ÖYKÜ KUYUMCUSU, Tomris Uyar
Gökhan YILMAZ
Türk edebiyatında “öykü” denince akla gelen ilk isimlerdendir Tomris Uyar.
Bütünlüklü edebiyat anlayışının yanında öykü türü üzerine neler yapabileceğini düşünen, kırk
yılı aşkın sanat hayatı boyunca bu türün örneklerini veren bir yazardır. Öykü türüne sadık
kalması, öyküyü, romana geçişte bir basamak olarak kullanmaması, bazı tanıtım/eleştiri
yazıları ve günlükleri dışında sadece öykü yazmış olması Tomris Uyar’ı edebî duruşuyla da
ayrı bir yere koymuştur. Suya Yazılı adlı ilk öykü derlemesi bir yangın sonucu arkasında tek
bir öykü dışında hiçbir iz bırakmadan yok olurken bile yeni ne yapabileceğini düşünen bir
yazar olmak, bu farklı duruşu sağlamlaştırmış, özelleştirmiştir.
Tomris Uyar, öyküyü; “Bir insanın hayatındaki bir ânı ele alıp onun ışığında o kişinin
vereceği kararların, yaşayacağı değişimin ve hayatının alacağı yönün işlenmesi”(1) diye
tanımlar. Bu sözcüklerle tanımladığı öyküye olan özel ilgisi daha İngiliz Kız Ortaokulu’nda
Agahta Christie ve James Baldwin çevirileri yaparken başlamıştır. Okuma, birikme ve
kendisini yetiştirme aşamalarından geçerken sadece bir yazar değil, tavrı net bir öykücü
olmaya karar vermiştir. Yaygın eğilim olan öyküden romana geçiş tutumu devam ederken,
Tomris Uyar, öykü türüne gösterdiği sadakatin yanında, seçtiği türün özellikle romana göre
daha zor ve üstün olduğunu da sık sık vurgulamıştır. Öyküyü seçiş sebebini açıklarken,
tutumunun altında yatan sebepleri açarak ve öyküyü romanla kıyaslayarak şunları söyler:
“Kısa öyküyü dünyayı anlatma, görme biçimime en uygun dal olarak görüyorum. Roman
böyle değil. Romanla öykü arasında hiçbir bağ olduğunu da sanmıyorum. Öykü yazarken çok
daha yoğun, daha çarpıcı, kısa yani öz bir anlatma yolunu seçiyorsunuz. Sayfalara boğulmuş
bir anlatma biçiminden çok daha güç. Bu niteliklerinden ötürü çağımıza daha uygun bir sanat
olduğunu düşünüyorum.”(2). Tomris Uyar, 1992’de yazdığı “Hikâyede Yoğunluk” adlı
makalesinde “hikâye” ile “öykü” arasına da belirgin bir çizgi çekmiştir. Öyküyü, tahkiyesi
yapılan geniş çerçeveli bir “tür” olarak kabul ederken hikâyeyi de öyküsü yapılan / yazılan,
aktarılan ya da duyulan olay olarak tanımlar.
Bu belirtmeyi yaptıktan sonra “Tomris Uyar öyküsü”nün temel birleşenlerini dört ana
başlık
altında
değerlendirebiliriz:
kısalık,
yoğunluk,
birlik
ve
inandırıcılık.
Öykü türünün roman kadar seyrek ve hacimli olmaması, Uyar’ın öyküyü seçme
sebeplerindendir. Dolayısıyla kısalık, Tomris Uyar metinlerinin temelindedir. Onun öyküleri
bu temele dayanarak kurulur. Kısalık, Tomris Uyar metinlerini “öykü” ana başlığı altında
birleştiren ana özelliktir. “Tomris Uyar öyküsü” denince zihinde şekillenen ilk şey özenle
oluşturulmuş bir dil, seçilmiş, ayıklanmış bir anlatı anlayışıdır. Yoğunluk, onun öykü
omurgasını sağlamlaştıran vazgeçilmez unsurdur. Yoğunluk kaygısı güdülmeden yazılan
metinler, söze boğulmuş, sömürülmüş, bazı hoş saptamalarla farklı kılınmış, çürük omurgalı
metinlerdir Uyar’a göre. O; fazlalık kaldırmayacak, iyi süzülmüş öyküyü benimsemiştir.
Verdiği öykü örnekleri de bu kaygı gözetilerek oluşturulmuş metinlerdir.
Öyküde birlik; kısalık ve yoğunluk anlayışı ile biriken öykünün, hassalığı ile ilgilidir. Öyküde
her unsur metnin birliğine hizmet etmelidir. Kahramanlar, konuşmalar, zaman, mekân ve her
türlü dekor, detay, görüntü hep “öykü birliği” amacıyla oluşturulmalıdır. Bu noktada
“ayrıntılar” Tomris Uyar öyküsünü şekillendirir. Ayrıntılar, onun öyküsünde oldukça
işlevseldir. “Benim öykümde kıymanın üç yüz elli gram alınmasının önemi vardır,”(3) der bir
söyleşisinde. Bu, ayrıntıda hissettirilmek isteneni anlamak öyküde birliği oluşturmak
demektir. Sıkça kullanılan ve metin bütünlüğüne katkıda bulunan ayrıntılar, aynı zamanda
metni tehlikeye atabilecek tuzaklardır. “Ayrıntıların tuzağına düşmemek, dilin güzelliğine
kapılmamak, ama dilin de öykünün bütünüyle uyum içerisinde olmasını sağlamak”(4) iyi bir
öykü yazmak için göz ardı edilmemesi gerekenlerdir. Öykünün taşıdığı yoğunluk, Tomris
Uyar öyküsünün belirleyici özelliği olan “aydınlanma ânı”nın parlaklığıyla işlevini tamamlar.
Aydınlanma, bir farkındalık durumudur. “Yazarın, okurun, hikâye kişisinin birdenbire bir
gerçeği ayırt etmesi, bir çözüme varması”(5)dır. Bu ân, öykü ritminin düşmeden noktalandığı,
okurun birden bırakıldığı bir yazınsal duraktır. Aydınlanma ânı, Uyar öykülerinin temel
unsurları arasında saydığımız “yoğunluk” ile diri tutulur. Yaratılan yoğun atmosfer, çakma,
ayılma / sendelenme, ayırma durumunun etkisini artıracaktır. Tomris Uyar öyküsünü farklı
kılan bir nokta da öykülerin açık uçlu sonlarla bitmesidir. Aydınlanma ânının farklılaştırdığı
öykü, öykü kahramanında, öykü kahramanını yaşatan okurda farklı çağrışımlar ve açılımlar
yaratmalıdır. Bu açıdan da Tomris Uyar öyküleri “Bittikten sonra artakalacak, başka
yaşamalara uygulanırlığı sağlayacak”(6) farklılıkta öykülerdir.
“Edebiyatta önemli olan inandırıcılıktır, içtenlik ya da sahicilik değil.”(7)diyen Tomris
Uyar, öyküsünün en temel kısımlarından birini açıklar. Öykücü, gözlemlediklerini samimi bir
dille anlatan, başından geçen olayları içten bir dille anlatan kişi değil, “inandırıcılık” kaygısını
yazınsal düzleme taşıyan özel kişidir. Öykü mekânı, zamanı, kahramanların söyledikleri, öykü
atmosferi, dekor, görüntüler, geçişler, detaylar, kısacası öykü metninde yer kaplayan her şey,
inandırıcılık noktasında yerinde ve işlevsel olmalıdır. Bu birlik sağlanırken elbette ki
ayrıntılar büyük önem taşımaktadır. Bütün bu özellikler usta bir yazarın elinde harmanlanınca
ortaya “iyi yapılmış bir makyaj” çıkar. “İyi yazılmış bir öyküyü, iyi yapılmış bir makyaja
benzetirim. Bitirdikten sonra biraz hafifletilir. Sanki öyleymiş gibi olur.”(8)diyen Tomris
Uyar, edebiyat hayatı boyunca iyi makyaj yapmanın derdinde olmuştur.
Tomris Uyar edebiyatının bir parçası da “okur”dur. Tomris Uyar okuru, aranan bir
okurdur. Yazarın, talep ettiği bir kitledir. Çünkü Uyar öyküsünün önemli bir durağı da
“okur”dur. Öykü, boşlukları yazabilmek çabası ise okur da bu ortak çalışmanın işçilerinden
biri olmalıdır. Öykü, az söylemek hatta bazen susmaksa, okur; yazarın gevezeliğini kapatan,
yazarın sustuğunu gören okur olmalıdır. Öykücü sezdirense, okur da sezen olmalıdır.
Dolayısıyla Tomris Uyar, “Benim aradığım okur Çehov okumuş olan, birtakım Türk
yazarlarını okumuş olan bir okur”(9)dur der. Tomris Uyar edebiyatı işte bu ortak arz-talep
ortaklığı sağlandığında hak ettiği yeri alacaktır.
Edebiyat türleri arasında yapacağı sıralama sorulduğunda: “Öykü, oyun, deneme ve
roman”(10) diye cevap veren Tomris Uyar, öyküyü her ne kadar farklı bir noktada kabul etse
de bütünlüklü, kavrayıcı edebiyat anlayışını sürdürmüş, mevcut geçmişten yararlanılmasını
bir şart olarak kabul etmiş, dolayısıyla kültürel birikime ve aktarıma dikkat çekmiştir.
.“Benim atam Reşat Nuri’dir”(11) derken de bundan bahsetmektedir. O, yazarları “bağrıma
bastıklarım” ve “ister istemez sevdiklerim”(12) diye sınıflandırır. Beslendiği kaynakları ve
birikimini “Öykü idmanı için Çehov’u okuyorum hâlâ, yazma keyfini kazanmak için Truman
Capote’yi, Katherine Mansfield’i, Türk edebiyatıyla bağımı diri tutmak için Halit Ziya’yı,
Ahmet Hamdi Tanpınar’ı, Reşat Nuri’yi, Sait Faik ile Sabahattin Ali’yi saymam zaten
gerekmiyor, değil mi?”(13) diyerek açıklar.
Tomris
Uyar’ın
öykü
kitaplarına
kısaca
bakacak
olursak:
Yazarın yayımlanan ilk kitabı olan İpek ve Bakır, okuru içine çekmeye hazır bir dolu
yaşantıyla hâlâ dipdiri bir şekilde okurunu bekliyor. Ödeşmeler ve Şahmeran Hikâyesi,
Uyar’ın ikinci kitabı olma tazeliğinde; ayrıntıcı, güçlü öyküler içeriyor. Sınıf farkı
gözetmeksizin yaşadıkları baskıları kaldırmaya çalışan bireylerin iç çatışmaları Diz Boyu
Papatyalar’da anlatılıyor. 1979 Sait Faik Hikâye Armağanı kazanan kitap Yürekte Bukağı.
Düş ile gerçek arasındaki sisli köprüyü görmeye çalışmak için Yaz /Düşleri Düş Kışları…
Gece Gezen Kızlar adını taşıyan öykü kitabı 11 ayrı masalı günümüze yakınlaştırıyor. Tüm
öykülerin en az bir karesini “yaz mevsimi”nin oluşturduğu Yaza Yolculuk 1986’da Sait Faik
Hikâye Armağanı’nı kazanan bir diğer toplam. Kibir, açgözlülük, tutku, öfke, oburluk,
kıskançlık, miskinlik dışında gayri resmi bir günah arayışı Sekizinci Günah’ta anlatılıyor.
Otuzların Kadını, insan gerçekliğinin bir kadın portresinde sezdirildiği nefis öyküleri
içeriyor. Aramızdaki Şey, “İnsan önce renklerden başlamalı değişmeye” diyen Tomris
Uyar’ın “kırmızı” merkezli öykülerini içeriyor. Ali Arif Ersen’in resimleriyle farklı bir ses
bulan uzun öykü Güzel Yazı Defteri, Tomris Uyar’ın son kitabı…
KAYNAKLAR
1) Tomris Uyar,(Kaan Özkan ile Söyleşi)”Edebiyatta Önemli Olan İnandırıcılıktır, İçtenlik ya
da Sahtecilik Değil”, Virgül, Nisan 2002, s.8
2) Tomris Uyar,(Ilgın Sönmez ile Söyleşi),”Verdiğim Özgürlükten Kendime de İsterim”,
Milliyet Sanat, Ağustos 2002, s.91.
3) Tomris Uyar,(Füsun Akatlı ile Söyleşi), “Azala Azala Yaşıyoruz”, Hürriyet Gösteri, Nisan
1989, s.5.
4) Tomris Uyar,(Kaan Özkan ile Söyleşi)”Edebiyatta Önemli Olan İnandırıcılıktır, İçtenlik ya
da Sahtecilik Değil”, Virgül, Nisan 2002, s.9.
5) Tomris Uyar, “Hikâyede Yoğunluk”, Öykücünün Kitabı(Haz: Feridun Andaç), Varlık
Yayınları, 1999.s.261.
6) Tomris Uyar, Gündökümü – Bir Uyumsuzun Notları 1, YKY, 2003, s.291.
7) Tomris Uyar,(Kaan Özkan ile Söyleşi)”Edebiyatta Önemli Olan İnandırıcılıktır, İçtenlik ya
da Sahtecilik Değil”, Virgül, Nisan 2002, s.9
8 ) Tomris Uyar,(Hande Şarman ile Söyleşi), Varlık, Aralık 2002, s.24.
9) Tomris Uyar,(Kaan Özkan ile Söyleşi)”Edebiyatta Önemli Olan İnandırıcılıktır, İçtenlik ya
da Sahtecilik Değil”, Virgül, Nisan 2002, s.10.
10) Tomris Uyar,(Nursel Duruel ile Söyleşi), “İyi Çevirmenlerin Çoğu Yazar”, Kitap-lık,
Mayıs-Haziran 2001.
11) Tomris Uyar,(Füsun Akatlı ile Söyleşi), “Azala Azala Yaşıyoruz”, Hürriyet Gösteri,
Nisan 1989, s.8.
12) Tomris Uyar, Gündökümü – Bir Uyumsuzun Notları 1, YKY, 2003, s.403.
13) Tomris Uyar,(Feridun Andaç ile Söyleşi), “Oyalayıcı Bir Şey Yazmaktansa Kopkoyu Bir
Karanlığı Yeğlerim” Adam Öykü, Kasım-Aralık 1996; “Öykücülüğü Tek Tek Öykücüden
Çok Seviyorum” adıyla Feridun Andaç, Söz Uçar Yazı Kalır(2. Bölüm) Can Yayınları, 2002,
s.317.
Dostları ilə paylaş: |