Paul karl feyerabend 13 Ocak 1924'te Viyana'da doğdu. Avusturya asıllı abd'li filozof. Bilimsel gelişmenin ancak yeni kuramların eskilerini yadsımasıyla sağlanabileceğini ileri



Yüklə 8,94 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə52/135
tarix24.12.2017
ölçüsü8,94 Kb.
#17198
1   ...   48   49   50   51   52   53   54   55   ...   135

Hikâyeler,   gelecek   kuşaklarda   soyut   özelliklere   dönüşecek   olan
durumları   açıklamakta   kullanıldı.   Homeros’un   destanları,   somut   örnekler
içinde nasıl işlediklerini göstererek temel toplumsal ilişkileri (kadim ve klasik
Yunanistan’ın dört büyük fazileti olan cesaret, dinine bağlılık, hakkaniyet ve
bilgelik gibi)
__ •
“tanımlıyordu”.  Diomedes cesaretlidir  
(Ilyada
  5,  114  vd.);  cesareti  zaman
zaman zıvanadan çıkar, çılgınca işlere girişir (330 vd.; 434 vd.). Bu yargıya
varan   yazar   değil   dinleyicidir   (ya   da   günümüzde   okuyucu);   ve
dinlediklerinden kalkarak cesaretin sınırlarını belirlemeye çalışır. Aynı şey
bilgelik için de geçerlidir. Odysseus çoğu kez bilgece ve dengeli davranışlar
gösterir. Akhiileus gibi asabi, ünlü şahsiyetlerle görüşmeye gönderilir, zor
görevler yüklenir. Bu arada gösterdiği bilgelik de kurnazca davranıştan dolap
çevirmeye kadar değişik biçimlere bürünür  
(Ilyada
  23, 726 vd.). Bu örnek
durumlar cesaret ve bilgeliğin ne olduğunu gösterir fakat, bunları mantıksal
bir tanımlamanın yaptığı gibi nihai bir şekilde dondurmaz.
Bu şekilde sunulan kavramlar soyut kendilikler değildir, henüz şeylerden,
nesnelerden   ayrılmamıştır.   Renk,   çeviklik,   hareket   güzelliği,   hüner,
kelimeleri   ve   silahları   kullanabilme   gibi   niteliklerle   aynı   düzeyde   olmak
üzere   şeylerin   veçheleridirler.   İlk   ortaya   çıktıkları   ortamlara   uyarlanmış
durumdadırlar   ve   yine   bu   düzlemde   bir   değişim   gösterirler.
17
  Hipokrat
Külliyatı’nda   deneysel   planda   anlatılan   hastalıklar   da   aynı   şekilde
tanımlanmışlardır.   Bunlar   “hastalık   kendilikleri”,   yani   hastalığa   tutulmuş
gövdeden ayrılabilir soyut şeyler, süreçler değil, gövdenin halleridirler. Mu-
inanç ve pratiklerle bir arada tutulur. En son örneklerden biri, şu Phage grubu adı verilen
grubun tarihiyle onun (moleküler) biyoloji üzerine etkisidir. Krş. J. Cairns, G. S. Stent ve J. D.
Watson, der., Phage and Origins of Molecular Biology, Cold Spring Harbor Laboratory, New
York 1966 ve Peter Fischer, Licht und Leben, Konstanz 1985, özellikle s. 141, bu grubun, farklı
terimlerle   ifade   edilmiş   ve   farklı   yöntemlerle   elde   edilmiş   sonuçları   .dikkate   alma,
değerlendirme konusundaki gönülsüzlüğünü {ya da yeteneksizliğini) irdeliyor.
17. Erdemlerin ilk pratik açıklamaları, bunların tedrici olarak teoriyle değiştirilmesi, Sofist
düşüncede pratikliğin yeniden öne çıkışı ve teorinin Platonla geri dönüşü gibi konular, Fritz
Wehrli’nin  mükemmel kitapçığında tartışılır,  Ha- uptrichtungen des Griechischen Denkens,
Stuttgart-Zürih 1964. Ayrıca krş. Bruno Snell, The Discovery of Mind, 1962, ve benim yakında
yayımlanacak Stereotypes of Reality.


ayene ile ortaya çıkarılır, hikâyeler şeklinde anlatılır ve gövde ve muayene
eden   hekim   değiştikçe   de   değişirler.
18
  Ortaçağ’da   ve   daha   sonraları
Aydınlanma   döneminde   hikâyeler,   insanlara   iman   aşılamak   ve   Şeytanın
(veya   Akılsızlığın)   hangi   ince,   masum   görünüşlü   yollardan   insan
zihinlerine,   yaşamlarına   girebileceğini   öğretmek   için   kullanıldı.   Bunlar
kimi zaman yazılı ve resimli, kimi zaman da sözel bir gelenek tarafından
anında uydurulan, oyun- laştırılan ve dinsel mirasa katılan şeylerdi. Fakat
bazen   de,   operanın   atası   sayılan   ayin   tiyatrosu   örneğinde   olduğu   gibi,
dikkatle   hazırlanmış,   tam   anlamıyla   tasarlanarak   üretilmiş  (Lessing  ve
Schiller’in   ahlâki   konuları   tartışan   oyunları),   hattâ   mü-   ziklendirilmiş
(chanted) bile olabiliyordu.
Dramatik   yaklaşımlar
  daha   da   karmaşıktır.   Oyunlar   toplumsal
yaşantımızın,   gündelik   dilde   ifade   edildiğinde   hiçbir   sorun   teşkil   eder
görünmeyen   çeşitli   yönlerini   ortaya   döker   ve   abartırlar.   Örneğin   bazı
kadim tragedya yazarları temel değerlerin kendi içinde tutarsız ve ahlâki
çatışmanın   kaçınılmaz   olduğunu   göstermeye   çalışmışlardır.   Somut   bir
kanıtlama   yolu   kullanıyorlardı;   seyirciyi   çatışmanın   içine   çekerek,   o
gerilimi hissetmesi sağlanıyordu. Başka bir kısım yazarlarsa, çatışmalara
var   olan   politik   kurumlar   çerçevesinde   bir   cevap   aramayı   deniyordu.
Aristoteles’e   göre   tragedyalar,   tam   hakkıyla   üretilmişlerse,   insani
varoluşun   evrensel   yasalarını   ortaya   koyarlar   ve,   bu   yönleriyle   de,
“tarihten daha felsefidirler”  
(Poetics
 1451 a 38 b 6 vd.) 
[Poetika,
 Çev. î.
Tunalı, Remzi K., 1983]: toplumsal yasalar ayrıntılarda gizlidir; tarihçi
ayrıntıları işine geldiği gibi ya da, daha doğrusu, kolayına geldiği gibi
düzenler, oysa tragedya yazarı tikel olgular katına nüfuz ederek evrensel
olanı   ortaya   çıkarır   ve   seyircinin   zihnine   aktarır.   O,   araştırmacılık,
toplumsal tarihçilik ve halkla ilişkiler uzmanlığı
18. “Hastalık kendilikleri" ile bir kişinin gözlemlenebilir halleri olarak hastalıklar
düşüncesi  arasındaki   fark  için  krş.  O.  Temkin,  The Double Face of Janus,  Johns
Hopkins University Press, Baltimore 1977, 8. ve 30. Bölümler. “Klinik tıb
bın temellerini atmış” (K.  Dewhurst,  Dr. Thomas Sydenham,  University of California
Press   1966,   s.   59)  olan  Thomas   Sydenham  hekimin   görevini   “şeylerin   dış
yüzüyle,.kabuğuyla uğraşma” olarak kabul eder (Works, der. R. G. Latham, C. 2, 60),
“Sydenham’ın görüşlerinin yabancı hekimlere ulaşması için herhangi bir ingilizden
çok daha fazla gayret göstermiş” (Dewhurst, a.g.e., s. 56) olan John Locke ise, bilginin
gelişmesiyle birlikte nasıl algının da değiştiğini anlatır: Essay, 9. Bölüm.


Yüklə 8,94 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   48   49   50   51   52   53   54   55   ...   135




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə