Üst Akıl İngiliz Derin Devletinin İçyüzü Cilt


NATO Gizli Ordusu ve Darbeler



Yüklə 2,34 Mb.
səhifə14/34
tarix08.09.2018
ölçüsü2,34 Mb.
#67646
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   34

NATO Gizli Ordusu ve Darbeler

NATO gizli ordusu, hedefteki ülkelerdeki istenmeyen yönetimleri devirme misyonunu da üstlenmiştir. İngiliz derin devletinin hakimiyeti altındaki söz konusu gizli ordu, 1953'te İran'da petrol kazancının bir bölümünü halka dağıtmayı planlayan Musaddık Hükümetini devirdi.310 Bunun ardından 1954 Guetamala darbesi ile devam eden darbeler hikayesi G. Amerika, Afrika ve Ortadoğu'daki çeşitli ihtilallerle devam etti.

Türkiye, bu darbe furyasına maruz kalan ülkelerin en başlıcalarındandı. İngiliz derin devletinin devreye soktuğu yancılar ve ajanlar bu konuda da faaliyet içinde olmuş ve ülkeyi çeşitli şekillerde darbelere hazır hale getirmişlerdi. 27 Mayıs darbesinden sadece iki gün sonra, 29 Mayıs 1960'ta İngiliz Dışişleri Bakanlığı, Türkiye'deki askeri yönetimin tanınmasına ilişkin bir yönerge gönderdi. Yönergeye göre, "İngiliz hükümeti yeni rejimi ABD ile aynı anda tanımayı çok arzulamakta" idi. Burada aslında İngiliz derin devleti bilinen bir taktiğini kullanmıştı: Tüm projenin arkasında olmasına rağmen ikinci plandaymış gibi bir tavır takınmaktaydı. Aynı günlerde Ankara'daki Kanada, Pakistan ve Hindistan büyükelçileri de İngiliz büyükelçisi ile yakın irtibatlarını sürdürüyorlardı ve kendi hükümetlerinin de Türkiye'deki darbe hükümetini tanımayı uzun süre geciktirmeyeceklerini belirtmişlerdi.

Dönemin İngiliz Hükümeti, darbe sonrası Türkiye ile "memnun edici düzeyde gelişen" ilişkilerden oldukça tatmin olduğunu belirtmiş ve ilişkilerin sürdürülmesini temenni etmişti.

Elbette ki İngiliz Hükümeti ile Türk Hükümeti'nin ilişkileri sürekli olarak gelişerek güçlenmelidir. Burada eleştiri noktamız, tarihin her döneminde İngiliz Hükümetlerinin, işlerine geldiği için Türkiye'deki darbe hükümetlerine destek olmasıdır. Bunun da sebebi, İngiliz Hükümetlerinin her dönem, İngiliz derin devletinin etkisi altında faaliyet göstermek zorunda olmasıdır. Dolayısıyla asıl sorumlu İngiliz Hükümetleri değil, İngiliz derin devletidir.

12 Mart 1971 darbesinde de benzer süreçler yaşanmıştır. Türkiye'nin yaşadığı ekonomik gelişmeler, hayata geçirilen büyük projeler ve bütün bu proje yatırımları için gereken yardımın SSCB'den gelmesi, Türkiye'yi yine İngiliz derin devletinin hedefi haline getirmişti. Tanıdık senaryo yine hayata geçirildi; Demirel Hükümeti, 12 Mart muhtırası ile istifa ettirildi.

12 Mart muhtırasında imzası olan Orgeneral Muhsin Batur, Anılar ve Görüşler adlı kitabında, 12 Mart ortamının yaratılmasında bir kısım "dış faktörlerin" varlığını şöyle anlatmıştı:

12 Mart'tan sonra bazı siyasilerimiz ve düşünürlerimiz olayın oluşumunda dış etkenlerin ve hatta CIA gibi dış örgütlerin, haşhaş gibi konuların rolünün olduğundan bahsettiler. ... Bu yönlendirmede ajanlar, ajan provokatörler ve hepsinden önemlisi basın-yayın ve propaganda yolu ile istenilen ortamın oluşması sağlanabilir. Bu elemanlar 12 Mart ortamının yaratılmasında kullanılmış olabilir.311

Demirel Hükümeti'nin Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil bu dönemle ilgili olarak, "CIA altımızı oymuş, haberimiz olmamış" ifadelerini kullanmıştır. Oysa burada asıl rol, ne doğrudan CIA'in ne de doğrudan NATO'nundur. Bu darbeyi gerçekleştiren el, perde arkasındaki gizli ordularıyla dehşet saçan İngiliz derin devletidir. Ancak o dönemde de hiç kimse, bu gizli elin adını koyamamıştır.

1974'ten sonra durum biraz da olsa değişmiş, yeni kurulan CHP-MSP koalisyon Hükümeti, 1971 muhtırasıyla verilen tavizleri geri almaya başlamış, akabinde Kıbrıs müdahalesi gerçekleşmişti. Bunlar, İngiliz derin devletinin tasvip etmeyeceği türden şeylerdi. Bunların hemen sonrasında İngiliz derin devletinin emri ile ABD tarafından Türkiye'ye ambargo gelmiş ve üç yıl devam etmişti. Türkiye ise ABD üslerini kapatmış ve tekrar, Doğu'ya ve Sovyetlere yanaşmıştı. Gelişmelerden hoşlanmayan İngiliz derin devleti, hemen tekrar devreye girmişti.

12 Eylül 1980'de, Türkiye'de üçüncü kez darbe oldu. Darbe gerçekleştiği sırada üç bin Amerikan askeri Anvil Express tatbikatı için Türkiye'de bulunmaktaydı. Söz konusu askerler, gerçekte NATO'nun gizli orduları tarafından kullanılan piyonlar olduklarını muhtemelen bilmemekteydi. İngiliz derin devleti, karışıklık içinde bulunan ülkede, mutlaka gerçekleşmesi gereken darbeyi başarılı kılmak için kendince her türlü önlemi almıştı. Tıpkı 15 Temmuz darbe girişiminde yaptığı gibi, asker konuşlandırmak, bu tedbirlerin başında gelmişti.

CIA'in Ankara şefi Paul Henze'in, dönemin ABD Başkanı Jimmy Carter'a darbeyi "bizim çocuklar yaptı" sözleriyle haber vermesi bu dönemde çok dikkat çekmiştir. Darbe sonrası NATO, Türkiye'nin oldukça fazla bölgesinde askeri üs kurma ayrıcalığına kavuşmuştur.

Türkiye'nin dış politikasında farklı açılımlara yöneldiği ve bağımsızlaşmayı tercih ettiği dönemler daima darbelerle karşılık bulmuştur. Bunlardan biri, önceki üç darbe gibi başarıya ulaşan 28 Şubat 1997 post-modern darbesi; diğeri başarısızlıkla sonuçlanan 27 Nisan 2007 e-muhtırası ve sonuncusu ve en önemlisi ise 15 Temmuz 2016 tarihinde Türk Milletinin azmi sonucunda başarısızlıkla sonuçlanan hain darbe teşebbüsüdür. Türkiye'deki darbelerde İngiliz derin devletinin doğrudan oynadığı rol, kitabın 3. cildinde tüm detaylarıyla ele alınacaktır. Bu mafyavari yapılanma, sadece NATO'nun temel ilkesini engellemeye çalışmakla kalmamış, aynı zamanda başka ülkelerin de içişlerine karışarak onları kendi piyonu haline getirmiştir.

Eski Başbakan Bülent Ecevit, 28 Kasım 1990'da Milliyet Gazetesi'ne verdiği bir röportajında, ülkelerin içişlerinde NATO gizli ordusunun varlığını açıklayan şu sözleri sarf etmiştir:

1974'deki Başbakanlığım sırasında, zamanın Genelkurmay Başkanı Orgeneral Semih Sancar, Başbakanlığın örtülü ödeneğinden acil bir ihtiyaç için birkaç milyon istedi. Benden istenen miktar, örtülü ödenekteki paranın tümüne yakındı. Genelkurmay'dan bu paranın ne amaçla istendiğini sormak zorunda kaldım. "Özel Harp Dairesi" için istiyoruz yanıtı geldi; öyle bir resmi dairenin o zamana kadar adını bile duymamıştım. "Şimdiye kadar bu Dairenin giderleri nereden karşılanıyordu?" diye sordum. O zamana kadar bu Dairenin tüm giderlerini bir gizli ödenekle ABD'nin karşıladığını; ancak artık ABD'nin bu parasal katkıyı kestiğini, o nedenle Başbakanlığın örtülü ödeneğinden para istemek zorunda kalındığı bana bildirildi. Özel Harp Dairesinin nerede bulunduğunu sordum. "Amerikan Askeri Yardım Heyeti ile aynı binada…" yanıtını aldım.312

Gizli ordular, sinsi yapılanmalar her ne kadar perde arkasında olsalar da onları daima izleyen, gören, sinsi planlarından haberi olan üstün bir Güç vardır. O Güç, alemlerin Rabbi olan Allah'tır. Onlar gizlediklerini zannederken, Allah onları görmektedir; onlar sinsi planlar yaptıklarını sanırken, Allah o planları duymaktadır. Onların, Allah'tan bağımsız nefes almaya dahi güçleri yoktur. Yanılgıları ise, tüm gücün kendilerinde olduğunu sanmaları; Allah'ın her şeye hakim olduğunu kavrayamamalarıdır.



Onlar bilmiyorlar mı ki, elbette Allah, onların gizli tuttuklarını da, fısıldaştıklarını da biliyor. Gerçekten Allah, gaybın bilgisine sahip olandır. (Tevbe Suresi, 78)

Sözü açığa vursan da, (gizlesen de birdir). Çünkü şüphesiz O, gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilmektedir. (Taha Suresi, 7)

İstihbarat Servislerinde Derin Devlet Bağlantıları

İstihbarat savunmanın ana şartıdır. Devletler, güçlü istihbarat zeminine sahip olmak zorundadırlar; aksi takdirde, kolaylıkla sömürülebilir, yönlendirilebilir, isyan ve saldırılara açık hale gelirler.

Günümüzün güvensizlik ortamında ise ülkelerin milli istihbarat kurumlarının başka odakların eline geçmesi büyük bir risk arz etmektedir. Ülkeler, kendi milli istihbaratlarına güvenemediklerinde ve milli istihbaratlar başka odaklar için çalışmaya başladıklarında ülkelerden darbeler, isyanlar, savaşlar eksik olmamaktadır.

Bugün yaşanan durum büyük ölçüde budur. Dünyada pek çok ülkenin istihbarat kurumları, İngiliz derin devletinin etkisi altında hareket etmek zorunda bırakılmıştır. Kimisinin kurucusu ise doğrudan İngiliz derin devletidir. Dolayısıyla istihbarat kurumları büyük ölçüde İngiliz derin devletine gebe kalmış durumdadır. Dünya üzerindeki pek çok eylemde bir kısım istihbarat kurumlarının adının geçmesinin temel sebebi budur.

İstihbarat kurumlarının temel yöntemlerini yakından incelediğimizde bu gerçeği daha iyi görebiliriz.

İngiliz İç ve Dış İstihbaratı: MI5-MI6

İngiliz gizli istihbarat servisi MI6, dünyanın ilk istihbarat teşkilatı olarak bilinen İngiliz Askeri Haber Alma Teşkilatı'nın 6. kısmını temsil etmektedir. Sadece Kraliçe'ye karşı sorumludur. Kraliçe Elizabeth, MI6'in M bölümü tarafından bilgilendirilmektedir ve bu onu, ABD Başkanlarından bile daha bilgili hale getirmektedir.313 MI5 iç istihbarattan sorumluyken, MI6 sadece dış istihbarata yönelmiştir.

Tek istisnası ise Kuzey İrlanda'dır. Kuzey İrlanda, Britanya'nın parçası olmasına rağmen, İngiliz Dış İstihbarat Servisi MI6 tarafından izlenmektedir.

