Paul karl feyerabend 13 Ocak 1924'te Viyana'da doğdu. Avusturya asıllı abd'li filozof. Bilimsel gelişmenin ancak yeni kuramların eskilerini yadsımasıyla sağlanabileceğini ileri



Yüklə 8,94 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə47/135
tarix24.12.2017
ölçüsü8,94 Kb.
#17198
1   ...   43   44   45   46   47   48   49   50   ...   135

ampirik argümanlarla destekler. Toplumsal yasalar, âdet ve gelenekler
üzerine yaptığı incelemelerde bölgesel geçerlilik nosyonunu kullanır.
Bu nosyonu şöyle özetleyebiliriz:
Âdetler,   gelenekler,   yasalar,   dini   inançlar   tıpkı   krallar   gibi   sınırlı   bir
alanda   hüküm   sürerler.   Hükümranlıkları   ikili   bir   otoriteye   dayanır
-güçlerine  (onlara inananların gücüdür bu) ve bu gücün  hak sahibi hir
güç olmasına.
Protagoras  bu görüşü yasa, âdet ve geleneklerin ötesine taşıyarak
onu, “ontolojik sorunlar” dahil insana ilişkin tüm sorunları kapsayacak
şekilde genişletti. Bu 
Protagoras’ in güreciliğidir
.
Protagoras’m   güreciliği   yukarda   Kseno  fanes’in   alayını   bir   ar-
gümana çeviren iki varsayımı da reddeder ve bu anlamda Ho- merosçu
dünya   görüşünün   temel   ilkelerini   onaylar.   Bu,  Protagoras  ve
Herodot’un   takipçilerinin   yaşadıkları   site,   kavim   ya   da   kozmik
bölgelerin sınırlarına ulaştıktan sonra daha öte bir evrensel Hakikat ya
da kutsal, evrensel Geçerlilik Ölçütleri arayışını bir yana bırakmış, belli
bir   yerel   düşünce   demetiyle   yetinmiş   tembel   otlakçılar   olmadığım
gösteriyor. Felsefeleri atalarının yaşadığı ve çağdaşlarının gözlem ve
düşüncelerinin   ışık   tutmaya  devam   ettiği   bir   dünyanın   kusursuz   bir
yansımasıydı. Yoksa Platon’un Sokratesi’nin “Bilgi nedir?”, “Erdem
nedir?” ya da “Cesaret nedir?” gibi tüm sorulan neden karşısında hep
listelerle
  cevap veren insanlar bulsun? (bu konuda krş. Dover,  
Greek
Popular  Morality,
  Berkeley  ve Los Angeles 1978). Fakat eğer dünya
görece bağımsız bölgelerden oluşmuş bir toplamsa, her türlü evrensel
yasa varsayımı 
yanlış
 ve evrensel norm talebi 
tirancadır
: öyleyse ancak
kaba kuvvet (ya da baştan çıkarıcı bir yanılgı) farklı ahlâkları tek bir
etik sistemin emirlerine uydurabilir. Gerçekten de evrensel Doğa ve
toplum yasaları  
idesi
  bir ölüm kalım savaşıyla birlikte ortaya çıkar:
Zeus’un Titanlar ve diğer tüm tanrılar üstünde bir güç kazanmasıyla ve
böylece  
kendi
  yasalarını  
Evrenin
  Yasaları   haline   çevirmesiyle   so-
nuçlanacak bir savaştı bu (Hesiodos, 
Theogony
, 644 vd.).
Evrensel hakikat ve evrensel ahlâk düşüncesi Batı düşünce (ve
siyasal eylem) tarihinde önemli bir rol oynadı. Sık sık teorik öneri ve
pratik başarıların yargılanacağı kıstas olarak alındı; uygarlığın


