22
melinde olan bürokratik kadrolar bu amaçlarına ulaşmak için otoriter metotlar kul-
lanmışlardır. Kemalizm’in öngördüğü aydınlanmacı fikirlere karşın zamanla otoriter
bir şekil almasını Söğütlü, üç temel öğeye bağlar. Buna göre birinci etken zayıf tarih-
sellik nedeniyle modernleşme olgusu seçkinlerce ve dolayısı ile devletçe üstlenilmiş
olmasıdır. Diğer etken modernleşmenin garantör uygulayıcısı olarak Tek Parti reji-
minin meşrulaştırılma gerekliliğidir. Bu meşruiyet gereği de yeni bir ulus ve ulusal
ekonomi yaratma açısından önemli bir güç oluşturmuştur (Söğütlü 175). Bütün bu
yorumlara karşın Kemalizm devrimci ve reformcu misyonu ile bir ihtilal hareketi
olma hüviyetini taşır. Nitekim Mardin’e göre Kemalizm hem reformcu hem de ütop-
yacıdır. Maddi bir varlığı olmayan bir toplum imgesinden hareketle modern bir
toplum inşa etmeyi amaçlaması açısından ütopyacıdır. Öte yandan bu tasavvurun
yaşama geçirilmesini toplumsal değişme olarak algılaması nedeniyle de reformcu bir
karakter arz eder. Bu sebeple Kemalizm hem bir toplum tasarımıdır hem de top-
lumsal değişim projesidir (Keyman 18).
Ulus devlet anlayışının temel problematiği merkezin güçlü yapısını korumak-
la beraber çevredeki kültürel biçimleri ve sembolik kimlikleri reddetmesidir. Keza
ulus devlete göre çevre modernleşecek, rasyonelleşecek ve çağdaşlaşacak modern
bir ulus olarak değerlendirilir (21). Bu rasyonel modernleşmenin sağlanabilmesi için
temel hareket noktası ise eski ile bağların koparılmasıdır. Cumhuriyet döneminde
uygulanan modernist yaklaşım toplumun Osmanlı geçmişini silerek bir belleksizleş-
tirme eğilimine girmiştir. Ancak bunu yaparken kesin ve bitirici yöntemler kullan-
mamıştır. Bu nedenle ulus devlet yapımında bu amaca yönelik olarak Osmanlı dev-
letinden kalan bürokratik kadrolardan faydalanarak metodik olarak bir devamlılık
içerisine girmiştir (Genç 160).
1. 1. Ulusal bir kimlik yapımı sürecinde Din
Dinin toplumsal değişme üzerindeki etkilerine yönelik olarak yapılan araş-
tırmalar dinin toplumsal değişimi yavaşlatıcı, engelleyici ve frenleyici bir etki ile
tutucu bir yapı gösterdiğini savunmuştur (Okumuş 326). Nitekim İslam’ın da mo-
dernleşme önünde bir engel olduğu ve toplumun her noktasına nüfuz etmiş olması
nedeniyle sıkı bir denetime tabi tutulması gerektiği görüşü hâkim olmuştur. Buna
binaen İslam’ın topluma egemen bu gücünün serbest kalması halinde kolayca ve hız-
la siyasallaşabileceği kaygısı söz konusu olmuştur (Şen 65). Okumuş’a göre İslam
toplumları, insanların devlete ve devlet adamlarına biat etmelerinde dinin siyasete
dair öngörülerini temel alır. Bu nedenle fasık ve zalimde olsalar halife ve sultana
itaatin esas olduğu belirtilmiştir. Buna göre İslam’ın bireyler üzerindeki bu biat edici
etkisi toplumun yönetici seçkinlerden gördükleri haksızlığa karşı sabretmeyi ve sus-
mayı benimsemesini sağlamıştır (327). Sultan ve Hilafete köklü bir bağlılık gösteren
İslam toplumları dinden arındırılmış yeni düzenlere kuşku ile yaklaşmaktaydılar.
Türk modernleşme ve yeni ulus yaratma sürecindeki temel hassas noktada bu biat
kültürünün yeni bir merkeze taşınarak sürdürülmesi anlayışı olmuştur. Ulusal kimlik
yapımı sürecinde Kemalistlerin önündeki en önemli engel Batılı ve modern bir
Türkiye’nin inşasında siyasal, toplumsal ve kültüreletkileri oldukça yaygın görülen
İslam dininin etkilerini pasifize etmekti (Sarıbay 200).
Tanzimat laikleşme yönünde önemli adımların atıldığı bir dönem olmuştur.
23
Ulema, Tanzimat döneminde yargı ve hukuk alanında yapılan yenilikler ile daha arka
plana itilmiştir. Laik hukuk sistemi ile ulemanın yargıdaki etkinliği sekteye uğratı-
lırken, eğitim kurumlarının sivilleştirilmesi ile etkinlikleri sınırlandırılmıştır. Os-
manlı bürokratları devletin temel yapısını korumak adına üstlenilen misyonu Din ü
Devlet olarak adlandırmışlardır. Buna göre din devletten önce gelir (Mardin 211-
212). Pozitivist etkilerle beraber Osmanlı Devleti’nin son döneminde başlayan laik-
leşme süreci hızlanmış ve dinin etkinliği azaltılmaya çalışılmıştır. Pozitivist etki ile
hareket eden bir düşünürler grubu çeşitli dergi ve yayınlarda materyalist bakış açısını
yansıtan yazılar kaleme almıştır. Bu pozitivist etkiler, Askeri Tıbbiye’de ders veren
Claude Bernard’ın etkisi ile daha ileri giderken, 1894’te yayınlanan Servet-i Fünun
dergisi pozitivizm fikrinin Osmanlı Aydınına yeni bakış açıları sunmuştur (195-
197). Kemalizm’in pozitivizm ile ilişkisinin bariz olarak ortaya çıktığı nokta laiklik
düşüncesinde yer alır. Laiklik ise hürriyetçilerin uğradıkları son ve doğal durak
olarak ilk tanımlaması Sultan Abdülaziz tarafından 1868 Şura-yı Devlet’in açılış nut-
kunda ifade edilmiştir (Tunaya, Türkiye’nin Siyasi Hayatı 178). Sonrasında Laiklik,
Milliyetçilik kavramı ile beraber Jön Türk ideolojisinde 1913’ten itibaren yer
bulmaya başlamıştır (Zürcher, 2007: 264).
Pozitivizmin Kemalizm üzerindeki etkisi iktisadi ve kültürel düzeylerde ol-
muştur. Buna göre iktisadi anlamda hızlı kalkınma ve sanayileşme ile muasır mede-
niyeti yakalama fırsatı olarak nitelendirilmiştir. Kültürel düzeyde ise en önemli et-
kiyi laiklik anlayışında yaratmıştır. Kemalizm pozitivizmin boş inançlara dayalı din-
sel dünya görüşünü reddeden anlayışı çerçevesinde laikliği bir politika haline getir-
miştir. Yine bu doğrultuda din adamlarının siyasal etkinliğini bilimle ikame etmek
ve İslamiyet’te bir reform düşüncesini dışlayarak yeni bir inanç sistemi oluşturmayı
hedefleyen bir amaç güdülmüştür (Baydur 590).
Laikliğin, toplumsal yapının Tanrısal bir düzenleme ile değil tabiat kuralları ile
bağlantılı olduğunu savunan yapısı Atatürk tarafından laikliğin temel bir değişim
unsuru olarak ele alınmasını sağlamıştır. Nitekim Atatürk bilimi, Batılılaşmanın bir
aracı olarak kullanırken dinin bu amaçla kullanılmasına karşı çıkmıştır (Mardin 191).
Laiklik, Cumhuriyet bürokrasisinin taviz vermediği ve en çok üzerinde durduğu konu
olmuştur. Yeni ve resmi bir din yorumu ile toplumsal dönüşümü sağlamayı amaçlayan
kurucu elitler toplumun yüz yıllardır süren gelenekle bağlarını koparmayı amaç
edinmiştir. Toplum dönem dönem tepkisini isyan, sivil itaatsizlik gibi yöntemlerle
göstermiştir (Demir 83). Topluma akılcı-laik mantalitenin yerleştirilmesi görevi mo-
dern bilime vakıf ve toplumdan bu yönüyle üstün görünen bürokrat aydınlar tarafın-
dan üstlenilmiştir. Toplum arzu edilen akılcı görüş açısına kavuşuncaya kadar siyasi
kararların alımı sürecinde aydınlar birinci derecede önemli olmuştur (Söğütlü 54).
Kemalist reformların laik karakteri üç aşamada gerçekleşmiştir. Öncelikli
olarak devlet nazarında laikleşmek, ikinci olarak geleneksel İslami unsurlara karşı
muhalefet etmek ve son olarak toplumsal hayatı laikleştirmek (Zürcher, 2007: 272).
Laiklik, bu politikanın uygulanması konusunda önemli bir araç olmuş ve ilk örneğini
Tevhid-i Tedrisat üzerinde bulmuştur. Bu kanun ile eğitim üzerinde sınırlayıcı
tedbirler koyulmuş bu vesile ile din adamlarının etkisini sınırlamak ve kültürel olarak
homojen bir ulus yaratmak iddiasında olmuştur (Karpat, Osmanlı’dan Günümüze