Paul karl feyerabend 13 Ocak 1924'te Viyana'da doğdu. Avusturya asıllı abd'li filozof. Bilimsel gelişmenin ancak yeni kuramların eskilerini yadsımasıyla sağlanabileceğini ileri



Yüklə 8,94 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə30/135
tarix24.12.2017
ölçüsü8,94 Kb.
#17198
1   ...   26   27   28   29   30   31   32   33   ...   135

hena’nın (annesiz doğmuştur) oyunu  Orestes  lehine kullanmasıyla
oylar eşitlenir ve  Orestes,  Eumenides’in gazabından kurtulur. Bu
arada  Athena,  sahip   oldukları   dünya   görüşünün   gözden   ka-
çırılmaması   gerektiğini   de   beyan   eder:   sitenin   onun   büyümesini
sağlamış, sağlamakta olan  tüm  eyleyicilere ihtiyacı vardır, onların
bir tekini bile kaybetmeyi göze alamaz. Tamam, şimdi yeni yasalar
ve yeni bir ahlâki sistem söz konusudur -Apollon’un temsil ettiği
Zeus yasaları- ama bu yasaların kendinden önceki yasaları bir yana
itme   hakkı   yoktur.   Bu   yeni   yasalara   siteye   girme   hakkı,   hüküm
gücünü   öncelleriyle   paylaşmaları  şartıyla  bağışlanmıştır.   Bu
çerçevede,   bir   kuşak   önce   Herodot’un   popüler   yasa,   gelenek   ve
göreneklerinin  geçerli  olduğu ilan edilmiş, ama onların geçerliliği
başka   eşit   ölçüde   önemli   yasa,   gelenek   ve   göreneklere   yer
bırakmak   amacıyla  kısıtlanmıştır.  (16.   Dipnot   ve   ilgili   metinde
aktardığımız Mili’in felsefesiyle aradaki benzerliğe dikkat çekmek
isterim.)
Demokratik görecilik nesnel, yani düşünce, algı ve toplumdan
bağımsız bir gerçeklik arayışını dışlamaz. Kendini nesnel olgular
bulmaya   adamış   araştırmaları   memnuniyetle   karşılar   ama   onları
(öznel) kamuoyunun kontrolü altında tutmayı da ihmal etmez. O
açıdan bir sonucun nesnel olduğunu göstermenin onun herkes için
bağlayıcı   olduğunu   göstermek   anlamına   geldiğini   reddeder.   Nes-
nelciliği gelenekler arasında bir gelenek olarak alır, toplumun temel
bir yapısı olarak değil. Böyle bir muameleden kaygıya düşmek ve
onun   önemli   başarıları   tuz   buz   edeceğinden   korkmak   için   hiçbir
neden   yok.   Çünkü   her   ne   kadar   nesnelciler   keşfetme   sürecinden
bağımsız  durum ve olguları keşfediyor, tasvir ediyor ve sunuyor
olsalar da söz konusu durum ve olguların onların keşiflerine yol
açan   tüm   bir   gelenekten   bağımsız   olmalarını   garanti   edemezler
(krş. Kesim I). Ayrıca birçok Batılı entelektüelin en gelişmiş nesnel
araştırma   biçimleri   olarak   gördüğü   usûllerin   en   sıkı   (ve   en   çok
parasal destek alan) uygulamalarının bile bize evrensel ve nesnel
hakikat idesinin söylediği türden bir birlik sunmakta şimdiye kadaı
başarısız kaldıklarını da unutmayalım. Bu konuda ortalıkta dolaşan
tumturaklı   vaadler   vardır,   tektip   bir   yapıya   ulaşıldığını   söyleyen
gabice   iddialar   vardır   ama  gerçekte  tanık   olduğumuz,   Herodot
tarihinde olağanüstü parlak bir şekilde an-


