Skeç-1: at hirsizi



Yüklə 445,1 Kb.
səhifə4/6
tarix21.06.2018
ölçüsü445,1 Kb.
#50566
1   2   3   4   5   6

TÜRK MİSAFİRPERVERLİĞİ
Mıstık ile Selo köy meydanında karşılaşır. Tokalaşıp sarılırlar.

SELO : Ooo! Nassın? Bugünnede heç görünmeyon, Coluk Cocuh nassı?

MISTIFA : Eyiyim, eyiyim Selo. Napalım, iş güç uğreşiyoz

SELO: Duydun mu? Kömüze durizle gelyomuş.

MISTIFA : Duydum duydum ağa. Bak bi yo Engilterecen gonuşma bilem hazır eddim.

SELO : Ooo! Beg gözel emisin. Eyi eyi. Höle bir dolaşıverelim.

(Biraz yürürler, karşıdan turistler gelir.)



MISTIFA : Abooo! Bag iki dene denişik insan geliyo. Buna begledimiz durizle oomasın aceb?

SELO : Telaş eme. Ben de yazılı gonuşma va ya. Eee işi bilecen duriz dimeg yeşil para dimeg.

MISTIFA : Doru sölüyon ağam. Hemi de beg doru.

JOHN : Hello, What is this ( Mıstık’ın şalvarını gösterir.

MISTIFA : Şincik bag ni didi? “Sizin diziniz va mı ?” didi (John’a dönerek) ağam biz meşhur muyuk dizimiz ossun? Sen bizi garışdıdın herhal?

JOHN : Yes yes’ Thank you, thank you.

SELO : Buna savaşın tankla yapılceni bilyola, bag sana sölüyola.

MISTIFA : Eee, dabi onna cahal deel. Öle ossa bura gelile mi?

JOHN : (Shakira’ya dönerek) What time is it?

SHAKİRA : (Saatine bakarak) It’s two a clock (Bunu söylerken Selo ve Mıstıfa konuşmaya başlar.)

SELO : Annaaaa! Bu Şakir Ağa didi bu gıza. Ekek ismi amma bi bildigleri vadır herhal. Aceb nirenin ağası. Önemli şahsiyet görüyon mu? Möhüm insan.

JOHN : Biz gitmek istemek. Tarihî yer görmek.

SELO : Mıstıfa Ağa, bu gidmeg isteyo herhal?

MISTIFA : Bizim eve götürelim ozman. Bizim ev bubadan hatta Ozmanlıdan gamla evdir. Soymuz, sülalemiz möhüm insan.

SELO : Hayda gidelim ozman sizin eve

MISTIFA : Hadi gidek. Hem Engilterecen öreniriz hem de Türk misafirperverliğini gösteririz. Emme bunarı gızdırmecen haaa!

SHAKİRA : I’m hungry.

SELO : Bu bi şee didi hangır mangır. Ni dimeg bu? Sen bilyon mu Mıstıfağa?

MISTIFA : Elimdeki kada bi bakem. Oda ne deyo (Kağıda bakar.) Haaa! Acıgmış buna. Hangır mangır dimeg delmiş bu? İykim hazırlamışım bu kadı.

SELO : Çok oyalandık Zati sizin eve gidmeceg miydik?

MISTIFA : Yörü yörü, gidek.

(Eve giderler. Evde Mıstıfa’nın karısı ekmek yapmaktadır.)



MISTIFA : Hanım, hanım! Bag eve gimleri getidim? Bag göryon mu? Duriz getidim, duriz. Bu müsafileri beg gözel ağarlayalım. Türk misafirperverliğini göstürelim.

FADİME : Ooo! Bey, beg eyi emisin hoş gemişle, Emen bi debsisi bişmiş idi. Şincik onu geiriverem. Yanına da souk bi ayran yapıvedim mi tamam.

MISTIFA : Hadi goş gap ge ozman. Zati bunarın garnı acıgmış. (Turistlere dönüp yemek yeme işareti yaparak.) yemeg gelyo, yemeg.

(Fadime çıkar.)



SELO : Bagın şinci. Burada y,ceniz, işceniz, yadcanız. Otele goyvemecez size.

MISTIFA : Öle bi gice galmag da yok. Hem her yeri gezdircez ( bu arada Fadime’ye bağırır.) Hanım! Nir de galdın? Gapıp ge şu emegleri. (Ekmekler gelir. Ayranlar içilir. Turistler beğendiklerini gösteren işaretler yaparlar.)

FADİME : Ooo bey beğendile. Daa istiyonuz mu?

SELO : Fadime yenge, Hunlara bi gayfe yapıve de Türk gayfesi nassı olumuş bi gösünne

SHAKİRA : Ben var uyumak istemek (Eliyle gösterek söyler.)

MISTIFA : Anna tühh! Biz heç düşünemedig bunarın uyumak istediğini.

SELO : Doru sölüyon ağam. İşte bi kusur eddig.

MISTIFA (Turistlere) : Biz şincik size yatag sirelim. Siz eccik beklen e mi? Hadi Selo, Biz bunnara yatag sirelim. Sen de bene yardım et bakem.

SELO : Olu ağam, gelyom.

(Sahneden çıkarlar, Shakira ve John yalnız…)



ZEYNEP : İyi ki İngilizce’yi öğrenmişiz Ertan.

ERTAN : Benim fikrim nasıldı ama Zeynep?

ZEYNEP : Evet, sayende birkaç gün bedavadan tatil yapacağız. Oh be dünya varmış!!!
TURİSTPERVER OTEL

ŞEHRİBAN : Ay yetercim, şu geçen gün gelen Adalet Bey var ya. Kaldığı gün çok rahatsız olmuş. Yan odadan gürültüler geliyormuş. Bir seslenmiş. “Hey! Yan odadaki sen kimsin?” demiş. Yan odadan da “Ben Jaen Clode Van Damme.” Demiş. Ay bizim Adalet Bey ne ya demiş biliyor musun? “Gelsem dördünüzü birden yenerim.” demiş.

YETER: Ayy. Şehriban, Sen geçen gün şu arkeologlardan bahsetmiştin de bu kazıları yaptıklarında çkan fosillerin kadın mı, erkek mi olduklarını nerden biliyorlar acaba?

ŞEHRİBAN : Şeyy, bilmem ki…

ABUZİTTİN : Neresinden bilecekler, tabi ki çenelerinden.

ŞEHRİBAN : Çenelerinden mi? Nasıl yani?

ABUZİTTİN : Çenesi düşükse kadındır.

ŞEHRİBAN : Kadın düşmanı. Sen de..

YETER : Aman sen onu bırak da ben ne zaman şöhret olacağım sen onu söyle.

ŞEHRİBAN : Şu şöhret olacağın sesinle bir şakı da dinleyelim.

(Yeter şarkı söylemeye başlar.)



ŞEHRİBAN : Ay Yetercim yeter! Hadi git de yukarıdaki çarşafları değiştir, yatakları düzelt, camları sil… hadi hadi…

YETER : Sesimi çekemedi de beni gönderiyor. Bu arada aklında bulunsun. Bir şöhret olursam seni menecerim yapacağım. Kendini yetiştirmeye bak.

ŞEHRİBAN : Ay, olur, olur. Sen ilk önce o dediğinden ol da ben sana seve seve menecer olurum Eeee ne de olsa sanatçıları yetiştiren menecerlerdir.

YETER : Hadi canım, sen de!

LUCY : Hello, Hi!

ŞEHRİBAN : Ne?...

LUCY : How you got any room?

ŞEHRİBAN : Ayyy!!! Yiyeyim sizin rumunuzu falan. Gelin gelin şöyle oturun bakayım.

LUCY+JOHN : What?

ŞEHRİBAN : Yeter, Yeterrr!

YETER : Ay ne var be!...

ŞEHRİBAN : Bize dört fincan kahve… Biri orta şekerli olsun. Turistlerimiz damaklarının tadını bulsun. Bir de İngilizce sözlüğünü getir.

YETER : hangisi orta şekerli olsun?

ŞEHRİBAN : Neyse siz bakmayın ona.

ABUZİTTİN : Aneyyy! Dövizler gelmiş, dövizler. Beni niye uyandırmadınız? Ayak bastı parası aldınız mı?

ŞEHRİBAN : Bana bak Abuzittin! Diğer gelenleri de bezdirdin. Sana bunları yedirtmem. Türk misafirperverliğinin adını hep senin gibi kendini gözü açık zannedenler kirletiyor zaten. Hadi şu bavulları al da önümüzde kalabalık yapmasın.

ABUZİTTİN : Aman be! Bir benim yüzümden mi kaçıyor bu turistler?

ABUZİTTİN: (Turistlere) Mani mani

JOHN : What?

ABUZİTTİN : Bu para sahte.

ŞEHRİBAN : Nerden anladın?

ABUZİTTİN : Üzerinde Atatürk resmi yok!

ŞEHRİBAN : Ayy!...

YETER : Buyrun! Buyrun! Bak ıscak, ıscak, köpüklü, köpüklü için bakim.

LUCY : Sör Wıstın cofe. Made in Turkey. Turkish coffie. Oh my god!

ŞEHRİBAN : Aaa! Şuna iyi bak. İyi ki bir sözlüğü al, gel dedik Hemen içine baktın.

YETER : Aaa! Hadi canım, bu İngilizceyi dördüncü sınıftan beri biliyorum.

ŞEHRİBAN : Hiç zorlanmadın mı?

YETER : hayır, ben pek zorlanmadım ama İngilizce öğretmenim bayağı zorlanmıştı.

LUCY : Wery good, wery good.

JOHN : Yes, yes…

ŞEHRİBAN : Afiyet şeker olsun

YETER : Eeee… kim yaptı kahveleri? Hadi, hadi kapatın da Şehriban şöyle falınıza güzelce bir baksın.

ŞEHRİBAN : Şey… Bilmem ki…

LUCY+JOHN (Anlıyorlarmış gibi) : Yes, yes…

ŞEHRİBAN : Eh bu kadar ısrar ediyorsanız bakalım bakalım . (Eline kahve fincanını alır.) Hişt kız! Bak, adın neydi senin? What is your name?

LUCY : I’m Lucy

ŞEHRİBAN : Lucy… Oh, çok güzel! Bak Lucy görüyor musun?

LUCY : What?

ŞEHRİBAN : Kız Yeter neydi o… seni çok seviyor evleneceksiniz neymiş?

YETER : Aman, aman! Tamam, buldum. Ne biçim sözlük bu yahu? He’s not fait full at too you

ŞEHRİBAN : Aaaa.. Kız Lucy, He’s not fait full at to you?

LUCY : Oh my good John?

JOHN : No, no, no…!!!!

ŞEHRİBAN : Kız Yeter, bunlar yoksa kardeş miydi? Böyle ağlıyorlar.

YETER : Yok be! Kardeş olsalar biraz benzerler. Hııı şehriban!!!!ben yanlış yere bakmışım. Onlara ne demişiz biliyor musun?

ŞEHRİBAN : Ne demişiz kız? Kötü bir şey mi?

YETER : Kızmak yok ama…

ŞEHRİBAN : Tamam, tamam. Kızmam!

YETER : Lucy’e var ya… Bu seni aldatıyor demişiz!

ŞEHRİBAN : Deme!!!

YETER : Dedim bile!

ŞEHRİBAN : Hemen bul şu seni çok seviyor demeyi

YETER : Hıh, tamam tamam buldum! He Loves You

ŞEHRİBAN : He loves you! Kız Lucy, he loves you!

JOHN : Yes, yes!

LUCY : I’m not understand

( Şehriban, Lucy’e vermesi için John’a çiçek verir. Ancak John çiçekleri Şehriban’ın kafasına fırlatıp sahneden çıkar.)



ŞEHRİBAN : Yine her şeyi yüzümüze gözümüze bulaştırdık.

YETER : Kırk yılın başında otelimize bir turist geldi ama onu da mahvettik.

ŞEHRİBAN : Keşke ailemi dinleyip İngilizce dersinde başarılı olsaydım.

TURİSTLER ALIŞ-VERİŞTE

İki satıcı bir takım eşyalar satıyorlar. Birbirleriyle kıyasıya yarış içindeler. Bu sırada üç turist gelir. Amaçları turistleri kazıklamak ve her şeylerini ellerinden almaktır. Ama sonuçta kurnaz Türkler, turist kılığındaki diğer kurnaz Türklere yenilirler.

SATICI I : hanımlar. Beyler, bayanlar! Heeyy merdivenden kayanlar, takısız kalanlar, takıya merak salanlar. Buyrun.

SATICI II : Hey yandaki keriz! Bendeki derya, deniz … Geliniz, geliniz.

SATICI I : Sizden önce alanlar çok memnun kaldılar.

SATICI II : Ona gelenler geri dönemediler; çünkü kazık yediler, soyulmuş soğana döndüler.

(Bu sırada ileriden üç turist görünür.)

SATICI I : Aha bak karşıya. Turistler geliyor.

SATICI II : Bu turistler nedir ne yapmalıyız?

SATICI I : Onları hoşnut etmeliyiz. Yurdumuzdan hoşnut ayrılan her turist bizim yeni dostumuzdur. Mesela yani…

SATICI II : Gel, gel, come, al bu kazaklardan. Bak. Clinton da buradan giyiniyor.

SATICI I : Come nedir lan?

SATICI II : Ben de anlamadım. Come yazıyorlar, kam diye okuyorlar, sonra da gel demek istiyorlar.

SATICI I (Anlamış görünerek…) : Haaa! (Seyirciye dönüp..) Bir şey anlamadım amma…

CLARA : Hello, How are you?

SATICI II : Ne var yahu?

MARY : Hello

SATICI : Hela mı? Hela bu tarafta.

ELIZABETH : Hello my name is Elizabeth.

SATICI II : Ne diyo lan bu? Küfür mü ediyo yoksa?

ELİZABETH : Oh my godd!

SATICI I : Ne diyon sen manyak?

İki satıcı neden manyak diyorsun diye kavga ederler. Bu sırada turistler tezgahtaki malları aşırmaya başlarlar. Satıcıların aralarında da şunlar söylenir:

SATICI I : Turizm sevgi ile büyür.

SATICI II : Ne lan çiçek mi bu?

SATICI I : Turizm kalkınmanın anahtarıdır.

SATICI II : İngiliz anahtarı mı bu?

SATICI I : Bir memnun turist, bin turist yollar……

Bu arada her şeyi alan turistler kendi aralarında konuşurlar.

CLARA : Ben bunlar kadar enayi satıcı görmedim hayatımda.

MARY : Şu İnek Şaban kılıklı, bana melûl melûl bakan adamı soyup soğana çevirmek için can atıyorum.

ELIZABETH : Cep telefonumun kontöre, cüzdanımın paraya, benim de heyecana ihtiyacım olmasaydı sizinle bu aptalları kazıklamaya gelmezdim. Neyse, tiyatroya devam.

MARY : Hey, frikik vermeyelim.

(Konuşmaya devam ederler.)

CLARA : What do you do?

SATICI II : Yattı uyudu. ( Satıcıya-seyirsiye dönerek…) Biz ortaokuldayken böyle derdik de…

MARY : Where are you from?

SATICI I : Bunu mu istiyon? Eti Form! Al bu da şirketten.

SATICI II : Aha! İyi uyanık ha! Beleşten mal verip müşteriyi çekmek ha! Müşterimi çalanlar, dünyaya nam salanlar, aha turistleri kandıranlar, turizmin kökünü kurutanlar…

SATICI I : Müşteri çalmadım, senin gibi kazık atmadım.

SATICI II :Peki dün yürüttüğün kazakları ne yaptın?

SATICI I : Yürütmedim kazakları, kandırmadım salakları, gel beraber uyutalım safları.

ELİZABETH : Dediğinizi duyduk, biz sizi soyduk, turistlere kazdığınız kuyuya siz koyduk.

Turistlerin üçü birlikte “Goog bye’” diyerek uzaklaşırlar. Satıcılara şaşırarak eşyalarını toplayıp turistlerin arkasından eşyalarını toplayarak hızla sahneyi terk ederler.

 
TURİSTLER

Köy kahvesi. Birkaç masa, oturan birkaç insan. Abartılmış kıyafetlerle iki turist sahneye gelir. Bu sırada köylüler onları görür.

İSMAİL : Aha!!! Keklik mevsimi açıldı.

VELİ (Ellerini ovuşturarak) : Yoluncek gazlarımız da gedi.

(Abartılı bir misafirperverlik gösterirler.)

İSMAİL : Hoş gelmişsiniz mösyööö, madaaamm.

VELİ : Ööle demicen, gibar olcen, well come mösye, well come mıdım.

(Oturtacakları yeri bir türlü beğenemezler.) Arkaların yastık koyarlar. Bacaklarına masaj yaparak açtırırlar. Ayaklarının altına yastık koyarlar. Şapkasını çıkartıp başını havalandırırlar, gözlükleriyle oynarlar. Abartılı bütün davranışları sergilerler.)

İSMAİL : Burya oturun. Mezalıg manzaramızı görün.

VELİ : Yog yog burya, ahırları yeni onadık. Bizim sarı gızı gösünne.

( Oturtunca arkaların yastık koyarlar. Bacaklarına masaj yaparak açtırırlar. Ayaklarının altına yastık koyarlar. Şapkasını çıkartıp başını havalandırırlar, gözlükleriyle oynarlar. Abartılı bütün davranışları sergilerler.)

İSMAİL : Ne alısın gurban?

VELİ : Ona öle dimezle. Sen isdesen kola, çay; içmeg vaa ne?

(Turistler birbirine bakar.)

TURİST : No içmek. Biz var yemek yemek. Salyangoz, salyangoz.

VELİ : Anaa! Bunna sümüglü böceg yimeg isteyola nassı yicekle bunna bunu? Ben hencik şunla aşam demizlediğim bağısakladan kukuriş yapıp geliverem. Şööle garabübeli bübeli, gimyonlu gimyomlu yesinlee.

(sahneden çıkıp kokoreç almaya gider. İsmail ise garip hareketler yaparak turistleri inceler. Veli kokoreç ve gazozları getirir.)

VELİ : Hah işte, kukurişle gedi. Şimcik yanına bi de gazoz padladıvedim mi, ohhh beg gözel olu.

TURİST (Elleriyle işaret ederek) : Very good, very good

VELİ : İçin, için. Daha yeni dolduruvedim. Aha şu çeşmeden.

(Turistler ağızlarını silerek kalkmak isterler.)

VELİ : Durun bakeemm!

(Cebinden hesap makinesinin çıkarır ve sertçe tuşlarına basarak)

Eveeet! Gelelim sizin hesaba!

(İsmail bu arada ellerini oğuşturur ve başına sallar.)

VELİ : Canım Türkiye’min dış bocu 25 milya dola + gözel yurdumun iç bocu + Cannaggale’de öldüdüğünüz ceddimin güccüklerinin güccüklerinin yeecek ve giicek masrafı + bizden arakladığınız araklocik eserlerin manisi + dengizlerimize dögdüğünüz çöplerin temizlenmesi için geregli para+ eğtime gadgı payı + kedeve yüzde 18 + gızları ogudalım gampanyasına paa + ÖTV vesaire vesaire…( Artı kısımlarını İsmail üstüne basa basa söyler) Gelelim hesabınızın sonucunaaa… Yidiğiniz kukuriş ve işdiğiniz gazozların parası yaklaşık (düşünerek) 60 milya dola.

İSMAİL (kafasıyla onaylayarak): He he.

TURİSTLER (dehşet içinde) : 60 milyır dalır!!!!

(Turistler sahneye para atıp kaçarlar. Herkes sahneden çıktıktan sonra veli sahneye gelir ve asıl mesajı verir.)

VELİ : İşte, turistlere böyle davranan insanlar yüzünden turizm daha fazla gelişemiyor. Turistlere böyle davranmamalıyız.


BİTMEYEN KAVGA

(Anne ile baba odada oturmaktadır. Baba gazetede ilanlara bakıp iş aramakta; anne örnek çıkarmaktadır. İkisi de meşguldür. Çocuk isa ödevi için her ikisinden de yardım istemektedir.)

ÇOCUK : Baba! Baba! (Baba meşguldür.)

BABA (Heyecanla) : Tamam, buldum buldum! İşte aradığım iş!

ÇOCUK : Baba, dur bir dakika. Bu ödevi yarına yetiştirmem lazım. Şu kelimede takıldım, yardım eder misin?

BABA : Şu işe girdim mi hepinize yardım edeceğim.

ÇOCUK : Tamam işte, şimdi yardım et.

BABA : Ne iş ya! Bütün gün otur. Tam bana göre, gelsin paralar, gelsin paralar. Hem öyle sermaya falan da gerektirmiyor.

ÇOCUK (Merakla) : Neymiş baba o iş.

BABA (Öğünerek) : Tuvalet bekçiliği.

ÇOCUK (Tiksinerek) : Tuvalet bekçiliği mi?

BABA : Ne sandın ya? Senin baban çok kabiliyetli bir insan. Her iş gelir elinden.

ÇOCUK : Baba madem öyle, benim şu sorumu da cevaplasana.

BABA : Neymiş bakalım sorun?

ÇOCUK : Kaktüs nerde yetişir?

BABA : Eğer en hakiki kaktüsü soruyorsan söyleyeyim: Bizim evde.

ÇOCUK : Yaaa! Nerde? Hangisi?

BABA : Annen oğlum. Annen!

ÇOCUK : Baba, annemin hep çiçek olduğunu söylemez miydin sen?

BABA : Kaktüs de bir çiçektir oğlum.

ÇOCUK : Ben bir şey anlamadım ama olsun.

(Çocuk cevabı defterine yazar. Baba hâlâ işin heyecanındadır. Çocuk, bakar ki babadan hayır yok, annesine döner.)

BABA : Anlaşılmayacak bir şey yok değil mi Döndü?

ANNE : Ne Döndü’sü? Sana kaç kere söyledim göbek adımı söyleme diye. Hem sen kendi annenin ismine bak: Şehriye!

ÇOCUK : Anne şehriye ne demek?

ANNE : Babaannen oğlum.

ÇOCUK : Nasıl yani?

ANNE : Babaannen şehriye gibi her yere girmez mi? İşte öyle.

ÇOCUK : Anne peki kabak nerede yetişir?

ANNE Örneğine bakarak) Dur oğlum, şu örneği çıkarıp Ayşe teyzene teslim etmem gerekiyor. Malum kadın fesat mı fesat. Örneği vermek istemedi, zorla aldım. Örneği çıkaramayacağımı zannedip bir akşamlık izin verdi. Ama benden kaçar mı? Bak neredeyse çıkardım.

ÇOCUK : Anne kabak nerede yetişir? Sen durmadan kabak pişirirsin. Bilirsin.

ANNE : Bilemeyecek ne var oğlum. Bizim evde.

ÇOCUK : Bizim evde mi? Nerede?

ANNE Bak karşı da oturuyor. Babandan iyi kabak mı olur? Bütün gün evde işsiz güçsüz oturup, kabak gibi büyür. Yalnız saçlar duruyor. Bir de onlar olmasaymış tam kabak olurmuş. Ama saçları dökülür mü? Dökülmez tabii. Adamın hiç derdi, tasası yok ki!

ÇOCUK (Seyirciye dönerek) : Tamam, anlaşıldı. Bunlar yine kavga edecek. Senaryo aynı. Son sahnede birbirlerinden boşanacaklarını söyleyip ayrılacaklar. İşiniz yoksa seyredin. Ben gidiyorum. Çünkü bu sahneyi önceden de defalarca seyretmiştim.

(Çocuk çıkar, sahnede anneyle baba kalır.)

BABA : Peki senin ne derdin var? Sabahtan akşama kadar tığ dürtüp duruyorsun. Yok, komşu örneği vermemiş de, çabuk istiyormuş da… Aman ne dert. Sanki o elindeki zımbırtı olmasa dünya batacak. Hem sana kaç kere söyledim şu televizyonun üzerine dantel koyma diye.

(Kalkıp danteli alıp yere atar.)

