“Gerçeklik sorunları” ancak karmaşık dünyanın bu türden bi-
leşenlerinin soyut kavramlar altında toplanması ve o şekilde de-
ğerlendirilmesiyle, yani filan temelde “gerçek” ya da “gerçek ol-
madığının ilan edilmesiyle ortaya çıkar. Bu sorunlar daha rafine düşünme
yollarının ürünleri filan değildir; ince meselelerin kaba, incelikten yoksun
fikirlerle karşılaştırılması ve doğal olarak belli bir kabalıktan yoksun
bulunmaları sonucunda gündeme gelirler.
İncelikten yoksun fikirlerin niçin el üstünde tutulduğunu kimi zaman
açıklayabiliriz: birtakım özel gruplar yeni bir kabile kimliği yaratmak ya
da mevcut bir kimliği çeşidi bol ve zengin bir kültürel tablo karşısında
korumak ister; bu amaçla önce tablodan büyük parçalar keser, sonra ya
onlar hiç yokmuş gibi davranarak ya da onları bir kötülük abidesi haline
getirerek bir yana atar. İlk usûl Musa döneminde İsrail Oğullarının
tuttuğu yoldur (tektanrıcılık), İkincisi ise İlk Hıristiyanların. Bazı
Bilinirciler için tüm “maddi alem” (başlı başına dev bir basitleştirme)
şeytanın aldatmacasından ibaretti. Kaba fikirler kimi sınırlı başarılara yol
açabilir; bu o fikirlerin taraftarlarını cesaretlendirir, tuttukları düşünme
tarzlarını daha da güçlendirir (örneğin birçok bilimadamı arasında
nicelikleştirme karşısında duyulan coşkulu, niteliksel değerlendirmeler
karşısında duyulan burun kıvırıcı tavrı düşünün): bir kabile ya da dinsel
grubun varlığını ya da hali vakti yerinde bir mesleğin itibarını sürdürmesi
tehlikeye girmişse ontolojik incelikler bir lükstür.
35
35.
The Religion of Israel (New York 1972) isimli kitabında Yehezkel Kaufmann, eski İsrail
kavminin beslendiği kültürel ortamı anlatır ve “Kutsal Kitab’ı oluşturan tüm bölümler [Musa’nın
tebliğinin sebep olduğu] derin bir dönüşümün ürünü olmakla birlikte o bu dönüşümün seyri
üzerine tek bir kelime etmez" (s.230) diye tariflediği bir olgu hakkında görüşlerini açıklar.
“Kutsal Kitab’ın paganizmin anlam ve önemini görmezlikten gelmesi” (s.20), diye yazıyor
Kaufmann, “onun dinsel anlayışındaki. . . temel sorundur...” Ancak bu, aynı zamanda, söz ko-
nusu dönüşümün pagan tanrılarının sadece güç kaybetmesine değil, tamamıyla ortadan
kaybolmasına yol açtığının ‘!en önemli göstergesidir
(a.g.e.): “Kutsal Kitap hiçbir yerde bu
tanrıların varlığını inkar etmez; onlardan haberi yokmuş gibi davranır, o kadar. Geleneksel
Yunan dinine yöneltilen felsefi saldırıyla ve sonraki Musevi-Hıristiyan polemikleriyle
kıyaslandığında bu dinde (kitabi biçimiyle) mitolojiyi bastırma ya da reddetme yönünde en
küçük bir kasıtlı davranış bulamayız” (s.20).
Oysa öte tarafta Aziz Pavlus, pagan tanrılarının birer şeytan olduğunu ilan eder: Korintoslulara
I. Mektup x, 20.
Bilinircilik karmaşık bir meseledir ve bilinirci teori ve mitler insan aklının en renkli ürünleri
arasında yer alır. Bununla birlikte tüm biçimlerinde dünya derin bir uçu-
Kadim Yunanistan’da “akılcılığın doğuşu”, sözünü ettiğimiz karmaşık
düşünce ve deneyim biçimlerini aşma, değerden düşürme ve ıskartaya
çıkarma girişimlerinin çarpıcı bir örneğidir. Elimizdeki birtakım
ayrıntılardan anlıyoruz ki basit bir süreç değildi bu, bir tür rezonansla
birbirlerini daha da güçlendirerek büyük tarihsel değişimlere yol açacak,
farklı yönlerden gelen kolların buluştuğu karmaşık bir süreçti. Değişim en
açık entelektüel dışavurumunu Anaksimandros, Herakleitos, Ksenofanes
ve Parmenides gibi filozofların düşüncelerinde bulur. Bu yazarlar tarihi
düşüncelerinin gücüyle değil onlara eş zamanlı olarak toplumda gelişen
genelleştirme ve soyutlama eğilimleri sayesinde etkilemişlerdir.
Filozofların bir katkısı olmaksızın “sözcükler . . . içerik olarak
yoksullaşmış, tek yanlı ve boş formüller haline gelmişlerdi.”
36
Bozuşma
Homeros’ta dikkate değer boyutlardadır; Hesiodos’ta iyice belirginleşmiş,
İyonya doğa filozoflarında, He- kataeus gibi tarihçilerde ve ozanların
eserlerinin (epik, trajik, lirik, komedi) belli bölümlerinde apaçık bir hal
almıştı. Siyasette siyasal eylemin birimleri olarak davranan mahalli
idarelerin yerini soyut gruplar (Kleistenes), ekonomide trampanın yerini
para almıştır, askeri şefler ve askerler arasındaki ilişkiler giderek daha
rumla ikiye ayrılır: krş. R.M. Grant,
Gnosticism and Early Christianity,
New York 1966.
Görüngülerin birkaç ilkeye indirgenmesi gezegenler sistemi astronomisinde ve kısmen fizikte
başarılı olmuştur. Tıptaki spnucu ise bir felakettir. Tıpta New- too'un gezegenler
astronomisinde yaptığı bir(tek)ieştirmeye benzer bir reform yapmayı denemiş hekimler
konusunda görüşlerini açıklarken R.H. Shryock (
The Development of Modern Medicine,'The
University of Wisconsin Press 1936, s.31) şöyle yazıyor: "Sistemleştirme yanlıları,
mantıklarının zayıflığı bir yana, tipik kişisel zaaflar sergiliyorlardı. Kendini beğenme, bir
sistemle âdeta sanatsal bir yaratıymış gibi çalım satma, yeni bir İncil olacak hevesiyle sistem
kurma, ve diğer tüm görüşler karşısında ne olursa olsun onu savunma yönünde belirgin bir
eğilim. Bazı hekimlerin müptelası olduğu keskin mesleki münakaşalar bu tür kısırlaştırıcı
zaaflarla açıklanabilir. Kolayca tahmin edileceği gibi, bir felsefeci doğruysa tüm diğerleri
yanlış oluyordu ve böyle bir ortamda insanlann duygularına gem vurması zordu. Tıptaki
dogmatizmin hoşgörü konusunda teolojideki dogmatizmden aşağı kalır yanı yoktu . . . "
36. Kurt von Fritz,
Phitosophie und Sprachiicher Ausdruck bei Demokrit, Platon und
Aritoteles,
Neudruck Darmstadt 1966, 11. Burdan çıkan sonuçlar konusunda ayrıca krş.
Die
Entdeckung des Geistes,
Göttingen 1975 (genişletilmiş dördüncü basım) ile birlikte Brunö
Snell,
The Discovery of Mind,
New York 1960, çeşitli yerlerde. Açıklamalar ve paralel
yaklaşımlar için bkz. E.G. Forrest,
The Emergence of Greek Democracy,
Londra 1966.
Dostları ilə paylaş: |