latılan bölgecilikle aynı yapıda çeşitli bilgi bölgeleridir. Kimyanın ve
onun aracılığıyla biyolojinin sözüm ona çekirdeğini oluşturan fizik, en
azından  üç  ana  alt  bölüme  ayrılır:  çekim  kuvvetlerinin  yönettiği  ve
dizginlerini  Einstein’ın   genel   görelilik   teorisinin   (ve   onun   üzerinde
yapılan çeşitli değişikliklerin) tuttuğu en büyükler alanı; yeğin nükleer
güçlerin yönettiği fakat dizginleri henüz kapsamlı bir teori tarafından
ele geçirilmemiş (Gell- Mann’a göre “Büyük Birleşik Teoriler” ya da
“BBT’ler” “ne büyüktür ne de birleşik; hattâ bir teori oldukları bile
söylenemez -fazlasıyla büyütülmüş modellerdir, o kadar”) en küçükler
alanı; ve son olarak, kuantum teorisinin rakipsiz saltanat sürdüğü ara
alan. Fiziğin dışında ise henüz anın (the moment) “temel bilimi” haline
çevrilmemiş, biyoloji, kimya ve jeoloji parçaları ve sağduyuyla yüklü
niteliksel bilgilerimiz yer ahyor. Belli alanlardaki süreçleri tanımlayan
teori ya da bakış açılarını evrenselleştirmeye kalksak, yani her birinin
tüm koşullar altında geçerli olduğunu varsayacak olsak ya biribiriyle
çelişirler   ya   da   bütünüyle   an-   lamsızlaşırlar.   Dolayısıyla   onları   ya
doğru   veya   gerçek   gibi   şeylerle   bir   alıp   vereceği   olmayan   öndeyi
araçları   olarak   yorumlayacağız;   ya   da   özgül   sorunlar,   usûller   ve
ilkelerle   tanımlanmış   belirli   özgül   alanlar   “için   doğru”   olan   teoriler
olarak göreceğiz. Ya da üçüncü bir şık yaratıp, teorilerden birinin dün-
yanın temel yapısını yansıttığını fakat diğerlerinin ikincil görüngülerle
uğraştığını   da   söyleyebiliriz.   Ama   unutmayalım   ki   bu   durumda
doğruluğun   ölçütü   deneysel   araştırma   olmaktan   çıkıp   yerini
spekülasyona   bırakacaktır.   Çoğulculuk   aynen   devam   eder,   sadece
metafizik   bir   düzleme   kay(dırıl)mıştır.   Herodotvari   sözlerle   durumu
şöyle özetleyebiliriz:
R7:   bilimadamlan   ve   antropologlarımızca   tanımlandığı   şekliyle
dünya   kendi   özgül   yasaları   ve   gerçeklik   kavramları   olan
(toplumsal   ve   fiziksel)   çeşitli   bölgelerden   oluşur.   Toplumsal
alanda   kendi   özel   ortamlarında   varlıklarını   sürdürme   becerisi
göstermiş   ve   büyük   uyarlanma   güçleri   olan   görece   istikrarlı
toplumlar   vardır.   Fiziksel   alanda   kendi   alanlarında   geçerli   ama
onun   dışında   uygulanabilirlikleri   olmayan   farklı   bakış   açılan
vardır.   Bu   bakış   açılarından   bazıları   daha   ayrıntılıdır   -bunlar
bilimsel teorilerimizdir; bazılan daha basit fakat


daha geneldir -bunlar da “gerçeklik” inşası üzerinde etkili olan çeşitli
felsefi   ya   da   sağduyusal   görüşlerdir.   Evrensel   hakikati   (hakikati   bul-
manın   evrensel   yolunu)   yürürlüğe   sokma   girişimi   toplumsal   alanda
felaketlere, doğa bilimlerinde asla-yerine-getirilemeyecek vaatlerle süslü
boş formalizmlere yol açmıştır.
Dikkat   edelim   ki,  R7   beni   evrensel   bir   hakikat   olarak   oku-
malısınız   gibi   bir   şey   söylemiyor.  Özel   bir   gelenek   (bilimsel   so-
nuçlardan yola çıkıp bilimsel sonuçlara varan Batı entelektüel tar-
tışma geleneği) içinde ifade edilmiş, bu geleneğin kurallarına göre
açıklanmış ve savunulmuş (yeterli ya da yetersiz bir düzeyde) ve o
geleneğin   tutarsız   olduğunu   gösteren   bir   bildirimdir   bu.   Bir
Pigmenin  ya  da  Lao-Tsu takipçisinin hiç  ilgisini çekmez  (her  ne
kadar   İkincisi,   tarihsel   nedenlerle   onu   inceleyebilirse   de).   Yine
dikkat edelim ki, R7’yi oluşturan parçalar bilgi iddialarının özel bir
değerlendirmesine dayanır: bu değerlendirme kuantum mekaniği ya
da  görelilik  teorisinin  maddi  evrene  dair   eşit  ölçüde   önemli,  eşit
ölçüde başarılı ve eşit ölçüde kabul edilebilir görüşler olduklarını
varsayıyor.   Bazı   eleştirmenler  (Einstein  de   bunlar   arasındadır)
durumu daha farklı değerlendirir. Onlara göre görelilik fiziği işin
esasına   iner   oysa   kuantum   teorisi   daha   temelli   bakış   açılarının
eşiğinde duran, önemli ama henüz oldukça yetersiz bir başlangıçtır.
Bu fizikçiler R7’yi reddeder ve halihazırda evrensel olarak geçerli
teoriler bulunduğunu iddia ederler. Yukarda da söylediğim gibi bu
tutum,   nesnellik   iddialarının   öznel   bir   tartıdan   geçmiş   bilgi
iddialarına   dayandırıldığı   metafizik   sanıları  (conjectures)  işe
karıştırır. Ve bu türde bir değil birçok yaklaşım vardır (ortodoks
yaklaşım bunlardan biridir), yani çoğul(cu)luk bertaraf edilmemiş,
(metafizik   bir   şekle)   dönüştürülmüştür.   Tartışmanın   bu   yönünü
aşağidaki kesimde ele alacağım.
Modem demokrasilere yol gösteren felsefe demokratik görecilik
değildir:   günümüz   demokrasilerinde   iktidar   uzak   iktidar
merkezlerine tahsis edilmiştir, önemli kararlar hep uzmanlar ya da
“halkın   temsilcileri”   tarafından   alınır,   “halk”ın   kendisinin   karar
aldığı   durumlar   çok   nadirdir.   Yine   de   kendilerinin   ve   hem-
cinslerinin hayatlarını geliştirmeye çalışan Batılı entelektüeller için
demokratik görecilik (yurttaş inisiyatiflerinin geliştirilebileceği)


Yüklə 8,94 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   26   27   28   29   30   31   32   33   ...   135




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə