95
sahih olması dolayısıyla onu geçerli sayarım. Alış-veriş yapan tarafların –niyetlerinin
ortaya çıkması durumunda- akdi fasit kılacak bir niyetle akit yapmalarını ise mekruh
görürüm”
450
. Dolayısıyla hüküm verirken asla herhangi bir şüphe ve töhmeti dikkate
almadığını ve yalnız zahire göre hüküm verdiğini özellikle ifade etmektedir
451
.
Bütün bunlar Şâfiî’nin, zahire göre hüküm verme ve bu hususta niyet ve
maksatlara itibar etmeme hususunda büyük bir mücadele verdiğini göstermektedir.
O, akitlerin yorumunda ve onların üzerine hüküm kurmakta da zahire göre hareket
etmiştir. Bu hususta tarafların niyetlerine ve akit yapılırken içlerindeki söylenmeyen
maksatlarına ve bunların bu vasıf ve eserlerine göre hüküm vermez. Bu vasıflar ve
eserler, tarafların ahvalinden ve akitte ilgili umurdan olsalar dahi söylenmedikçe
dikkate alınmaz. Yapılan akit, söylenen kelimeleri ve ibaresi itibariyle haram icab
eden bir şey kapsamıyorsa ve fakat bazı hal karineleri onun haram olan bir şeye yol
açtığını gösterse de, akdin sıhhatine hükmolunur. Harama zerîa ittihaz olunacağına
bakılmaz
452
.
Bu nedenle, Şâfiî’nin bu minvaldeki görüş ve düşüncelerinden onun
hükümleri uhrevî ve dünyevî hükümler şeklinde ikili bir tasnife tabi tuttuğu sonucuna
varılmış, slam hukukçuları içerisinde fıkhın dünyevîliği fikrini savunan ve bu
düşünceyi sistemleştiren kimsenin mam Şâfiî olduğunu belirtilerek
453
şu
değerlendirmeyi yapmaktadır: “ mam Şâfiî’nin bu görüşlerinden ortaya çıkan sonuç
ş
udur: Bir işlemin hukûken geçerli olmasıyla caiz olması farklı şeylerdir. Şekil
itibariyle hukukun aradığı şartları taşıyan muameleler hukukî açıdan geçerlidir ve
sonuçlarını doğurur. Bu, dünyevî (dünyadaki) hükümdür. Ancak şekil şartları (zâhir)
tamam olmakla birlikte bu muamele ile kanun koyucunun yasakladığı bir sonuç elde
etmek isteniyorsa bu caiz değildir. Fakat bu niyet ve maksadın tespiti mümkün
olmadığından dünyada ona itibar edilmez, buna göre hükmü, her türlü gizliliği bilen
Allah, ahirette verecektir”
454
.
450
Şâfiî, Umm, III. 90.
451
Şâfiî, Umm, III. 90, 270-271, IV. 150.
452
Ebû Zehra, mam Şâfiî, , s. 317; Abdulmecîd, el- tticâhâtu’l-Fıkhıyye, s. 437.
453
Köse, Saffet, “Teşekkül Devrinde “Fıkhın Dünyevîliği” Fikri ve Günümüze Yansımaları”,
LAM Araştırma Dergisi, c.II, sy.2, stanbul, 1997, s.198-199.
454
Köse, “Fıkhın Dünyevîliği”, s.198-199.
96
Zahirîler de kişilerin niyet ve sâiklerine itibar etmemişler, akid ve hukûki
işlemleri, gizli sâik ve kapalı niyete göre değil dış görünüşe göre ele almış ve geçerli
kılmışlar, akitlerin sahih veya batıl oluşunu kasd ve niyete göre
değerlendirmemişlerdir. Bu yönüyle onlar Şâfiî mezhebi ile görüş birliği içindedir
455
.
Ş
u halde Şâfiî, insanlar arasındaki hukukî işlemlerde zahire göre hüküm
verilmesi ilkesinden hareketle, nassların zahiri anlamı ile alınması ve amel edilmesi
gerektiği sonucuna varmıştır. Hz. Peygamberin münafıklara bâtınî durumlarına göre
değil, zahirî durumlarına göre davrandığı ve bunu tüm ilimlere teşmil ettiğine göre,
Kur’an da, zahirine göre yorumlanmalıdır. Kısacası Şâfiî, hukukçuya düşenin Allah
ve Peygamberi’nin yaptığı gibi zahiri esas alıp, ona göre hüküm vermesidir ilkesini
savunmaktadır
456
.
M. Ebû Zehra da Şâfiî’nin hüküm verirken zahire bağlılık ilkesine göre
hareket ettiğini özellikle belirterek mam Şâfiî’nin, slam şerîatının usûl ve furû’unu
yorumlamada zahire göre bir yol izlediğini ve zahirin dışına çıkmadığnı ifade
etmektedir. Çünkü ona göre Şâfiî’nin nazarında zahirden başkasını esas alan,
kendisinde hata daha çok, isabet daha az olan zan ve tevehhüme tabi olmuş
olmaktadır
457
. “Şâfiî, kesin olarak diyor ki, şerîat zahire göre tenfîz olunur. Ulu’l-
emr, hakimler şeriatı tatbikte zahiri geçerek [aşarak] bâtına yönel[e]mezler..”
458
.
Netice olarak Şâfiî şahidin durumu, bir kişinin Müslüman sayılması,
akitlerin meydana gelişi ve geçerliliği gibi bir takım olaylarda dış görünüşe/zâhire
bakarak hüküm verilmesi hususunu, nassların da dış görünüşleri/dış anlamları, daha
doğrusu zahiri ve literal anlamları üzere anlaşılması ve yorumlanması gerektiğine
mesned kıldığı anlaşılmaktadır
459
. Zira kanaatimize göre onun sürekli zahire vurgu
455
Zeydan, Abdulkerîm, “Akitlerde ve Hukukî şlemlerde Kasdın Rolü”, çev. Ali Bardakoğlu,
EÜ FD, sy. 3, Kayseri, 1986, s. 360-361. Zeydan ayrıca Zahiriler için şu değerlendirmeyi
yapmaktadır: “Zâhirî mezhebi Şâfiî mezhebinin uzantısı sayılır. Şâfiî mezhebi sadece nassları ve
nasslara hamli esas alırken Zahiri mezhebi sadece nassları alır. Bu nasslarıın illetini araştırıp
başka konuları bu konulara kıyas etme yoluna gitmez”
. A. mlf, A.g.m., s. 360 (dipnot 19).
456
Ebû Zehra, mam Şâfiî, s. 310-311; Nazlıgül, mam eş-Şâfiî, s. 97;; Gürkan, slam Hukuk
Metodolojisinin Oluşumu ve Şâfiî’nin Yeri, s. 311; Arslan, Şâfiî’nin Kur’an Okumaları, s.
305.
457
Ebû Zehra, A.g.e., s. 318.
458
Ebû Zehra, A.g.e., s. 310.
459
Nitekim Aktepe de, insanlarla ilgili olarak zahire göre hüküm verilmesinin, haberlerin zahirine
dayanılmasına gerekçe kılınmasını doğru bulmayarak şu değerlendirmeyi yapmaktadır: “Haber-i
Dostları ilə paylaş: |