ona öğrettiklerine göre reçete vermelidir. Bir Thalesçi olarak reçetenin
altına, “ve doğa felsefelerindeki en son gelişmelere göre bu sudur” gibi
eklemeler yapabilir -ama en yumuşak deyimiyle boş laflardır bunlar.
Sağlık kavramı belki de sanıldığından çok daha fazla ampirik ya da
“tarihsel” bir kavramdır. Onda, gelip geçmiş hasta ve hekim kuşaklarının
iyi bir hayatın nasıl bir şey olduğuna dair düşünceleriyle birlikte bu
kuşakların başlarına gelenleri de buluruz. Sağlık ve afiyet arayan
insanların âdet ve geleneklerine bağlıdır, zaman içinde değişir ve bir
tanıma indirgenemez. Empedokles bir tanım vermişti. Sağlık, demişti,
insan vücudundaki elementlerin (yani Empedokles’in soyut tözlerinin)
dengede olması, hastalık ise bu dengenin bozulması halidir. Bu, sağlık
konusundaki düşüncelerin artmasını sağlamıştır, yoksa onları bire indirmiş
filan değildir. Dahası pratisyen hekimler bu tanımı ellerinin tersiyle geri
çevirdiler.
Ancient Medicine’in
yazarı “resme ne kadar denk düşüyorsa
tıbba da en fazla o kadar denk düşüyor”, diye yazar (20. Bölüm).
Ancient M edicine’in
yazan ve teorisyenlerin aşırılıklarına karşı çıkan
öteki ilk muhalifler (Herodot gibi) itirazlarını yazılı olarak belirtmişlerdi
-onlar Batı uygarlığında kısa sürede egemenlik kuracak yazılı alışveriş
geleneğinin üyeleriydiler. Tüm zanaatkârlar bu geleneğe katılmamıştı;
çanak çömlekçilerden, metal işçilerinden, mimarlardan, madencilerden,
ressamlardan bize kalmış yazılı bir bilgi yok. Onların ellerindeki bilgiyi
ancak bize bıraktıkları eserlerden ve dolaylı kaynaklardan yola çıkarak
yeniden inşa edebiliriz. MIT’te bir metalürji uzmanı olan Cyril Stanley
Smith bu işi bir kitap ve sergiyle yaptı.
38
Herodot (krş. ilk coğrafi
tanımlara yönelttiği eleştiriler) ve
Ancient Medicine
’in yazarı gibi Smith de
felsefi (madde) teoriler(i) ve pratik (gereçlerle ilgili) bilgiler arasında
ayrım yapar. İkincisinin nasıl ilkinden binyıllar önce ortaya çıktığını ve sık
sık onlar tarafından engellendiğini
38.
A Search for Structure,
Cambridge, Mass. 1981. Sergiden alınma fotoğraflar çeşitli
analizlerle birlikte
From Art to Science,
MIT Press 1980, içinde yayımlandı. Bu konuda
yapılmış daha eski çalışmalar da vardır: V. Gordon Childe,
The Prehistory of European
Societies
, Harmondsworth 1958 ve C. Singer, E.J. Holmyard ve A.R. Hail, der.,
A
History of Technology,
Cilt 1 ve 2, Oxford 1954, 1956.
(19. yüzyılda Dalton’un teorisine inananların alaşımları görmezlikten
gelmesinde olduğu gibi) ve fiziğin kendi gerçeklik görüşünü
değiştirmesinden sonra 20. yüzyılda nasıl onlarla harmanlanıp
birleştirildiğini anlatır. Norma Emerton form teorileriyle (zanaatkarların
pratiğine oldukça yakındı) atomculuk (söz konusu pratiğe uzaktı)
arasındaki savaşı tasvir eder ve atomcuların hep baş köşede yer verdiği
yöntemler üzerine görüşlerini açıklar.
39
Bunlar hep birlikte ele
alındığında görülüyor ki teknoloji, tıbbın büyük bir kısmı, tarım,
hayvanlar, insanlar, .toplumlar hattâ bilginin toplumsal tehlikeleri üzerine
pratik bilgiler (krş. Dipnot 9) teorik spekülasyona bugün temel bilim
taraftarlarının iddia ettiğinden çok daha az şey borçludurlar ve sık sık bu
spekülasyonun engellemelerine maruz kalmışlardır.
40
Demokritos’un atomculuğu bilgiye yeni bir şey kazandırma- mıştı;
kendisinin de teslim ettiği gibi başkalarının teorik-olmayan bir yolla
buldukları şeyler üzerinde bir parazit konumundaydı (Diels-Kranz B125).
Parmenidesçi yaklaşıma en açık itirazlar sofistler ve Aristoteles’ten
geldi. Parmenides, argümanın doğruluğa ulaşmada gelenekler üstü bir yol
olduğunu öğretiyordu. Sofistler geleneğin parçası olmayan bir
doğruluğun imkansız olduğunu söylerek buna karşı çıktılar; böyle bir
doğruluk bulunamazdı, bulunsa bile anlaşılamazdı, anlaşılsa bile
iletilemezdi. “Kanıda belirmedikçe” (vurgular benim), diyordu Gorgias,
“Varlık bilinemez” (Diels- Kranz, B326).
41
Erdemleri en yüce îyi’ye
başvurarak doğrulayan
39. Norma E. Emerton,
The Scientific Reinterpretation of Form, Cornell University Press 1984.
Ayrıca krş.
Isis, Cilt 76 (1985) içinde C.S. Smith’in kitap üzerine incelemesi (özellikle s.584
vd.): "Bugün kuantum ve katı hal teorilerinin, biçimin mi yoksa maddenin mi birincil olduğu
üzerine Platon ve Aristo ile başlamış ve pratik (ampirik) nosyonlardan yüksek derecede teorik
nosyonlara kadar uzanmış ve tekrar geriye dönmüş dev bir argümanlar silsilesinin bir halkası
olduğunu görebiliriz.”
40. Bunlar tamı tamına von Hayek'in özgürlük tartışmasında sistem-kurucuların (felsefi ya da
bilimsel) spekülasyonlarıyla karşı karşıya koyduğu aynı "ampirik ve sistematikleştirilmemiş”
geleneklere aittir:
The Constitution of Liberty, s.54.
41. Buradaki “belirme” (appear) sözcüğü dar bir anlamda, örneğin naif bir duyu- verisi
taraftarının ima ettiği anlamda yorumlanmamalıdır./'Kanıda belirme”, basitçe, belli bir geleneğe
ait olma demektir. Hiçbir şey var olamaz, eğer varolmuş olsaydı bulunamazdı, bulunsaydı
anlaşılamazdı, anlaşılsaydı iletilemezdi, diyen argümanlar Gorgias’ın
Varolmayan Üstüne ya da
Doğa Üstüne adlı risalesinde
Dostları ilə paylaş: |