II International Congress
329
1984 yılında dünyada toplam 26,5 ton mersin ba-
lığı avlanmışken Sovyetler dağıldıktan sonra,
Hazar Denizi'nde mersin balığı avı iki kat düş-
müştür (Đran hariç). Bazı uzmanlara göre, 2003-
2005 yılına kadar Hazar Denizi'ndeki mersin balığı
rezervi ticari bakımdan bitecektir.
Hazar Denizi'nde 1985 yılında 30 bin ton
olarak gerçekleştirilen havyar üretimi 1995 yılında
sadece 5.672 ton olarak ölçülmüştür. Bölgede
havyardan elde edilmiş gelirin havyar üretiminin
maksimum olduğu yıllarda 6 milyar dolar düze-
yinde gerçekleştiği düşünüldüğünde, Denizin hav-
yar üretiminin ekolojik ve ekonomik bakımdan ne
derece büyük yara aldığı daha kolay anlaşılır. Dört
yüzden fazla sayıda türün Hazar Denizi'ne özel
olduğu not edilen balıklardan elde edilen ve dünya
havyar üretiminin (20 yıl önce %90'ını gerçek-
leştiren) büyük bir bölümünün elde edildiği Deniz,
bugün bu özelliğini kaybetme tehdidi ile karşı
karşıya bulunmaktadır. Hazar denizinin doğal ya-
şamına ilişkin bu veriler sürdürülebilir kalkınma
yaklaşımının bölgede uygulanma zorunluluğunun
olduğunu ama uygulanamadığı gerçeğini de bir
kere daha ortaya koymaktadır.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra,
1990’lı yıllarda bağımsızlıklarını kazanan Hazar
bölgesindeki Türk Cumhuriyetleri; “çevre koru-
ma” yaklaşımlarında ve “çevre sorunlarına” çözüm
üretmede bölgesel çevre koruma politikalarının
henüz çok başındadırlar. Bölge devletlerinde ortak
kullanıma konu olan çevre değerleri, Türk Cum-
huriyetleri arasında bir işbirliğini zorunlu kılmak-
tadır. Hazar Denizi’ndeki kirlilik Hazar’a kıyısı
olan ülkeleri de yakından ilgilendirmektedir
(www.tdcif.org, 2007). Hazar Denizi’nin, Aral
Gölü’nün ve bölgedeki öteki su kaynaklarının
kirlenmesiyle oluşan çevre sorunları, çölleşme,
erozyon, nükleer denemelere bağlı özellikle Kaza-
kistan’da ortaya çıkan çevresel sorunlar ve benzeri
çevre sorunları bölgedeki yaşam kalitesinin
giderek düşmesine yol açmaktadır (www.tdcif.org,
2007).
SONUÇ VE ÖNERĐLER
Hazar bölgesinin zengin enerji kaynakları bu
bölgenin ÇUŞ’lerin önemli yatırımlara yöneldiği
bir alan olmasına yol açmıştır. Bir anlamda böl-
genin kaderi Sovyetlerin yıkılması ile yeniden
şekillenmeye başlamıştır. Önceden Hazar ve böl-
gesinin doğal kaynaklan sadece bu ülke tarafından
kullanılırken yeni devletlerin varlığı Hazara ilişkin
enerji pastasının ortaklarını arttırmıştır. Günümüz-
de Hazar kaynaklarının ortakları 1991 öncesindeki
gibi sadece SSCB ve Đran değildir. Artık toplam 5
kıyıdaş ülke bu kaynaklar üzerinde hak iddia
etmektedirler. Yeni kurulan devletlerin (ya da
Hazar"ın yeni ortaklarının) pek çok ortak noktası
bulunmaktadır. Ancak bu ortak noktalardan biri
olan ekonomik yetersizlik devletlerin Hazar'ın
hukuki statüsüne ve Hazar'a ait doğal kaynakların
kullanımına ilişkin yaklaşımlarında birincil etken-
dir. Zira kıyıdaş devletlerin tümü Hazar'ın doğal
kaynaklan aracılığı ile elde edecekleri gelirle eko-
nomik kalkınmayı/gelişmeyi sağlayacaklarını dü-
şünmektedirler.. Bu ise eski Sovyetler döneminde
olduğu gibi (ancak bu defa daha kontrolsüz biçim-
de) Hazar'a ilişkin bölgesel ölçekte çevre tahri-
batını ve kaynakların yenilenebilir özelliklerine
ilişkin olumsuzlukları akıllara getirmektedir.
Bölgede yaşanan siyasal ve ekonomik istik-
rarsızlık, bölge devletleri düzeyinde kurumsal,
yasal ve bireysel açıdan sürdürülebilir kalkınma
eksenli bir yönetsel kültürün gelişmemiş olması,
yeni kurulan devletlerdeki demokratik işleyişin
kurumsallaşmamış olmasına bağlı olarak ulusal
NGO'ların karşılaştıkları sorunlar; bölge devletle-
rinin çevre içerikli yasal önlemlere ilişkin geciken
ve anlaşılmaz tutumları; bölge devletlerinin eko-
nomik kalkınma/gelişme gayretleri için mevcut
doğal kaynaklara olan ihtiyaçları ve teknik açıdan
yaşadıkları yetersizlikler uluslararası kuruluşların,
NGO'ların ve yatırımcıların bu konudaki duyar-
sızlıkları ile birleşince Hazar rezervlerinin çıka-
rılması, işlenmesi ve ihracı sırasında önemli çevre
zararları ortaya çıkmaktadır.
Bu çerçevede bölgede önceden tek merkezli
yaşanan çevresel tahribat biçim değiştirmiş ve
çeşitlenmiştir. Artık rezervlerin çıkarılması, işlen-
mesi ve taşınması sırasında geçiş ve üretim böl-
geleri teknik, coğrafi ve insani nedenlerden kay-
naklanan çevresel tahribatlarla karşılaşmaktadır.
Hazar bölgesinde petrol kaynaklarının uzun
süre kullanılabilmesi için politik istikrar, bunun
gerçekleştirilebilmesi için de politik reform yapıl-
malıdır. Politik reformların esası olarak sivil top-
lum kuruluşlarına önem verilmelidir. Politik geliş-
me sürdürülebilir ekonomik kalkınma/gelişme için
bir ön şarttır. Yeni nesiller daha fazla özgürlük,
katılım, ekonomik kalkınma/gelişme ve yaşanabi-
lir bir çevre istemektedir. Bölgesel ölçekte sürdü-
rülebilir kalkınma eksenli bir modelin uygulamaya
aktarılması noktasında ulusal, bölgesel ve uluslar
arası açılımlara ihtiyaç vardır. Bu bağlamda ülke-
ler ulusal ölçekte;
- Hazara kıyıdaş olan devletlerin çağdaş çevre
hukuku normlarını ve Johannesburg zirvesinin çık-
tılarını dikkate alan yasal ve kurumsal düzen-
lemeleri gerçekleştirmeleri gereklidir. .
- Sürdürülebilir kalkınma olgusunu kurumsal-
laştırmaya yönelik yasal altyapı oluşturulmalı, ku-
rumsal ve bireysel yaptırımlarla desteklenmelidir.
Dostları ilə paylaş: |