ANNE : Bana bak herif! Kocam mocam dinlemem, şimdi saçını başını yolar, seni tam kabak yaparım.

BABA : Ne diyon lan sen? Kolay mı o? Gel de kim kimin saçını başını yoluyormuş göstereyim sana.

ANNE : Yeter be! Hem paran yok hem emeğe saygın yok hem de çenen çok.

BABA : Boşuyorum lan seni, yeter artık on senedir senden çektiğim.

ANNE : On sene mi? Bana yüz sene gibi geldi. Boşa da bir asalaktan kurtulayım. Ben annemin evine gidiyorum. Sen de ne halin varsa gör!

BABA: Git, nasıl olsa yarın yine gelirsin!


KIZ İSTEME

(Maho, Haso, Bilo aileleriyle birlikte Gülo’yu istemeye giderler. Gülo’nun evinde girer ve babasının yani Ramo’nun eline öperler ve yerlerine otururlar. Babaları yanlarında, arkalarında anneleri ayaktadır. Annelerin boynu bükük elleri bağlıdır.)

RAMO : Hoş gelmişseniz agalar, bacılar.

AİLELELER : Hoş bulmışag agam.

SÜLO (Maho’nun babası) : Agam biz hayırlı bir iş için gelmişek. Allah’ın emri peygamberin gavliyle kızınız Gülo’yu olgumuz Maho’ya istiyek.

DİĞER BABALAR (Hep bir ağızdan) : Hooop Hooop! Önce biz gelmişek.

(Aralarında tartışma başlar. Her kafadan bir ses çıkar.)

RAMO : Agalar, agalar! Durun noli? Bizim Gülo’yo almah öyle kolay değil. Ne yapak (Düşünür.)? Şindi damat adayları arasıb-nda bir yarışma yapah. Yarışmayı kazananı Gülo’yo almış sayah.

(Bu arada Gülo süslenmiş olarak sahneye getirilir. Gülo’yu iki erkek iki kadın getirir. Bu arada iki erkek de İşte Hendek İşte Deve şarkısıyla şalvarlarıyla birlikte göbek atarak sahneden geçerler.)

RAMO : Eveeet! Yarışmaya başlayak. Yarışmada birinci gelen, iki eliyle çapa çapalayan, dört beygir gücündeki Gülo’yu kazanacak. Haso, ilk soru sana. Sec bakalım. Hangi konudan istiyon? Edibiyat, gene gültüü, mözih.

HASO : Edibiyat agam.

RAMO : Ula hıbo! Edibiyat senin neyine loo. Neyse sorumu soriyem. Eyi dinle, bi difada anla, eyi civab vir. Divan Edibiyatı nedi?

HASO (Düşünür ve cevap verir.) : Bah şindi agam! Gülo’yo alacan, divana oturacan, dizine yatıran ona şiirler okuyacan. Aha işte divan edibiyatı budur.

RAMO : Bilmemişsen aha sana zıfır puan. Hem edibiyat senin neyine Bu arada Hasonun arkada duran annesi Haso’ya durur. Diğer anneler sevinir.)

HASO : Agam bari bir iki puvan virin. Gidiş yolim dogrudir.

RAMO : Sus ulan sus. Bah gız mız vermiyem sana. Hem sen gızı dizinde oturhmayı rüyanda görisen ancah.

(Şalvarlı erkekler İşte Hendek İşte Deve eşliğinde oynayarak sahneden geçerler.)

RAMO : Maho! Sana galdı gene gültü ve mözih. Hangisini seçiysen?

MAHO : Iıı. Mözih agam.

RAMO : Ula hayvan! Mözihden ne anlasın sen?

MAHO : Agam bugüne bugün köyün çobanıyem. Gavalımın sesini duyan davarlar bile baleri yapii.

RAMO : Baleri mi? O da ne ki? Dur şindi. Gafamı garıştırma. Sorumu soriyem. Üflenerek çalınan estoraman nedir?

MAHO : Ney demişsen agam?

RAMO : Bilmişsen hayvan.! On puvan almışsen.

(Şalvarlı erkekler İşte Hendek İşte Deve eşliğinde oynayarak sahneden geçerler.)

RAMO (Bilo’ya dönerek) Bilo bir teh sen galmışsen. Sana galdı gene gültü. Sen de gültüden peh anlarsın ya!

BİLO : Agam! Geçenlerde bir iki saatlik bir iş için şehre gitmişem. Galan zamanda da azıcıh gültü gapmışam.

RAMO : Eyi, tamam! Soruyu soruyem. Gültü ni dimeh?

BİLO : Ney?

RAMO :Bilemedin loo!

BİLO : Niden agam. Maho’nun neysı gabul edili, benim neim neden gabul edil mi?

RAMO : Sus lo davar! Gızı Maho almışdır

(Şalvarlı erkekler İşte Hendek İşte Deve eşliğinde oynayarak sahneden geçerler.)

BİLO – SÜLO : Eee, biz napik agam?

RAMO : Haftaya Cano için yarışırsınız.

GÜLO (sahnenin ortasına gelerek) : İyki beni Maho aldı. Ben de onu çoh beğenirem.


KARIŞAN RODYO FREKANSLARI

KRAL FM : Radyoların kralı KRAL FM’mden kocaman bir merhaba. Sevgili bayanlar bugünkü konumuz özellikle sizlerin ilgisini çekecek. Radyolarınızın sesini biraz daha açın. Çünkü nasıl güzelleşeceğinize dair ipuçları vereceğiz.

ALEM FM : İyi akşamlar sevgili dinleyiciler! Burası, ALEM FM. Bugün yine çok önemli bir konu üzerinde duracağız. Sizlere ineklerin bakımı ile ilgili bilgi vereceğiz.

KRAL FM : Sevgili bayanlar, güzelliğinizi korumak için her şeyden evvel…

ALEM FM : İneklere iyi bakmak lazımdır. İneklerin iyi süt vermesini istiyorsanız sabah akşam, günde iki kere…

KRAL FM : Manikür yapın ve iyi bir oje kullanın. Saçların parlaklığını korumak için de…

ALEM FM : Kaşağı ile tımar ediniz ve kuyruk kısmına…

KRAL FM : Bol miktarda briyantin sürünüz.

ALEM FM : At sineklerinin konup da rahatsız etmemesi için gaz, neft gibi ağır kokulu yağlar sürmeyi sakın ihmal etmeyiniz.

KRAL FM : Sayın bayanlar, özellikle gözlere çok itina gösteriniz.

ALEM FM : Bir ineğin iyi süt vermesi için…

KRAL FM : En iyi cins rimel kullanmak ve kaşları cımbızla almak lazımdır. Güzel bir bayanın…

ALEM FM : Bol ot, arpa yemesi ve torbasından samanın eksik olmaması gerekir. Sayın seyirciler, ineklerin kaybolmasını istemiyorsanız…

KRAL FM : Süs eşyası takmak da icap eder. Örneğin narin boyunları daha zarif göstermek için…

ALEM FM : Bir çan takmayı unutmayınız. Zira çan sallandığında sahibi sesinden hemen bulur. Sevgili dinleyiciler, ineklerin sağlıklı şekilde sağılması önemlidir. Bunun için…

KRAL FM : İnci, pırlanta ve diğer kıymetli taşlardan bir kolye bu vazifeyi görür. Eğer fazla şişmansanız zayıflamak için…

ALEM FM : Memeleri temiz, sabunlu sıcak su hatta arap sabunu ile yıkadıktan sonra sağmalısınız. Böyle bakımlı ineklerin beslenmesi için…

KRAL FM : Kahvaltıda tereyağı, reçel yerine biraz zeytin ve iki bardak koyu çay kâfidir.

ALEM FM : Dağ başlarına, yaylalara çıkarmak lazımdır. Dağda bayırda hem havalanır hem sereserpe otlarlar. Azgın ve haşarı olanlara…

KRAL FM : Tenis, kürek ve voleybol gibi spor ve idman hareketleri tavsiye olunur. Çok güzel ve genç kadına…

ALEM FM : Bakmak zor olduğundan, ayaklarına köstek ve zincir vurup boynuzlarından iple bağlamamız gerekebilir. Başa çıkamadığınız zaman böyle azılı olanlar için…

KRAL FM : En münasibi tuvalet, naylon çorap ve yükse topuklu ayakkabılardır. Cildin pürüzsüz görünümü için…

ALEM FM : Tek çıkar yol mezbahaya göndermektir. Boğazlatınız ve derisini yüzdürünüz.

KRAL FM : Selülit kremiyle ovunuz.

ALEM FM : Şen ve esen kalınız sayın bayanlar.

KRAL FM : Sevgili dinleyiciler, bizden bu kadar. Umarım tavsiyelerimizi aynen yerine getirisiniz. Hepinize mutlu akşamlar!


MARKETTE
OYUNCU KADROSU:

 


  1. Müşteri (kız)

  2. Kasiyer (erkek)

  3. Müdür (erkek)

  4. I.Hemşire (kız)

  5. II.Hemşire (kız)

 

DEKOR:Olay markette geçmektedir.Market dekoru için raflar, malzemeler ve kasa.

 

(Oyun müşterinin kasaya doğru ilerlemesiyle başlar. Kasiyer masanın başındadır.)



 

Müşteri:_Sizden şikayetçiyim efendim.

Kasiyer:_İyi günler demek istediniz herhalde hanımefendi.

Müşteri:_Hiç de öyle demek istemedim.Hani bu yumurtalar çift sarılıydı?

Kasiyer:_Tek sarılı mı çıktı hanımefendi?

Müşteri:_Madem bu yumurtalar tek sarılıydı niye üzerine çift sarılı diye yazıyorsunuz?

Kasiyer:_Olabilir hanımefendi bazen tek sarılı çıkar, bazen çift sarılı. Gayet normal.

Müşteri:_Normal değil efendim Üzerine çift sarılı yazdığınıza göre çift sarılı çıkmalıydı.Niye tek sarılı çıkıyo beyefendi?

Kasiyer:_Ne bileyim hanfendi ben çıkarmıyorum ya yumurtaları. İsterseniz bu konuyu müdür beyle görüşün.

Müşteri:_Yumurtaları müdürünüz mü çıkarıyo?

Kasiyer:_Dalga geçmeyin hanımefendi.

Müşteri:_Ben müdürünüzle görüşmek istemiyorum. Ben çift sarılı yumurta istiyorum.

Kasiyer:_Aaa anladım. Siz tavuk hanımla görüşmek istiyorsunuz. Durun bekleyin hemen cebini vereyim size.

Müşteri:_Lütfen beyefendi bunda dalga geçilecek bir şey göremiyorum.

            (O sırada müdür gelir.)

Müdür:_Ne o Semih bir sorun mu var?

Kasiyer:_Hanımefendi yumurtaların tek sarılı çıkmasından şikayetçi Müdür bey.

Müdür:_Hepsi mi hanımefendi?

Müşteri:_Evet hepsi.

Müdür:_Semih yumurtaları geri alalım. Parasını iade edelim

Kasiyer:_Ama bu yumurtalar kırılmış geri alamayız ki…

Müşteri:_Evet evet yumurtalarınız hem tek sarılı hem de kırılıyor beyefendi.

Kasiyer:_Japonlar kırılmayan yumurta icat etmediler. İcat edilirse söyleriz sizin için getirirler.

Müşteri:_Ben bilinçli bir tüketiciyim üzerine çift sarılı yazarak beni kandıramazsınız.

Kasiyer:_Bakın kendiniz söylediniz. Çift sarılıdır diye yazdık, kırılmaz diye yazmadık.

Müşteri:_Kırılmayan yumurta olur mu beyefendi. Hem hem ben buradan hıyar da almıştım, hıyarınızdan da şikayetçiyim. buradan aldığımda 10 santimdi, eve gidinceye kadar 15 santim oldular. Hıyarlarınız hormonlu.

Müdür:_Ne güzel işte, kazançlısınız.10 santim almışsınız, 15 santim olmuş.

Müşteri:_Hormonlu diyorum hormonlu. Bana hormonlu yiyecek satamazsınız.Hem Erman Toroğlu ne demişti: Hormonlu yiyecekler insanı şöyle böyle yapıyormuş.

Kasiyer:_Müdür bey bayan geldiğinde boyu 1.60’tı ama şu an görüyorsunuz 1.75 olmuş.

Müşteri:_Siz bana hıyar mı demek istiyorsunuz? Ben hormonlu yiyecek yiyip şöyle böyle olamam.

Müdür:_Şöyle böyle nasıl yani?

Kasiyer:_Sizin o yöne doğru bir eğiliminiz varsa lütfen suçu hıyarlarımıza atmayın hanımefendi.

Müşteri:_Ne yani ben şöyle böyle miyim?

Kasiyer:_Merak etmeyin hanımefendi.Biraz önce biz sizin hıyar olduğunuza dair hemfikir olmuştuk.

Müdür:_Neyse Semih bir bak bakalım bayan bizden daha neler almış. 

(Kasiyer yerine oturur. Fişi havada tutarak bakar.)

Kasiyer:_2 kilo şeftali.

            (Kadın yavaş yavaş kaşınmaya başlar.)

Müşteri:_Ben şeftaliyi tüysüz diye almıştım ama tüylü çıktı.

Kasiyer:_Alırken fark etmediniz mi hanımefendi. Kusura bakmayın gelirken sakal tıraşı olmayı unutmuşlar.

Müşteri:_Poşet içinde aldım. Ayy yeter bana şeftali demeyin artık.

Kasiyer:_2 kilo şef-ta-linizi geri alıyoruz.

Müşteri:_Ayy yeter yeter şeftali demeyin dedim.

Kasiyer:_1 adet kıvırcık marul.

Müşteri:_Kıvırcık yazıyordu ama dümdüzdü.

Kasiyer:_Ne yani buraya gelen marullara düz fön mü çekiyoruz?

Müşteri:_Aman neyse canım onu da alın.

Kasiyer:_1 adet tuvalet kağıdı.

Müşteri:_Çok sertti.

Kasiyer:_2 tane sabun.

Müşteri:_Hiç köpürmedi.

            (O sırada içeriye iki hemşire gire.)

I.Hemşire:_Bak orda markete gelmiş.

II.Hemşire:Bi daha akıl hastanesinden kaçıcak mısın?

            (İki hemşire deli gömleğini giydirmeye çalışırlar.)

Müşteri:_Ama bunun kolları çok uzun, daha kısası yok mu?

            (Kasiyer ve müdür gülerek ellerini birbirine vururlar.)

AVUKAT
HİZMETLİ: (Ortalığı temizler, avukatın masasını temizlerken avukat oturmaktadır.) Vallahi avukat bey çok zekisin avukat yazısının altına Made in Japan yazdırmakla iyi ettik galiba, herkes Japon malı sanıyor sizi. Televizyonun, elektronik eşyaların Japon malı olanları var da avukatın Japon malını ilk kez görüyorum. Japon malı avukat Ahmet Adıgüzel.

AVUKAT: Japon malı deyip durma işine bak be...

HİZMETLİ: Ayten isimli bir bayan aradı ve sizinle görüşmek istediğini söyledi. Bir iki saat sonra geliyorum dedi. Miras işiymiş.

AVUKAT: Miras işi mi? Tamam ilginç bir olay ama parasıyla değil mi ilgileneceğiz. Sen bu günlerde fazlaca kilo aldın, onları versen iyi olur. Küt diye kereste gibi devrilir, geberirsin valla! Sekretersin kendine dikkat etmelisin.

HİZ: Yok canım, kilom fazla mı ?

AV: Büyüyünce fil olacakmış gibi bir halin var.

HİZ: Yapmayın avukat bey. O kadar değil tartıldım seksen beş kiloyum. Yani bir eşeği tartsan daha ağır gelir.

AV: Zaten biraz daha kilo alırsan ondan farkın kalmayacak. Bol bol egzersiz yap. Kilo ver. Sonra kalp krizinden gidersin vallaha...

HİZ: Sahi mi söylüyorsunuz ?

AV: Tabi ki, sürekli çalış iş yap. En iyi zayıflama yolu çalışmaktır, ev işi yapmaktır.

HİZ: Ben eve gideyim o zaman.

AV: Akıllı, ev işi yapmak için eve gitmeye gerek yok, burada da aynısını yapabilirsin. Bol bol temizlik yap. Kilo verirsin.

HİZ: Ne güzel !

AV: Evet mesela şu sehpayı getir, masanın üstüne koy. (Hizmetli sehpayı alır getirir koyar.) Yakıştı mı ?

HİZ: Yooo.

AV: İyi o zaman geri götür, yerine koy.

HİZ: Zayıflamak için devamlı böyle mi yapacağım ?

AV: Buna benzer işler... (Kapı çalar.) Kapıya bak.

HİZ: Buyurun.

(İçeri bir erkek bir bayan girer.)

AV: Buyurun hoş geldiniz.

KOCA: Hoş bulduk.

KADIN: Hoş bulduk .

AV: Hayırdır, bir avukata ihtiyacınız var herhalde.

KOCA: Hayır efendim, bizim anlayışa, sevgiye, düzene, mutlu bir yuvaya ihtiyacımız vardı. Ama olmadı. Şimdi mecburen avukata ihtiyacımız var. Boşanmak istiyoruz.

AV: Öyle mi? Ne güzel! Değil tabi. Demek boşanacaksınız. Biliyorsunuz ki boşanmak ciddi bir durumdur. Çok iyi düşünmeniz gerekir.

KOCA: Evet, düşündük, taşındık... Zaten o düşünemiyor. Ben onun yerine de düşündüm ve karar verdim.

KADIN:Niye düşünemiyor muşum? Başlamayalım yine.

KOCA:Tabi başlamaya gerek kalmadı, zaten bitti... Her şey bitti.

AV: Efendim şimdi niçin boşanmak istediğiniz konusuna açıklık getirelim isterseniz.

KOCA: Tabi getirelim, açıklık getirelim, niçin boşanıyoruz ulan biz?

KADIN: Bunun için boşanıyoruz işte!

KOCA: Evet bunun için boşanıyoruz değil mi? Bunun için bizi boşayın hakim bey, pardon avukat bey. Hatta made in Japon Bey.

AV: Tamam, önce şu konuya bir açıklık getirelim. Beyefendi niçin boşanıyorsunuz?

KOCA: Efendim şunun için boşanıyoruz. Eee eee şey için eee anlaşmıyoruz...

AV: Tamam, demek bunun için boşanıyorsunuz Allah Allah

KOCA: (Karısına) Görüyor musun? Adam bile bize hak verdi. Allah Allah bile dedi.

AV: Hanımefendi siz neden boşanıyorsunuz?

KADIN: Efendim ben eee şey için boşanıyorum. Eee işte anlaşamıyoruzmuşuz bunun için boşanıyoruz.

AV: Ne güzel! değil. Demek boşanacaksınız.

KOCA: Tabi avukat bey, üstelik boşanmak için bu kadar çok sebep varken dün bir de demez mi? Ben Fenerbahçeliyim diye. İşte ipler o zaman koptu. Evlenmeden önce arkadaşın kendisini uyarmıştım.

AV: Ne diye?

KOCA: Fenerbahçe’nin adını ağzına almayacaksın diye. Fenerli olduğunu yıllarca gizlemiş. Yıllardır bir fenerliyle evliymişim de haberim yokmuş.

KADIN: Fenerbahçeli olmak suç mu şimdi yani?

KOCA: Evet suç. Ulan tutacak başka takım mı yok? Mesela git Mersin İdman Yurdunu tut

AV: Şimdi tam anlayamadım da. Siz karınızdan FB’li olduğu için mi boşanıyorsunuz.?

KOCA: Tam olarak öyle değil tabi. Mesela hanımefendinin matematiği ve kimyası da oldukça zayıf. Yani böyle olmaz ki. Anlaşamıyoruz. Lisedeyken müzik dersi de zayıfmış zaten.

KADIN: Her akşam eve sarhoş geliyorsun, senin eziyetini çekiyorum sürekli, bıktım artık. Dayanamıyorum. İnsan evlenince huzur, mutluluk ister. Biz hiç huzur bulamadık mutlu olamadık ki. Ben mutluluğu pembe dizilerde seyrettim.

KOCA: Görüyorsunuz zeytinyağı gibi üste çıktı. Huzurlu değilmiş miş miş miş. Çarpılırsın ulan yalan söyleme. Sana huzur bulasın diye Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur adlı romanını bile aldım.

KADIN: Yine suçlu ben oldum. Sen çocuğumuzun kız olmasından bile beni sorumlu tuttun.

AV: Çocuğunuz da mı var ?

KOCA: Evet Ona çocuk denirse var. Daha doğrusu, o kız hanımefendinin. Önceden anlaştık, erkek olacaktı, olmadı. Bir erkek çocuk bile veremedin bana, yazıklar olsun!

KODIN: Tamam, onun suçu da benim, suçsa tabi.

AV: Bu tartışmalara bakılırsa aranızda çözülmeyecek sorunlar var. Siz en iyisi boşanın olmaz mı?

KOCA: Eeee bak bu çok iyi bir fikir, bunu hiç düşünmemiştim. Hatırlattığınız için teşekkürler avukatçığım. (Sinirlenir) Kardeşim biz buraya boşanmak için geldik, sen ne diyorsun?

AV: Hanımefendi siz ne diyorsunuz ?

KADIN: Ben ne diyeyim, kocam her şeyin en iyisini bilir.

AV: Kocanız sizden boşanmak istiyor.

KADIN : Kocam bilir valla! Ben ne diyeyim?

AV: Hanımefendi siz çalışıyor musunuz?

KOCA: Evet, ev işleri yapıyor, çamaşır, bulaşık falan...

AV: Öyle değil, paralı maaşlı bir işte çalışıyor mu ?

KOCA: O ne demek ulan? Kafamda boynuz falan görüyor musun sen ?

AV: Beyefendi konuyu saptırmayın. Hanımefendi çalışmıyorsa ve boşanmak istemezse ona boşanınca nafaka vermek zorunda kalacaksınız.

KOCA: Nafaka mı o ne? Sadaka gibi bir şey mi?

AV: Hayır aylık belli bir miktar parayı sürekli vereceksin.

KOCA: Hadi ya! İyi valla! Karıyı hem boşayalım, hem de para verelim. Ulan nişanlanırken para, evlenirken para, boşanırken para, boşadıktan sonra para... Ne ulan bu karı milletinden çektiğimiz? Medeni Kanun değişsin, böyle olmaz arkadaş!

KADIN: Vallahi avukat bey kocam en iyisini bilir. Geçende bir filmin sonunda ne olacağını bile bildi. Şaştım kaldım.

KOCA: Salak, o filmi önceden izlemiştim .

AV: Sizin boşanma kararınız kesin mi ?

KADIN: Vallahi ne desem bilmiyorum. Babam beni bu adama verdi. Birkaç kere telefonda konuştuk, sonra evlendik. Ben üzerime düşen görevleri yapıyorum. Temizlik, bulaşık, yemek, çamaşır falan, ama kocam olan bu adam da üzerine düşeni fazlasıyla yapıyor: İşe gidiyor, geliyor, hatta fazlasını yapıyor. İşten yorulup geliyor, bir de beni dövüyor, iyice yoruluyor, ben bu duruma üzülüyorum. İki yaşında kızımız var, onu gözümüz görmez oldu neredeyse.

KOCA: Kızımız deme o senin kızın. Kahvede bile herkes benimle dalga geçiyor, “kız babası” diye. Çok zoruma gidiyor. Üstelik çocuk 2 yaşına geldi, çarpım tablosunu bile bilmiyor.

AV: Bu tartışma uzar gider. Siz kararınızı verin, beni de boş yere yormayın. Biz sekreterimle egzersiz yapacağız daha. Evet hanımefendi, boşanmak istiyor musunuz ?

KADIN: Tabi ki gururlu, şerefli bir insan olarak, beni sevmeyen benle yaşamak istemeyen biriyle evli kalmak istemem.



PAZARLAMACI ÇOCUK

Yüklə 445,1 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə