T. C. Sakarya üNİversitesi sosyal biLİmler enstiTÜSÜ



Yüklə 1,36 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə20/82
tarix08.09.2018
ölçüsü1,36 Mb.
#67106
1   ...   16   17   18   19   20   21   22   23   ...   82

Lale Devri, her ne kadar zevk ve sefa dolu eğlenceleriyle daha çok anılmış olsa da 
aslında Osmanlıların Avrupa devletleriyle gerçek anlamda iletişim kurduğu ve çağı 
yakalama konusunda ilk adımların atıldığı dönem olması nedeniyle daha önemlidir. 
Osmanlı Devletinin batılılaşma çalışmalarının ilk devresi olarak değerlendirilen bu 
dönemi ileriki bölümlerde ayrıntılı olarak inceleyeceğiz.  Şimdi kısaca 18. yüzyılda 
Avrupanın önemli devletleriyle Osmanlı Devletinin ilişkilerine değinerek bu ilişkilerin 
reform çalışmalarına etkileri üzerinde duracağız. 
 
2.2.1 Osmanlı-Rusya İlişkileri 
17. yüzyılın sonlarına kadar Rus Devleti hem Avrupa açısından hem de Osmanlı 
İmparatorluğu açısından çok önemli bir devlet değildi. 17. yüzyılın sonlarında 
hükümdar olan Çar I.Petro (deli) Rusya’da bir takım reformlar yaparak ülkesini 
güçlendirmeye çalıştı. Amacı açık denizlere inmek olan Deli Petro önce orduyu 
yenileyerek gemi tezgâhları yaptırdı. Hollanda’ya savaş gemileri siparişi ederek 
donanmayı güçlendirdi. Osmanlıların Viyana bozgunundan yararlanarak kutsal 
bağlaşmaya katıldı. Yaptığı Avrupa gezisinde İngiltere’de gemicilik tekniğini öğrenen 
Deli Petro Venedik, Avusturya ve Roma’da da Avrupa kültürünü yakından inceleme 
fırsatı buldu. Rusya’yı güçlü bir Avrupa devleti yapmayı düşleyen Deli Petro 
gördüklerinden çok etkilendi. Avrupadan çok sayıda subay, doktor, mühendis, öğretmen 
ve teknisyen getirterek reformlarına devam eden Deli Petro 18. yüzyılın başlarına 
geldiğimizde Rusya’yı güçlü bir Avrupa devleti haline getirmişti (Haksun, 2004). 
Rusya’nın başında Çar I.Petro (Deli Petro) olduğu sırada Osmanlı tahtında da III. 
Ahmet bulunuyordu. Deli Petroya göre Rusya’nın kuvvetlenmesi ve Avrupalı bir devlet 
haline gelebilmesi için ancak açık bir denize çıkması gerekiyordu. Karadeniz kıyıları ve 
Kırım Yarımadası Osmanlı’ların, Baltık Denizi kıyıları ise İsveç’in elinde bulunuyordu. 
Batıda Lehistan, Rusya’yı Batı Avrupa’dan ayırıyordu. Deli Petro büyük hayaller 
peşinde koşuyor, Karadeniz’e inmek, Kırım’a yerleşmek, Balkanlar’da bulunan 
Ortadoksları himayesi altına almak, Lehistan üzerinde egemenlik kurmak istiyordu.  
Deli Petro’nun Baltık Denizi kıyılarına çıkmak istemesi ve Lehistan işlerine karışması, 
İsveç Kralı XII. Şarl ile aralarının açılmasına neden olmuştu. Bu nedenle iki devlet 
 
50


arasında başlayan savaşta, Rusya İsveç’i Poltava’da ağır bir yenilgiye uğratmıştı (1709). 
Bu yenilgiden sonra XII. Şarl, yaralı bir halde Bingeger nehrini geçerek Osmanlılara 
sığındı. İsveç Kralını takip eden Rus kuvvetleri Osmanlı sınırını geçerek Aksu kıyısında 
300 kadar İsveç askerini rehin aldı (TSK. Tarihi 3/4,1982; Haksun,2004:144). 
Çar Deli Petro Osmanlı Devletine gönderdiği özel bir elçi vasıtasıyla  İsveç Kralına 
yardım edilmemesini talep etti. Diğer taraftan Eflak ve Buğdan Beylerini ayaklanmaya 
teşvik eden Deli Petro, Balkanlarda da gizli bir propaganda yürütmeye başladı. Kırım 
Hanının, Petronun Osmanlılar aleyhine giriştiği faaliyetleri anlatan bir raporu padişaha 
göndermesi ve İsveç Kralının kışkırtmalarıyla 1711 yılında Rusya’ya savaş açıldı. Bu 
ilk sayılabilecek, savaş Osmanlılar lehine şartlar içeren Prut Antlaşmasıyla sona 
ermiştir. Ancak Osmanlı-Rus ilişkileri, Rusya’nın politikaları nedeniyle sürekli savaşlar 
ve Osmanlı aleyhine şartlar taşıyan antlaşmaların imzalanmasıyla sürüp gitti. 1736–
1739 Osmanlı-Rus savaşları, Belgrad antlaşmasıyla, 1768–1774 Osmanlı-Rus savaşları 
ise Küçük Kaynarca antlaşmasıyla sona ermişti. 1736–1739 savaşları Osmanlılar 
açısından pek kötü değilse de 1768–1774 savaşları tam olarak felaketti 
(Uzunçarşılı,1982; Haksun, 2004:145-148). 
Rusya tahtında bulunan Çariçe II. Katerina, bir taraftan Osmanlı toprakları üzerindeki 
emellerini gerçekleştirmeye çalışırken diğer taraftan da Lehistan’ın içişlerine karışarak 
bu devleti kendi nüfuzuna almak istiyordu. Bu sırada Lehistan Kralı III. Ogüst’ün 
ölmesi üzerine, Katerina bu fırsattan yararlanarak kendi adamı Stanistas Ponyatofsti’yi 
Lehistan’a zorla kral seçtirdi. Leh soyluları bu oldubittiyi kabul etmeyerek Osmanlı 
Devletinden yardım istediler. Polonyanın Bar kasabasında toplanan soylular Osmanlı 
Devletine yardım etmesi karşılığında Podolyanın geri verileceğini bildirdi. Bunun 
üzerine kasabayı basan Ruslar Leh soylularını dağıttı. Yurtseverlerden bir kısmı sınırları 
geçerek Osmanlıya sığındı. Ruslar bunları kovalamak bahanesiyle Osmanlı topraklarına 
girerek Lehlilerle birlikte bazı Türkleri de öldürdü (TSK Tarihi 3/4,1982:24; Haksun, 
2004:157). 
Rusların bu hareketi üzerine o sırada padişah olan III. Mustafa savaşa karar verdi. Zaten 
İstanbul’da yıllardan beri Rusya’ya karşı bir savaş havası bulunuyordu. 
Leh soyluları ve Fransız elçisinin padişahı savaşa kışkırtması da bu kararın alınmasında 
etkili olmuştu. Aslında Osmanlı ordusunun durumu pekiyi değildi. Her ne kadar bazı 
 
51


ıslahatlar yapılmış olsa da Ordu yaklaşık 30 yıldır batıda harp etmemişti. Başlarında 
yetenekli ve tecrübeli komutanları kalmayan askerlerin disiplin ve itaatleri de 
zayıflamıştı. Buna rağmen savaştan anlamayan bazı devlet adamlarının da padişahla 
beraber savaştan yana olmaları üzerine 1768 yılında Rusya’ya karşı savaş ilan edildi 
(Haksun, 2004: 157). 
Beş koldan birden saldırıya geçen Ruslar, Kırım, Kafkasya, Gürcistan, Ukrayna ve 
Basarabya üzerine yürüdü. Bir Rus ordusu Hotin Kalesini aldıktan sonra, Eflak ve 
Buğdan’ı istilaya başladı. Yaş ve Bükreş Rusların eline geçerken, bir Rus ordusu da 
İsmail Kalesi civarında Kartal Ovasında Osmanlı Ordusunu bozguna uğratarak 50.000 
askerini öldürdü. Bu savaşta, Osmanlı Devletinde iç karışıklık yaratmak isteyen 
Katerina, Balkanlardaki Ortodoks Hristiyanları  kışkırtarak Mora Bölgesinde isyan 
çıkarttı. Mora ayaklanmasını  öğrenen Kaptan-ı Derya Hüsamettin Paşa donanmayla 
birlikte Mora’ya hareket etti. Mora yakınlarında Rus donanmasıyla çarpışan Osmanlı 
donanması daha sonra Çeşme Limanına girdi. Burada yer darlığından dolayı gemiler 
manevra yapamayacak şekilde üst üste demirledi. Osmanlı donanmasının Çeşme 
Limanındaki sıkışık durumunu gören İngiliz Amiralinin fikriyle birkaç gemi liman 
ağzına geldi. Limanı koruyan kalyonlarla karşılıklı ateş muharebesi esnasında limana 
sızmayı başaran diğer gemiler, Osmanlı Donanmasını ateşe verdi. Zaten üst üste 
yığılmış olan gemilerin hepsi yok olurken, bu olay da Çeşme felaketi olarak tarih 
sayfalarına kaydedildi ( 7 Temmuz 1770) (Haksun, 2004:158). 
Çeşme felaketinden sonra, Ruslar Ege Denizine hâkim olmuşlar, Limni Adasına 
saldırarak Çanakkale Boğazına kadar gelmişlerdi. Bu tarihte Donanma Komutanlığına 
getirilen Cezayirli Hasan Paşa, karşı taarruza geçerek Ruslar’ı buradan uzaklaştırdı. 
Rusların kazandıkları başarılar üzerine Avusturya ve Prusya telaşa düşmüşlerdi. Zira 
Avusturya, Rusyanın ilerlemesini kendi çıkarlarına uygun görmüyordu. Çünkü 
Ruslar’ın işgal ettikleri Eflak ve Buğdan’da Avusturya’nın da gözü vardı. Osmanlı 
Devleti, Avusturya’nın bu durumundan istifade ederek onunla gizli bir antlaşma 
yapmıştı. Bu antlaşmaya göre, Avusturya, Rusya’nın bu savaşta işgal ettiği toprakların 
gerek siyaset ve gerekse savaş yoluyla Osmanlı Devletine iadesine çalışacak, buna 
karşılık Osmanlı Devleti de Avusturya’ya harp masrafı olarak yirmi bin kese akçeyle 
küçük Eflak ve Bokavina’yı verecekti. Osmanlı-Avusturya Antlaşması, Rusya’nın dostu 
 
52


Yüklə 1,36 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   16   17   18   19   20   21   22   23   ...   82




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə