"Evet."
"O halde Kutsal Kâse efsanesi tamamıyla soylu nesille ilgili."
Teabing, "Harfi harfine," dedi. "Sangreal kelimesi San Greal'den gelir... ya da Kutsal
Kâse'den. Ama Sangreal kelimesinin en eski bölünme şekli farklıydı." Teabing bir müsvedde
kâğıdına yazarak, Sophie'ye uzattı.
Sophie, onun yazdığını okudu.
S a n g R e a 1
Sophie o anda tercümeyi fark etmişti.
Sang Real aslında Asil Kan anlamına geliyordu.
59
New York'taki Lexington Caddesi'nde bulunan Opus Dei merkezinin lobisindeki erkek
resepsiyon görevlisi telefonda Piskopos Aringarosa'nın sesini duyunca şaşırmıştı. "İyi geceler
efendim."
Alışılmadık bir şekilde endişeli konuşan piskopos, "Bana mesaj bırakan oldu mu?" diye
sordu.
"Evet efendim. Aradığınıza çok memnun oldum. Size dairenizden ulaşamadım. Yarım
saat kadar önce acil bir telefon mesajı aldınız."
"Öyle mi?" Aldığı haberle rahatlamış gibiydi. "Arayan kişi ismini bıraktı mı?"
"Hayır efendim, sadece bir numara." Santral numarayı verdi.
"Ülke kodu otuz üç mü? Fransa'nın kodu öyle değil mi?"
"Evet efendim, Paris arayan kişi onunla hemen bağlantı kurmanızın çok önemli olduğunu
söyledi."
"Teşekkür ederim. Bu telefonu bekliyordum." Aringarosa görüşmeyi, hemen bitirdi.
Resepsiyon görevlisi ahizeyi yerleştirirken, Aringarosa'nın telefon hattından neden cızırtılı
sesler geldiğini merak etti. Piskoposun günlük planı, onun bu hafta sonu New York'ta
olacağını gösteriyordu ama sesi dünyanın bir ucundan geliyor gibiydi. Resepsiyon görevlisi
omuzlarını silkti. Piskopos Aringarosa son birkaç aydır oldukça tuhaf davranıyordu.
Fiat, Roma’daki Ciampino Charter Havaalanı'na yaklaşırken Aringarosa, cep telefonum
çekmemiş olmalı, diye düşündü. Öğretmen bana ulaşmaya çalışıyordu. Aringarosa telefonu
kaçırdığı için endişelenmekle beraber, Öğretmen'in Opus Dei merkezini aramakta sakınca
görmememden işaret almıştı.
Bu gece Paris'te işler yolunda gitmiş olmalı.
Aringarosa numarayı çevirirken, yakında Paris'te olacağı için canlanıyordu. Şafak
sökmeden ayak basmış olacağım. Aringarosa'nın kiraladığı uçak Fransa'ya gitmek için onu
bekliyordu. Bu saatte ticari havayolu şirketlerini kullanmayı düşünemezdi, özellikle de evrak
çantasındakileri gözönünde bulundurduğunda.
Hat çalmaya başlamıştı.
Bir kadın sesi cevap verdi. "Direction Centrale Police Jııdiciaire"
Aringarosa tereddüt etti. Bu beklenmedik bir şeydi. "Ah, evet... Benden bu numarayı
aramam istenmiş."
Kadın, "Qui étes-vous?" dedi. "İsminiz?"
Aringarosa ismini verip vermemek konusunda kararsızdı. Fransa adli polisi mi?
Kadın, "İsminiz monsieur?" diye ısrar etti.
"Piskopos Manuel Aringarosa."
"Un moment." Hatta bir klik sesi duyuldu.
Uzun bir bekleme süresinin ardından, sert ve kaygılı sesiyle bir başka adam telefonu
cevapladı. "Piskopos, sonunda size ulaştığıma çok memnun oldum, Sizinle tartışmamız
gereken pek çok konu var."
60
Sangreal... Sang Real... San Greal... Asil Kan... Kutsal Kâse.
Hepsi iç içe geçmişti.
Kutsal Kâse Magdalalı Meryem... İsa Mesih'in asil soyunun annesi. Sophie sessiz balo
salonunda durup Robert Langdon'a bakarken, yeni bir dalganın zihnini karıştırmaya
başladığını hissediyordu. Teabing ile Langdon bu gece masaya ne kadar delil koyarsa,
bulmaca o kadar belirsizleşiyordu.
Bir kitap rafını karıştıran Teabing, "Anlayacağın hayatım," dedi. "Kutsal Kâse hakkındaki
gerçeği dünyaya anlatmak isteyen tek kişi Leonardo değildi. İsa Mesih'in asil soyu, çok sayıda
tarihçi tarafından geniş kapsamlı biçimde anlatılmıştır." Parmağını düzinelerce kitabın
üstünde gezdirdi.
Başını yana eğen Sophie kitap isimlerine göz gezdirdi.
TAPINAKÇI KEŞFİ:
İsa'nın Gerçek Kimliğinin Gizli Bekçileri
KAYMAKTAŞI KAVANOZU TAŞIYAN KADIN:
Magdalalı Meryem ve Kutsal Kâse
DİZELERDEKİ TANRIÇA
Kutsal Dişiyi Geri İstemek
Kitapların arasından kalın kapaklı, yırtık pırtık birini çıkarıp, Sophie'ye uzatan Teabing,
"En çok duyulanı bu olmalı," dedi. Kapakta şöyle yazıyordu:
KUTSAL KAN, KUTSAL KÂSE
Alkışlanan Uluslararası En Çok Satan
Sophie başını kaldırıp baktı. "Uluslararası en çok satan mı? Ben bunu hiç duymadım."
"Sen daha küçüktün. Bin dokuz yüz seksenlerde ortalığı fena halde karıştırmıştı. Bana
göre yazarlar incelemelerinde bazı belirsiz boşluklar bırakmış ama temel iddiaları oldukça
kuvvetli, ayrıca sonunda İsa'nın bir nesli olduğu fikrini açığa çıkarmış oldular."
"Kilisenin bu kitaba tepkisi nasıl oldu?"
"Elbette çok öfkelendiler. Ama bu beklenen bir şeydi. Her şeyde önce, Vatikan bu sırrı
dördüncü yüzyılda örtbas etmeye çalışmıştı. Haçlı Seferleri'nin bir sebebi de buydu. Bilgileri
toplayıp, yok etmek. Magdalalı Meryem'in eski kilisenin erkeklerine karşı oluşturduğu tehdit
yıkıcıydı Mesih'in kilise kurma görevini verdiği kadın olmakla kalmıyor, kilisenin yeni ilan
ettiği ilahın aslında ölümlü nesiller dünyaya getirdiğinin fiziksel ispatını taşıyordu. Magdalalı
Meryem'in gücüne karşı kendini korumak isteyen kilise, onu bir fahişe olarak tanıttı ve İsa'nın
onunla evlendiğine dair tüm delilleri sakladı. Böylece İsa'nın yaşayan vârisleri bulunduğu ve
ölümlü bir peygamber olduğunu iddia edecek kimse kalmayacaktı."
Sophie başını sallayan Langdon'a baktı. "Sophie bunu doğrulayan tarihi deliller oldukça
sağlam."
Teabing, "İtiraf etmeliyim ki," dedi. "İddialar müthiş ama bu örtbas olayına başvurmak
için kiliseyi harekete geçirecek güçlü unsurlar vardı. Halkın kanbağını öğrenmesi durumunda,
kilisenin sürekliliği mümkün değildi. Mesih'in bir çocuğunun var olması, İsa'nın
Tanrısallığına ve dolayısıyla kendini, Tanrı katına ulaşmanın ve cennet krallığına girmenin
tek yolu olarak ilan eden Hıristiyan Kilisesi'ne zarar verecekti."
Dostları ilə paylaş: |