puçlan profesyonel bir dergi y»ym kurulunun veya aynı türde yetkilerle
donatılmış birtakım grupların görüşüne sunmadan bir gazetede
yayımlamaya ya da onlar üzerinde uluorta bir röportaj yapmaya kalkan
modern bir bilimadamı, muhtemelen ciddi bir süre toplum dışına atılmasına
neden olacak affedilmez bir günah işlemiş demektir.
Yukarda teslim ettiğimiz gibi bu kontrol, Galile’nin zamanındaki kadar
sıkı ve evrensel değil; fakat bu, belirli suçlara karşı daha yumuşak bir tutum
t akını İmasından ileri gelen bir şey (örneğin hırsızlar artık idam edilmiyor
ya da elden koldan olmuyor), yoksa suçların doğasıyla ilgili bir duygu ve
düşünce dönüşümü söz konusu değil. Modern bilimadamımn tâbi olduğu
idari kısıtların, Galile dönemine oranla şüphesiz hiç de aşağı kalır bir yanı
yoktur. Aralarındaki fark, Tridentine Meclisi’nin getirdiği hükümler gibi,
Kilise kaynaklı kısıtların açık hükümler, yasalar şeklinde konmuş olmasına
karşılık modem kısıtların genellikle açık ve ayrıntılı bir şekilde ifade
edilmemiş ima yollu şeyler olmasıdır. Günümüzde üstü kapalı iletilen,
kurnazca çıtlatılan pek çok kısıtlama vardır ama gerektiğinde
başvurulabilecek, hattâ eleştirilip ıslah edilebilecek açık bir yasa, tüzük
yoktur. Onun için Kilise’nin tutumu daha dobra dobra, daha dürüst ve
tartışmasız daha akılcıdır.
Burada çok önemli bir noktaya geliyoruz: araştırmaya getirilmiş bu dobra
dobra ve akılcı sınır ebedi değildi. Mektubunun son kısmında Bellarmino
bunu çok açık bir şekilde ifade eder:
Eğer Güneşin evrenin merkezi olduğu, dünyanın üçüncü semada yer
aldığı ve Güneşin Dünya çevresinde değil Dünyanın Güneş çevresinde
döndüğünü gösteren gerçek bir kanıt bulunmuş olsaydı, bizim
yapacağımız, Kutsal Kitap’ta bunun tersini söyler görünen bölümleri
büyük bir ihtiyatla yeniden açıklama yoluna gitmek ve doğru olduğu
kanıtlanmış bir düşünce hakkında yanlıştır diye beyanatlar vermek yerine,
Kutsal Kitap'tâki bu bölümleri anlamamış olduğumuzu itiraf etmek
olacaktı.
Burada Bellarmino, Kilise’nin öğretisi, diyor, bilimsel vargıların yorumu
konusunda bir sınır koşuldur. Fakat hiçbir zaman
mutlak değildir. Araştırmalar onu genişletebilir. Ancak Bel- larmino
burada durmaz;
bana gelince, önüme konuncaya kadar bu tür kanıtların olduğuna
inanmayacağım. Güneşin evrenin merkezi olduğu ve Dünya’mn
üçüncü semada yer aldığı kabul edilse bile, herşeyin sanki durum öteki
türlüymüş gibi işleyeceğinin kanıtı değildir bu. Kuşku duyduğumuz
zaman, Papalarımızın yaptığı kutsal metin yorumlarını hemen bir yana
itmemeliyiz.
Son cümlede ifade edilen düşünce bugün tüm lise müdürlerinin, hattâ
bazı üniversite rektörlerinin benimsediği bir şeydir -en azından mevcut
esaslar kadar iyi olduğundan emin olmadıkça eğitime yeni esaslar
getirmeye kalkışma. Fena bir fikir de değil hani. Bize temel eğitimi
modalardan, gelip geçici sapkınlıklardan sakınmamızı tavsiye etmektedir.
Eğitim sadece fikirler demek değildir. Ders kitapları, beceriler,
uygulamalı ders araçları, laboratuvarlar, filmler, slaytlar, öğretmenlere
yönelik kurslar, bilgisayar programları, problemler, sınavlar vb. de de-
mektir. Sağgörülü bir şekilde oluşturulmuş bir eğitim modaların,
sapkınlıkların ve alternatif görüşlerin bir arada yürümesini sağlayabilir ve
böylece araştırma sürecine de ışık tutmuş olur; ancak ufukta macera kokan
yeni bir bakış açısı görünür görünmez eğitimi tepeden tırnağa yeniden
düzenlemek son derece akılsızca bir iştir. Dahası, yoksa insan ne
yapacağını şaşırırdı -ortalıkta daima birbiriyle çatışan birçok moda, sapkın
yol, teklif ve “cesur fikir” vardır. Kilise bunu hesaba katıyor ve eldeki
bilginin önemlice bir kısmında değişiklik yaratacak bir yola girmeden
önce güçlü argümanlar istiyordu.
Fakat, belki de Bellarmino lafı dolaştırıyordu? Açık ve kuşkuya yer
bırakmayacak bir kanıta hayır demişti? Ya da, daha kötüsü, böyle bir kanıt
vardı da o bundan habersizdi? Bu teknik soru, ne yazık ki, birçok
araştırmacının
dert ettiği
bir soru olmuştur. Bu soruyla bağlantılı
meselenin üstüne başka bir soru sorarak gideceğim: modern bilimadamları
ve bilim felsefecileri 17. yüzyıl başında yaşasalar ve Bellarmino’ya
yöneltilen soruya, yani, Ko- pernik hakkında ne düşünüyorsunuz,
sorusuna muhatap olsalardı, cevap olarak nasıl bir yargı belirtirlerdi?
Cevap, farklı insanların farklı şeyler söyleyeceğidir. Her girişim gibi
bilimde de tavizsizler ve görece hoşgörülüler vardır. Kimi bilimadamları
küçücük bir ipücunda bir teorinin başarısını görür, kimileri ise daha ciddi
kanıtlar ister. Bazıları için bir dü- , şünce uyumu ve basitlik yeterlidir,
bazıları ise katı ampirik destekler peşindedir. Bazı bilimadamlarmın teori
bünyesindeki ya da teori ile deney arasındaki tutarsızlıklardan ödü kopar,
bazıları vardır ki bunları ilerlemenin doğal yoldaşları olarak görürler. Mic-
helson ve Rutherford görelilik teorisini hiçbir zaman tam olarak
kabullenmediler, Poincare, Lorentz ve Ehrenfest, Kaufman deneylerinden
sonra kuşkuya kapılırken, Planck ve Einstein teorinin içsel simetrisinin
verdiği güvenle daha inatçı bir tutum sergilerler. Sommerfeld eski kuantum
teorisini klasik gök cisimleri mekaniği gibi müthiş güçlü bir teori haline
getirme yolunda çok başarılı işler yapıyordu. Oysa Bohr, bu başarılara
rağmen, Sommerfeld’in yanlış yolda olduğunu düşünüyordu. Mesai
arkadaşları X-ışını filmlerinin şaşırtıcı karışıklıklarıyla uğraşmayı tercih
ederken, Pauling basit model-kurma denemelerinden aldığı birtakım fa-
raziyelerle onların kafasını karıştırmaya bayılıyordu.
Bellarmino’nun yerinde olsalardı, hangisinin ne diyeceğini kim
bilebilir? Michelson, Galile’nin
teleskopla yaptığı gözlemler
önüne
getirildiğinde, muhtemelen bunların iç çelişkilerine dikkat çekecek
(gezegenler gözlemciye doğru sürüklenir, sabit yıldızlar ise uzaklaşır; ayın
üstünde dağlar olduğu görünür fakat çevresinde en küçük bir girinti
çıkıntıya rastanmaz) ve bu ne olduğu doğru dürüst bilinmeyen bir cihazla
fiziksel bilgi elde etme girişimine gülecekti. Ve bugün ortalıkta yazı yazan
bilim felsefecilerinin neredeyse tamamı Kopemik’in iddialarının hakikaten
çok zayıf olduğu konusunda Bellarmino’ya hak vereceklerdi.
4
Kopernik,
Rheticus ve Mastlin’in verdiği en güçlü argüman -ki Kepler’i de ikna etmiş
bir argümandı bu
5
- Kopernikçi bakış açısının uyumlu bir yapı kurduğuydu:
ortada ilk kez yalnızca bir hesaplama araçları kümesi değil, onun ötesinde
astronomik bir sistem vardı. Fakat Schrödinger örneğinin gösterdiği gibi,
bu argüman amacından
4. Ayrıntılar için bkz.
Against Method,
özellikle büyük ölçüde yeniden yazılmış Almanca
üçüncü basım,
Wider den Methodenzwang,
Frankfurt 1986.
5. Argüman Krokovv’da bu konuşmanın tartışması sırasında da gündeme geldi.
Dostları ilə paylaş: |