günlerinden biridir, Paris halkı bir zorlukla karşılaşmadan ha- pisaneye
girmiş ve orada birkaç ftıahkumla karşılaşmıştır. İşte bu olay Bastille’in
ele geçirilmesi diye adlandırılarak sonradan bayram haline getirilecektir”,
diye yazar İ. Ehrenburg; S. E. Luria ise şuna dikkat çeker:“büyük bir
toplumsal altüst oluşa tanık olmak istisnai bir deneyimdir. Bir tarihçi için
bu tür olaylar çeşitli sebep ve sonuçların kesiştiği, dışavurduğu bir anı
temsil eder; bir gazeteci için ise merak konusu, ilginç olaylar mozaiğini.
Büyük bir romancının elinde -Manzoni için Milan’daki veba salgını ya da
Tolstoy için Moskova’dan çekiliş- beşeri hayattaki altüst oluşlar en soylu
ve en çirkin yönleriyle insanlık durumunu ortaya koymak için bir ilham
kaynağı olur. Fakat olaylan bizzat yaşayan ve bu tür mürekkep yalamış
sınıflara dahil olmayan insanlar açısından büyük olay, her biri mevcut
koşullar altında meseleyi halletme, durumu kurtarma bazında olup biten
küçük hadiselerin oluşturduğu bir bileşim olarak yaşanır.”
9
“Mürekkep
yalamış sınıfların” (onlara göre) pek bir özellikleri olmayan insanların
yaşadığı kaotik (ve onlara göre sıradan) olaylardan nasıl “önemli tarihsel
gelişmeler yarattıkları ve önemsiz kişilerin süreç içinde nasıl “büyük
tarihi şahsiyetler” haline geldikleri bundan daha güzel anlatılamazdı.
“Gerçeklikler” arasındaki, yaklaşım farklılıklarından doğan çatışma,
yaklaşımlardan birinin popüler bir politik (ya da bilimsel, ya da dinsel)
hareketin bir parçası haline gelmesiyle tek sesli bir yapı kazanır. Örneğin
Varşova Getto Ayaklanması hak- kmdaki son tartışmaları düşünelim.
Olaya katılan veya olay hakkında yorum yapan sol veya milliyetçi bakış
açısına sahip kişiler olaylan kahramanca bir atılım olarak görürler.
Olaylann içinde bulunmuş fakat bu tür ideolojilere yakın durmayan Dr.
Marek
9.1. Ehrenburg, People and Life, Memoirs of 1891-1917, Londra 1961, s. 8. Ayrıca krş.
Rus Ekim “devrimi” sırasında Leningrad’daki durum üzerine Eh- renburg'un
söyledikleri. “Fransız Devrimi’’ni oluşturan olaylar üzerine benzeri bilgi ve söylentiler için
krş. G. Pernoud ve S. Plaissier, The French Revolution, New York 1960.
İkinci alıntı S. E. Luria, A Slot Machine, A Broken Test Tube, New York 1985, s.26’dandır.
Varşova Ayaklanması Norman Davies’in “The Survivor's Voice”, The New York Review
of Books, Kasim 20,1986, s.21 ve devamında tartışılır. Gene! durum üzerine Stuart
Hughes’in History of Art and Science, New York 1964’te çeşitli zengin, geliştirilmiş
görüşler vardır.
Edelman için ise bahse konu ayaklanmalar saçmasapan bir olay dizisi
içindeki anlamsız iniş çıkışlardan ibarettir. Başka bir örnek Galile’nin
yargılanmasıdır. Kendi tarihsel ortamı içinde küçük bir olaydı bu, Galile
verdiği sözü tutamamış ve birtakım yalanlarla durumu kurtarmaya
çalışmıştı. Bir uzlaşma aranmış ve bulunmuştu. Sonra Galile yazmaya
devam etti, İtalya dışına gümrük kaçakçılığı yapmaya devam etti.
Bruno’dan daha zengin, daha kararsız ve şüphe yok ki, daha az
cesaretliydi. Fakat bir kahramana ihtiyaç duyan ve bilimsel bilgiyi
Kilisenin Kutsal Ekmeği gibi lekesiz addeden modern bilimadamları, can
derdindeki bir sahtekârın sıkıntılarını devler arası bir fikir mücadelesine
çevirdiler.
Bilgi durağan da olabilir akış halinde de. Onunla herkesin paylaştığı genel
bir inanç olarak da karşılaşabiliriz, tekil bireylerde bulunan bir şey olarak
da. Ezberlenmiş genel kurallar biçiminde de olabilir, karşılaşılan yeni
durumları yaratıcı bir şekilde ele alabilen bir yetenek şeklinde de.
Hammurabi ve Drakon kanunları yazıya dökülmüştü, Tevrat uzun bir
zaman boyunca istenildiği zaman alıntı yapılabilen yaygın bir sözel
geleneğin parçası olarak kalmıştı, Amerikan Yerlilerinin dillerine ait
gramatik “kurallar” ve “taşların üzerinde oturan ihtiyarlar meclisi
üyelerinin” kararları
(.İlyada
18, 503 vd.) özgül sorunlara getirilmiş
yaratıcı cevaplardan ibaretti. Hattâ hüküm verirken yazılı kurallara,
prensiplere ve ciltler dolusu geçmiş mahkeme kararlarına dayanmak
zorunda olan günümüz yargıçları bile sezgisel bilgiye ihtiyaç duyarlar.
Yazının icadı yeni bilgi tipleri yaratarak ilginç bir tartışmayı da
başlatmış oldu. İlk yazı biçimlerinin konuşmayla hiçbir bağlantısı yoktu.
Amacı hesap işlerine yardımcı olmak ve iş muamelelerinin kayda
geçirilmesini sağlamaktı.
10
Platon, yazının görece daha temel nitelikli
bilgilerin korunması amacıyla kullanılmasını eleştirir. Sokrates, “Biliyor
musun Phaedrus”, der
{Phaedrus,
275 d2 vd.),
10. Bilgi için D. Page’in History and Homeric Iliad, Berkeley ve Los Angeles 1966,
5. Bölüm ve J. Chadwick, The Decipherment of Linear B, Cambridge University
Press 1958, 7. Bölüm. I. G. Gelb’in A Study of Writing, University of Chicago Press
1963'te genel bir döküm bulunabilir.
yazıyla resmi tamamen benzer kılan garip bir şey var. Ressamın eseri sanki
canlıymış gibi karşımızda durur, fakat bir şey soracak olsan o heybetli
sessizliğini hiç bozmayacaktır. Yazılı şeyler için de aynı şey geçerli; sanki
zeki bir varlıkmış da seninle konuşuyormuş gibidir, fakat daha fazla
öğrenmek arzusuyla anlattıkları üzerine bir şey soracak olsan ebediyen aynı
şeyleri geveler durur. Ve bir şey bir kere yazıya döküldü mü, yazılı metin,
tipi ne olursa olsun, olur olmaz her yerde gezinmeye başlar, onu anlayanlar
kadar onunla hiçbir işi olmayanların da eline geçer; yazılı metin hangi
insanların muhatap alınacağını, hangilerinin alınmayacağını bilemez. Ve
kötü bir muameleye uğradığında ya da haksız bir şekilde kötü amaçlar için
kullanıldığında kendisini savunmaktan veya söylediklerini desteklemekten
aciz olduğu için, her zaman ana-babasının gözüne bakar.
Bu bakış açısına göre, bilgi edinme bir öğretmen, bir öğrenci ve her ikisince
paylaşılan (toplumsal) bir durum gibi öğelerden oluşan bir süreçtir: sonuç, yani
bilgi, ancak bu sürece katılanlar için anlaşılır olan bir şeydir. Yazılı notlar
sadece geçilen aşamaları hatırlamada yardımcı olur. Sürecin yerini doldurma
gücü olmayan bu yazıların dışardan birine herhangi bir yaran yoktur. Sonraları
felsefenin akademik bir disiplin haline gelmesi ve inceleme, araştırma
yazılarının önem kazanmasıyla birlikte, bilginin tarihsel bileşenleri geri plana
düştü; bilgi yazılı bir kağıttan edinilebilen bir şey olarak tanımlanır oldu.
11
Bugün özel bir bilgi
11. Platon görüşlerini sunarken, bilinçli olarak tiyatro, destan, bilimsel inceleme, lirik şiir ve
eğitici söylev yerine diyalog tarzını seçer. Geleneksel Grek eğitim ve araştırma dünyası ondan
önce tüm bu biçimleri kullanmaktaydı (henüz bilgi ve duygu, bilimler ve sanatlar, güzellik ve
hakikat arasında hiçbir ayrım yoktu). 17. ve 18. yüzyıllarda mektuplar önemli bir rol oynadı.
Galile en önemli görüşlerinden bazılarını, çok titiz bir ifadeyle çeşitli şahıslara yazdığı
mektuplarda anlatır. Bunlar çoğaltılıp dağıtılıyordu. Peder Mersenne, Descartes'ın felsefesiyle
ilgili mektupların merkez istasyonudur. Newton'un renk teorisi üzerine ilk yazıları The Royal
Society'nin sekreteri Henry Oldenburg'a gönderilmiş mektuplardan oluşuyordu: bu
mektupların açtığı tartışma Oldenburg üzerinden Newton’a gelen giden mektuplarla yürütülür.
Popüler incelemeler (üç karakter arasında bir görüş alış verişi olarak yazılmış Galile'nin
Dialogcfsu ve Newton’un Opticksfi) yeni keşifleri daha geniş bir kesime tanıtacaktır. Fakat bu
örneklerden hiçbirinde de kişise! öğe kaybolmuş değildir. Günümüzde üslûp meselelerinde
bilinçli tercihleri olan yalnızca birkaç bilimadamı ve felsefecidir -eh, bilimsel dergilerin büyük
bir kısmının tastamam çizilmiş yayın politikaları olduğu düşünülürse, onların da artık böyle bir
şey yapmaları gerekmez diyebilirsiniz.
Dostları ilə paylaş: |