198
çalışmasıdır. Bu kitapta Boratav, hem masal hem de masaldan önce söylenen
tekerlemeleri detaylarıyla açıklamıştır. Bu eserinde 22 masal ve 21 tekerleme
bulunmaktadır. Çalışmasının, 5 Mart 1957’de Paris’te kaleme aldığı, önsözünde
Boratav, bu çalışmayı hangi amaçla yaptığı hakkında şu bilgileri vermektedir:
Elimdeki masallardan ilk derlenenlerin tarihi 1928 başlarına, Türk
folklorunun çeşitli konulara yeni bir ilgi ile bakmaya hazırlanan bir üniversite
öğrencisi olduğum çağa çıkıyor. Bu tarihten önce Türk folklorunun konuları
arasında masallara aydınlarımızın dikkatini çekecek çalışmalar yapılmıştı:
başta Macar bilgini Ignaz Kunos olmak üzere, Batılı –daha çok Alman-
müteşrikler Türk filoloji araştırmalarında masal metinlerinin derlenmesine de
yer vermişler; Türkiye’de Ziya Gökalp “milli harsın tezhibi”nde folklorun, bu
arada masalların önemi üzerinde durmuş, 1922 yılında Diyarbakır’da
çıkardığı “Küçük Mecmua”da masallar yayımlamıştı. Daha sonra,
Cumhuriyetin ilk yıllarında (1927’de) kurulan Halk Bilgisi Derneği, yurdun dört
köşesindeki aydınları Türk folklor malzemesinin hasadına çağırırken onlardan
masal derlemeleri de bekliyordu.
Boratav, Türk masalı hakkındaki bu tarihi verileri detaylarıyla okuyucuyla
paylaştıktan sonra, eserinin Önsözünün ilerleyen bölümlerinde kitabı yayımlama
gayesini şu şekilde açıklamaktadır:
Bu kitabı biraz da aydınlarımızda yeniden masal derleme gayreti
uyandırmak ve masal derlemiş olup da bunları nasıl biçime sokup
yayımlamak gerektiğini kestiremeyenlere doğru bildiğim bir yolu göstermek
maksadıyla yayımlıyorum.
199
Kitabımın sonunda –masallar için olduğu gibi- tekerlemelerin
kaynaklarını bildirdiğim için folklorcular buradaki tekerleme metinlerinden de,
Türk
folklorunun
bu
söz
sanatı
üzerindeki
incelemelerinde
faydalanabileceklerdir.
Kendilerine (aynı zamanda güzel masallarımızı derleyicilere anlatan
halk sanatçılarına, “masal anaları”mıza, “masal ata”larımıza) ve gelecekteki
Türk masalları arşivinin bir çekirdeği saydığım şu birkaç bin masallık küçük
hazinemizin
meydana
gelmesinde
emeği
geçmiş
bütün
dostlara,
meslektaşlara, eski öğrencilerime burada bir kere daha şükranlarımı tekrar
ederken, bu küçük kitabın memleketimde masal çalışmalarını yeniden
uyandırmasını diliyorum.
130
Boratav bu önsözünü eserinin 1992 basımında da aynen kullanmıştır. Bu
baskıya ayrı bir önsöz yazmamıştır. Önsözden sonra kitabının Giriş bölümünde
“masal” türü hakkında bazı bilgiler vermektedir: Masalın kendine göre bir
mantığı, peşin olarak kabul edilmiş “imkânlar”ı vardır. Hayvanlar konuşur,
bazıları kılık değiştirip insan oluverirler, kimi insanlar hayvan kılığına girerler,
varlıklar ve olaylar alıştığımız ölçülerin dışına çıkabilirler: Aklın alamayacağı
kadar büyürler veya küçülürler… Hâsılı; masal, ilk göze çarpan bütün bu
özellikleriyle roman, hikâye gibi yeniçağ anlatma çeşitlerinden, bu
özelliklerden bazılarıyla başka birtakım vasıfları da eskiçağ destanları,
şövalye romanları, evliya menkıbeleri gibi, ilk bakışta masala yakın görünen
çeşitlerden ayrılır.
