Uluslararasi sempozyumu



Yüklə 26,8 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə293/307
tarix11.09.2018
ölçüsü26,8 Mb.
#67808
1   ...   289   290   291   292   293   294   295   296   ...   307

841

Yavuz AKPINAR 

Elinizde  tarih  kitapları  olsa  gerektir.  Babürname,  Şeybanîname,  Sece-

re-i Türkî, hatta merhum Mercanî’nin ‘Tarih-i Bulgar’ı gibi atalar eserleri-

ne müracaat buyrun. Eğer bunlar elde yok ise Rus dilinde yazılmış ‘istorya’ 

ve ‘etnografya’ kitapları Peterburg’da yüzlep [yüzlerce] bulunurlar. Bunlara 

müracaat buyurun. Her ilim ve fenden icmalen haber veren seksen cilt Brok-



haus lügat-i umumîsine müracaat edelim. Bu lügat-i ilmiyenin 47’nci cildinin 

189’uncu ve 344’üncü betlerinde [sayfalarında] bakın ne demiş: ‘Türk dilinin 

şiveleri ile tekellüm eden halklar, tayfalar Aziya’nın birçok yerlerinde, Avru-

pa’nın şimal ve cenub-i şarkîsinde ve kısmen Afrika’nın şimal-i şarkında ika-

met ederler. Bahr-i Muhit-i Müncemid’ten ta İran ortalarına kadar, ta Rusya 

ortalarından Kıtay’ın Küyen Lon dağlarına cayramış [yayılmış] bir millettir 

ki Rusya’da Hankirmanlılar, Makedonya’da Osmanlılar bu millete mensup-

turlar.


Til, lisan itibariyle Şarkî Sibirya’nın Yakutları, Basarabya Türkleri, Ba-

raba, Kazak, Kırgız, Karakalpak, Başkırt, Nogay, Kazanlı, Kırımlı, Kumuk, 

Uygur, Özbek, Tarancı, Sart, Azerbaycan ve Osmanlı namlarıyla maruf tayfa-

lar, Urumlar hep Türk tiliyle söyleşiyorlar! Hep Türklerdir.’

Bu yazısına şöyle devam eder:

“Rusya’ya tâbi bulunan Türklere ‘Tatar’ lakabı verilmiş ise de bu bir is-

nattır,  hatadır.  Buhara,  Semerkant Türkleri  Rusya’da  bulunanlara  umumen 

‘Nogay’ diyorlar. Bu da bir galattır, şöyle ki Rusların, ‘Tatar’ ve Buharalıların 

‘Nogay’ tesmiye ettikleri, hulken, hakikat-i hâlde Türktür. 

‘Biz Tatarmız’ digen kişiler rücu’ kılmalı, bu fikirden kaytmalı.” (Yine Li-

san Bahsi, Tercüman, 21 Noyabr [Kasım] 1905, Sayı: 95).

Osmanlıca ve Türkçe hakkındaki düşünceleri:

Gaspıralı  çeşitli  sebeplerle  Osmanlı  Türkçesi  hakkında  düşüncelerini 

açıklamış, bu yazı dilinin olumlu ve olumsuz özellikleri üzerinde defalarca 

durmuştur. “Lisan-ı Türkî Şiveleri” yazısında bir taraftan özellikle kendisini 

Osmanlı Türkçesi’ni Rusya Müslümanları arasında yaymak, Rusya vatanda-

şı “Müslümanlarla, Tatarlarla” Osmanlı Türklerini birleştirmeye çalışmak ve 

Osmanlı taraftarı olmakla itham eden, bu hususta Rus makamlarına jurnaller 

gönderen misyoner İlminski ve onun taraftarlarına cevap verir, diğer taraftan 

Osmanlıcanın millî dil olma özelliğini kaybettiğini belirterek sadeleştirilmesi 

gerektiği üzerinde durur: 




842 İsmail Gaspıralı ve Türk Dünyası

“Osmanlı şive-i Türkî’si ziyade işlenmiş ve edebiyatı gayrilere göre zen-

gin ve ilerlemiş olduğundan akvam-ı Türkî beyninde meydan alacağını zan-

nedenler bar ise de biz bu zanda değiliz. Çünki Osmanlı şivesi has Türkî’den 

ziyâde uzaklaşmıştır ve kavmî [ulusal] lügatleri terk edip Arabî ve Farsî ve 

gayri dillerden gayet çok kelimeler kabul edip şivelerin en gücü ve kavmî 

dilin üveyoğlu olmuştur. Kavmî olmayan dil öz dairesinin haricine geçemez. 

Zannımıza göre Osmanlı şivesi kavmî bir lisan değil divanhaneler ve memur-

lar şivesidir. Bu bir şivedir ki Kaşgarlı bir Tatar için ne kadar güç ve çetin ise 

Anadolulu kaba bir Türk için dahi belki şu kadar güçtür. Anadan öğrenilmez, 

üç dilin tahsiline ve karışılmasına muhtaçtır. (...)

İstanbul’da  en  mu’teber  lisan  saadetlü  Kemal  Bey  Efendi’nin  lisanıdır. 

Vakıa her ne kadar yazılmışlar ise de güzel ve ateşli ve ötkün yazmışlardır; 

amma, bize kalır ise Şemseddin Sami Beyefendi’nin sade sade, açık açık iba-

releri daha makbuldür. Çünki Kemal Bey’i anlamak için  mutlak ârif olmalı-

dır: Ama Samî Bey’in dili cümleyi ârif edecek dilin mukaddimesidir.

Vakti  ile  dile  diller  karıştırmayıp  Osmanlılar  ‘Süleyman  Şah’  ile  ‘Baba 

Ertuğrul’ dilini ilerletmiş ola idiler. Edebiyatça  hemcinslerine büyük hizmet 

etmiş  olurlar  idi.  Sadelenmemiş  hâlinde  Osmanlı  şive-i  edebiyesi  meydan 

alamayacaktır.” “Lisan-ı Türkî Şiveleri” (Tercüman, 18 Aprel [Nisan] 1888, 

Sayı:14)

Burada  görüldüğü  gibi  İsmail  Bey,  Osmanlıca’yı  kavmî  (yani  millete, 

ulusa ait olma) özelliğinden uzaklaşıp devlet dairelerinde kullanılan bir me-

murlar dili olarak tanımlamakta, onun aile veya hayattan değil ancak üç dile 

çalışmakla öğrenilebileceğini iddia etmektedir. 

İsmail Bey, Türkiye neşriyatını düzenli olarak izliyor, yeri geldikçe Türki-

ye’deki tarih, dil, edebiyat tartışmaları hakkında da fikrini söylüyordu. Böy-

lece Osmanlıca hakkında da düşüncelerini birçok kere açıklama imkânı bul-

muştur. “İstanbul Gazeteleri” adlı yazısında şöyle der:

“Aldığımız Osmanlı gazetelerinden Mürüvvet ve Tercüman-ı Hakikat nüs-

halarında lisan ve edebiyat hususunda bazı mülâhaza ve müzakere görüldü. 

Umumî usul-i imlâ ve kavmî bir lisan-ı edebiyeye hacet olduğu bahsolunuyor. 

Vakıa meselenin zamanı gelmiştir; çünkü bu vakte kadar Türk dili umum 

tarafından kabul olunmuş kavaide tâbi olmayıp herkes bildiği gibi gelişigüzel 

söylep yazar. Kalemde istimal olunan dilin ise adı Türkîdir; lâkin özü Ara-

bî, Farsî, Türkî, Rum, Slav ve bir miktar Fransevî lügatlerinden mürekkep 

karmakarışık lisan şorbasıdır ki muteber tutulan Osmanlı şivesi ‘Türklükten’ 

çıkıp kavmî lisan [millî dil] suretini kaybetmiştir.




843

Yavuz AKPINAR 

Türkçe’yi unutmuş İstanbul yazıcılarının ve katiplerinin dili Anadolu kaba 

Türklerince ecnebi dili mertebesinde değil ise de pek kolaylık (yengillik) ile 

anlaşılamadıkları malûmdur. İmlâ ve lisan-ı kavmî meselesinde Osmanlılar’a 

tâbi bulunan Ermeni, Rum ve sair akvam, sahiplerine ozup geçtikleri görülü-

yor.” (İstanbul Gazeteleri, Tercüman, 8 İyul [Temmuz] 1888, Sayı: 22).

Gaspıralı’nın Osmanlıca ve dilde sadeleşme konusundaki makaleleri ara-

sında “Lisan Meselesi” dikkati çeker. İzmir’de yayımlanan İzmir adlı gaze-

teden aldığı, dilde sadeleşmeyi ve gereksiz yabancı kelimeleri kullanmamayı 

savunan “Udebamıza bir ihtar” başlıklı yazıyı önce Tercüman’da aynen ya-

yımlar. Sonra bu konudaki düşüncelerini açıklar:

“(...)  Osmanlı  lisanını  sadeleştirmek  aslı  ‘Türkî’  olan  bu  lisanı  oldukça 

‘Türkleştirmek’ demektir. Bundan matlap ise edebiyattan milleti yani Türk-

leri müstefit etmektir. Garp dillerinden dilimize karışmak isteyen kelimelerin 

mukabilini bulup kullanmak ve mukabilini bulamayıp, kabul ettiklerimizi ka-

vaid ve tabiat–ı Türkiye tatbik edip kullanmak lâzım geldiği gibi Arap’tan ve 

Fars’tan kabul ettiklerimizi dahi böyle etmelidir. Türkçesi bulunan bir kelime 

yerine diğer bir lisanın kelimesini istimal etmek cinayet–i edebiyedir. 

Lisan en ibtida ‘kavmî’ olmalıdır ki herkes anlayabilsin. Lisanın yaraşı-

ğını, letafetini ikinci derecede tutulmalıdır. Bu hakikati ben demiyorum hâl 

ile ‘Türkler’ söylüyorlar. Mizan–ı edebiyeden beş paralık kıymeti olmayan 

bilmem nerede basılıp çıkan Aşık Garipler, Şah İsmailler, Köroğlular, Ke-

remler  Edirne’den,  Bursa’dan  başlayıp  ta Azerbaycan,  Horasan  ve  Kaşgar 

Türklerine kadar münteşir olduğu hâlde malûm ediplerin yazdıkları eserler; 

o meşhur şairlerin ‘idi’ ile ‘dedi’den maada Türkçesi olmayan ateşli şiirleri 

Türklere kapalı kalıyor!

Diyorlar ki Türk lisanında nazik ahval ve hissiyat-ı ruhaniye ifadesine lâ-

zım kelimeler bulunmuyor; binaenaleyh terkib–i Arabî ve Farsî olmadıkça 

lisan da lisan olmuyor. Belki böyledir, ama hâlâ bu zamana kadar Türk diline 

mahsus bir lügatimiz olmadığı hâlde bu kadar kestirici bir hükmetmeye hak-

kımız yoktur zannederim; Türkçe’yi mükemmel bilen kimdir?

Türkçesi bulunmadı da onun için mi ‘demiryol’a ‘şömendöfer’ denilmek 

âdet edildi? Türk dili aranılır ise tahsili lâzım görülür ise şimdi zannolundu-

ğundan ziyade zengin olduğu anlaşılır ümidindeyim. 

Türk dili Türkçe olmalıdır; Osmanlılar ise Âl-i Osman devletine mensup 

akvama hâkim olan Türlerdir.” (Lisan Meselesi, İlave-i Tercüman, 11 Avgust 

[Ağustos] 1896, Sayı: 31).



Yüklə 26,8 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   289   290   291   292   293   294   295   296   ...   307




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə