Turkish Studies -
International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 7/3, Summer 2012, p. 2701-2709, ANKARA-TURKEY
EPİKÜRİZM VE BÂKÎ’NİN BİR GAZELİ ÜZERİNE
Ali YILDIRIM
*
ÖZET
Sakın mey dirsem ey zâhid mey-i engûrı fehm itme
Hüner esrâr-ı ma
’
nâ anlamakdur lafz-ı muğlakdan
Adını Epikür’ün düşünce sisteminden alan Epikürizm; erdemler,
insanın mutluluğunu sağladıkları ölçüde değerlidirler, düşüncesiyle
hareket eder. Diğer bir ifadeyle, tamamen maddeci ve hazcı anlayışa
sahip bir felsefe görüşüdür. Epikür’e göre insanın ruhu da bedeni ile
birlikte ebedi olarak yok olacaktır. O hâlde sonu hiçlik olan bu âlemde
yaşayabileceğimiz bütün hazları yaşamalıyız. Öyle ki bu konuda bir
sınırlandırmaya da gerek yoktur. Yani bizi alacağımız hazlar konusunda
hiçbir şeyin sınırlandırmasına izin vermemeliyiz. Bazı yönlerden,
hazcılığı ön plana çıkaran Hedonizmle birlikte de kullanılmıştır.
Batılılaşma hareketi ile birlikte bizim kültürel değerlerimiz de, Batı
kökenli terimler ve kavramlarla ifade edilmeye başlanmıştır. Edebiyat,
kültür, sanat, inanç vb. alanlarla ile ilgili, birbiriyle öyle veya böyle
benzeşen terimlerin rahatlıkla bizim dilimizde de kullanılabildiği
gözlenmiştir. Bu itibarla edebiyatımızda dışa dönük mizaca sahip olan
Bâkî, Şeyhülislâm Yahyâ ve Nedîm gibi şairlerimiz epiküryen olarak
adlandırılmışlardır. Bu çalışmada, Bâkî’nin ne derece epiküryen olup
olamayacağı ve onun bu anlayışına mesnet teşkil edebileceği düşünülen
bir gazelinin tahlili üzerinde durulmaktadır. Bâkî’nin bu gazeli veya
benzer gazellerdeki bu üslubunun sembolik değeri üzerine düşünceler
ortaya konmaktadır. Bir üst dil olan şiir dilinin sembolik tarafı dikkate
alınmadığı sürece, metni anlama ve çözümleme noktasında eksiklikler
olacaktır.
Anahtar Kelimeler: Epikürizm, Epiküryen, Şiir dili, Bâkî,
Sembolik anlatım
A STUDY OF EPICURISM AND A GHAZEL OF BAKI’S
ABSTRACT
Epicurism which has its name from Epicure’s thought system
regards values as valuable when they provide man with pleasure. In
other words Epicurism is a philosophical thought which is completely
materialistic and pleasure based. According to Epicuros man’s soul will
eternally be annihilitated with his body so we should take all pleasure
during our lives which end in any way. We should not have boundaries
*
Prof. Dr., Fırat Ü. Ġnsani ve Sos. Bil. Fak. Türk Dili ve Ed. Böl. El-mek: ayildirim@firat.edu.tr
2702
Ali YILDIRIM
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 7/3, Summer, 2012
in taking pleasure. Epicurism has also been regarded as Hedonism
which emphasizes pleasure.
Our cultural values were defined with western terms and concepts
as a result of the Westernization Movement. Also it was observed that
many literal, cultural, artistic and theological terms in western
languages were used in our language. In this regard some poets such as
Baki,
Yahya,
Nedim
were
regarded
as
Epicurians
Because of their being extrovert. In this study Baki and a ghazel of his
were examined from the point of Epicurism. As lon as the poetic
language as a superior language is omitted with its symbolic side there
will be some lacks of text understanding and solution.
Key Words: Epicurism, Epicurean, Poetic language, Baki,
Symbolical expression.
BatılılaĢma hareketi ile birlikte, hukuk, siyaset, ekonomi, kültür ve sosyal hayatımızla
ilgili pek çok düĢünce ve anlayıĢı, yine çoğunlukla Batılıların dillerinden aldığımız kavram ve
terimlerle ifade etmeye baĢladığımız görülmektedir. Üstelik bizim kültürümüze ait değerleri, bu
kelimelerle ifade etmek daha bilimsel, daha cazibeli addedilmiĢ ve hemen hepimiz bu türden
kelime ve kavramları zaman zaman kullanmıĢızdır. ġüphesiz insanlığın pek çok noktada ortak
paydalarının olması kaçınılmazdır. Ancak insan topluluklarının oluĢturduğu kültürlerin
benzerlikleri kadar, farklılıkları da söz konusudur. Bu açılardan baktığımızda bir topluluk veya
kültür için doğru olanın, diğerleri için yanlıĢ olabildiği de anlaĢılmaktadır. Zaten kültürel
farklılıklardan bahsetmek de bunlara dayanmaktadır.
Diğer alanlarda olduğu gibi, edebiyat alanında da son dönemlerde Batı kaynaklı kelime
ve terimler bilimsel dilde daha fazla kullanılır olmaya baĢlanmıĢtır. Belki bu terimlerden
bazılarının bizim edebiyat ve kültürümüzde karĢılığı da bulunmamaktadır. Nitekim Batı metotları
ve düĢünce sistemlerinin bir kısmı, onlara has özellik göstermektedir. Panteizm, monoteizm,
hümanizm, epikürizm, realizm, rasyonalizm, romantizm, profan, gnostik, agnostik, fenomen,
arketip vs. gibi terimler bizde de kullanılmıĢ ve kullanılmaktadır. Bunların dilimizde mutlaka
anlaĢılan birer karĢılıkları vardır; ancak bu kelimelerin kavram alanlarının tam karĢılanıp
karĢılanmadığı belirsiz gözükmektedir.
Kaynaklarımızda bazı Ģair ve edebiyatçılarımızın düĢünce ve his dünyasını ifade etmek
üzere kullanılan kelimelerden biri de epikürizm düĢüncesine mensup anlamına gelen
epikürist/epiküryen ibaresidir. “Yunanlı filozof Epikür (Epikuros) (MÖ. 341-270)‟e izâfeten
adlandırılan epikürizm, zevk ve lezzet mesleği olarak da bilinmektedir. Buna göre ruh maddedir,
ölüm olayıyla beden gibi dağılır. O halde insan hayattayken her türlü zevki tatmalıdır; çünkü bu
mesleğin düsturu „elemden sakın‟ sözüdür. Epikürizm, dini bâtıl bir itikat sayar. Bu anlayıĢa göre
kadere lakayd kalınmalıdır” (Bolay 1990: 79).
Epikür‟ün ahlak anlayıĢına göre mutluluk, erdem peĢinde koĢmakla değil, gündelik ve
yalın kaygıların ötesinde sükûn ve huzurla temin edilir. Epikürist ahlak öğretisinde iki temel ilke
söz konusudur. Bunlardan biri ataraksia (ruh dinginliği), diğeri ise apathos (ilgisizlik)‟tir.
Epikür‟e göre, insanın mutlu olması için yersiz ve temelsiz korkulardan kurtulması
gerekir ki, bunu da ancak doğaya dayanarak yapabilir. Bu doğal dünya görüĢünü de Demokritos‟un
atomculuğunda bulmuĢtur. Ona göre asıl gerçek, maddî nitelikte olan atomlardır. Epikür, bu doğa
tasarımına Aristo‟nun rastlantı kavramını da sokmaktadır. Epikür‟ün Demokritos'a dayanarak
geliĢtirdiği doğalcı varlık anlayıĢını Ģöyle özetleyebiliriz: Zorunlu yasalara göre iĢleyen bir
Epikürizm ve Bâkî’nin Bir Gazeli Üzerine
2703
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 7/3, Summer, 2012
mekanizma olan doğaya, tanrılar karıĢmazlar. KarıĢmaları, salt mutluluklarını bozar. Ruh, maddî
yapılı bir bileĢimdir; ölümle bu bileĢim dağılır. Bundan dolayı, mutluluğumuzun en büyük
engellerinden biri olan ölüm korkusunun yeri ve anlamı yoktur. Seçim ve irade özgürlüğü vardır;
insan, nedensiz olarak da seçebilir.
Epikür‟ün ahlak öğretisinde, Hedoizm‟e dayanan izler de vardır. Yani o, bir nevi hazcıdır.
Ona göre her canlının doğal amacı, hazza ulaĢmaktır. Erdemler, insanın mutluluğunu sağladıkları
ölçüde değerlidirler. Toplum konusunda bireyci olan Epikür, Ģöyle der: “Amaç, tek kiĢinin
mutluluğu olduğuna göre; toplum bunun için kurulmuĢ, buna göre düzenlenmiĢ olmalıdır” (UlaĢ
2002: 472).
Türk Edebiyatı‟nın en büyük Ģairlerinden biri olan Bâkî‟nin mizacı ve Ģairliği için zaman
zaman kullanılan terimlerden biri de epiküryen/epikürist kelimesidir. Bu yorumlara göre Bâkî; ye,
iç, eğlen, hayatın tadını çıkar düĢüncesindedir; ancak bu düĢünceyi hafifletmek amacıyla olsa
gerek, bu bilgilerin hemen devamında, Bâkî‟nin bunda aĢırıya kaçmadığı da vurgulanmaktadır.
Bazı kaynaklara göz attığımızda bu ve benzeri düĢüncelerin, adeta birbirinin devamı
mahiyetinde kullanıldığını görürüz:
“Bâkî‟nin Ģiiri, yaĢamından, içinde bulunduğu ruh durumundan ayrı düĢünülemez.
ġeyhülislamlık konusundaki tutkusu bilinmeden, kasidelerindeki övgü ve Kanuni
Mersiyesi'nde dile getirdiği üzüntü açıklanamaz. Zevke ve eğlenceye düĢkünlüğü, böyle
epiküryen (hayatın yalnız haz veren yönlerini yakalamayı amaç edinmiĢ) bir yaĢam
anlayıĢının gazellerine egemen olmasını doğurur. Dünya nimetlerinden hiçbirini kaçırmak
istemez; fakat hiçbirine de lüzumundan fazla kendini kaptırmaz” ( www. Forumex.net.
17.11.2007).
“Bâkî, rind bir Ģairdir. Zevke, eğlenceye düĢkün yaradılıĢı ve rind yaĢama isteği
Ģiirlerine de yansımıĢtır. Bâkî, dünyayı kısa, geçici bir hayal âlemi olarak görür. Ġnsanın
ömrü kısadır. Bunu elden geldiği kadar rahat, zevk ve eğlence içinde geçirmelidir.
Epiküryen felsefe denilen ve Ġran edebiyatında Hayyam‟ın bütün rübailerinde anlattığı bu
hayat görüĢüne göre insanın kısacık ömrünü iyi değerlendirmesi, hayatını yaĢaması
gereklidir. Gam, keder, üzüntü bir yana bırakılmalıdır. Bâkî‟nin Ģiiri bu düĢünceyi anlatan
beyitlerle doludur” (Ġpekten 1998: 43).
“Bâkî, zevk ve safaya, eğlenceye düĢkün rint bir Ģairimizdir. Ona göre, insan
ömrü „gül devri‟ yani ilkbahar mevsimi gibi çok kısadır; bu kısacık ömrü safa ile geçirmeli,
mümkün olduğunca hayattan kâm almalıdır. Epikürizm denilen bu düĢünce tarzına göre,
insan, gayet kısa olan ömrünü elden geldiğince değerlendirmeli, gününü gün etmeli, gam ve
kederi bir tarafa atmalıdır. Ġnsanın bugünü değerlendirmesi, yarının endiĢesine düĢmemesi
gerekir. Söz konusu hayat görüĢünü daha önce Ġran edebiyatında Ömer Hayyam
rübailerinde terennüm etmiĢtir. Bâkî de gazellerinde yaĢamaya ve eğlenceye olan
düĢkünlüğünü samimi bir dille ortaya koymuĢtur. Ancak, Ģairin dünyaya bağlılığı aĢırı
derecede olmayıp gayet ölçülüdür” (Küçük 2002: 13).
Bâkî‟nin Ģiirlerini değerlendirirken epikürizm/epikürist kelimesini kullanmayan
kaynaklarda da yukarıdaki düĢünceler çerçevesinde bilgilere ulaĢmaktayız: “Bâkî, gazellerinde
hayatın zevklerini terennüm etmiĢ, insanın fani ömrünü elinden geldiğince aĢk, içki ve eğlence
meclislerindeki zevklerle gününü gün edip değerlendirmesini benimseyen bir felsefeye tercüman
olmuĢtur” (ÇavuĢoğlu 1991: 539). “ġiirlerinde neĢe, coĢkunluk ve rindlik vardır. YaratılıĢındaki
zevk ve eğlenceye düĢkünlük, Ģiirlerine de yansımıĢtır. Bâkî‟ye göre hayat kısa, geçici bir hayaldir.
Hayatı elden geldiğince yaĢamalıdır” (BTK. C 4 1986: 81). “ġiirlerinde aĢkın acı ve ıstıraplarından
çok, elden geldiğince coĢku ve neĢeyi yansıtan iĢret tasvirlerine yer vermiĢtir” (ġentürk vd. 2007:
203). “Zevk ve safaya, eğlenceye düĢkün kiĢiliği ile Bâkî rind bir Ģairimizdir. Ona göre insan kısa
2704
Ali YILDIRIM
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 7/3, Summer, 2012
ömrünü en iyi bir Ģekilde değerlendirmeli, mümkün olduğunca hayattan kâm almalıdır. Ancak
Ģairin dünyaya bağlılığı aĢırı olmayıp ölçülüdür” ( Mengi 1994: 158).
Yukarıda anlatılan bu düĢünceleri ispat için seçilen örnek beyitlerin bir kısmı Ģunlardır:
Gâfil geçürme ömri bu dem künc-i gamda kim
Menzil kenâr-ı bâğ u leb-i cûybârdur
(G.152/5)
( Ömrü gam köşelerinde gafletle geçirme; mevsim bağda bahçede su kenarlarında gezip
eğlenme zamanıdır.)
Ayş u işret demidür çekme gam-ı devrânı
Bâkiyâ gel berü sâgar çekelüm rindâne (G.437/5)
( Ey Bâkî, feleğin gamını çekme; devir yiyip içme devridir; gel rintçe kadeh çekelim.)
Zâyi’ geçürme fursatı kim bâğ-ı âlemün
Gül devri gibi devleti nâ-pâydârdur
(G.152/3)
( Fırsatları değerlendir, boşa geçirme; zira âlem bahçesinin devleti gül mevsimi gibi
kısadır.)
Çarh yüz döndürmedin gülşende ayş it Bâkiyâ
Sebzeler zîbâ hevâlar i’tidâl üstindedür (G.124/8)
( Felek/ talih yüz çevirmeden, gül bahçesinde ye, iç; zira havalar ılıman, ağaçlar, çiçekler
güzeldir.)
Mâ’il ol ayş u nûşa ey Bâkî
Bî-vefâdur çü âlem-i fânî
(G.488/7)
( Ey Bâkî, yiyip, içip eğlenmeye meylet; çünkü yokluk âleminin vefası yoktur.)
Kayd-ı elemden halâs ol câm-ı mey nûş eyle kim
Niceler nâ-bûd olur dünyâ bu dünyâdur yine
(G.455/5)
( Üzüntülü olmaktan kendini kurtar, içki iç; zira niceleri bu dünyadan geldi geçti, ama
dünya yine aynı dünyadır.)
Bâkî, aynı divanının içinde yer alan Ģu beyitlerinde ise, bu dünyanın gelip geçiciliğini, bu
dünyaya bağlanmanın boĢuna olduğunu söyler. Bu tavır ve söyleyiĢiyle, yukarıdaki söyleyiĢi adeta
tam bir çeliĢki oluĢturur:
Zâhidâ ibret gözin aç sûret-i zîbâya bak
Bir nazar âyîne-i sun’-ı cihân-ârâya bak
(G.239/1)
( Ey zahit ibret gözünü açarak Yaratıcı’nın yarattığı aynadan güzel şekillere bir an bak.)
Bâkiyâ mahsûl-ı ömri vaktidür şimden girü
Akça döküp dîdeden bir bir hisâb itmek gerek (G.256/5)
(Gözünden akça gibi yaşlar dökerek Ey Bâki, artık ömür hasılatını toplama vaktidir.)
Ey âşıkân-ı gam-zede ayş u safâyı kon
Kûy-ı belâda her birinüz bir mekân tutun
Epikürizm ve Bâkî’nin Bir Gazeli Üzerine
2705
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 7/3, Summer, 2012
Dünyâ evinde olmayıcak bir huzûr-ı kalb
Fâni cihânı n’eyleyelim câvidân tutun
(G.281/4,5)
( Ey gam vurgunu âşıklar, zevk ve sefayı bırakın; bela mahallinde her biriniz bir mekân
tutun. Dünya evinde bir kalp huzuru olmayınca, bu fani dünya ebedi olsa ne anlamı var-ebedi
olanın yolunu tutun-.)
Bâkî gider endîşe-i dünyâyı göñülden
Degmez bu kadar ragbete bu menzil-i fânî
(G.545/5)
( Ey Bâkî, bu dünya düşüncesini gönlünden gider, bu fani menzil bu kadar itibar etmeye
değmez.)
Göñül virdük bu fânî mülke Bâkî
Aceb gafletde kalduk hey meded hey
(G.514/5)
( Şaşılacak bir gafletle ey Bâkî, bu fani âleme gönül verdik, medet hey!)
Yukarıda iki kategoride örneklerini verdiğimiz beyitlerin, ibare yönünden, bir
kıyaslamasını yapacak olursak, Bâkî‟nin çeliĢki ve zihin bulanıklığı içinde olduğunu rahatlıkla
söyleyebiliriz. Bu durumda aklımıza hemen Ģu soru gelebilir: Acaba Bâkî, hayatının belli bir
dönemine kadar bu düĢüncelerin birini, daha sonra da diğerini mi savundu? Böyle bir durumun
olmadığını, en azından mukayese yoluyla anlayabiliyoruz; zira hemen bütün Ģairlerin divanlarında
aynı örneklerle karĢılaĢmak mümkündür. O hâlde, Bâkî veya diğer Divan Ģairlerinde
gözlemlediğimiz bu durumu nasıl izah edeceğiz?
Biz, her Ģeyden önce, Ģiir dilinin ibare ve simgesel yönünü çok iyi kavrayıp algılamalıyız.
ġiir dilini sıradan, günlük konuĢma dili gibi tek yönlü olarak değerlendirmek, metinleri anlayıp
çözmemizde bizi baĢtan yanlıĢ bir yola sürükleyecektir. ġiiri oluĢturan kelimelerin ibare yönüne
bağlanıp kalmak, Ģiiri Ģiir yapan simgesel yönü görmemek/görememek sorununu ortaya
çıkaracaktır. Oysaki Ģiir dili, sıradan dilin ötesinde bir üst dildir. ġiirler, yazıldığı dönemdeki
olayları ve Ģeyleri anlatan tarihi bir vesika değildir, olamaz da. ġiirler, Ģiiri ortaya koyan sanatkârın
hayat hikâyesini anlatan biyografiler de değildir. Divan Ģairleri için, Ģiirde ne söylemek değil, nasıl
söylemek çok daha önemlidir; çünkü Divan Ģiirinin ortak bir malzemesi olduğu gibi, ortak bir zihin
dünyası da vardır. Yani Divan Ģairlerinin varlığa, hayata, metafizik âleme bakıĢlarında çok bariz
farklılıklar yoktur. Onlar bu düĢünceleri daha iyi nasıl söyleyebiliriz, anlayıĢı içinde olmuĢlardır.
ġiirlerindeki tema açısından Bâkî ile ġem‟î, Helakî, Ümidî, Emrî vs. gibi adları pek bilinmeyen
Ģairlerin hiçbir farkları yoktur; ancak onları farklı kılan, Ģiiri nasıl söyledikleri, yani üsluplarıdır.
Bâkî‟nin Divan edebiyatındaki en önemli vasfı, rint olarak anılması, dolayısıyla rindâne
Ģiirin en büyük temsilcilerinden sayılmasıdır. Bâkî‟nin Ģiirinin hakkıyla anlaĢılabilmesi için, rintliği
bilmemiz gerekmektedir. O hâlde rintlik nedir? Ġlk olarak Ġran edebiyatında rastladığımız ve
Hâfız‟ın divanında sık sık kendi vasfını anlatmada kullandığı bu kelime, bizim Ģairlerimizin de aynı
doğrultuda kullandığı bir kelimedir. Bu kelime, özellikle züht terimi ve kavram alanının hemen tam
karĢısına oturtulmuĢtur. Nasrullah Pürcevâdî, rint ve rintlik ile ilgili olarak Ġran‟ın edebiyat ve
kültür dünyasındaki farklı algılamaları Ģöyle özetler: “Rintlik geç elde edilen bir sanat ve aynı
zamanda ezelî bir yazgıdır. Rint zevk, safa, içki, ayyaĢlık, Ģâhid-bâzlık, nazar-bâzlık ehlidir ve
takvaya, zühde kayıtsız, tevbeye karĢı ve aldatmaca ve riyanın düĢmanıdır. Rint kalender, melametî
ve âĢıktır. Görünürde sefil, iç dünyada ise yüksek mertebelidir. Sonuç olarak niyaz ehlidir” (1998:
221). Yukarıdaki tarifleri bir bütün olarak alırsak, çeliĢkiler ve zıtlıklarla dolu olduğu görülecektir.
O hâlde sıkıntı yine, Ģiir dilinin ibare yönüne bağlanıp kalmakta yatmaktadır. Aslolan ise simgesel
yönün Ģiirde mutlaka düĢünülmesi gerektiğidir. “Gazalî‟nin aĢkın derece ve mertebelerine iliĢkin
2706
Ali YILDIRIM
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 7/3, Summer, 2012
çizdiği tabloya göre rintlik ruhun halk âleminden ve mülk sarayından çıktığı; fakat henüz yolun
sonuna, yani aĢkın hakikatine ve tevhid makamına ulaĢmadığı bir makamdır” (Pürcevâdî 1998:
242). Bâkî‟nin rintliğini, onun rintliği bilfiil yaĢayıp yaĢamadığına bakmaksızın, yukarıdaki tarif
kapsamında değerlendirmeliyiz. Zira Ģair, Ģiirinde bizzat kendisi olarak değil, tasarladığı veya
tahayyül ettiği kimliği ile karĢımıza çıkmaktadır.
Bâkî‟nin epikürist olarak değerlendirilmesine örnek olarak gösterilebilecek olan aĢağıdaki
gazelde, kıĢ mevsiminin kasvetli ve sıkıcı ortamından baharın ferahlatıcı ortamına çıkan insanın
ruh hâli, bir kompozisyon bütünlüğü içerisinde verilmektedir:
1. Sâkî zamân-ı ayş-ı mey-i hoş-güvârdur
Birkaç piyâle nûş idelüm nev-bahârdur
( Ey saki, içimi hoş olan/tatlı şarabı içme zamanıdır; yani ilkbahar mevsimidir, birkaç
kadeh içki içelim.)
Ġbare yönünü dikkate aldığımızda Bâkî‟nin bu gazelinin ilk beytini, yukarıdaki gibi
anlamak gerekiyor. Yani kıĢtan; kıĢın bunaltıcı, sıkıntılı havasından kurtulmanın göstergesi olan
bahar mevsimi gelmiĢtir. Bahar, tabiatta olduğu gibi, insanın ruh dünyasında da ferahlamanın,
açılmanın olduğu bir mevsimdir. Beyitte, baharla, baharın getirdiği ferahlama ve sevinçle içki
içmek birbirinin zorunlu sonucu gibi görülmektedir. BaĢka bir yönüyle de bahar mevsiminin
gelmesiyle insanda husule gelen ferahlama ve rahatlamanın devamı veya daha yoğun olarak
yaĢanması, içki içmeye bağlanmaktadır; çünkü içkinin de görünürde bir rahatlatma, ferahlatma
özelliği var gibidir. Bu söyleyiĢ ve buna bağlı yorum veya çıkarımlar akla ve mantığa aykırı
değildir; zira bütün bu söylenenler, her yıl alıĢıldığı üzere söz konusu mevsimlerde insanların
tecrübe ettiği Ģeylerdir. Ancak beyitten esas olarak anlaĢılması gereken bu mudur? Ayrıca Ģairin
içinde bulunduğu toplum yapısını ve kendisinin konumunu böyle bir anlayıĢla bağdaĢtırmak
mümkün müdür? Bu sorulara olumlu cevap vermek, imkan dâhilinde gözükmemektedir. Beyitte,
aslında bildiğimiz anlamda kırlara çıkmak ve içki içmekten de bahsediliyor olabilir; ancak çok
bilinen ve tecrübe edilen bir olaydan yola çıkılarak bizler varlığı, varlığın esrarını idrak etmeye de
çağrılmaktayız, diyebiliriz. Bu, kıĢ mevsiminde, evlerine yani iç dünyalarına kapanan insanlara,
burada bulduklarını veya bulamadıklarını dıĢ dünyada arama çağrısıdır. Bâkî, mizaç olarak dıĢa
dönük bir ruh hâline sahip gözükmektedir. Buna göre, dıĢa dönük insanın düĢüncesi de dıĢa
doğrudur. Gerçeklerle ve maddî Ģeylerle ilgilenirler. Eğer kendisine fikir ve hayaller gerekiyorsa,
onları ya geleneklerinden ya da günün geçerli inançlarından alırlar (Fordham 2004: 42).
2. Bûy-ı nesîm ü reng-i gül ü revnak-ı bahâr
Âsâr-ı fazl u rahmet-i Perverdgârdur
( Baharın güzelliği, gülün rengi, bahar rüzgârının kokulu esintisi; bunların hepsi rızık
verici olan Allah’ın rahmet ve bereketinin eseridir.)
Bu beyit ile birinci beyti ibare yönünden ele alırsak bir tenakuz ve çeliĢki ortaya
çıkmaktadır. Ġlk beyitte, Allah‟ın Ģiddetle yasakladığı içkiyi içmek isteği ısrarla dile getirilirken, bu
beyitte O‟nun rahmet ve ihsanından bahsedilmektedir. Birbirinin ardı sıra gelen beyitlerde, en
azından böyle bir çeliĢkinin olması ilginç gözükmektedir. Aslında, bu beyitlerde bir çeliĢki söz
konusu değildir; sadece Ģair birinci beyitte simgelerle anlattığını, ikinci beyitte biraz daha açarak
söylemiĢtir. Bir yönüyle de birinci beytin zahir anlamını telafi etme amacı güder gibidir. Varlık
âlemindeki her Ģeyin bir yaratılma gayesi vardır ve bütün bunlar, Allah‟ın takdiri dairesinde
gerçekleĢmektedir. Aslında Ģair, gülün kokusunu koklamayı, baharın canlılığını ve güzelliğini
yaĢamayı, Allah‟ın bizlere bir ihsanı olarak görmekte; bunda yapılan bir ihmali ise bir nevi takdire
karĢı çıkmak olarak algılamaktadır. Bunu tam tersine çevirirsek Bâkî, gülü koklayarak, rüzgarı
Epikürizm ve Bâkî’nin Bir Gazeli Üzerine
2707
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 7/3, Summer, 2012
dinleyerek, baharı yaĢayarak asıl varlığa gidiĢi vurgulamaktadır. Ġnsanın nefsine kötü ve zor gelen
Ģeylerde de bir hikmet olmasına rağmen, Ģair insanın mizacına uygun nesnelerle bunu tam olarak
idraklere sunmaktadır. Burada esas itibarıyla varlığın özünü yakalama çabası vardır. Aynı Ģekilde
Hz. Peygamber‟in “Allah‟ım bana eĢyanın mahiyetini bildir” anlamındaki hadisi de insanoğlunun
bu bilinmezlikler içindeki arayıĢlarına örnektir. Varlık nedir, yokluk nedir? YaratılıĢın gayesi
nedir? Bütün bu düĢüncelerden uzak, pasif bir inanıĢ içinde olmaktansa sorgulayan, sorguladıkça
idrak eden, katılımcı, aktif bir inanç, asıl amaç olarak dikkatlere sunulmaktadır.
3. Gâfil geçürme fursatı kim bâğ-ı âlemün
Gül devri gibi devleti nâ-pâydârdur
(Elindeki fırsatları gaflet içinde boşa geçirme; çünkü dünya bahçesinin devranı gül devri
gibi kısadır.)
Burada âlemden, bağdan, devletten bahsedilmekle birlikte, tamamen insan ömrüne ve
onun kısalığına vurgu yapılmaktadır. Ġnsanoğlu için zaman kavramı göreceli olmakla birlikte, ömür
denince hep kısa veya az sıfatları ön plana çıkmaktadır. Biz hiçbir surette ikmâl edilmiĢ ömürlerden
bahsedemeyiz. Mutlaka eksik kalmıĢlıklar ve yaĢanmamıĢlıklar söz konusudur. Zira insanoğlu her
ne kadar fırsatları değerlendirmiĢ olsa bile, geriye dönüp baktığında yine pek çok fırsatı kaçırdığı
duygusunu yaĢayacaktır. Fırsat kelimesinin yüklendiği anlam dünyası, bizler için çok büyük önem
arz etmektedir. Ruhun bedenle birlikte dağılıp yok olacağına inanan bir düĢüncenin hayatın
sunduğu fırsatlardan yararlanması ile ebedî ve muhakeme edileceği bir hayatın varlığına inancı
olan bir düĢüncenin fırsattan gâfil olmaması arasında bâriz bir fark olduğu âĢikârdır. Birinde zelil
ve sefih arzuların ön plana çıkması söz konusu iken, diğerinde bir farkında olma, bir idrak etme
çağrısı söz konusudur.
4. Eyyâm-ı zühd ü mevsim-i zerk u riyâ degül
Hengâm-ı ayş u işret ü geşt ü güzârdur
( Bu, zahitlik yapılacak, ikiyüzlülük yapılacak mevsim değildir; bu mevsim yiyip içme,
gezip tozma mevsimidir.)
Bu beyitte, bir tarafı gizlenmiĢ olsa da bir zahitlik-rintlik kıyaslaması vardır. Beyitte züht
ve özellikleri verilirken, rintliğin sadece özellikleri söylenmiĢtir. Züht, esas itibarıyla olumlu bir
kelimedir; hatta erken dönemlerde seyr-i sülûkun ilk merhalelerinden sayılmıĢtır. Bu kelime,
zamanla tamamen olumsuz anlamlar yüklenerek riyanın, yani ikiyüzlülüğün göstergesi olmuĢtur.
Beyitte, zühdün bu yönü vurgulanarak, farklı anlama ve algılamaların önüne adeta bir set
çekilmeye çalıĢılmıĢtır. ġair, aslında Ģunu demek istiyor: Benim züht ile kastettiğim, hakikaten
riyasız, hilesiz ibadet ve taat edenler değil, bu kisve altında ikiyüzlülük yapanlardır. Buradaki riyâ
kavramına Ģairler, çok daha derin anlamlar yüklemiĢler ve bildiğimiz anlamından öte, amacın Allah
olmadığı bütün ibadetleri, bu kategoriye almıĢlardır. Gerçek kemal sahibi olanların havf u recâdan,
yani cennet nimetlerini arzulama ve cehennem azabından korkmaktan sıyrılmıĢ olmaları
gerekmektedir. Bu durum o kadar kötülenmiĢtir ki, gerçek anlamdaki içki içmek ve sarhoĢluktan
bile kötü addedilmiĢtir. Ancak Ģairin bu beytindeki yiyip içmek, gezip tozmak anlamındaki
ifadelerini de hemen gerçek anlamları yönünde almamalıyız.
5. Zâyi’ geçürme ömri bu dem künc-i gamda kim
Menzil kenâr-ı bâğ u leb-i cûybârdur
( Ömrünü bu gam bucaklarında boşuna geçirme; şimdi ırmak ve bağ, bahçe kenarlarında
gezme vaktidir.)
2708
Ali YILDIRIM
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 7/3, Summer, 2012
KöĢe veya bucak, kapalı ve sıkıntı verici mekânlardır; gamla, kederle birlikte anılması
boĢuna değildir. Yalnızlık duygusu ve sıkıntılı ruh hâli içindeki insanın kaçacağı mekân, doğal
olarak köĢe, bucak gibi izbe, loĢ, kasvetli yerlerdir. Bu, bir nevi oraya kaçan insanın iç dünyasının
yansıması gibidir. Bu hâletteki insanların, sıkıntılarının çözüm yeri olmamasına rağmen buraları
tercih etmeleri, dıĢ dünyadan daha çok kaçma isteği duymalarındandır; onlar dıĢ dünyadan, diğer
insanlardan kaçarlar. Nihayetinde pasifize olmuĢ, edilgen bir hayat anlayıĢının karĢısına Ģair; aktif,
dinamik, katılımcı bir hayat anlayıĢı ile çıkmaktadır. Burada bir Ģeye vurgu yapılmaktadır. Belki
sıkıntıyı yaĢamak, sıkıntıyla yaĢamak da önemli değildir; ancak hızla geçip giden bir ömür vardır.
Nihayetinde ömür, her anı, her dakikası itibarıyla akıp gitmektedir. Bunu durdurmanın veya tersine
çevirmenin imkânı yoktur. Fakat bu çaresizlik ve zorunluluğa karĢı bir tavır sergilenmelidir. O da
nasıl olsa geçen ömrü dolu dolu yaĢamaktır. Bu dolu dolu yaĢamak, Ģüphesiz her Ģeyin farkında
olarak, varlığın yaratılma gayesini idrak etmekle mümkündür.
6. Dil zevrakını lücce-i gamdan hevâ-yı aşk
Elbette bir kenâra atar rûzgârdur
( Aşkın havası/rüzgârı/arzusu, gönül kayığını keder denizinden elbette kenara atar; zira o
rüzgârdır.)
Tasavvuf anlayıĢında deniz, Bir‟in yani vahdetin simgesi olmakla birlikte, sahil aslî
varlıktan kopuĢun göstergesi olmuĢtur. Varlık veya özellikle insanlık, yaratılmayı bir kenara
atılmışlık psikolojisi yönünden algılayagelmiĢtir. Geleneksel anlayıĢta ise deniz, tehlike ve kaosun,
sahil ise kurtulmanın, kendini emniyette hissetmenin göstergesi olmuĢtur. Biz bu beyitte, gam
denizinden kurtuluĢun ifadesini görür gibiysek de fırtına tarafından sahile atılmış kayık imajı, bir
kırılganlığı ve bitmiĢliği de çağrıĢtırmaktadır. Atar fiilinin geniĢ zaman kipi içindeki kullanımı ve
rüzgâra bağlanmıĢ olması, olaylar karĢısında insanın irade ve gücünün sınırlılığını, çaresizliğini
ortaya koymaktadır. Yukarıdaki beyitlerin tematik yönüyle bağlantılı olarak düĢünürsek, burada da
insanlara bir uyarı, farkında olmaya çağrı vardır. Yani ömür kayığı, ecel kayalıklarına bir gün
mutlaka çarpacaktır; dolayısıyla bunun idraki ile yaĢanmalıdır.
7. Bâkî nihâl-i ma’rifetün mîve-i teri
Ârif katında bir gazel-i âb-dârdur (G.152)
( Bâkî, marifet fidanının taze/sulu meyvesi, ârif olanların katında parlak/akıcı bir
gazeldir.)
Bâkî, kendi Ģiiri veya genel olarak Ģiirlerin anlaĢılıp yorumlanması ile ilgili olarak yine
Ģiir diliyle ipuçları vermektedir. Bu beyitteki ipucu, marifet ve ârif kelimeleridir. ġair, bilmek ve
bilen anlamına gelen ilim ve âlim kelimeleri yerine, sezgi ve sezen, idrak eden anlamına gelen
marifet ve ârif kelimelerini kullanmaktadır. ġiir dilinin ibare, yani ilk anlaĢılması gereken yönü
belki ilim ve âlimin alanına girmekle birlikte; simgesel yönü keĢif, sezgi, idrak gerektiren yönüyle
irfânın alanına girmektedir. Yani Ģair, okuru beyitlerin iç dünyasına bir nevi yönlendirmektedir.
Marifetin iyi, güzel şeyler ortaya koymak anlamına da göndermenin yapıldığı bu beyitte, aynı
zamanda iç dünyamızın dıĢa vurumu olan baharla ilgili kelimeler ustaca kullanılmıĢtır.
Sonuç
Bâkî‟nin Ģiirleri, ibare yönüne bakılarak hemen bütün kaynaklarda zevk, eğlence ve
gününü gün etme anlayıĢı içinde yorumlanmıĢtır. Hatta bunu, sefih bir hazcılığa kadar götüren
değerlendirmelere de rastlamaktayız. Oysaki Ģiir dili, öncelikli olarak bir iletiĢim dili değildir.
Söyleyeceklerini direkt olarak ifade etmez, Ģayet eden varsa o, Ģiir değil ancak nazım olarak
adlandırılabilir. ġüphesiz, bir özün oluĢması için kabuğun zarureti nasıl söz konusuysa, aynı Ģeyi
Epikürizm ve Bâkî’nin Bir Gazeli Üzerine
2709
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 7/3, Summer, 2012
Ģiir dili için de söylemek mümkündür. Yani Ģiirlerin sadece özünü görmeye çalıĢalım, demek de
yine Ģiiri ortadan kaldıracaktır. Bununla birlikte Ģiir, sadece Ģiiri oluĢturan kelimelerden
oluĢmamaktadır; bilakis orada mevcut olmayan kelimeler ve çağrıĢımlar esas anlaĢılması gereken
Ģeylerdir. Bâkî‟nin Ģiiri tarifte kullandığı en mükemmel ibare, lafz-ı muğlaktır. Yani belirsizlik,
Ģiirdeki en önemli unsur olarak görülmektedir. Bu itibarla Ģiirdeki tek yönlü anlamlandırmalardan
kaçınarak, onun farklı çağrıĢım değerlerini, simgesel taraflarını da ortaya koymalıyız.
KAYNAKÇA
Bâkî (1998), Dîvân (Hazırlayan: Sabahattin Küçük), Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
BOLAY, S. Hayri (1990), Felsefi Doktrinler Sözlüğü, Ankara: Akçağ Yayınları.
BTK. C 4 (1986), Büyük Türk Klasikleri, C 4, Ġstanbul: Ötüken NeĢriyat.
ÇAVUġOĞLU, Mehmet (1991), “Baki”, İslam Ansiklopedisi, C.4, Türkiye Diyanet Vakfı
Yayınları, Ġstanbul. 537-540
FORDHAM, E. (2004), Jung Psikolojinin Ana Hatları (Çev. Aslan Yalçıner), Ġstanbul: Say
Yayınları.
ĠPEKTEN, Haluk (1998), Bâkî, Hayatı, Sanatı ve Şiirlerinden Seçmeler, Ankara: Akçağ Yayınları.
KÜÇÜK, Sabahattin (2005), Bâkî Dîvânından Seçmeler, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları
MENGĠ, Mine (1994), Eski Türk Edebiyatı Tarihi, Ankara: Akçağ Yayınları.
ġENTÜRK, A. A - KARTAL, A. (2007), Eski Türk Edebiyatına Giriş, Ġstanbul: Enderun
Yayınları.
ULAġ, Sarp Erk vd. (2002), Felsefe sözlüğü, Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları.
www.Forumex.net (17.11.2007).
www.nedir.net (11.11.2007).
Dostları ilə paylaş: |