383
Gülsen TEZCAN KAYA
Kanunî döneminde Osmanlı Sarayı’nda hazırlanmış Nevâyî hamse ve divan-
larının resimlerini yapan nakkaşların üslubu, daha sonra Osmanlı tarihi konu-
lu yazmalarda da etkisini hissettirmiştir. Safevî şahı Şah İsmail’in oğlu Elkas
Mirza
31
(ö. 1548) İstanbul’a gelmiş ve şehirde kaldığı süre içinde kütüphane-
sinin müdürü Eflatun ve kendisine nişancı tayin edilen Fethullah Arif Çelebi
ile birlikte Osmanlı Sultanlarının tarihlerinin anlatıldığı Farsça Şehname’nin
hazırlanmasında çalışmışlardır (Atıl 1986; Çağman-Tanındı 1986: 152-4;
Rogers 1988: 108-9; Mahir 2005: 54-55). Resmileşen bir şehnamecilik anla-
yışını getiren Arifi’nin yazdığı resimli ve tezhipli olarak hazırlanan beş ciltlik
bu eserin resimlerini yapan nakkaşlar arasında, daha önceden Nevâyî divan-
larında çalışmış olan nakkaşlar da görev yapmıştır.
Hazırlanan yazmalar arasında özellikle Camî’nin ve Nevâyî’nin eserleri-
nin Osmanlı Sarayı’nda kopya edilmek üzere seçilmesi, yine Herat’ta Hüse-
yin Baykara’nın Sarayı’ndaki faaliyetin örnek alındığını gösterir. Sultan ve en
yakını olan veziri Nevâyî’nin sanat hamisi olarak İslam toplumlarındaki ünü
o kadar yaygındır ki, kendilerinden yüzyıl sonra bile örnek alınacak hamiler
olarak görülürler. Öyle ki 16.yüzyılın ikinci yarısı ortalarından itibaren bu
etki katlanarak büyür ve Nevâyî’nin, İslam toplumlarında örnek alınacak kül-
türel bir modele dönüşür. Şairin imajı ölümünden sonra Osmanlı Sarayı’nda
uzunca bir süre daha kabul görür. Ünlü Osmanlı şairlerinde Fuzulî, Leylâ ile
Mecnûn adlı eserinde, Türk, Arap ve İran diyarlarında her biri hükümdarların
himayesinde olan değerli şairleri sayarken, Nevâyî’nin de Hüseyin Bayka-
ra’nın gözdesi olduğunu, kendi döneminde ise şairlerin itibar görmemesine
hayıflanmasını anlatır
32
(Fuzuli 2000: 81-82).
Bir Osmanlı bürokratı ve aydını olan tarihçi Gelibolulu Mustafa Âlî
33
(
ö.1600) ise kendisini sürekli Nevâyî’nin yerine koyarak, o dönemdeki dengi
olarak betimler. Sultan III. Murad’ın Nevâyî’si ve saray şairi olma isteğini
tekrarlar. Yaşadığı zorluklar neticesinde de Nevâyî’den tek farkının, Hüseyin
Baykara gibi bir hükümdarın desteğinden yoksun olarak ayakta kalması ol-
31 Elkas Mirza Kardeşi Şah Tahmasp’ın hükümdarlığı döneminde Şirvan’a vali olarak
atanmış, ancak Şah ile anlaşamayıp 1547’de Osmanlılar’a sığınmıştır. İstanbul’a gelirken
de yanında Tebriz’deki Saray nakkaşhanesinde hazırlanmış olan resimli el yazmalarını ve
bu yazmalarda çalışan sanatçılarını getirmiştir. İstanbul’da kaldığı süre içinde Osmanlı kitap
sanatını zenginleştirerek katkıda bulunmuştur (Tanındı 2000: 149).
32 Halife Harun’un bağışları, Ebu Nevas’ı mutlu etmiş idi, Nizamî, Şirvan Şah katında
saygı görerek gönül rahatlığı buldu, Söz üstadı Nevayi, Horasan şahının gözdesi olmuştu
(312-314).
33 Ayrıntılı bilgi için bkz. Mustafa İsen, Gelibolulu Mustafa Ali, Ankara 1988; Cornell
Fleischer, Tarihçi Mustafa Âlî: Bir Osmanlı Aydın ve Bürokratı (1541-1600), (Çev. Ayla
Ortaç), İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları,1996.
384
duğunu belirtir. Âlî sürekli olarak Baykara’nın sarayından örnekler vererek
İslam dünyasının kültürel açıdan en parlak döneminin Timurluların son dö-
neminde gerçekleştiğini vurgular (Fleischer 1996: 72, 116, 146, 176, 195).
15. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı kültür hayatında, impara-
torluk olma yolunda izlenen yol neticesinde edebiyata, sanata ve bilime karşı
ilgi artar. Bu dönemde doğu kültürünü yakından takip eden Osmanlı Sarayı
ve çevresi Hüseyin Baykara ve Nevâyî döneminde yaratılan kültürel ve sa-
natsal atmosferin benzerini gerçekleştirmişlerdir. Onların yarattığı kültürel ve
siyasi imgeyi kendilerine örnek almışlardır. Timurlu sanatının son parlak dö-
nemlerini temsil eden Sultan Hüseyin Baykara ve onun sadık arkadaşı, veziri
ve en önemli şairi Nevâyî, birlikte yarattıkları kültürel ortam ile çağdaşı di-
ğer İslam saraylarında ilgiyle takip edilmiştir. Saray görevlileri ve kimi ağa-
lar kendilerini Nevâyî ile özdeşleştirerek onun imajından yararlanmışlardır.
1503-4 tarihinde Hüseyin Baykara’nın Herat’taki sarayında sultanın yakın
dostu ve sadr’ı (dini işlerle görevli) olan Kemalettin Hüseyin Gâzurgâhî ta-
rafından derlenen Mecalisü’l-Uşşâk (Aşıkların Meclisleri) adlı eser, Osman-
lı’nın idealleştirdiği kişiliklere dikkat çekmesi açısından önemlidir. Ünü sufî,
efsanevî ve soylu aşıkların yaşamlarıyla ilgili çeşitli öyküler içeren bu eserde,
Selçuklu sultanı Mesud ile Sultan Sencer, Timur’un torunu Şahruh’un oğlu
İbrahim ile Baysungur, Karakoyunlu hükümdarı Cihanşah’ın oğlu Pir Budak,
Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın oğlu Yakub ve son olarak da Timurlu
hükümdarı Hüseyin Baykara ile veziri Nevâyî anlatılmıştır. Osmanlı ko-
leksiyonerlerin Nevâyî eserlerinin kopyalarını topladıkları arşiv kayıtlarından
da anlaşılır.
34
Beylerbeyi Mehmed Paşa’nın (ö.1598) mal beyanının kayda
geçirildiği haciz defterinde Nevâyî divanının kaydının bulunması ölümünden
yaklaşık 100 yıl sonra bile şairin kendisinin ve eserlerinin kabul gördüğünü
gösterir (Uluç 2000: 254, 601).
Hükümdarlar, şairler, tarihçiler ve yazarların yanı sıra devlet adamları ve
ağalar da Nevâyî’yi gücü ve prestiji açısından model olarak alıyorlardı. Sa-
rayın sanat işlerini düzenlemede öne çıkan Babüssaade ağası Gazanfer Ağa
(ö. 1602) kendisini ünlü şair ile özdeşleştiren saray mensuplarından biridir.
Nadirî mahlaslı Mehmed bin Abdülganî (ö.1626) müderrislik kadılık ve ka-
zaskerlik yapmış seçkin bir bürokrat, şair ve hattattır. Saray çevresiyle yakın
olduğu, Dîvân’ında Osmanlı Sultanları III. Murad, III. Mehmed I. Ahmed ve
ağalara yazdığı şiirlerden bellidir. İşte bu şairin yazdığı Dîvân-ı Nadirî’nin
(H. 889) 1b-3a sayfalarında şair Nadirî, Gazanfer Ağa ile Nevâyî’yi ilim ve
irfan sahibi olmaları açısından benzer şekilde över ve iki ayrı bedende tek
34 TSM Arşiv D 4057
Ali Şir Nevâyi’nin Kaleminden Nakkaşların Fırçalarına: Türk Dünyası’ndaki
Kültürel ve Sanatsal Mirasın İzleri