490
Tiyatro müziği bestelemek, besteciler için hem zahmetli
hem de maddi açıdan yeterince tatmin olamadıkları bir
alandır. Bu konuda kurumsallaşmış olan MESAM (Tür-
kiye Musiki Eserleri Sahipleri Meslek Birliği) ve MSG
(Musiki Eserleri Sahipleri Grubu Meslek Birliği) gibi sivil
toplum kuruluşları olmasına rağmen, tiyatro müziği
alanında yeterince aktif olunamadığını görmekteyiz.
Böylece bir taraftan eser üretip bir taraftan da maddi
açıdan gelir elde etmesi gereken besteciler emeklerinin
karşılığını alamamaktadır.
Besteci Selim Atakan bu konuyu şöyle değerlendir-
mektedir: “MESAM üyesiyim. Popüler müzik konusunda
oldukça düzenli çalışan bir kuruluştur. Ancak sahne
müziği konusunda henüz çözüme ulaştırılamamış du-
rumlar bulunmaktadır. Aynı zamanda aynı işi yapan ve
aynı derecede yetkili olan MSG de bulunmaktadır. Telif
hakları konusunda yerleşmiş ve iyi çalışan kurumlar
olan MESAM ve MSG ‘nin tiyatrolarla sağlamaya çalış-
tığı anlaşmalar askıda kalmıştır. Bunun en baş nedeni
ise belediye gibi kurumların MESAM ve MSG gibi sivil
toplum kurumlarını tanımak istememesi gelmektedir”
(S. Atakan, görüşme, 29 Ekim 2014)
Popüler müzikler için etkili olan bu kurumların tiyatro
müziği kapsamında üretilen eserleri de dikkate alarak
yasal düzenlemeler yapması ya da popüler müzikler
kapsamında aynı sistemi devreye sokması gerek-
mektedir. Bu kapsamda konu sadece sivil toplum
kuruluşlarını değil aynı zamanda Kültür Bakanlığı’nı
da ilgilendirmektedir. Kültür Bakanlığı, hizmet alımı
çerçevesinde bir defa olmak üzere bestelenen eser için
ödeme yapmaktadır. Kültür Bakanlığı bu ödemeden
sonra eserin her türlü kullanım hakkını 5 yıllığına satın
almaktadır. Bu 5 yıl içerisinde besteciye herhangi bir
ödeme yapılmamaktadır.
Kemal Günüç bu konuya şu şekilde bir öneri ile yaklaş-
maktadır. “Biz bu alanda çalışan bir elin parmağını geç-
meyecek kadar az sayıda emek veren bestecileriz. Çok
külfetli bir iş olan tiyatro müziği alanı bestecisini maddi
açıdan tatmin etmekten uzaktır. Üretilen tiyatro müzik-
lerinin, mutlaka Kültür Bakanlığı ve devletin kurumu
olan ve bünyesinde tiyatrosu olan belediyeler tarafından
değerlendirilip besteciye bir defaya mahsus değil oyun
her seslendiğinde ilk sahnelendiğindeki kadar olmasa
bile belli bir ücret ödenmesi gerekmektedir.”
(K. Günüç, görüşme, 2 Haziran 2014)
Şu anda Kanada’da yaşayan ve bestecilik çalışmalarını
orada devam ettiren Babur Tongur ise telif konusu-
nun Türkiye’de geçmişten beri çözümlenememiş bir
problem olduğunu belirmektedir. Kendisi Kanada’da
olan besteci “Türkiye’de seslendirilen eserlerim için
telif hakları hiçbir zaman işletilmedi” şeklinde cevap
vermektedir. (B. Togur, görüşme, 14 Ağustos 2014)
Besteci Timur Selçuk telif hakları meselesini kendi ba-
kış açısından söyle değerlendirmektedir. “ Ben herhangi
bir yerden aylık almayan bir sanatçıyım. Özellikle benim
Günüç, görüşme, 2 Haziran 2014) Aynı zamanda müzikli
oyunların sahneye konulmasında karşılaşılan en büyük
problemlerden birisidir.
Tiyatro oyuncularının müzik birikimleri ile ilgili İstan-
bul Şehir Tiyatroları müzik direktörü Selim Atakan ise
durumu daha kapsamlı bir şekilde şöyle değerlendir-
mektedir:
“Uzun bir süredir, belki de tiyatro eğitiminin başından bu
yana oyunculuk eğitimi veren okullardaki müzik eğitimini
hem yanlış, hem de yetersiz buluyorum. Bu yetersizliğin
bence en baş nedeni Performans Sanatı dallarının birbirin-
den çok ayrı tutulması ve her bir dalın kendine özgü eğitim
kurallarının olması. Oyunculuk okulunda oyunlar, tiratlar,
fonetik, duygu, ritim çalışılırken bir oyuncunun çok sıklıkla
müzikli bir oyunda şarkı söyleyeceği, hatta bir enstrüman
çalması gerekeceği gerçeği hiç düşünülmüyor. Hem oyun-
culukta, hem de müzikte duyduğunu doğru duyan bir kulak
gerekmekte, bunu geliştirecek hiç bir modern teknik kul-
lanılmamaktadır. Bir opera sanatçısının klasik tarzda şarkı
söyleme teknikleri üzerinde o denli durulurken oyunculuk
açısından modern kavramlar, tiyatro teknikleri es geçiliyor.
Oyunculuk eğitimi yapan okullarda verilen müzik eğitimi
son derece sıkıcı, daha çok teorik ağırlıklı olup oyuncuların
müzikten daha çok soğumalarını sağlıyor. İlkokulda, eski-
den mandolin dersi verilir, müziğe yeteneği olan çocukların
dışında herkes baskıya dayanamayıp müzikten ilelebet
soğurdu. Artık okullarda müzik eğitimi neredeyse hiç
verilmediği için müziğe karşı “agnostik” (algısız, duyarsız)
yetişiyor çocuklarımız. (S. Atakan, görüşme, 29 Ekim 2014)
Besteci Babur Tongur ise tiyatro eğitiminin içinde
bulunduğu durumu şöyle özetlemektedir: “Gerçek bir
tiyatro eğitimi, aynı zamanda yeterli tiyatro müziği eğiti-
mi sağlayan bir programı da içerir. Türkiye’deki Tiyatro
eğitim programları müzik eğitimi bakımından gelişme
çabası içindedirler.” (B. Togur, görüşme, 14 Ağustos
2014) Bu bağlamda, eğitim programlarının gözden
geçirilmesi gerekmektedir. Bu oyunlarda görev alacak
doğru kişilerin seçilmesi, sağlıklı bir ders müfredatı ile
eğitilmesi bir zorunluluktur.
Müzik birikimi bir tiyatro oyuncusunun sadece müzik
yapması için sahip olması gereken bir özellik değildir.
Strowsky tiyatroda müziğin bu anlamda önemini şu şe-
kilde açıklamaktadır: Tiyatro oyuncusunun musiki ile il-
gili birikiminin sadece müzik yapmaya değil aynı zaman
da oyun içerisinde söylediği kelimeleri de daha doğru ve
etkili bir şekilde kullanmasında yardımcı olur. Tiyatro
oyuncusu; ritm, dans ve sesini kullanma gibi beceriler
için mutlaka müziğe ihtiyaç duyar. (Strowsky,1946, s.
6-7) Bu da tiyatro oyuncusunun müziksiz oyunlarda bile,
müzik birikimine ihtiyacı olduğunun bir göstergesidir.
Sahnede düzgün ve anlaşılır konuşma (diksiyon), dans
edebilme, doğru şarkı söyleyebilme gibi becerilerin
hepsi müzik birikimi sonucunda daha etkili ve düzgün
gerçekleştirilebilir.
3) Tiyatro müziği alanında yazılan eserlerin telif hakları
konusunda yasal düzenlemelerin yetersizliği;