hena’nın (annesiz doğmuştur) oyunu Orestes lehine kullanmasıyla
oylar eşitlenir ve Orestes, Eumenides’in gazabından kurtulur. Bu
arada Athena, sahip oldukları dünya görüşünün gözden ka-
çırılmaması gerektiğini de beyan eder: sitenin onun büyümesini
sağlamış, sağlamakta olan tüm eyleyicilere ihtiyacı vardır, onların
bir tekini bile kaybetmeyi göze alamaz. Tamam, şimdi yeni yasalar
ve yeni bir ahlâki sistem söz konusudur -Apollon’un temsil ettiği
Zeus yasaları- ama bu yasaların kendinden önceki yasaları bir yana
itme hakkı yoktur. Bu yeni yasalara siteye girme hakkı, hüküm
gücünü öncelleriyle paylaşmaları şartıyla bağışlanmıştır. Bu
çerçevede, bir kuşak önce Herodot’un popüler yasa, gelenek ve
göreneklerinin geçerli olduğu ilan edilmiş, ama onların geçerliliği
başka eşit ölçüde önemli yasa, gelenek ve göreneklere yer
bırakmak amacıyla kısıtlanmıştır. (16. Dipnot ve ilgili metinde
aktardığımız Mili’in felsefesiyle aradaki benzerliğe dikkat çekmek
isterim.)
Demokratik görecilik nesnel, yani düşünce, algı ve toplumdan
bağımsız bir gerçeklik arayışını dışlamaz. Kendini nesnel olgular
bulmaya adamış araştırmaları memnuniyetle karşılar ama onları
(öznel) kamuoyunun kontrolü altında tutmayı da ihmal etmez. O
açıdan bir sonucun nesnel olduğunu göstermenin onun herkes için
bağlayıcı olduğunu göstermek anlamına geldiğini reddeder. Nes-
nelciliği gelenekler arasında bir gelenek olarak alır, toplumun temel
bir yapısı olarak değil. Böyle bir muameleden kaygıya düşmek ve
onun önemli başarıları tuz buz edeceğinden korkmak için hiçbir
neden yok. Çünkü her ne kadar nesnelciler keşfetme sürecinden
bağımsız durum ve olguları keşfediyor, tasvir ediyor ve sunuyor
olsalar da söz konusu durum ve olguların onların keşiflerine yol
açan tüm bir gelenekten bağımsız olmalarını garanti edemezler
(krş. Kesim I). Ayrıca birçok Batılı entelektüelin en gelişmiş nesnel
araştırma biçimleri olarak gördüğü usûllerin en sıkı (ve en çok
parasal destek alan) uygulamalarının bile bize evrensel ve nesnel
hakikat idesinin söylediği türden bir birlik sunmakta şimdiye kadaı
başarısız kaldıklarını da unutmayalım. Bu konuda ortalıkta dolaşan
tumturaklı vaadler vardır, tektip bir yapıya ulaşıldığını söyleyen
gabice iddialar vardır ama gerçekte tanık olduğumuz, Herodot
tarihinde olağanüstü parlak bir şekilde an-
latılan bölgecilikle aynı yapıda çeşitli bilgi bölgeleridir. Kimyanın ve
onun aracılığıyla biyolojinin sözüm ona çekirdeğini oluşturan fizik, en
azından üç ana alt bölüme ayrılır: çekim kuvvetlerinin yönettiği ve
dizginlerini Einstein’ın genel görelilik teorisinin (ve onun üzerinde
yapılan çeşitli değişikliklerin) tuttuğu en büyükler alanı; yeğin nükleer
güçlerin yönettiği fakat dizginleri henüz kapsamlı bir teori tarafından
ele geçirilmemiş (Gell- Mann’a göre “Büyük Birleşik Teoriler” ya da
“BBT’ler” “ne büyüktür ne de birleşik; hattâ bir teori oldukları bile
söylenemez -fazlasıyla büyütülmüş modellerdir, o kadar”) en küçükler
alanı; ve son olarak, kuantum teorisinin rakipsiz saltanat sürdüğü ara
alan. Fiziğin dışında ise henüz anın (the moment) “temel bilimi” haline
çevrilmemiş, biyoloji, kimya ve jeoloji parçaları ve sağduyuyla yüklü
niteliksel bilgilerimiz yer ahyor. Belli alanlardaki süreçleri tanımlayan
teori ya da bakış açılarını evrenselleştirmeye kalksak, yani her birinin
tüm koşullar altında geçerli olduğunu varsayacak olsak ya biribiriyle
çelişirler ya da bütünüyle an- lamsızlaşırlar. Dolayısıyla onları ya
doğru veya gerçek gibi şeylerle bir alıp vereceği olmayan öndeyi
araçları olarak yorumlayacağız; ya da özgül sorunlar, usûller ve
ilkelerle tanımlanmış belirli özgül alanlar “için doğru” olan teoriler
olarak göreceğiz. Ya da üçüncü bir şık yaratıp, teorilerden birinin dün-
yanın temel yapısını yansıttığını fakat diğerlerinin ikincil görüngülerle
uğraştığını da söyleyebiliriz. Ama unutmayalım ki bu durumda
doğruluğun ölçütü deneysel araştırma olmaktan çıkıp yerini
spekülasyona bırakacaktır. Çoğulculuk aynen devam eder, sadece
metafizik bir düzleme kay(dırıl)mıştır. Herodotvari sözlerle durumu
şöyle özetleyebiliriz:
R7: bilimadamlan ve antropologlarımızca tanımlandığı şekliyle
dünya kendi özgül yasaları ve gerçeklik kavramları olan
(toplumsal ve fiziksel) çeşitli bölgelerden oluşur. Toplumsal
alanda kendi özel ortamlarında varlıklarını sürdürme becerisi
göstermiş ve büyük uyarlanma güçleri olan görece istikrarlı
toplumlar vardır. Fiziksel alanda kendi alanlarında geçerli ama
onun dışında uygulanabilirlikleri olmayan farklı bakış açılan
vardır. Bu bakış açılarından bazıları daha ayrıntılıdır -bunlar
bilimsel teorilerimizdir; bazılan daha basit fakat
daha geneldir -bunlar da “gerçeklik” inşası üzerinde etkili olan çeşitli
felsefi ya da sağduyusal görüşlerdir. Evrensel hakikati (hakikati bul-
manın evrensel yolunu) yürürlüğe sokma girişimi toplumsal alanda
felaketlere, doğa bilimlerinde asla-yerine-getirilemeyecek vaatlerle süslü
boş formalizmlere yol açmıştır.
Dikkat edelim ki, R7 beni evrensel bir hakikat olarak oku-
malısınız gibi bir şey söylemiyor. Özel bir gelenek (bilimsel so-
nuçlardan yola çıkıp bilimsel sonuçlara varan Batı entelektüel tar-
tışma geleneği) içinde ifade edilmiş, bu geleneğin kurallarına göre
açıklanmış ve savunulmuş (yeterli ya da yetersiz bir düzeyde) ve o
geleneğin tutarsız olduğunu gösteren bir bildirimdir bu. Bir
Pigmenin ya da Lao-Tsu takipçisinin hiç ilgisini çekmez (her ne
kadar İkincisi, tarihsel nedenlerle onu inceleyebilirse de). Yine
dikkat edelim ki, R7’yi oluşturan parçalar bilgi iddialarının özel bir
değerlendirmesine dayanır: bu değerlendirme kuantum mekaniği ya
da görelilik teorisinin maddi evrene dair eşit ölçüde önemli, eşit
ölçüde başarılı ve eşit ölçüde kabul edilebilir görüşler olduklarını
varsayıyor. Bazı eleştirmenler (Einstein de bunlar arasındadır)
durumu daha farklı değerlendirir. Onlara göre görelilik fiziği işin
esasına iner oysa kuantum teorisi daha temelli bakış açılarının
eşiğinde duran, önemli ama henüz oldukça yetersiz bir başlangıçtır.
Bu fizikçiler R7’yi reddeder ve halihazırda evrensel olarak geçerli
teoriler bulunduğunu iddia ederler. Yukarda da söylediğim gibi bu
tutum, nesnellik iddialarının öznel bir tartıdan geçmiş bilgi
iddialarına dayandırıldığı metafizik sanıları (conjectures) işe
karıştırır. Ve bu türde bir değil birçok yaklaşım vardır (ortodoks
yaklaşım bunlardan biridir), yani çoğul(cu)luk bertaraf edilmemiş,
(metafizik bir şekle) dönüştürülmüştür. Tartışmanın bu yönünü
aşağidaki kesimde ele alacağım.
Modem demokrasilere yol gösteren felsefe demokratik görecilik
değildir: günümüz demokrasilerinde iktidar uzak iktidar
merkezlerine tahsis edilmiştir, önemli kararlar hep uzmanlar ya da
“halkın temsilcileri” tarafından alınır, “halk”ın kendisinin karar
aldığı durumlar çok nadirdir. Yine de kendilerinin ve hem-
cinslerinin hayatlarını geliştirmeye çalışan Batılı entelektüeller için
demokratik görecilik (yurttaş inisiyatiflerinin geliştirilebileceği)
Dostları ilə paylaş: |