274
Ş
âfii’ye göre Hz. Ebûbekir namaz ve zekât hususunda onlarla savaşmıştır. Zekât
vermeyenlerden, gerekirse savaşarak zekât alınır. Namazı terk eden kimseye gelince,
onu almak mümkün değildir. Zira namaz, kişinin elinden alınacak lukata, harac veya
mal gibi bir şey değildir. Şu halde o kimseye namaz kılması, aksi takdirde küfre
düşen biri gibi öldürüleceği söylenir. Dolayısıyla Şâfiî, kasden namaz kılmayanın
imanının da olmayacağından hareketle, mürtedde olduğu gibi tevbe etmediği halde
onun da öldürüleceği hükmünü vermektedir
1246
.
Buna göre Şâfiî bilginlerinin namazın ehemmiyetini ve lüzumunu
vurgulayan bazı hadîslerden
1247
farz olduğunu inkar etmeksizin, kasden namazı terk
eden kimselerin küfrüne hükmedilerek öldürülmesi gerektiğine karar vermelerinin
1248
temelinde de Şâfiî’nin yorumları bulunmaktadır.
Halbuki, ne sebeple olursa olsun, bir insanın canını ortadan kaldırmaya
yönelik bir ceza hususunda, Şarî tarafından konulmuş daha açık ve net hükümlerin
bildirilmiş olması gerekir. Bildiğimiz kadarıyla namazı kasden terk edenin cezasının
ölüm olduğu anlamında kesin bir nass veya uygulama bulunmamaktadır. Nitekim,
Hz. Peygamber zamanında bazı münafık kimseler gibi, namazı kasden terk edenler
bulunduğu halde, Hz. Peygamberin onların öldürülmesi yönünde açık bir emri ve
uygulaması olmadığı halde, Şâfiî’nin böyle bir kanaate varması, sadece onun nassları
anlamadaki yöntem farklılığının bir sonucudur. Nitekim Şâfiî’nin talebesi Müzenî de,
Ş
âfiî’nin kasden namazı terkedenin katli görüşüne katılmamış, dövülerek tazîr cezası
verilmesi gerektiği hükmünü vermiştir
1249
.
Sahîh, 96, ‘tisâm 2 (VIII. 141); 24, Zekât 1 (II. 110); Ebû Davûd, Sunen, 9, Zekât 1, h. no:
1556; Nesâî, Sunen, 23, Zekât 3, h. no: 2441 (V. 14-15).
1246
Şâfiî, Umm, I. 425.
1247
“Küfür ile kul arasında namazı terk vardır. Kim namazı terk
ederse, kafir olmuştur
”. Abdurrazzâk, Musannef, III. 124 (no. 5007); bn Ebî Şeybe, Musannef,
VI. 167 (no:30394); Muslim, Sahîh, 1, mân 35, h. no: 134 (I. 88); Ebû Davud, Sunen, 39,
Sünnet 14, h. no: 4678 (I. 58-59); Tirmizî, Sunen, 38, man 9, h. no: 2618-2620 (V. 13).
1248
bn Kudâme, Muğnî, II. 156-159; Nevevî, el-Mecmû’, III. 14-15.
1249
Nevevî, el-Mecmû’, III. 14. Yine Hanefîler de ilgili Kitap ve sünnet nasslarını Şâfiî gibi anlayıp
yorumlamamışlar, kasden namazı terk edenin katli yerine, namaz kılıncaya kadar uygun bir
ş
ekilde tazirle cezalandırılması görüşüne varmışlar ve bu anlamdaki hadisleri tağlîz ve tehdit
anlamında değerlendirmişlerdir. Hattâbî, Maâlimu’s-Sunen, I. 58; el-Aynî, Bedruddîn,
Umdetu’l-Kârî, Kahire, 1972, XIX, 366.
275
G- Nasslara Taabbûdî Açıdan Yaklaşması
Daha önce de ifade ettiğimiz gibi dinî hükümler içinde sebebi akılla
bilinenler olduğu gibi, sebebi akılla tam anlamıyla anlaşılamayanlar da
bulunabilmektedir. Ancak Şâfiî’nin nasslarda aslolanın taabbudîlik olduğu esasını
benimsemesi, onun, bu hususta nassların ta‘lîli ilkesini esas olan fakîhlerden farklı
bir anlayış ve yoruma sahip olmasına neden olmuştur. Dolayısıyla onun bazı
konularda yeterince aklî değerlendirmelerde bulunmaksızın, nasslara sırf taabbudî
açıdan yaklaşmış olması, onu nasslara daha bağımlı bir anlam ve yorumu tercih
etmeye sevketmiş, sonuçta taabbudî saydığı hususlarda, kıyasa başvurmaktan da
uzak durmaya çalışmıştır.
1. Zıhar Kefâretinde Doyurmanın Keyfiyeti
Zıhar kefâreti ile ilgili âyet-i kerîmede kefaret olarak üçüncü sırada altmış
fakirin doyurulması vardır
1250
. Şâfiî’nin bu hususta fıkhî istinbâtlarda bulunurken
âyetin lafzî anlamına sadık kalarak hüküm verdiği görülmektedir. Ona göre, altmış
miskine (düşkün) ayrı ayrı olmak kaydıyla birer müd verilmelidir. Bir miskini altmış
gün doyurmak caiz değildir. Kendi memleketinde bulunan buğday, arpa ve hurma
gibi gıda maddelerinden verilmesi şart olup, bunların yerine bedelini fazlasıyla da
olsa vermek câiz değildir. Ayrıca, her bir düşküne ölçüyle bizzat gıda maddelerinin
kendisi verilmelidir. Bunların miktarınca un vs. vermek de caiz değildir. Yine
bunların yerine onlara yemek yedirmek de caiz değildir. Zira Hz. Peygamber
bunların ölçü ile verilmesini sünnet edinmiştir. Ona göre, düşkünün Müslüman
olması da şarttır ve başka dine mensub olanlara verilmez. Yine düşkün, köle veya
mukâteb de olmamalıdır
1251
.
Zencânî’ye göre, bu meselede doyurmanın caiz olmaması ve fakire bizzat
yiyecek maddelerinin verilmesinin şart görülmesi, Şâfiî’nin bunu taabbûdî olarak
değerlendirmesi sebebiyledir. Kefaretin mutlaka altmış yoksula verilmesinin şart
olması da bu yaklaşım nedeniyledir
1252
. Şâfiî kefaretin miktarının bir müd olduğunu
1250
58, Mucâdele, 3-4.
1251
Şâfiî, Umm, V. 408-409.
1252
Zencânî, Tahrîcu’l- Furû‘, s. 46.
Dostları ilə paylaş: |