Paul karl feyerabend 13 Ocak 1924'te Viyana'da doğdu. Avusturya asıllı abd'li filozof. Bilimsel gelişmenin ancak yeni kuramların eskilerini yadsımasıyla sağlanabileceğini ileri



Yüklə 8,94 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə53/135
tarix24.12.2017
ölçüsü8,94 Kb.
#17198
1   ...   49   50   51   52   53   54   55   56   ...   135

gibi meziyetleri kendinde toplamış biridir.  Brecht  evrensel olanın “[kendi]
tarihsel   göreliliği   içinde   karakterize   edilmesini”   ister:   sahnedeki   olaylar
dizisi, gelecek fakat değiştirilebilir bir süreci göstermeliydi, öyle ki seyirci,
değişikliğin nasıl olabileceğini ya da nasıl başarılabileceğini görmeliydi.
19
Grek edebiyatının ilk dönemleri hikâye türleri açısından inanılmaz bir
zenginliğe   sahiptir;   -skeçler,   uzun   hikâyeler,   fabllar,   seyahatnameler,
olağanüstü   şeyleri   konu   alan   sözlü   tasvirler.   Herodot,   yazdığı  
Tarih'te,
karşılaştığı, tanımlamak istediği olay ve olay kalıplarını uygun bir anlatıya
kavuşturmak   için   bunların   hepsinden   yararlanır.   Takipçilerinden   bazıları
küçümseyici bir tavırla, hikâye anlatmaktan kaçınırlar; açıkça tarihin mit ve
peri masallarıyla aynı şekilde sunulamayacak kadar nazik bir konu olduğunu
söylüyorlardı.   Fakat   hikâyeler   bugün   yeniden   popülerlik   kazanıyor.
Günümüzde   bazı   yazarlar   hikâyenin,   insani   düşünce   ve   eylemin
karmaşıklığına   uygun   düşen   yegâne   anlatı   biçimi   olduğuna   inanıyor.
20
Buraya bir de heykel, yağlıboya ve karakalem resim, karikatür, bilimsel şekil
veya, en son örnekleriyle, bant, bilgisayar grafiği, matematik formülü, kaset,
film ve holografik drama gibi şeyleri de eklersek, şimdi elimizde, son derece
değişik   bilgileri   sunabilecek   zenginlikte,   çok   fazla   miktar   ve   tipte   bilgi,
düzenleme ilkesi ve olay olduğunu söyleyebiliriz.
19. Çatışma   Sofokles’in  Antigone'slriın  her   köşesinde   hissedilir:   krş.   M.   C.   Nuss-
baum,  The   Fragility   of   Goodness,  Cambridge   University  Press   1986,   3.   Bölümde
verilen analiz. Platon'un geleneksel dini ve tragedyayı reddetmesinin nedenlerinden biri
onların işte bu çatışmaya yaptığı vurgudur: krş. Platon, Eutyphron.. “Siyasi” bir çözüm
girişimi için bkz. Aiskhylos,  Eumenides,  son bölüm.  Brecht  görüşlerini birçok yerde
ifade eder. Alıntı “Kleines  Organon  für das Theater”dendir, 36. Bölüm,  Gesammelte
Werke, Cilt 16, Frankfurt 1967. [77- yatro İçin Küçük Organon, çev. A. Cemal, Mitos Y.,
1994]
20. Martin  J. S. Rudwick,  (The Great Devonian Controversy,  University of Chicago
Press 1985)  (bilimsel) fikirlerin gelişmesinde  bile  anlatının, “kavramsal izahatlardan
daha iyi iş gördüğünü öne sürer. 19. yüzyıl jeolojisinin belgeler açısından gayet zengin
bir   bölümünü   ele   alarak,   bilimsel   bir   tartışmanın   mantıkçılar   tarafından
kavranamayacak kadar karmaşık olduğunu gösterir. O. Sacks,
a.g.e.,  s. 5’te R. A.  Luria’nın  sinirsel bozuklukların sonuçlarının "en iyi  bir  hikâye
-beyninin sağ yanm küresinde ciddi bir rahatsızlığı olan bir insanın özel, ayrıntılı tarihi-
ile   aktarılabileceğine”   inandığını   yazar.   Bu,   tüm   hekimlerin   gözünde   şüphesiz,
Hipokrat'a kadar götürülebilecek modası geçmiş bir iştir.


