121
Herkesle ve her şeyle adeta oyun oynar gibi ilişki kurulabilir
ve kurulmalıdır. Olmayacak hiçbir şey yoktur ve bu nedenle
her şey uyar. Ve uyan her şey “okey”dir. Hiçbir şey yoktur ki,
akıp gitmesin. Her şey akıcıdır. Hiç kimsenin, neyin iyi ya da
kötü, doğru ya da yanlış, sağlıklı ya da hasta, hakiki ya da
yapay, gerçek ya da yanılsama olduğunu söylemeye hakkı
yoktur. Önemli olan yalnızca, benim ben olduğum gerçeği-
nin ben odaklı bir biçimde üretilmesidir (Funk, 2007, s. 56).
Güncel sanat eğitiminin sorunlarını ve altyapısını an-
layabilmek biraz da bu çağın karakter profilini post-
modern “ben”(self) in özelliklerini, onun psikolojisini,
düşünme- yaratma biçimini incelemekle mümkün
olabilecektir. Postmodern çağda “ben” kavramı nasıl
şekillenmektedir? Postmodern ben-odaklı karakterin
psikolojik durumlarının üretilen işlerle bağlantısı ne
şekilde olmaktadır?
“Ben” kavramının canlanması modernizm ile birey-
selliklerdeki sosyal-kültürel-teknolojik ve ekonomik
gelişmelerle bağlantılı bir biçimde ivmelenmiştir. Özne
artık kendi varlığının sınırlarını ve gücünü anlamaya,
araştırmaya kendini gerçekleştirmeye adım atmıştır.
“Ben”in modernizm ile doruk noktasına taşınan bu
özgürlüğü postmodern(güncel) dönemde farklı yorum-
lanmıştır. Modern dönemde “ben” kavramı toplumdaki
bireylerin “ben” olarak özgürleşmeleri kendilerini
anlamaya başlama ve kendinin inşasını içeren yapıcı
bir etkiye sahip olmuştur. Postmodern dönem modern
“ben” üzerine kendi “ben”ini tekrar koymuş ve o “ben”in
özelde dünyanın merkezi olarak işlev görmesi gücüne
sahip olduğunu göstermeyi amaçlamıştır. Böylelikle
postmodern “ben” dünyanın kendisi etrafında döndüğü-
ne kuvettle inanma eğilimi içine girmiştir. Postmodern
dönemdeki bütün “ben”lerin merkezde olma isteği
baskın “ben”lerin güçsüz “ben”leri ezmesine neden
olmuş bu da kişilerin arasındaki zihinsel mesafeyi
-güncel dönem yaşayışında insanların fiziksel yaşam
alanlarının sıkışması ile oluşan fiziksel yakınlık onların
zihnen birbirlerinden uzaklaşmalarına birbirlerine
yabancılaşmalarına neden olmuştur- arttırmış insanlar
arası ilişkilerin bozulmasına neden olmuştur. “Ben”in
bu denli yüceltilmesi benmerkezciliğin hem toplumsal
yaşayışta hem de sanatsal var oluşta postmodern insa-
nın karakteristik özelliği olarak ortaya çıkmıştır.
Aynı zamanda postmodern ben-odaklı karakterlerin
psikolojik bozukluğu (egoizm, otizm, otoriter sadist,
pazarlamacı ve öznelci) olanlara benzer davranış biçim-
leri sergilediğini görmekteyiz. Postmodern ben-odaklı
karakterde baskın olarak narsizm ve egoizmin etkisi
hissedilir. Her ne kadar bugün narsizmden kibir, kendine
dönüklük, kendine özgülüğün abartılması anlaşılıyorsa
da, Eric Fromm’un bakış açısına göre narsizm, boyutları
büyütüldüğü için, insanın kendi beni’nin ve bunun sonu-
cu olarak da kendisi dışındaki her şeyin çarpık algılan-
masıdır. Postmodern ben-odaklı karakterde her konuda
kendisini “muhteşem” olarak algılama, çevresine karşı
yücelteme veya küçük görme gözlemlenmezken, narsist
kişilikte gözlemlenir. Kendini yerleştirdiği bu konum
gereği postmodern ben odaklı karakter doğrunun her
koşulda kendine göre belirlendiği inancına sahip olduğu
için özeleştirel davranma alışkanlığını geliştirememiş
ve hatta özenle uzak durmuştur.
Diğer bir tür benzerlik ise egoizmdir. Günümüzde bu
kavram da özseverliği, hak iddiasını, kendine dönüklü-
ğü, benmerkezciliği ve bunların bütün türevlerini çağ-
rıştırmaktadır. “Egoizm, özü gereği aç gözlülüğün bir
formudur. Egoist her şeyi kendisi için ister, başkalarıyla
paylaşmak istemez, egoist açgözlülüğünü avantaja çe-
virmek ister. Ben odaklı karakter için egoist açgözlülük
tipik değildir. Ama yine de postmodern karakter hırslı
ve irade gücü sergileyen davranış biçiminde son derece
düşüncesiz olabilir.
Narsist ve egoist bu dönem tipi abartılmış kendi ben-
liğinin içinde her şeyi şizofrenleştiren bir algılamadan
geçirerek yaratıma sokmakta ve yaşamını bu bağlamda
kurgulamaktadır. Postmodern kişilikteki ressamların
şizofrenik9 (bölünmüş akıl) anlatım biçimlerine yönel-
dikleri görülmektedir. Bu anlatımlar bir ideoloji içer-
mekle birlikte kişinin çözemediği politik ve ruhsal hayati
problemlerinin hastalıklı bir dille ifade edilmesidir. Bu
resimler fazlaca anlatımcı öğeler içermesine rağmen
tam olarak neyi anlatmak istediği belirsiz/bulanık kal-
maktadır. Anlatmak istediği bu hastalıklı durumun bir
haykırışı olsa dahi bunu göstermenin dışında, çözüme
dair bir öneri getirmemektedir. Hayata dair pek çok anı-
dan ve karşılaşmalardan örnekler ve parçalar içeren bu
resimler kafası karışık bir çocuğun; arzuları, istekleri
gibi dağınık ve kalabalık olmasına rağmen, duygusunun
hissedildiği, ama ne demek istediğinin anlaşılmadığı
cümlelerine benzer. Birçok psikolojik, ruhsal, politik
ve kökensel anlatı ve etkiler yan yana ve üst üste yer
almaktadır.
Bu anlatılanlara Filipin kökenli Amerikalı ikona kırıcı
Manuel Ocampo iyi bir örnektir. Onun resimleri geçmi-
şin ve şimdinin tekinsiz barbarlık ikonalarına dönüşen
gerçeklik ve korkutucu senaryolarından beslenir.
Çağdaş alacakaranlık izlenimi veren resimlerinde post
kolonyal, çok kültürlülük ve karnaval havası hâkimdir.
(Resim 2) Onun bakışı ahlaksız bir biçimde parodisel,
pastişci ve yamyamcı tavrı çağdaş ruhun gölgede kalan
kısmı ile sosyal davranışın yaratıksal doğasına işaret
eder. (Maquiling, 2008)
9
8 Şizofreni: Yunanca ayrık veya bölünmüş anlamına gelen
“şizo” (schizein, Yunanca
: σχίζειν) ve akıl anlamına gelen
“frenos” (p
hrēn, phren- Yunanca: φρήν, φρεν-) sözcüklerinin
birleşiminden gelir .