176
dışında kalan, hazır kalıpları kırıp ve yeni taze bir anlatıma ulaşan sanatçılar
vardır. Aslında sadece deyimlerin, klişe sözlerin değil, dilin şiiri kısıtlayıcı,
şairin anlatımını bağlayıcı bir rol oynadığını söylemek gerekir. Orhan Veli
“Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel, kelimelerin de kifayetsiz olduğunu”
derken sözcüğün şair için yetersizliğini, kısıtlayıcılığını anlatmak istiyor. Söz
ister halk edebiyatından, ister tarihten, ister romandan, ister başka bir
sanatçıdan alınsın belli ve sınırlı bir anlam taşıdığı için yenilikler arayan
sanatçıyı kısıtlar. Ancak, şiir bu dilin ve genel dil olanaklarının özel bir şekilde
kullanılmasıdır. Büyük sanatçı hazır anlamlar taşıyan sözcüğe yeni bir
duyarlılık ve şiirsellik yüklemeyi bilir.”
Halk edebiyatını ve halk sanatını değerlendirme ve bu sanatın işlevini
açıklama konusunda Başgöz, ilerleyen bölümlerde şu bilgileri vermektedir: “Halk
edebiyatını ve halk sanatını değerlendirirken, öyle görünüyor ki, başka ölçüler
kullanmamız gerekiyor. Onları çağdaş sanat eserleri ile karşılaştırmak için,
ortak ölçüler arayacağız. Çağdaş sanat eserini değerlendirirken iyi bir ölçü
sanatın okuyucusu ve izleyicisi ile kurduğu bağdır. Bu kıstası göz önünde
tutunca halk sanatına büyük bir başarı tanımak zorundayız. Yazılı sanatın,
kişisel sanatın daha ortaya çıkmamış olduğu topluluklarda halk sanatı ve
edebiyatı okuyucusu ve dinleyicisi ile çok sıkı bir bağ kurabilmiştir.”
Sanat eserinin başarısını değerlendirirken bir de işlev (fonksiyon)
üzerinde durmamız gerekecektir. Eğlendirmeyi sanatın işlevi sayarsanız
folklor gösterimi halkı eğlendirmede, çağdaş sanatın bu işlevini kat kat
geçmiştir. Eğitmeyi sanatın bir işlevi olarak görürsek, Türkçenin
korunmasından tutun da, dinsel, kişisel ve toplumsal değerlerin
177
tutunmasında, güçlendirilmesinde, korunmasında halk edebiyatının önemini
görmezlikten gelemezsiniz. Sanatın fonksiyonu olarak kişinin ve toplumun
bunalmalarını zararsız kanallara aktarma, bir emniyet supabı görevi yapma
olarak kabul ederseniz, âşık’a bu alanda da başarı payı vereceksiniz. Eğer
sanatın işlevlerinden biri fikirler yayma, toplumu ve kişiyi yeni duygu ve fikirler
etrafında toplama ise sazı ile kitlelere öncülük eden, ayaklanmaları
destekleyen âşıkları anmak yetecektir. Çağdaş edebiyat, bu bakımdan, halk
edebiyatına göre daha az başarılıdır. Elli milyon insanımıza 3000 şiir kitabını
zor okutan şairimize karşı, Anadolu’nun nice köyünde birden çok âşık
tutunmuş, dinlenmiş ve yaşayabilmiştir. Böyle objektif ölçülere vurulunca
Karacaoğlan şiirinin başarısı şaşırtıcıdır. Onun coğrafya bölgesi olan Toroslar
ve güney Anadolu bölgesinde yüzyıllar boyu bu sanatçıyı tanımayan
olmamıştır.
Kültür bir bütündür. Divan şiiri, halk şiiri, Tanzimat şiiri, Serveti Fünun
şiiri bu sanat kültürünün birbirini tamamlayan halkalarıdır. Büyük sanatçı
bunların hepsini bilecek, tanıyacak, şiir dediğimiz büyük ve zor yapıyı
kurarken onlardan faydalanacaktır. Bu kültür kaynaklarımızın bir bölümünü
sanatçıya faydalı, bir bölümünü zararlı saymak doğru bir değerlendirme
olmaz. Zararlı olan bunlardan birini taklit etmek, bunlardan birinin sanat
anlayışında veya ideolojisinde ve dünya görüşünde sıkışıp kalmaktır. Öz
kültürünü tanıyıp, bilmekten, okuyup öğrenmekten gerçek sanatçıya sadece
fayda gelir. Bu ölçülerin dışında Karacaoğlan şiirini sevmek veya sevmemek
bir kişisel beğeni işidir. Onu kimi sever kimi sevmez. Kimileri de benim gibi,
gün olur sever, gün olur sevmez. Aynı kişisel yargıyı divan şiiri, çağdaş şiir
178
içinde ileri sürebiliriz. Ama kendi beğenilerimizi objektif ölçüler olarak ileri
süremeyiz.
119
Bu bilgilerden ve değerlendirmelerden sonra Başgöz, Karacaoğlan
şiirlerinden oluşan “güldestesini” okuyucularla paylaşmaktadır.
Boratav’da Karacaoğlan
Boratav tüm halk edebiyatını incelerken Karacaoğlan’ı da atlamamış onu bir
kitabında kısaca tanıtmıştır. Bu bilgiler Başgöz’ünkiler kadar derinlik arz etmez, zira
ayrı bir eser oluşturmamıştır. Halil Vedat Fıratlı ile birlikte hazırladıkları 1943
basımı İzahlı Halk Şiir Antolojisi adlı eserinde Karacaoğlan, birinci bölüm olan
Zamanı Belli Halk Şairleri bölümünün laik şairler alt başlığında Boratav tarafından
şu şekilde tanıtılmaktadır: “Karacaoğlan 17. asrın ikinci yarısında şöhret
kazanmış bir saz şairidir. Cenup illerimizde onun 1606’da doğmuş ve 1679
veya 1689’da ölmüş olduğu rivayet edilir. Karacaoğlan’ın nerede doğduğunu
kesin olarak söylemek imkânsızdır. Muhtelif rivayetler onu, muhtelif yerlere
mal etmektedir. Geçen yer adları, adetler ve güney Türkmenleri arasında
kullanılan giyim tabirlerinin manzumelerinde sık sık geçmesi, Karacaoğlan’ın
cenup illerinde yetişmiş bir şair olduğu kanaatini veriyor. Karacaoğlan şiirinde
birçok Osmanlı ülkelerinden bahsetmektedir. Şiirlerinden Aydın, Tokat,
Ankara, Konya, Diyarbakır’ı gezdiği, Mısır’a kadar gittiği ve Tuna’dan,
Avusturya Alplerinden bahsettiğine göre Rumeli’yi de dolaştığı anlaşılıyor.
119
A. g. e. s. 82–90
Dostları ilə paylaş: |