130
P. Naili Boratav, Zaman Zaman İçinde, İstanbul, 1992, s.9–12
200
Masal hakkında bu temel bilgilerden sonra Boratav, masalı anlatanın,
masalcı’nın özelliklerini ve önemini şu şekilde belirtmektedir: Çocuk veya büyük
kişi, bu dili ustaca kullanmasını bilenlerin masallarını daha büyük bir tatla
dinler. Olayların birbirine bağlanışından, düz anlatma ile konuşmaların, şiirli
ifadelerin iyi denkleştirilmesinden gelen çeşni, masalcıdan masalcıya başka
başkadır. Her yiğidin bir yoğurt yiyişi olduğu gibi, her masalcının da kendine
göre bir üslubu vardır. Bunun gibi, her milletin masalı da yüzyıllar boyunca
sayısız masalcıların bir türlü yarışmalarının sonucu, bir üslup kazanmıştır.
Demek ki üsluplarıyla da bir Alman, bir Çin masalından bir Türk masalını ayırt
etmek mümkün olacaktır.
Boratav, masalcı –masalı anlatan- hakkında bu bilgileri verdikten sonra Türk
masallarının karakteristik bazı özelliklerini şu şekilde açıklamaktadır:
Türk masallarındaki insan çehrelerini bazı çizgileriyle belirtmeyi
denerken “kadın-kişiler” den başlayacağız. Masallarımızda çokluk, erkeğe
baka
*
kadının önde bir yer aldığı görülür. Buna şaşmamalı. Masal bizim
memleketimizde –mani, ağıt… gibi- kadın çevresinde gelişmiş, sanki kadının
imtiyazı diye tanınmış bir sanattır. Masalı yoğuran, şekillendiren kadın
sanatçı olunca, kendi cinsini daha keskin ve özene bezene belirtmesini, onun
alın yazısı üzerinde ısrarla durmasını, davalarını ön plana almasını
yadırgamamak gerekir.
İlerleyen paragraflarda Boratav, ataerkil toplumda kadının içinde bulunduğu
bu durumdan kurtulma çabalarını detaylarıyla açıklamıştır. Masalın sonunun
*
Kıyasla.
201
genellikle akıllı ve iyi huylu kızın bu özelliklerinin mükâfatı olarak sevdiği şehzade
ya da beyle evlenmesi şeklinde bitmesinin Türk masallarının temel özelliklerinden
olması ve bu özelliğin onu diğer masal türlerinden ayırması Boratav’ın okuyucusuyla
paylaştığı bilgilerdendir. Boratav, ayrıca masallardaki bu “mutlu evliliklerin” bir tür
sınıf atlama ya da rahata erme isteği olduğuna da dikkati çekmektedir. Masallarda
“iyi tipler” in ya da kahramanların yanında kötü tipler de bulunmaktadır. Ancak bu
kötü tipler Avrupa ya da diğer bölgelerin (Çin, Hindistan) kötü tiplerinden farklıdır.
Bunların gerek kötülükleri, gerek aldıkları cezalar ya da dersler diğer bölge
masallarından ayrı bir durum arz etmektedir. Bu durumu Boratav şu şekilde
açıklamaktadır: Masalda hırsızlığın, haydutluğun suç olduğu, ahlak dışı olduğu
belirtilir, ama harami, eşkıya iğrenç veya korkunç değildir: kimi idealleştirilmiş
bir halk savaşçısı, kimi usta bir oyuncu, kimi de tuhaf, güldürücü bir
adamcağızdır. Masallarımızın en korkunç harami (hırsız) tipi “Mehmet
Eşkıya”nın bazı anlatmalarda insanlıkla bağdaşmayan katı yürekliliği bile,
içinde bir köz gibi küllenmiş uyumakta olan öç duygularının (onun kırk
arkadaşının padişah kızı eliyle öldürüldüğünü unutmamak gerek), ihtiyatsızca
kurcalanmış olmasıyla haklı gösterilmek istenmiştir.
Boy ölçüşen iki zıt güçten olumlunun sonunda üstünlüğü ele alması
masalın kanunundandır; çünkü masal iyimserdir. Kusurları büyütmemek,
cezalar üzerinde fazla durmamak, ürpertici ayrıntılardan kaçınmak, kötüleri
gülünç olmaktan çok, gülünç göstermek… gibi yollarla bizim masallarımızda
bu iyimserlik ve hoş görülülük daha da çok belirtilmiştir. Masal sanki “paranın
tuncu, insanın piçi…” diye insanlığın acı gerçeğine bir dokunduktan sonra
“hepsi mi ama? İyisi de var…” sözleriyle, insanoğlunun kendi cinsine güvenini
Dostları ilə paylaş: |