dünyanın dört bir yanma amansız yayılışına saygınlık kazandırdı. Bu
yayılma son derece ironik bir tarzda yayılmacı kültürlerin te- cavüzkâr
kökenini ortaya çıkardı: Çünkü İlkeller (ya da Çinliler, ya da Japonlar,
ya   da   Hintliler)   Batılı   sömürgecileri   gelişmiş   fikirleri   ve   soylu
alışkanlıklarından   nimetlenelim   diye   hiçbir   zaman   ülkelerine   davet
etmediler.   Göreci   felsefelerin   bu   nerdeyse   kaçınılmaz   gelişme
karşısında   hiçbir   önemleri   olmadığı   eleştirisinde   dile   getirilen   şey
şüphesiz doğrudur, ama bu yalnızca belli bir felsefi tutumun yaygınlık
kazanmasının  argümanla  değil güçle (ya da aldatmayla)  sağlandığını
söyleyen göreci düşünceyi bir kere daha doğrular: 
doğal görüngülerin
bölgeselliği   ne   felsefeciler   ne   bilimadamları   tarafından   hiçbir   zaman
altedilmemiştir.   Toplumsal   görüngülerin   bölgeselliği   ise   etik   bir   akıl
yürütmeyle   uygun   olmadığı   gösterilerek   değil,   güç   kullanarak
bastırılmış ya da parçalanmıştır.
Bu ifadenin ilk kısmını biraz açarsak, fiziksel dünyaya dair tektip
bir anlayış hiçbir zaman olmamıştır, bunu artık anlamak zorundayız.
Elimizde sınırlı bölgelerde işleyen birtakım teoriler var, bunları tek bir
formül içinde yoğunlaştırmak isteyen bütünüyle formel girişimler var,
bir   sürü   temelsiz   iddia   var   (tüm   kimyanın   fiziğe   indirgenebileceği
gibi), yerleşik çerçeveye uymayan görüngülerin bastırılması var; birçok
bilimadamının gerçek anlamda tek ana bilim dediği fizikte şu an öyle
(sadece formel değil) kavramsal bir tektipleşme filan vaadetmeyen en
az   üç   farklı   bakış   açısı   var   (en   büyüklerle   uğraşan   görelilik,   ara
bölgedeki   kuantum   teorisi   ve   en   küçükleri   konu   alan   parçacık
modelleri); algılarımız maddi evrenin dışında olup bitiyor (gövde-zihin
sorunu hâlâ çözülebilmiş değil) -ta en başından beri evrensel hakikat
tüccarları   felsefelerini   açıkça   tartışmak   yerine   kabul   makbuzlarıyla
insanları   dolandırmayı   tercih   ettiler.   Tek   ve   yegâne   evrensel   hakem
olarak   argümanı   ortaya   sürenler,   unutmayalım   saldırı   altındaki   ge-
leneklerin   temsilcileri   değil   bizzat   bu   tüccarlardı.  
Onlar
  argümanı
göklere   çıkardı   -ve   onun   ilkelerini   de   durmadan  
onlar
  çiğnedi.
Ksenofanes’in   alayı   bu   lastikli   konuşmanın   ilk,   en   kısa   ve   en   açık
örneğidir.
Toplumsal alanda durum daha da kötüdür. Burda yalnızca teorilerin
başarısızlığına değil insanların alçalmasına da tanık olu-


yöruz.   Yalnızca   birkaç   iktisadi   ve   entelektüel   ilerleme   taraftan   dünya
üzerindeki   son   derece   çeşitli   görüş   ve   kültürleri   bir   sorun   olarak
görmüştür; ama güçle halledebileceği bir şeyi tartışmaya yanaşmış bir
politikacı,   sömürgeci   ya   da   kalkın(dır)macı   bulmak   için   epey   aramak
zorundayız (istisnalar yok mu? var, ama nadir). Öyleyse “uygarlaşmış”
toplumlann gitgide artan tektipliği güreciliğin başarısızlığını değil, olsa
olsa gücün her türlü farklılığı sıfırlama kudretini gösteriyor.
Ksenofanes’in   temel   varsayımlarının   (A   ve   B)   bazı   çağdaşlarımız
tarafından   hiç   eleştirilmeden   kabul   edildiğini   gösteren   bir   örnekle
tartışmamızı sonuçlandırmak istiyorum. Bu örnek bir teori ya da felsefi
görüş değil, Czeslaw Milosz’un bir şiiri. Oldukça naif bir şiir ve hatalan
birkaç satırla kolaylıkla gösterilebilir. Bu, insanların hayatlarına etki eden
sorunlar üzerinde düşünmeyi buyana bıraktığı ve sanatkârane bir şekilde
bir araya getirilmiş boş ifadelerin sağduyudan bile güçlü olduğu anlamına
mı geliyor? Bilemiyorum. Ksenofanes’in tuhaf görüşleri vardı -fakat bir
zekâ (ve  humor)  da sergiliyordu. Aşağıdaki şiirde böyle bir şey ara ki
bulasın :
BÜYÜ
1 İnsan aklı güzeldir, mağrur ve yenilmezdir Ne demir parmaklıklar, ne 
dikenli teller, ne fırına gönderilmesi kitapların
Ne de sürgün ona karşı muzaffer olabilir.
Dilde evrensel fikirler bina eder 5 Tutar yazdırır ellerimize 
büyük harflerle Hakikat ve Adalet Sonra yalanı ve zulmü 
küçük harflerle.
Koyar şeylerin üstünde olması gerekeni.
Umutsuzluğun düşmanı, umudun dostudur.
Nedir bilmez Musevi’yi Yunanlı’dan köleyi efendiden ayıran 
10 Ve açar dünya malikânesini yönetimimize.
Bozulmuş sözcüklerin kirli çatışmasından 
Sade ve saydam sözcükler bağışlar bize.
Der ki, güneşin altındaki her şey yenidir.
Serer kaskatı yazısını geçmişin önümüze.


Yüklə 8,94 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   43   44   45   46   47   48   49   50   ...   135




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə