kunç abartılı bir tahminle diyelim bunların %25’i kaos yaratıcılardır ve
bu kaosçulardan her birinin de 100’er öğrencisi vardır. Bu öğrencilerin
büyük bir kısmı mecbur kaldıkları için felsefe okuyan ve bu işten
ölümüne sıkılan, dersler ve sınavlar bittiğinde derin bir oh çeken
insanlardır -yine diyelim ki genel olarak öğrencilerin de %25’i bu kaos
yaratıcı öğretmenlerin gözü kara takipçileridir. Toplam rakam 40.000
edecektir.
Dallas_ı.kaç_milyon_kişinin_seyrettiğini_biliyor_musunuz__Super_Bowl'>Dallas'
ı.kaç milyon kişinin seyrettiğini biliyor musunuz?
Super Bowl
’u kaç milyon kişi? Tüm TV vaizlerinin takipçilerinin sayısı
acaba ne kadar tutar biliyor musunuz? Reagan’a kaç kişi oy verdi
hatırlıyor musunuz? Hâlâ kaç kişi onun politikalannı destekliyor? Tüm
cevaplarda açılış on milyonlardan başlar -yukardaki basit hesapta son
derece abartılı tahminlerle vardığımız rakamla kıyas götürmez bir sayı.
Ya da şu kaosu arttırmaya ayrılmış para miktarı ile bu birörnekliğe
aynlan para miktarını bir karşılaştırın. Gay- risafi Milli Hasıla’da
savunma harcamalarının miktarı ile sanatlara yapılan yardımların
miktarı arasındaki oran şöyle kaba bir tahminde bulunmamıza yardımcı
olabilir; burada sanatlar ve beşeri bilimlere ne kadar cüzi bir para
gittiğini görüyoruz -ve kaos güçlerine düşen bu cüzi miktarın da
önemsiz bir parçasından ibarettir. Sakın bana sayıların önemli
olmadığını söylemeyin; temel bilimler alanında çalışan araştırmacılar
ve sanatçılar kendilerinin ne kadar az bir ilgiye mazhar olduklarını
ispatlamak için dönüp dönüp sayılardan bahsederler. Ben de sizin bir
kaosun istilası altında olduğumuz tezini çürütmek için aynı argümanı
kullanabilirim.
(Aklıma gelmişken, o kadar alçakgönüllü olabileceğinizi san-
mıyorum, şu aynı şeyin iki farklı söylenişi gibi bahsettiğiniz “dünya
kültürü” ve “birinci dünya kültürü” nitelemelerini “editörlük
acemiliğinize yoramazsınız -adlarının başında sayısız unvan taşıyan
ve onurlarına tonlarca kitap ve makale yazılan akademisyenler de
durumdan tamı tamına böyle bahsetmiş ve hâlâ da bahsetmektedir.
Yukarıda Husserl’den aldığım kısa bölümü bir daha okuyun. Bu
insanlar “kültür”den bahseder ya da “İnsan”dan -fakat kastettikleri
bizzat kendileri ve onların yazılarını anlayabilen birkaç seçmece
yaratıktır: onun için, anlıyorsunuz ya. mükemmel bir dayanışma
örneği veriyorsunuz).
Şimdi sizinle aynı düşünmediğim son noktaya geldik.
,l
Sa- " natın,
düşüncenin özerkliğine, duygunun paradan üstün olduğuna
inamyor(sunuz]’\ Yine etkileyici bir üslûpla yazıyorsunuz ama bunun
gerçek dünyada muhtemel ne gibi sonuçlan olabileceğine dair hiçbir ipucu
vermiyorsunuz. Gerçek dünyada sanatçının paraya ihtiyacı vardır: kira
parası, yiyecek, boya, fırça parası, müze giriş parası; belki de bakmak
zorunda olduğu bir metresi ya da karısı, aşığı ya da kocası vardır, hattâ
zaman zaman her ikisi de; dahası çocukları bile olabilir, vs. Aynı şey
felsefeciler, dansçılar, film yönetmenleri, senaryo yazarları, şairler için de
geçerlidir. Tüm bu insanlar daha çok kazanmak ve/veya ürünlerini daha iyi
bir fiyata satmak ihtiyacmdadır ve bunu
isterler.
Diyeceğim, özerklikle neyi kastediyorsunuz? Sanatçı dediğin parasız
olmalı ve açlıktan ölmeli, ya da bir fare deliğinde yaşamalı mı demek
istiyorsunuz? Yoksa onu hiç paraya maraya bulaştırmadan yedirip içirmeli
ve ev bark sahibi yapmalı mı diyorsunuz? Örneğin trampa yöntemiyle?
Tamam, o sanatçının kendi bileceği bir iş. Eğer taşrada küçük bir
kulübecikte bir süt inekçiği ile yaşamaktan hoşlanıyorsa ne diyelim, allah
kolaylık versin, fakat kör talih, bu işe başlamak için de yine para lazım.
