381
Gülsen TEZCAN KAYA
yarayan bin haneyi İstanbul’a göndertmiştir (Uzunçarşılı ty: II, 269). Kayıt-
larda sarayda üçü musavvir olmak üzere 16 nakkaşın görev yaptığı bilinmek-
tedir (Stchoukine 1966: 20; Meredith-Owens 1963: 12; Bağcı-Çağman-Ren-
da-Tanındı 2006: 54-55).
Bütün bu gelişmeler Osmanlı resim sanatında köklü dönüşümlere sebep
olur. Osmanlı dönemi Ehl-i Hiref defter kayıtları incelendiğinde, en eskisi
Ocak 1526’dan kalan bu belgelerden, Otlukbeli Savaşı’ndan sonra (1473) sa-
raya İran ve Azerbaycan’dan sanatçıların geldiği anlaşılır (Meriç 1953: 3-7).
Şiraz’ı Akkoyunlular’dan, Herat’ı Timurlular’dan alan Şah İsmail’in Teb-
riz’deki sarayında bulunan usta sanatçıların ve eserlerinin İstanbul’a getiril-
mesi kitap resimlemeciliğinde klasikleşme sürecini başlatır.
15.yüzyıl Herat’ının zengin kitap sanatı örneklerinin saraya getirilmesi,
çok kısa bir süre sonra İstanbul saray nakkaşhanesinin resimli kitap üreti-
mi programına da yansır. Getirilen eserler arasında bulunan Hüseyin Bay-
kara’nın (TSMK EH. 1636) ve Nevâyî’nin resimli divanları (TSMK R. 805,
R. 804 takdim sayfası), ayrıca bu divanları resimleyen nakkaşın üslubunu
sürdüren Horasanlı nakkaşların da saraya gelmesi, Osmanlı nakkaşhanesinde
resimlenen kitaplarda Horasan üslubunda çalışan nakkaşların kitap üretimine
katkıda bulunduklarını göstermiştir (Bağcı-Çağman vd. 2006: 55).
I. Selim’in yukarıda bahsedildiği üzere Tebriz ve Mısır’a yapmış olduğu
seferler sonucunda İstanbul’a getirilen Timurlu Herat, Safevî Tebriz ve Akko-
yunlu Şiraz üslubunu bilen doğulu nakkaşlar sayesinde, kompozisyonlarda,
figürlerde ve doğa anlatımlarında dekoratif ve zarif bir anlayışın etkileri Os-
manlı yazmalarında da görülmeye başlanır (Mahir 2005: 49).
Tebriz’den getirilen Horasan kökenli sanatçıların üsluplarının görüldüğü
erken örneklerden biri Ferîdüddîn Attâr’ın (ö. 1193?; 1229?) Mantıkü’t-Tayr
adlı eseridir (TSMK H. 1512) İstanbul nakkaşhanesinde 15 Muharrem 921 (2
Mart 1515) tarihinde kopya edilen eser, yukarıda sözü geçen nakışçı üslup-
ta betimlenmiştir. Özellikle takdim sayfasında görülen Süleyman peygamber
ile Belkıs’ın divan sahnelerinde kompozisyon, figürlerin duruşları ve tipleri,
elbiselerdeki nakışçı bezeme, taht biçimleri, bahar dallı çiçekler Herat’ta ha-
zırlanmış olan Hüseyin Baykara ve Nevâyî divanlarının resimleriyle büyük
benzerlik gösterir Ayrıntılarda görülen büyük sarık tipleri Osmanlı üslubunun
da resimlerde etkili olduğunu gösterir (Atıl 1986: 43; Tanındı 1996: 18-19;
Bağcı-Çağman vd. 2006: 55).
Horasan’dan gelen nakkaşların nakışçı üslupla hazırladıkları bir diğer
eser 1515-20 civarında resimlenen Sultan I. Selim’in Farsça divanıdır (İÜK
382
F. 1330). Hüseyin Baykara’nın divanının Osmanlı sarayında bulunması, Os-
manlı Sultanının şiirlerini içinde bulunduran bir divanın resimlenme düşün-
cesini etkilemiş olmalıdır. Hatta Baykara divanı resimli sultan divanlarına
model oluşturmuş olabilir. Yazmanın y.27b sayfasında görülen sultanın ava
gidiş sahnesindeki kompozisyon, manzara ve doğa ayrıntılarında, figür tüple-
rinde nakışçı üslupla birlikte tıpkı bir önceki yazmanın resimlerinde anlatıl-
dığı gibi Osmanlı etkisi de hissedilir
( Atıl 1987: 70; Aksu 1988: 57; Bağcı-Çağman vd. 2006: 60).
Bu dönemde hazırlanmış yazmalar arasında bulunan bir diğer örnekte ise
15. yüzyıl sonu Akkoyunlu Türkmen döneminde Yezd’de görülen bir resim
üslubunun izlerinin taşındığı görülür. Anadolu’daki ilk hamse örneğini ve-
ren Sultan II. Bayezid dönemi şairlerinden Hamdî’nin (ö.1508) Yûsuf u Zü-
leyhâ’sı şairin ölümünden kısa bir süre sonra resimlendirilmiştir (MBS Cod.
Turc 183) (Söylemezoğlu 1974: 469-478; Tanındı 1999: 191; And 2004: 39-
40; Bağcı vd. 2006: 64-5) . Eseri hazırlayan Pîr Ahmed b. İskender’in Kanunî
Sultan Süleyman döneminde de Nevâyî’nin hamsesini hazırlayacak olması
önemlidir
29
(R. 6)
I. Süleyman’ın döneminde siyasî, askerî alanlarda olduğu kadar sanat
ve edebiyatta da yeni eğilimler yaşanmıştır. Bu dönemde bilim adamları ve
devlet görevlilerinin bile şair olduğu, dolayısıyla bunların konaklarında ve
meclislerinde alim ve şairlerin birbiriyle tanışmasına olanak sağlandığı be-
lirtilmiştir. Böylece sanatçılar himaye edilerek bilim ve sanatın ülke çapında
yayılması için çaba harcanmıştır. Yapılan araştırmalar sonucu Kanunî döne-
minde, aralarında Muhibbî mahlasıyla kendisinin de bulunduğu, Kemal-pa-
şazâde (ö. 1534), Hayalî (ö. 1556-7), Fuzulî (ö. 1556), Bakî (ö. 1599-1600)
gibi şairlerin Nevâyî’yi ve gazellerini çok iyi bildiklerini, okuduklarını ve
takdir ettiklerini gösterir. Nevâyî, şiirlerinin yanı sıra devlet adamı sıfatı ile
de hem halk hem de saray tarafından kazandığı saygınlıkla meclislerin aranı-
lan ismi olmuş ve bu üstün nitelikleriyle sembol haline gelerek diğer şairlerin
ulaşmak istedikleri nokta haline dönüşmüştür
30
(Çetindağ 2002: 115-120).
29 Yoltar-Yıldırım 2000: 603-616.
30 Çetindağ, 15 ve 16.yüzyılda Anadolu’daki divan ve şiirleri taramış, Nevâyî’ye nazire
yazan şairlerin sayısının yetmiş civarında olduğunu tespit etmiştir. Bu bağlamda aralarında
Lamî Çelebi, Necatî, Ahmed Paşa, Cafer Çelebi, Ulvî, Muhyiî, Nev’î, gibi şairlerin bulunduğu
bu grubun, sayıları bir ile elli arasında gazeli nazire olarak yazdıkları görülür (Çetindağ 2002:
117-8).
Ali Şir Nevâyi’nin Kaleminden Nakkaşların Fırçalarına: Türk Dünyası’ndaki
Kültürel ve Sanatsal Mirasın İzleri