Üst Akıl İngiliz Derin Devletinin İçyüzü Cilt


BÖLÜM III İngiliz Derin Devletinin Dünyayı Yönetme Düzeni



Yüklə 2,34 Mb.
səhifə12/34
tarix08.09.2018
ölçüsü2,34 Mb.
#67646
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   34

BÖLÜM III
İngiliz Derin Devletinin Dünyayı
Yönetme Düzeni


Kurumlar, Kişiler, Milletler Üzeri Üst Akıl

İnsanlar uzun zamanlar boyunca üst akla çeşitli isimler vermişlerdir. Kimisi bazı ülkeleri suçlamış, kimisi istihbarat kurumlarına yönelmiş, kimisi uluslararası finans kurumlarını hedef göstermiştir. Oysa, İngiliz derin devletini değerlendirirken, bunu, adı konulmuş tek bir kurum şeklinde düşünmek hata olur. İngiliz derin devleti, resmin tümü görüldüğünde ortaya çıkacak olan Deccal Komitesi'dir. Bu Komite, ülkeler, yönetimler, kurumlar ve ideolojiler üstüdür. Derin devlet, İngiltere'nin ve onun etkisindeki ülkelerin devasa askeri, ekonomik, siyasi, diplomatik ve istihbari potansiyelini kullanarak, dünyadaki güç odaklarının karar vericilerine etki edebilecek her mekanizmayı idare etmekte, hepsini yönlendirmektedir. Planları daima uzun vadelidir. Tüm planların zamanlaması, şiddeti ve oluşturacağı etki önceden kurgulanmıştır. Emrinde İngiliz Milletler Topluluğu'nun 2.5 milyar kişilik insan kaynağı, milyarlar dolarlık ekonomik gücü, olağanüstü büyüklükteki askeri gücü, tüm dünyayı saran medya imparatorluğu ve üniversiteleri vardır. Derin devlet mensuplarının ana ilkesi, zihinlerinin arkasındakini sezdirmemektir.

Söz konusu Deccal Komitesi, değişen durumlara göre hemen şekil alabilmektedir. Uzun vadeli planların gerçekleşmesini sağlayacak her türlü altyapıyı hazırlayabilmektedir. Deccal Komitesi, böylesine geniş alana yayılmış inisiyatifi kullanabilmek ve gerekli örgütlemeyi yapabilmek için bir emir komuta zincirine bağlıdır. Piramidin en başındaki Deccal, kimilerini kendi ordusu haline getirmiş, kimileri bilmeden bu akıma kapılmış, kimileri ise küçük bir menfaat uğruna Deccal'in askerleri halini almıştır. Piramidin başı, Müslümanlar için Deccal, Hristiyanlar için Anti-christ, kimileri için dünya derin devletinin lideridir. Adı ne olursa olsun kalın perdeler ardında gizlenen, kötülükleri örgütleyen fakat ön planda olmayan bu üst akıl, iyilerin ilmi mücadelesinin ana hedefi olmalıdır.

İngiliz derin devleti adını verdiğimiz Deccal Komitesi'ni incelerken çok fazla kurum, kuruluş ve istihbarat örgütü karşımıza çıkacaktır. Okuyacağınız satırlarda da görebileceğiniz gibi, bu kurumların bir kısmı doğrudan İngiliz derin devleti himayesinde olsa da, bu kurumlarda derin devletin amaçlarına "bilinçsizce" veya "mecburiyet sonucu" hizmet etmek zorunda kalan kişiler de elbette vardır. Burada anlatılan ve deşifre edilen olaylarda söz konusu kurumlarda çalışan masum kişilerin hedef alınmadığı önemle belirtilmelidir. Kuşkusuz pek çok kişi, İngiliz derin devletinin sinsi projelerinin farkında değildir. Bu kurumların gerçek amacının ne olduğunu da görememiş olabilir. Kimisi ise gafil avlanmış ve İngiliz derin devletinin baskısı altında güçsüz ve gebe bırakılmış olabilir. Buradaki amaç da zaten, bu konudaki gerçekleri gözler önüne sererek bu bela ve dayatma sistemini tümüyle ortadan kaldırabilmek; insanları, üzerlerine çökmüş bu felaketten kurtarabilmektir. Hedef ne kişiler ne de kurumlardır; hedef yalnızca İngiliz derin devletini deşifre edebilmektir.



AB ve NATO'da İngiliz Derin Devleti

Avrupa Birliği, İngiliz Derin Devletinin Projesidir

İngiltere, "Brexit" adı verilen süreçle terk etmeye hazırlandığı Avrupa Birliği'nin gerçekte fikir babasıdır.

Avrupa Birliği'nin ilk kuruluşu Roma Antlaşması'dır. Roma Antlaşması'nın teorisyeni ise I. ve II. Dünya Savaşları'nın her aşamasında karşımıza çıkan, İngiliz derin devletinin denetimindeki en meşhur isim olan Winston Churchill'dir.

Churchill'in hayali, Avrupa Birleşik Devletleri'nin kurulmasıdır. Bu tanım ilk bakışta, çeşitli ülkelerin sınırlarının kalkması ve ortak milletlerin oluşması bakımından oldukça güzel bir talep gibi görülebilir. Fakat devreye Churchill ve onun temsil ettiği İngiliz derin devleti girdiğinde, bu talebin derinlerinde gizli planlar olduğu anlaşılabilmektedir.

Churchill, 1946 yılında yaptığı Zürih konuşmasında Avrupa Birleşik Devletleri tanımını ilk kez kullanmış ve "bu ortaklığı kurmalıyız" demiştir.280 Churchill'in aynı yıl, Zürih konuşmasından birkaç ay önce, ABD'de Westminster College'da yaptığı bir konuşmada "Soğuk Savaş" ve "Demir Perde" tanımlarını ilk defa kullanmış olduğuna da dikkat çekmek gerekmektedir.281 Keza kitabın 1. bölümünde de belirttiğimiz gibi "Soğuk Savaş" deyimi, Churchill tarafından ortaya atılmış suni bir terimdir. Tüm dev güçlerin ciddi şekilde silahlanmalarının önünü açan bu suni mücadeleye Churchill öncülük etmiştir. Amaç ise, ABD ve Rusya gibi iki devi karşı karşıya getirip İngiltere'yi Rusya tehdidine karşı korumak ve ABD'yi, İngiliz derin devletinin kullanacağı bir piyon haline getirebilmektir.

İki terim kuşkusuz birbiri ile bağlantılıdır. Churchill, Rusya tehdidinin devre dışı kaldığı ve ortak paydanın İngiltere olduğu bir dünya düzeni kurabilmeyi hayal etmektedir. Bu amaçla, "Birleşik Avrupa", "İngiliz Milletler Topluluğu" ve "İngilizce konuşan dünya"nın mutlaka birbirini tamamlayacağını düşünmüştür. Birleşik Avrupa, Churchill'in gözünde daima İngiltere'nin öncülüğünde bir kurum olacaktır. Churchill'in beklentilerine göre bu federasyonun ikinci aşaması ise, İngiltere'nin öncülüğünde bir dünya devletidir.

Churchill'in Zürih'te yaptığı 19 Eylül 1946 tarihli ünlü konuşmasından bazı satırbaşları şöyledir:

- Avrupa, Batı dünyasının bütün büyük temel ırklarının evi olan, saygın bir kıtadır.

- Avrupa Birleşik Devletleri kurulmalıdır.

- Atom bombası, şu anda sadece dostumuzun (ABD'nin) elindedir. Fakat yakın bir gelecekte yaygınlaşacak ve muhalif milletler tarafından sadece medeniyeti sona erdirmekle kalmayacak, aynı zamanda dünyayı da parçalayacaktır. (Bu tanımlama, Rusya tehdidine bir atıf olarak kabul edilmiştir)

Churchill'in bu sözlerin öncesinde yaptığı Westminister College konuşmasında ise hedefteki bu Avrupa Birleşik Devletleri'nin, "Babil'deki bir kokpit olmakla kalmayıp, sağlam bir kaya üzerinde yapılanmış" bir topluluk olması gerektiğini söylemiştir.282 (Babil Kulesi, İngiliz derin devletinin önemli sembollerinden biridir.)

Şunu önemle belirtelim: Barış adına gerçekleşen birlikler her zaman çok değerli ve önemlidir; daima teşvik ettiğimiz ve istediğimiz bir şeydir. Özellikle korkunç iki dünya savaşının ardından Avrupa'nın bir araya gelmesi ve birbirleriyle savaşan değil, birbirlerine destek olan bir birlik oluşturmaları takdire şayandır. Ayrıca Avrupa, kültürü, saygınlığı, sanata ve estetiğe yaklaşımı açısından da önem teşkil eden bir kıtadır. Böyle bir kıtanın, kıtayı oluşturan tüm ülkelerle birlikte kalkınması, kültürlerini birlikte geliştirmeleri ve özellikle özgürlükler, demokrasi ve insan hakları yönünden güçlü adımlar atması son derecede değerli atılımlardır.