Bugün   Batı   akılcılığı   adını   verdiğimiz   şeyi   hazırlamış   ve   Batı
biliminin   entelektüel   temellerini   atmış   olan   toplumsal   gruplar,   yukarda
bahsettiğimiz   zengin   tabloyu   sahiplenmeye   yanaşmadılar.   Dünyanın   ve
bilginin o dönemin sağduyu ve zanaatlarında ima edildiği kadar zengin ve
karmaşık   olabileceğini   reddederek,   “gerçek   dünya”   ile   “görünüşteki
dünya”yı birbirinden ayırdılar. Onlara göre gerçek dünya basit ve tektipti,
değişmez   evrensel   yasalara   tâbiydi   ve   herkese   göre   aynıydı.   Sonra   bu
dünyayı   tanımlamak   için   yeni   kavramlara   (zamanla   “teorik   kavramlar”
adını alacaklardır) ihtiyaç duyuldu ve bu gerçek dünya ile onun dışında
kalan   şeyler   arasındaki   ilişkiyi   açıklamayı   amaç   edinen   birtakım   yeni
alanlar (epistemoloji ve sonraları, bilim felsefesi) açıldı. İlginç bir şekilde
bu dışarda bırakılan yani “gerçek olmayan” dünya “çok”a, yani ortalama
insana   ve   (felsefeyle   ilgilenmeyen)   zanaatkârlara   atfedilmişti.
21
Entelektüeller ta başından beri, sıradan ölümlülerde olmayan bir içgörüye
sahip olduklarını iddia etmişlerdir.
Düşüncelerini  geliştirirken  bu “filozoflar”  (kısa  bir zamanda bu adı
almışlardı), bir şeyler inşa ettikleri gibi bir şeyleri de yıktılar. Tıpkı önceki
fatihler ve işgalciler gibi, ayak bastıkları toprağı dönüştürmek istiyorlardı.
Fakat onlar kadar fiziksel güçleri yoktu, amaçlarına ulaşmak için silahlar
yerine   sözcükleri   kullandılar.   Çalışmalarının  (Descartes  ve   Galile’den
günümüz   Nobel   ödüllü   bilimadamlarına,   tüm   bilimadamlarının
çalışmaları)   çok   büyük   bir   kısmı,   oldukça   sağlam   yapıda,   başarılı   ve
birçok  insan   için   yararlı  çeşitli  düşünce  ve pratiklerle  mücadeleye,  sırf
kendi   özel   standartlarına   uymadığı   gerekçesiyle   onları   boşa   çıkarmaya,
mümkünse yok etmeye hasredilmiştir.
21. Örneğin  Parmenides  “insanların   yollarım”   (B1,27),   “   defalarca   yaşanmışlığa
dayalı alışkanlıkların” (Diels-Kranz, fragman B7, 3) peşinde "sürüklenip giden hem
kör hem sağır, huzursuz ve kararsız” (B6, 6 vd.) “çok’un (B6, 7) yollarını reddeder.
Böylece   sıradan   insanların   olduğu   kadar   sanatçıların,   hekimlerin,   generallerin,
denizcilerin hayatında da önemli bir yeri olan “bu kırmızıdır” ya da “şu hareket ediyor”
gibi ifadeler itiş kakış hakikatin saltanat sahasından çıkarılır. “Çok” konusundaki
felsefi tavırlar Hans-Dieter  Voigtlânder,  Der Philosoph und  die Vielen,  Wiesbaden
1980’de tartışılmaktadır.


Yüklə 8,94 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   49   50   51   52   53   54   55   56   ...   135




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə