87
de aynı yaklaşım sergilenmekte ve EOKA-B, “EOKA tedhiş örgütü”, “ENOS S’i
gerçekleştirmeye çalışan grup”, “cunta oyuncağı” gibi çerçevelerle sunulmaktadır.
Basın bu süreçte özellikle tarihsel olarak yaşanan Türk-Yunan çatışmasına atıflarda
bulunmuş, ulusal ön yargıları ve şovenist eğilimleri harekete geçirici bir yaklaşım
sergilemiştir. Ulusal ön yargılar ve şoven eğilimler harekete geçirilirken kendini
olumlu sunma ve ötekini ise olumsuz sunma stratejisi izlenmiş, bu amaçla
Yunanistan ve Nicos Sampson “sözüne güvenilmeyen”, “soykırım uygulayan”,
“kukla” şeklinde itham edilmişlerdir. Bunun karşısında ise uluslararası hukuka
dayalı haklarını savunan, herhangi bir haksızlık yapmayan ve yüksek karakterlere
sahip Türkiye ve Türkler yer almıştır.
Ortaya çıkan kriz, Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki yaşanmış benzer olaylar örnek
gösterilerek, Türkiye’nin ulusal çıkarlarından hiçbir surette vazgeçmeyeceği
savunulmuştur. Bu amaçla kriz tarihteki olaylarla kıyaslanırken Yunanistan
Kurtuluş Savaşı örnek gösterilerek uyarılmaktadır. “Babalarına sorsunlar” başlığıyla
yayınlanan baş makalede Makarios’un gidip yerine Sampson’un gelmesinin bir
teferruat olduğu belirtilmekte ve Türkiye için Atina’daki Cunta’nın isteğinin ne
olduğu, bir olupbitti ile Ege Denizi’ni ve Kıbrıs adasını ele geçirmek gibi bir
düşüncelerinin olup olmadığının önemli olduğu ifade edilmektedir. Atina
Cuntası’nın böyle bir düşüncesinin olması durumunda bunu yapamayacaklarını,
çünkü uluslararası hukukun gerek Kıbrıs’ta gerekse Ege denizinde Türk haklarına
karşı yönelecek bir müdahaleye karşı tepki gösterme yetkisini Türkiye’ye verdiği
vurgulanmaktadır. Basında bunlar savunulurken şovenist ve ataerkil değerlere vurgu
88
yapılmakta ve bu değerler yüceltilmektedir. Hürriyet gazetesi baş makalesinde
bunları şu şekilde ifade etmektedir:
…Yapamayacaklardır, çünkü: milli haklarımıza ve milli varlığımıza bir
tehlike yöneldiği dakikada Türk milletinin her ferdi, hudutlarda
bekleyen Memet’ler kadar Mehmet olur. Yedisindeki çocuk olgunlaşır,
yetmişindeki dedenin dizleri tutmaya başlar. Yıllar önce sandığa giren
‘haki’ler o gün çıkar. Ve işte bu, ordumuzun gücünü bir hamlede yüzle
değil binle değil, milyonlarla çarpar, büyütür. Yapamayacaklardır,
çünkü: bu dediklerimizin hepsinin doğru olduğunu, kendileri değilse
bile, Atina’daki generallerin babaları çok iyi bilir.
176
Basında Türkiye’nin ulusal çıkarları ele alınırken özellikle uluslararası anlaşmalara
göndermelerde bulunulmuş ve Türkiye’nin gerekirse adaya müdahale edebileceği
vurgulanmıştır. Ulusal çıkarlar öncelikli olarak güvenlik boyutu üzerinden ele
alınmış, bununla beraber ulusal çıkarların ekonomik boyutuna da vurgu yapılmıştır.
Basın Türkiye’nin Londra ve Zürih Antlaşmaları ihlal edilmedikçe, Adadaki Türk
toplumunun haklarına ve Türk toplumuna tecavüze yeltenilmedikçe soğukkanlılığını
sürdüreceğini vurgulamakta, ancak bunun bir derecesi, bir sınırı olduğunun da altını
çizmektedir. Yapılan yorumlarda savaşın arzu edilmediği, ama barışseverliğin her
ş
eye boyun eğmek anlamına gelmediği, fakat şartların savaşı mecburi hale getirdiği
de vurgulanmaktadır. Milli çıkar, milli haysiyet ve şerefle milli itibara vurgu yapan
Ecved Güresin köşe yazısında bunu şu şekilde ifade etmektedir:
NATO üyeliği yükümlülüğünün de sınırı ve derecesi olması gerekir.
Üstelik serinkanlılık milli çıkarlarla, milli haysiyet ve şerefle, milli
itibarla dengelenebilirse devam eder. Amerikalılar olsun, ngilizler
olsun, özellikle Yunanlılar olsun, Türkiye’nin bu dengelemede titizlik
176
Hürriyet, Babalarına Sorsunlar, 17 Temmuz 1950
89
gösterdiğini tecrübelerle bilirler. Mesele henüz bardağı taşıran ve
barışsever Türk milletini çileden çıkaran tehlikeli bir noktaya gelmiş
değildir. Ama gelebilir ve eğer gelirse bu sefer Türkiye’yi ne Nixon’un
yazacağı mektup ne Kissinger’in gülücükleri, ne de Mr. Callaghan’ın
önerileri, ne de NATO ve BM durdurabilir.
177
diyerek tarihteki olaylara gönderme yapmıştır. Türk tarihinin kahramanlıklarla dolu
olduğu gerekirse yeni bir kahramanlığın tekrar gösterilebileceği uyarısında
bulunulmuştur. Bu arada basında Türkiye’nin Yunanistan’la savaşması ve Kıbrıs’a
müdahale etmesi durumunda kimlere güvenip güvenmeyeceği yorumları yapılmakta
ve Türkiye’nin böyle bir durum karşısında ulusal çıkarlarını koruyabilmek için
kimseye güvenmemesi gerektiği ifade edilmektedir. Hürriyet, baş makalesinde bu
konuya şöyle değinmektedir:
Önce bir temel gerçeği unutmamak zorundayız: Her milletin kendinden
daha sağlam, daha yakın dostu yoktur. Yani ‘Yunanlı ile tutuşursak, bize
ş
u şu devletler yardım eder’ diyerek yola çıkmanın ne başarı şansı
vardır, ne anlamı... Neden anlamsızdır? Alalım ‘Dostumuz,
müttefikimiz’ Birleşik Amerika’yı... Bizi desteklemekle Amerikan’ın
kazanacağı nedir? Hiç... Aksine tarafsız görülmeye çalışırsa, hem
Rusya’yı tahrik etmemiş olur, hem NATO’yu dağılmaktan koruyacağını
düşünür, hem de ihtilafın giderilmesinde daha etkili olabileceğini
hesaplar... Hayal etmemeliyiz. Dünya kamuoyunda şimdi “Haklı”
görünüyoruz. Bu şansı korumalı, fakat karar günü gelince, kendimizden
başkasına güvenmeden yola çıkmalıyız.
178
saptamasıyla çıkarlar söz konusu olduğunda dost ve düşmanların da kendi
çıkarlarını düşünerek hareket edecekleri, bu yüzden Türkiye’nin de sadece kendi
177
Ecvet Güresin, Hürriyet, 17 Temmuz, 1974.
178
Hürriyet, 18 Temmuz,1974.
Dostları ilə paylaş: |