Burada AB konusunu ele almamız ve özellikle bu konuda Churchill'in adını geçirmemizin sebebi, söz konusu birlikteliğin bir derin devlet planı olarak ortaya çıktığını gözler önüne sermek ve bu konuda İngiliz derin devletinin muhtemel tuzaklarına dikkat çekebilmektir. Nitekim şu anda, Avrupa'daki bu değerli birliktelik, çeşitli sebeplerle güçsüzleşmiş ve istikrarsızlaşmış durumdadır. Bunun temel sebebi, detaylarını daha sonra inceleyeceğimiz gibi, İngiliz derin devletidir.

Dileğimiz, Avrupa'nın daima bir birlik olarak kalması, daha da güçlenmesi, genişlemesi ve kalkınmasıdır. Birliklerin veya milletlerin çöküşü üzerinden başka ülkelerin kalkınması, hiçbir zaman tasvip edeceğimiz bir durum değildir. Dünya, tüm ülkelerin kalkınıp zenginleşeceği kadar büyük bolluklara sahiptir. Çöküşe uğraması gereken ve mutlaka uğrayacak olan deccali sistemdir. Buradaki ilmi mücadelemiz, bu sisteme karşıdır.



İngiltere'nin AB'deki Konumu

Churchill, Avrupa Birleşik Devletleri'ni oluşturma söylevleri verirken, bu birliğe İngiltere'nin girişi konusuna hiç değinmemiştir. Görünürdeki plan, İngiltere'nin öncülüğünde böyle bir birlik kurmak ama bu birliğin içine İngiltere'yi dahil etmemektir. Oysa Churchill, Birliğin kurulmasına dair ünlü konuşmasında sıklıkla "biz" ifadesini kullanmıştır. Churchill'in, "Avrupa Birleşik Devletlerini kurmalıyız", "Avrupa halklarının er-geç birliğe katılımını amaçlamalıyız", "Ülkeleri, Avrupa Birliği'ne katılmak için toplamalı ve kaynaştırmalıyız", "Avrupa ordusunu kurmalıyız"283 gibi ifadeleri, kurulacak birliğin İngiltere'den bağımsız olmayacağının işaretidir. Ancak Churchill, kurulacak birliğin fikir babalığı yapmasına ve sıklıkla "biz" ifadesini kullanmasına rağmen, çeşitli yazılarında İngiltere'nin bu birliğin parçası olmayacağını da hatırlatmıştır. Bir yazısındaki şu ifadeler dikkat çekicidir:



Avrupa'yla birlikteyiz; ama onlardan değiliz. Onlarla bağlantılıyız ama onların bünyesine dahil değiliz. İlgiliyiz ve ilişkiliyiz; fakat özümsenmiş değiliz.284

Bu taktik, daha sonra İngiliz derin devletinin oldukça işine yarayacaktır. Avrupa Birliği ülkeleri, Churchill'in oluşturduğu zemin üzerinden bir birlik oluşturacaklar ve kısa zaman içinde bunun İngiltere olmadan gerçek bir birlik olamayacağı kanaatini getireceklerdir. Bu kanaat, İngiltere'ye, Birliğe dahil olurken diğer hiçbir ülkeye tanınmamış çeşitli ayrıcalıklar sunacaktır. Bu ayrıcalıklar ise, İngiltere'yi dünyanın en zengin ülkelerinden biri haline getirecektir.

Avrupa Birliği'nin temelleri, 25 Mart 1957 tarihinde Fransa, Batı Almanya, İtalya ve Benelüks ülkelerini oluşturan Belçika, Hollanda ve Lüksemburg arasında imzalanan Roma Antlaşması ile atıldı. Bu anlaşma ile bu birlik, Avrupa Ekonomik Topluluğu'nu oluşturmuş oluyordu. İngiltere, bu yapılanmanın siyasi bir birlik yerine serbest ticari bölge oluşturacak bir birlik olmasından yanaydı. Birliğin ilk adının Avrupa Ekonomik Topluluğu olmasının temel sebebi budur. Birliğin kurulmasından iki sene sonra Stockholm Antlaşması imzalanmış ve bu antlaşma ile Avrupa Serbest Ticaret Bölgesi (EFTA) kurulmuştur. İngiliz derin devletinin çabalarıyla gerçekleşen bu oluşumlar, İngiliz Hükümeti'ne, Avrupa Birliği'nden gelecek kazanımların yanı sıra, İngiliz Milletler Topluluğu ülkeleriyle olan ticari işbirliğini devam ettirme güvencesi de vermiştir. Bunun üzerine 1 Ocak 1973'te İngiltere'nin de Avrupa Birliği üyeliği başlamıştır.

Bu ayrıcalıklı üyelik kapsamında İngiltere, Avrupa Birliği'nin ortak para birimi olan EURO'ya geçmemiş, Sterlin'de kalmıştır. İngiltere, ayrıca Schengen vizesine de geçiş yapmamış, kendi vizesini özel tutmuştur. AB süreci boyunca İngiltere'nin imzalamadığı pek çok AB antlaşması vardır. Sonuç olarak İngiltere, daima Avrupa Birliği'nin "aykırı" ülkesi olmuştur.

Kuşkusuz İngiltere'nin İngiliz Milletler Topluluğu içindeki ticari çıkarı oldukça büyüktür; keza bu ülkeler doğrudan Kraliçe'nin hakimiyeti altındaki ülkelerdir ve ticari bütün bağlantılarının yolu İngiltere'ye çıkmaktadır. Ayrıca İngiltere, bu ülkeler içinde en büyük ekonomi konumundadır. İngiliz Milletler Topluluğu nüfusunun 2.5 milyar olduğu, Avrupa Birliği nüfusunun ise 500 milyon civarında bulunduğu da unutulmamalıdır.285 Dolayısıyla İngiltere, AB şartlarına ve özellikle EURO bölgesine bağımlı kalmadan Avrupa Birliği'nden çıkar elde eden ülke konumundadır. Şu an dile getirilen Brexit söylemleri ise, AB'nin artık kazanç yerine İngiltere'ye zarar getirmeye başlaması nedeniyledir. Hatırlanacağı gibi İngiliz derin devletinin birliktelikleri, daima çıkarları zarar görene kadardır. İngiliz derin devletinin 19. yüzyıldaki etkili isimlerinden Lord Palmerston'un sözünü burada tekrar hatırlatmakta fayda vardır: "İngiltere'nin ebedi dost ve düşmanları yoktur, değişmez menfaatleri vardır."286

AB İçin Hedeflenen Yönetim Şekli: Komünizm

İngiliz derin devleti, gerçekte AB'yi, kendi hakimiyetindeki bir dünya hükümeti için, bir model olarak tasarlamıştır. Bu şekilde ülkeler üstü bir yönetim öngörmüştür. Bu idare şekli, Sovyetler Birliği'nde, Çin'de, Küba'da, Kuzey Kore'de görmeye alıştığımız kapalı devre elit bir kadronun sözünün geçtiği bir yönetim modelidir. Bu nedenle AB için seçilen ideoloji de aslında komünizmdir. AB'nin merkez kadrolarındaki elitlerin adları genellikle sosyalist, sosyal demokrat ya da liberal sıfatlarıyla tanımlanmaktadır. Fakat gerçekte temel ideoloji, komünizmdir.

Komünist ideolojinin temellerinin atıldığı kıta, Avrupa'dır. Komünist ideoloji Fransa tarafından üretilmiş ve İngiliz derin devleti tarafından olgunlaştırılmıştır. Marks, Lenin gibi komünist ideologlar İngiltere'de yetişmişlerdir. Konuyla ilgili detayları sonraki bölümlerde bulabilirsiniz.

Komünist Manifesto'nun hazırlandığı ve yayınlandığı yer İngiltere olmuştur. Marks ve Engels, Fransız Devrimi'nin radikal liderlerinden Maximilien Robespierre'den, İngiliz ekonomist David Ricardo'dan, yine Alman felsefeci Hegel'den derin etkilenmişlerdir. Lenin ve Stalin'in köylü devrimleri, Mao'nun kültür devrimi, Pol Pot'un Kamboçya ihtilali, Küba gerilla hareketleri, hep bu Avrupa merkezli "sınıf kavgası" teorileri üzerine bina edilmiştir. Komünizmin uygulamaları dünyanın dört bir yanına yayılsa da ideolojik temeli Avrupa'da atılmış, yeşertilmiş ve gerektiğinde zamana göre revize edilmiştir. Kitleleri peşinden sürükleyen manifestolar hep Avrupa'da yazılmıştır. Komünizmin ilk teorisyenlerinden olan Rosa Luxemburg, Otto Bauer, Rudolf Hilferding, Karl Kautsky de Avrupa menşeili ideologlardır.

AB düşüncesi gerçekte ilk olarak Otto Bauer'ın planıdır. Bauer, Avrupa kapitalizminin kaçınılmaz olarak sosyalist bir Avrupa Birleşik Devletleri ile sonuçlanacağına inanmıştır. Yine komünizmin öncülerinden Leon Trotsky, Avrupa devletlerinin birleşmesinin komünist bir Avrupa'nın ilk aşaması olacağını birçok yerde dillendirmiştir.287

1968 Paris Ayaklanması da, aslında Avrupa kıtasındaki tam teşekküllü bir komünist devrim denemesidir. Nitekim bu ayaklanmanın komünist kadroları, on yıllarca Avrupa siyasetini yönlendirmişlerdir. Daniel Cohn-Bendit ya da Fransa'daki Trotsky yanlısı hareketin lideri Alain Krivine gibi bu kalkışmanın önde gelen isimleri, halen Avrupa Birliği'nin etkili siyasi figürleri olarak politika yapmaya devam etmektedirler.288

Avrupa siyaseti, Marksist ideolojinin etkisinde kalan birçok siyasetçi görmüştür. Örneğin, Avrupa Birliği'ni kuran Maastricht Anlaşması'nın iki mimarından biri olan François Mitterrand ve İtalya'da 10 yıl Cumhurbaşkanlığı yapan Giorgio Napolitano, Marksist geçmişe sahiptir. AB'nin kurucuları arasında kabul edilen Sicco Mansholt, Paul-Henri Spaak ve Altiero Spinelli, Marksist ideolojinin takipçisi olan teknokratlardır. Spinelli'nin hapisteyken Ernesto Rossi ile yazdığı Ventotene Manifesto, AB'nin kuruluş belgesi olarak kabul edilir. Bugün de Avrupa'yı federalleştirmek amacını güden Spinelli Group hareketi, Cohn-Bendit ve Joschka Fischer gibi komünistler tarafından yönetilmektedir.289

Bugün birçok çevrede AB'nin siyasi yapılanmasının ve yönetim kurallarının gün geçtikçe Sovyetler Birliği'ne benzediği seslendirilmektedir. Sovyetler Birliği toplama kamplarında ve akıl hastanelerinde 12 yıldan fazla kalmış olan Vladimir Bukovsky'nin başını çektiği bir grup, AB'yi komünizme yaklaşmakla eleştirmektedir. Öyle ki Bukovsky, Avrupa Birliği ve Sovyetler Birliği arasındaki tek farkın isimlerinde olduğunu iddia etmektedir. AB'nin aynı SSCB gibi sosyalist yönetimler altında birleşmiş ve bir grup seçkin bürokratik elit tarafından yönetilen federal bir yapı olduğunu anlatmaktadır.290

İngiliz Bağımsızlık Partisi yöneticilerinden Peter Reeve de İngiltere'nin AB'den çıkmasını savunurken, "Henüz çıkabilirken çıkalım, çünkü samimi olarak AB'nin totaliter bir rejim haline geldiğine ve Marksist bir devrimin yaşanmakta olduğuna inanıyorum" demiştir.291

Avrupa Komisyonu, Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyi'nin aksine seçilmiş değil atanmışlardan oluşan bir kurum gibi hareket etmektedir. Komisyon'da en uzun dönem Başkanlık yapmış kişi olan Jose Manuel Barroso eski bir Maocudur.292 Yine eski Başkanlardan Jacques Delors, Romano Prodi293, Manuel Marín294 hep sol eğilimli politikacılardır.

Açıkça görüldüğü gibi İngiliz derin devletinin derin bir planı olan Avrupa Birliği, gerçekte Avrupa'yı hiç terk etmemiş olan komünizmi güçlendirme amacıyla oluşturulmuştur. Komünizm hiçbir zaman Avrupa'yı terk etmemiş, sadece zaman içinde dünyadaki uygulamalardan etkilenerek ideologları tarafından yenilenmiş ve şekil değiştirmiştir.