Onun çevresinde para gibi bir şey hiç olmasaydı daha iyi olurdu mu demek
istiyorsunuz? İlginç bir hayal ama bizim konumuzla bir ilintisi yok. Çünkü
bizim derdimiz sanatçıların kuş uçmaz kervan geçmez bir diyarda nasıl
yaşayacağı değil, burada ve şimdi, 1985’te, bu ülkede nasıl
yaşayabileceğidir. Ve burada ve şimdi para işin özüdür. Para doğası gereği
kötü değildir, bir amaç için kullanılan bir araçtır. Kötü yerlerde
kullanılmakta ve birtakım insanlar tüm hayatlannı para biriktirmeye
adayacak kadar onun büyüsüne kapılabilmektedirler. Sanatçımızın
bunlardan biri olmadığını varsayıyorum (böyle olsaydı bile ona kötü bir
sanatçı diyemezdik -Giotto para konusunda çok kişiyle dalaşmış ve zen-
ginliğine zenginlik katmak için özel bir çaba sarfetmiş birisidir, fakat yine
de gelmiş geçmiş en büyük sanatçılar arasındadır).
Öyleyse sanatçımız para kullanacak ama önünde bir Tanrı gibi de
eğilmeyecektir. Peki bu para kimden çıkacak? Belki zengin bir sponsordan:
ancak o zaman sanatçı sanatını patronunun arzularına uydurmak zorunda
kalabilir. Burada “özerklikken bahsederken, pat-
ronun arzularını ona hissettirmeye hiç hakkı yoktur demeye mi ge-
tiriyorsunuz? Çünkü bir sanatçı tam da bir sanatçı olması nedeniyle tüm
insanların yargı ve değerlendirmelerinin üstündedir, değil mi? Su
katılmamış bir seçkincilik bu, reddediyorum, burda kendini alttan alta
hissettiren başkalarını küçük görmeyi reddediyorum. Özellikle sözü edilen
para halkın parasıysa, çok daha tavizsiz bir şekilde böyle bir seçkinciliği
reddediyorum: kamusal fonlardan ödenek alan birisi kamu denetimini
kabule hazır olmalıdır. Sizin o soyut üslubunuzla para gibi aşağılık ve
iğrenç her türlü şeyden, görünüşe göre, kilometrelerce uzakta bir
“özerklik”ten bahsedildiğinde ben kötü bir şeyler hissediyorum ve sizin
gerçekte halktan, sanatçılara (ve bilimadamlarına ve büyük
“hissiyatçılar”a [feelers]), onlar kafalarına göre yaşasınlar diye, yani birer
parazit olarak yaşasınlar, çalışsınlar diye para vermelerini, bakmalarını
istediğinizi düşünüyorum: akademisyenler “akademik özgürlük”ün sihirli
kukuletası altında uzun zaman önce parazitliğe saygınlık kazandırmayı
başardılar -şimdi onlara ortak çıktı, sanatçılar da bir parça nasiplenmek
istiyorlar. Parazitliğe karşıyım (ilgili tüm taraflar evet demediği sürece),
yani akademik özgürlüğe ve doğal olarak, ona denk düşen her türlü
“sanatsal özerklik”e karşıyım.
“Fakat büyük sanat”, diyebilirsiniz, “sanatçıların tam anlamıyla özerk
olmasını şart koşar.” Hayır, doğru değil bu, konumları gereği kent
yöneticilerinin ve zenginlerin dediğini yapmak zorunda olan Rönesans
sanatçıları, ve
Gebrauchsmusik'
i yazmış bir Mozart ya da Haydn gibi
besteciler işlerini hep parayla yapıyorlardı ama yine de sizin o sevgili
“birinci dünya”nızın en büyük sanatlarından birkaçını üretmişlerdir.
“Fakat bugün”, diye devam edebilirsiniz, “bugün durum farklı. Halk zevk
sahibi değil -tanık,
Dallas
ve
Hanedan
dizilerinin bu kadar revaç
bulabilmesi.” Başkalarını küçük gördüğünüzden böyle konuşuyorsunuz.
Dallas
ve
Hanedan
kitlelerin sanatıdır, doğru. Fakat kitleler bireylerden
oluşur, onun için ya “sizin ve benim gibi bireyler” diyeceksiniz -o zaman
insancıl bi- risinizdir, onların seçimlerine de saygı göstermeniz gerekir, ya
da “zevksiz bireyler” diyeceksiniz -o zaman kendini beğenmiş kepazenin
tekisinizdir, öyleyse kitleler size niye para versin?
Dahası
iyi bir film, yani
birkaç yüce ruhun ne idüğü belirsiz zevklerinin muhabbet tellallığını
yapmayan sanatsal bir film -böyle bir sürü
Dostları ilə paylaş: |