebileceğiniz en hayret verici armağan olan
Son Akşam Yemeği
freskini göstereceğim."
Birisi, "Şaka mı yapıyorsunuz?" dedi. "Son Akşam Yemeği'nin İsa ilgili olduğunu
zannediyordum."
Langdon göz kırptı. "Hiç tahmin edemeyeceğiniz yerlerde gizli semboller var."
Sophie, "Haydi," diye fısıldadı. "Ne oldu? Neredeyse geldik. Devam edin."
Kendini uzak rüyalardan kopup
gelmiş gibi hisseden Langdon, ayağını kaldırdı. Merdiven
basamaklarında durduğunu ve ani buluşunun etsiyle donakalmış olduğunu fark etti.
On Draco devini al! On sahte alim.!
Sophie dönmüş ona bakıyordu.
Bu kadar basit olamaz, diye düşündü Langdon.
Ama elbette öyle olduğunu biliyordu.
Louvre'un derinliklerinde... aklında PHI ve Da Vinci düşünceleri, Robert Langdon,
ansızın Sauniére'in şifresini çözmüştü.
"On Draco devini al!" dedi. "On sahte alim! Bu en basit şifre biçimi!"
Sophie merdivenlerde
onun önünde durmuş, şaşkınlıkla bakıyordu.
Şifre mi? Gece
boyunca kelimeleri incelemiş ve herhangi bir şifreye rastlamamıştı. Özellikle de basit bir
şifreye.
"Kendin söyledin." Langdon'ın heyecanı sesine yansıyordu. "Fibonacci sayıları sadece
sıraya dizildiklerinde bir anlam ifade ediyorlar. Öteki türlü matematiksel anlamsızlıktan öteye
gitmezler."
Ne hakkında konuştuğuna dair Sophie'nin en ufak fikri yoktu. Fibonacci sayıları mı? Bu
sayıların, Kriptografi Birimi'nin işe dahil edilmesi için yazıldığına emindi.
Başka bir anlamı
da mı var? Elini cebine daldırdı ve bilgisayar çıktısını çıkararak, büyükbabasının mesajını
yeniden incelemeye koyuldu.
1 3 – 3 – 2 – 2 1 – 1 – 1 – 8 - 5
O n D r a c o d e v i n i a l !
O n s a h t e a l i m !
Sayılar ne demek olabilir ki?
Kâğıdı eline alan Langdon, "Karıştırılmış Fibonacci Dizimi bir ipucuydu," dedi. "Sayılar,
mesajın geri kalanını deşifre etmek için yol gösteriyor. Metne de aynını uygulamamız için
diziyi sırasına göre yazmadı. On Draco devini al? On sahte alim? Bu satırların hiç anlamı yok.
Bunlar sadece karışık yazılmış
harfler."
Langdon'ın ima ettiğini algılayabilmesi Sophie'nin sadece bir saniyeni almış ve bunu
gülünecek kadar basit bulmuştu. "Yani sence mesaj... "
bir anagram mı?" Langdon'a
bakıyordu. "Gazetedeki karıştırılmış kelime bulmacaları gibi mi?"
Langdon, Sophie'nin yüzündeki şüpheyi görebiliyor ve bunu anlayabiliyordu. Çok az
kişinin fark edebildiği anagramlar modern zamanın eğlencesi
haline gelmesine rağmen, kutsal
sembolizm konusunda oldukça kesin bir tarihe sahipti.
Gizemli Kabala öğretileri anagramlara dayanırdı, yeni anlamlar türetmek için İbranice
kelimelerin harflerinin yerini değiştirmek. Rönesans dönemindeki Fransız kralları
anagramların sihirli bir güce sahip olduklarına öylesine inanırlardı ki, önemli evraklardaki
kelimeleri inceleyerek daha iyi karar vermelerine yardımcı olmaları için anagram uzmanları
görevlendirirlerdi. Romalılar anagram ilmine
ars magna derlerdi... "büyük sanat."
Langdon gözlerini Sophie'ninkilere dikmişti. "Baştan beri büyükbabanın söylemeye
çalıştığı gözümüzün önündeydi ve bunu anlayabilmemiz için bize yeterince ipucu bırakmıştı."
Langdon başka bir şey söylemeden ceketinin cebinden bir kalem çıkardı ve satırlardaki
harfleri yeniden sıraya dizdi.
O n D r a c o d e v i n i a l !
O n s a h t e a l i m !
Şu dizelerin mükemmel bir anagramıydı....
L e o n a r d o d a V i n c i !
M o n a L i s a !