Şu an Avrupa'da sağ ideoloji yükselişte gibi görünmektedir. Muhafazakar partiler ardı ardına iktidara gelmekte ve bunun sonucunda da Avrupa'da görünürde bir değişim yaşanmaktadır. Bunun çeşitli nedenleri vardır. Avrupa'ya yönelik Afrika ve Ortadoğu'dan göç, İngiliz derin devletinin planlarına hiç uymamaktadır. Avrupa'daki göçü engellemek, o bölgede yerleşmiş olan yabancıları ve özellikle de Müslümanları yıldırmak ve yabancılaştırmak için yeni bir politikaya ihtiyaç duyulmuştur. Aşırı sağcı ve hatta ırkçı partilerin ön plana çıkarılmasıyla söz konusu gruplara karşı bir sindirme politikası başlatılmıştır. Komünist, sosyalist ve solcu kesimler, sözde en vicdanlı davrananlar olarak ortaya çıkmakta ve bu politikaya karşıt görüntü vermektedirler. Oysa ırkçı, hatta faşist uygulamaların çıkış noktası da yine İngiliz derin devletidir.

Unutulmamalıdır ki, İngiliz derin devletinin dünyada yaygınlaştırdığı ve tekrar hakim etmek istediği komünizmin önemli bir prensibi vardır. Lenin'in kitabına isim olarak verdiği bu taktik, "bir ileri, iki geri" şeklinde nitelendirilir. Bu taktiğe göre komünist ideoloji zaman zaman geri adım atmalı, diyalektik materyalizmin gereği olarak ortaya atılan çatışma ortamı sağlanmalı, ortam kapitalistlerin ve liberallerin baş edemeyeceği kadar karışık hale gelmeli ve komünizm bundan sonraki en büyük adımı atmalıdır. İşte şu an Avrupa'da izlenen yöntem budur. Ortam, muhafazakar görünümlü ırkçılara bırakılmış ve Avrupa pek çok yönden istikrarsızlaştırılmıştır. Çoğulcu demokrasisi ile övünen Avrupa'nın pek çok yerinde şu anda Müslümanlara ve yabancılara yaşam hakkı tanınmamaktadır. Yine İngiliz derin devletinin organize ettiği pek çok radikal saldırı, Avrupa insanını korkuya boğmuştur. Bu durum, yine aşırı ırkçı kesimi harekete geçirmiş ve nefret söylemleri ayyuka çıkmıştır. Siyasetteki bu olumsuzluklar, kaçınılmaz olarak halklara da yansımıştır. Dolayısıyla şu anda Avrupa halkı mutsuzdur, EURO batmaktadır, Avrupa ticareti kötüye gitmektedir.

Yunanistan ve Güney Kıbrıs başta olmak üzere pek çok Avrupa ülkesi çökme noktasına gelmiştir. İngiltere, Brexit konusunu tam bu döneme denk getirerek, AB'nin batmakta olan ülkelere karşı üstlenmesi gereken mali sorumluluktan uzaklaşmak istemektedir. Unutulmamalıdır ki, İngiliz derin devleti, hiçbir zaman zorda kalmış devletlere yardım etmez; onları yalnızca sömürür.

Avrupa Birliği'nin içine girdiği bu durum, Birliğin çeşitli bölgelerini hareketlendirmiştir. Önce İskoçya İngiltere'den ayrılmak için referanduma gitmiş, ardından İspanya'da Katalanlar, Belçika'da Flemenkler, yine İngiltere'de Galler, Fransa'da Korsika, İtalya'da Sicilya ve Sardunya gibi bölgeler kendi devletlerinden ayrılmak istemişlerdir. Hatırlanacağı gibi parçalanma, İngiliz derin devletinin devletleri ve sistemleri çökertme planının başlangıç noktasıdır. Ayrılık varsa, sevgisizlik vardır. Sevgisizlik ise İngiliz derin devletinin deccali planları için aradığı en uygun ortamdır.

Avrupa'nın, The Economist dergisinin ifade ettiği şekilde, "ileri derecede hasta" olarak tanımlanması, bir İngiliz derin devleti projesidir. İngiliz derin devleti, Avrupa'nın faşist sağcı ve kapitalist yapısının Birliği çöküşe götürdüğünü ileri sürerek ani ve dev bir komünist hamle yapmayı planlamaktadır.

Sovyetler Birliği'nin muhalif aktivistlerinden Vladimir Bukovsky bir röportajında, "Avrupa Birliği'nin bir başka Sovyetler Birliği olma yolunda ilerlemesinden endişe duyduğunu" belirtmiştir. Bukovsky, davetli olarak gittiği Avrupa Parlamentosu'nda, kendisine, Rusya'da 1992 yılında okuma izni verilen özel dokümanları referans vererek, Avrupa Birliği'ni sosyalist bir organizasyon haline dönüştürmek için bir komplonun söz konusu olduğunu söylemiştir.

Bukovsky, sözlerine şöyle devam etmiştir:

İlk başlarda, sol görüşlü partiler ve Sovyetler Birliği, Avrupa'nın birleşmesine oldukça karşıydı çünkü bunu, kendi sosyalist hedeflerini engelleme yolu olarak algılamışlardı. Ancak 1985 ve sonrasında bu görüşleri tamamen değişti. Sovyetler, oradaki sol görüşlü partilerle bir anlaşma yapma kararı aldı. Eğer onlarla birlikte çalışırlarsa, Avrupa projesini tamamen gasp edebilir ve bunu tersine çevirebilirlerdi. Orayı bir açık pazardansa bir federal eyalete dönüştürebilirlerdi.295

Bukovsky, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra Komünist Parti'nin işlediği suçları belgelemek üzere, okumasına izin verilen gizli dosyalara atıfta bulunarak sözlerine şöyle devam etti:



Örneğin Ocak 1989'da, Trilateral Komisyon'dan bir delege Gorbaçov'u görmeye geldi. Aralarında eski Japon Başbakanı Yasuhiro Nakasone, eski Fransa Cumhurbaşkanı Valéry Giscard d'Estaing, Amerikalı Bankacı David Rockefeller ve ABD Dışişleri eski Bakanı Henry Kissinger bulunuyordu. Güzel bir sohbet yaptılar ve bu sohbet sırasında Gorbaçov'a, Sovyet Rusya'nın, Gatt, IMF ve Dünya Bankası gibi dünyanın finans kurumlarına entegre olması gerektiğini açıklamaya çalıştılar.

Konuşmanın ortasında Giscard d'Estaing aniden sözü aldı ve şöyle dedi: Sayın Başkan, size tam olarak ne zaman olacağını söyleyemem –belki 15 yıl içinde– ama Avrupa federal bir eyalet haline gelecek; buna kendinizi hazırlamalısınız. Bizimle ve Avrupalı liderlerle birlikte çözüm üretmelisiniz: Buna tepkiniz nasıl olacak, diğer batı Avrupa ülkelerinin bununla etkileşimlerini nasıl karşılayacaksınız ya da bunun nasıl bir parçası olacaksınız? Buna hazırlıklı olmalısınız."

Bu konuşmanın tarihi Ocak 1989 idi; daha henüz Maastricht Antlaşması tasarı halinde bile değildi. Giscard d'Estaing, 15 yıllık zaman içinde neler olacağını nereden biliyordu? Ve, sürpriz, sürpriz üzerine, nasıl oldu da bu kişi 2002-2003 tarihleri arasında Avrupa Anayasası'nın yazarı haline geldi? Çok güzel bir soru. Oldukça komplo kokuyor değil mi?

Neyse ki, bu komplonun Sovyet tarafı erken çöktü ve Moskova'nın olaylara etki edeceği noktaya ulaşmadı. Ama orijinal fikir, Sovyetler Birliği'nin durumu yumuşatarak ve daha sosyo-demokrat hale gelerek ve Batı Avrupa'nın da sosyo-demokrat ve sosyalist hale gelerek, "kavuşma" adı verilen eylemin gerçekleşmesiydi. Bunun sonrasında bir kavuşma gerçekleşecekti. Yapılar birbirine uymalıydı. İşte bu nedenle Avrupa Birliği'nin sistemi başlangıçta Sovyet yapısına uymak üzere inşa edildi. Zaten bu nedenle oldukça benzer fonksiyon ve yapılar bulunuyor.296

Görülebildiği gibi Avrupa Birliği, henüz kurulmadan önce İngiliz derin devletinin etkisindeki kurumlardan biri olan Trilateral Komisyon'un bir projesiydi. (Trilateral Komisyon ile ilgili detayları kitabın 1. cildinde bulabilirsiniz.) Amaç ise, yeni bir Sovyetler Birliği oluşturabilmek ve komünizmi bu şekilde canlı kılabilmekti. Tüm ülkeler birleşerek bir federasyon oluşturacaklar ve kapitalizmin Avrupa'ya getirdiği başarısızlık, bu güzel kıtayı komünizme sürükleyecekti. Plan buydu.

İngiltere ise, Birlikten fayda elde ettiği süre bittiğinde, bu oluşumdan uzaklaşacak ve tüm yükü diğer üye ülkelere bırakacaktı. Şu an karşımıza çıkan Brexit kararları da, aslında Avrupa Birliği kurulduğu zamandan beri verilmiş bir karardı. İngiltere, Avrupa'nın çöküşe yaklaştığı bir zamanda bu projeyi uygulamaya geçirecekti. Ekonomik çöküş, ırkçılık, yabancı karşıtlığı, Müslüman karşıtlığı ve Ortadoğu'da kasıtlı olarak çıkarılmış olan savaşlardan sürüklenip gelen göçmenler, Birliğin geri kalan ülkelerinin sorunu olacaktı. Öyle de oldu.

Avrupa Birliği'nde Ne Değişmeli?

İyilerin ittifakı, daima istediğimiz bir ülküdür. İyilik adına oluşmuş tüm birliktelikler daima takdire layıktır ve mutlaka güçlendirilmesi gerekir. Bu bakış açısıyla Avrupa Birliği'nin de ayakta kalması, birlik ruhunun güçlenmesi ve daha da geniş bir alana yayılması arzumuzdur. Çabamız; insanların, toplumların, devletlerin parçalanıp bölünmesinin önüne geçmek; insanların, toplumların ve devletlerin önündeki engelleri kaldırıp, onları birleştirebilmektir.

Avrupa Birliği'nin kuruluş hedeflerindeki bir kısım gerçekleri, burada deşifre etmemizin nedeni, gerçekleştirilmeye çalışılan kirli planı ortaya çıkarmaktır. Bu emellerin deşifre edilmesi, Birliğin, arka plandaki komploları görmesine olanak sağlayacak, daha sağlıklı ve huzurlu bir ittifak oluşmasına vesile olacaktır.

Birliği, demokratik bir oluşum şeklinde hayatta tutmak isteyenler, Avrupa Birliği'ni "komünistleştirme" çabalarının farkında olmalıdırlar. Birliği krize sokan her türlü unsurun bir plan dahilinde geliştiğini unutmamalılar. Düşmanlık politikalarının mutlaka toplumları ve ittifakları çöküşe götürdüğünü ve bu yüzden İngiliz derin devleti tarafından ön plana çıkarılmış kirli bir plan olduğunu dikkate almalılar. Eğer şu anda Avrupa Birliği, ırkçı, yabancı karşıtı, İslam düşmanı, göçmen karşıtı gibi sıfatlarla anılıyorsa, bunun, İngiliz derin devletinin kasıtlı olarak ön plana çıkardığı politikacılar ve politikalar vesilesiyle olduğunu görebilmeliler.

Avrupa Birliği tüm zorluklarından kurtulmalı ve güçlenmelidir. Bunun için, çıkarcı bir finans birliği olma ihtirasını bırakıp tüm toplumları demokrasi ve özgürlüklere taşıyacak bir kurtarıcı düsturu üstlenmelidir. Bunu yapabilmek için, anayasasında en fazla vurgu yapılan kavramı, yani insan haklarını ön plana almalıdır. İnsan haklarına sadece Avrupa insanlarının değil, tüm dünyadaki insanların sahip olduğunu unutmamalıdır. Herkese kalbini açan, herkesi bünyesinde barındırıp birlikte gelişip güçlenmeye önem veren bir Avrupa Birliği, kısa bir süre içinde tüm dertlerinden kurtulacaktır. Bunun için Birliğin, öncelikle, İngiliz derin devletinin kirli planlarının önüne set çekmesi elzemdir. Ayrıca bu yüzden, İngiliz derin devletinin bir projesi olan Darwinizm'in pençesinden kurtulması acildir. Darwinizm, Avrupa insanlarını yanlış yönlendirmekte, bir kısım Avrupalının diğer toplumlara değer vermesini engellemektedir.

İngiliz derin devletinin sömürge döneminden bu yana, devletleri ve milletleri kullanmaya yönelik politikaları olduğu ve hedefinde mutlaka dünya hakimiyeti bulunduğu unutulmamalıdır. İngiliz derin devleti için kullanılmayacak devlet veya ırk yoktur. Avrupa halkı, bundan müstesna değildir. Nitekim şu an karşımıza çıkan tabloda, Avrupa Birliği'nin kuruluş aşamasından itibaren İngiliz derin devleti tarafından kullanıldığı gözler önündedir. Dolayısıyla, İngiltere devleti başta olmak üzere, bu kirli planı tüm Avrupa ülkeleri görmeli, bu plan tersine çevrilmeli ve insanların, gerçekten özlem duydukları sevgi birliğinin temelleri hızla atılmalıdır.

Yüce Rabbimiz bir ayetinde şöyle bildirmektedir:


Yüklə 2,34 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   34




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə