TÜRK
İ
YE'DE ÇA
Ğ
DA
Ş
LA
Ş
MA
elçilerinin yardımı ile Londra'dan getirtilen bir matbaa açtı. Bu matbaada Katolik
doktrini ve Papalık aleyhine yazılmış risaleler basılıyordu. Bunların özellikle İsa,
Meryem tasvirlerine tapma ve İsa'nın Tanrısal kişiliği üzerine yaptıkları
polemiklere bakılırsa akımın Kalvinist olmaktan ziyade Arius ve Unitarius
inançlarını getireceği korkusu hem Ortodoks Kilisesi'ni hem de Ortodoksları
Katolikleştirmek isteyen Katolik Kilisesi'ni ürkütüyordu. Türklerin Anadolu'ya
yayılmasından önce Anadolu'da güçlenen Yeni Pavlosçuluk akımı, Balkanlar'a
geçen Bogomülik, hem Katolik hem Ortodoks Kiliselerine isyan edenler arasında
çıkmış, gerek Anadolu'da gerek Balkanlar'da bunların birçoğunun Müslümanlık'a
geçmesine yol açmıştı. Bu gibi akımlar hem Katolik hem Ortodoks Kiliseleri
tarafından "heretiklik" (sapkınlık) sayılıyordu. Bu gibi akımların birçok
Hıristiyanın Müslümanlık'a geçmesine yol açtığı biliniyordu. 1629'da Patrik Kiril
Lukaris'in yeni bir inanç doktrini yayımlaması üzerine şiddetli çekişmeler başladı.
Birçok Avrupalı (Katolik) yazar Osmanlı hükümetinin patriği sürgün edip
idam ettirdiği yollu hikâyeyi benimserlerse de, dinle ilgili konularda Osmanlılar
hakkında ileri sürülen iddiaların çoğunun tersi doğru olduğu gibi, burada da böyle-
dir. Bu zatın 1621 ile 1638 arasında beş kez patrikliğe seçildiğine ve öldürülmesin-
den sonra bile Ortodoks Kilisesi'nin hızını alamayıp 1638, 1642 ve 1672'de üç kez
Sinod karan ile Lukaris'in akidesini lanetlenmiş (anathema) ilân ederek kendisini
ve taraftarlarını afaroz etmesine bakılırsa, bu akidelerde Osmanlı hükümetini ilgi-
lendirip harekete geçirtecek bir şey yoktu. Fakat Hıristiyan cemaatinin önderlerinin
baskısı, Cezvit faaliyetleri ve Katoliklik'in koruyucusu Avusturya ve Fransız elçilik-
lerinin baskılarıyla Lukaris uzaklaştırılarak matbaası kapatılmıştır. Lukaris, Rodos
Adasında, büyük bir ihtimalle, Cezvitler tarafından zehirlenerek öldürülmüştür.
38
Matbaa, Ermeni cemaati arasında da benzer anlaşmazlıklar ve çatışmalar ya-
ratmıştır. Ermeniler arasında Katoliklik propagandası, bu propagandaya karşı Os-
manlı hükümetinin 17. yüzyıldaki direnişinin kırılmasından sonra, 18. yüzyılda
matbaanın etkisi ile büsbütün güçlenmişti. Katolik olan Ermeniler kilise değiştir-
mekle Fransa'ya kapitülasyonlarla tanınmış olan muafiyetlerden faydalanacak-
lardı. 1698'de, İstanbul'da açılan Ermeni matbaasında çok sayıda Ermenice Kato-
lik propaganda risalesi basıldı. Bu akımda Ermeni patriğinin de rolü olduğu anla-
şılıyordu. Cemaat içinde çıkan kilise anlaşmazlıklarını bastırmak üzere Osmanlı
hükümeti 1701'de bu çeşit yayınlan yasakladı; Ermeni matbaalarını kapattı. Yu-
karıda adı geçen Fransız elçisi Marquis de Borınac, raporlarında Türkiye'de Kato-
lik propagandasının hedeflerini anlatırken kiliseden ayrılan Rumlarla Ermenilerin
Katoliklik'e kazandırılması için çalıştığını bildirir. 1740 Kapitülasyonlarından son-
ra Ermeniler arasında Katoliklik'e geçme akımı hem hızlandı, hem de alenî olma-
60
İ
LK A
Ş
AMA
ya başladı. Bu hal yalnız İstanbul’a özgü kalmadı; Ankara, Halep, Şam gibi
önemli ticaret merkezlerinde de güçlendi.
Görülüyor ki Osmanlı imparatorluğu içindeki Yahudi ve Hıristiyan cemaatle-
rinin din işlerinde görülen sarsıntıların siyasal sonuçlan oluyordu, daha doğrusu
siyasal nedenleri vardı! Bunlar Osmanlı egemenliğinin çözülme durumuna gelişi-
nin başka bir görünüşüdür. Osmanlı devlet adamlarının kafasında matbaaya karşı
olan alerjiyi ancak bununla kavrayabiliriz. Matbaaya karşı düşmanlık İslâmlık
nedenleriyle değil, Osmanlılık nedenleriyle anlaşılabilir. Anlattığımız siyasal yan-
lar olmadığı zaman, Osmanlı imparatorluğu’nda matbaalara, basılmış kitaplara
dokunulmamıştır.
Şu halde basım sanatı Osmanlı tarihinde yalnızca bir din sorunu değil, kıs-
men teknik, kısmen ekonomik, kısmen de siyasal bir sorun olmuştur. Matbaanın
açılmasına ulemânın karşı koyduğuna dair hiçbir kayıt yoktur. Kur'an, hadis, tef-
sir ve fıkıh eserlerinin istisna edilmesi, Müslümanlar arasında da benzer olaylar
çıkması korkusuyla yorumlanabilir. Matbaacılık Müslümanlar arasında bir din il-
gisi ile değil, siyasal bir ilgi ile başlamıştır.
tiki 31 Ocak 1729'da çıkan kitaplara bakarsak
39
basılması istenen kitapların
dil, tarih, coğrafya, müspet bilimler, askerlik konularında olduğunu görürüz. Mat-
baanın dinsel düşüncelerle değil, siyasal düşüncelerle açılmış oluşunun ne ifade
ettiğini Hammer'in şu değerlendirişi iyi anlatır: "Matbaanın kuruluşu, bu dönemin
ayırıcı niteliklerinden biridir. Bu dönem her şeyden önce Batı âdetlerinin Doğu
âdetlerine belirli bir etki yapışı ile, Osmanlı siyasasının Avrupa siyasalarıyla sıkı
bağlantısı ile kendini gösterir. Seçilen ilk on kitap, Osmanlı devletinin kuruluşun-
dan beri bir yandan İran'la, öte yandan Avrupa devletleriyle olan ilişkilerinin tari-
hini inceleyerek kendini aydınlatma eğiliminde olduğunu gösterir".
40
Kitap sorununun bir din sorunu değil, bir devlet sorunu olarak görülmesi ola-
yının bu tartışmasından sonra Osmanlı dilinde basımın gecikmesinin, başladıktan
sonra da gelişmenin çok ağır gitmesinin nedenlerini şu noktalar açısından araştı-
racağız: a) Basım işinin başlaması ve yürümesi için gerekli koşullardan biri, bazı
teknik ilerlemelerin olabilmesidir, b) basım işinin yürümesi için yeterli kâğıt üreti-
mi olması gerekir, c) basım sanatının beslenmesi için yeterli bir okuyucu kitlesi
olması gereklidir.
Matbaanın açılışından sonraki yıllarda bu üç alandaki koşulların kitap basımını
geliştirecek ölçüde olmadığını gösterecek çok delil vardır.
41
Kâğıt üretiminin yeter-
sizliği kuşkusuz rol oynamıştır. Matbaanın son bastığı kitabın tarihi olan 1742'de,
matbaanın yaşaması için yeterli kâğıt bulunmadığı anlaşılmış olacak ki, o yıl bir ka-
ğıt yapma tezgâhı kurmak üzere Polonya'dan kâğıt ustaları getirtilmesi için Eflâk
61