MI6, II. Dünya Savaşı sırasında Churchill tarafından kurulan Özel Operasyonlar İdaresi'nin (SOE) devamı niteliğindedir. Kuşkusuz II. Dünya Savaşı döneminde SOE'nin içinde ülkesini korumak adına canlarını siper eden vatanseverler bulunduğu gibi bugün de MI6 içinde bu uğurda çalışan vatanseverler bulunmaktadır. Fakat bu durum, her iki organizasyonun da İngiliz derin devleti projesi olduğu ve büyük ölçüde İngiliz derin devletinin himayesinde hareket ettikleri gerçeğini değiştirmemektedir. Söz konusu vatanseverler, buradaki ithamlardan münezzehtir.

MI6'in ilk oluşma süreci ise Osmanlı dönemine rastlar. Dünyanın ilk istihbarat teşkilatı olarak bilinen MI6, Rusya ile İngiltere arasında gerçekleşen Reval Görüşmeleri'nin ardından Osmanlı Devleti'ndeki gelişmeleri yakından takip etmek için organize olmuştur. Bir başka deyişle şekillendiği ilk andan itibaren en büyük hedefi, Türkler ve Türk toprakları olmuştur. İngiliz tarihçi Keith Jeffery, 800 sayfalık The History of the Secret Intelligence Service 1909-1949 (Gizli İstihbarat Servisi'nin Tarihi 1909-1949) adlı eserinde, MI6'in Osmanlı'daki gelişmeleri takip etmek için kurulduğunu ve bu dönem boyunca Osmanlı yönetim birimlerinin MI6 ajanlarınca takip edildiğini açıkça belirtmektedir.

Ankara Üniversitesi'nden Bülent Gökay, "Spying in the Ottoman Empire" (Osmanlı İmparatorluğunda Casusluk) isimli makalesinde ilk İngiliz ajanların 1878'de Abdülhamid döneminde Osmanlı Devleti'nde faaliyetlerine başladığını belirtmektedir. Dolayısıyla, henüz MI6 kurulmadan önce bile, İngiliz derin devleti Osmanlı topraklarında ajanlık faaliyetlerine başlamıştır. Konuyla ilgili detaylı bilgilere kitabın 1. cildinden ulaşabilirsiniz.

Savaş tarihi uzmanlarından John Ferris, MI6 sayesinde Osmanlı yöneticilerinin çok yakından izlendiğini, attıkları adımların daha önce bilindiğini belirterek "İngiltere'nin kazananı belli bir satranç oyunu oynadığını" söylemektedir.314

Ferris, The British Army and Signals Intelligence During the First World War (I. Dünya Savaşı'nda İngiliz Ordusu ve Sinyal İstihbarat) adlı eserinde Arap, Ermeni ve Rum isyanlarının MI6 ajanlarının denetiminde çıktığını açıkça söylemektedir. MI6 ajanlarının, başta Enver ve Talat Paşa olmak üzere çok sayıda Osmanlı subayı ve devlet adamı ile yakın ilişkide olduğunu söyleyen Ferris, MI6'in bu devlet adamlarını da kullandığını belirtmektedir.

İngiliz tarihçi Keith Jeffery'e göre ise İngiltere, sadece Osmanlı'da değil, yeni Türkiye Cumhuriyeti'ndeki istihbarat faaliyetlerine de erken başlamıştır. MI6, bu yüzden en önemli ajanlarını Türkiye'ye göndermiştir. Özellikle İstanbul'a gelen ajanlar daha sonra en üst noktalara tırmanmışlardır. Bu yıllarda Türkiye'ye yollanan iki ajan Harold Gibson ve Wilfred Dunderdale özel olarak görevlidirler.315

İngiliz İstihbaratı Görev Sahası

Eski MI5 ajanı Annie Machon, İngiliz istihbarat servislerinin amacının devletin menfaatlerini korumak olduğunu belirtmiştir. Machon, kesin sınırları hiçbir zaman çizilemeyen ulusal güvenlik kavramını da oldukça elastiki bir nosyon şeklinde tanımlamıştır. Machon'a göre bu uğurda yapılan eylemler, farklı yasa dışı etkinlikleri kapsayabilir veya bu yasa dışı etkinlikleri kapatmak için kullanılabilir.

Machon, MI6'in yurt dışı faaliyetlerini genellikle konsolosluklardan yürüttüklerini belirterek, İngiliz istihbaratının etkinlik alanı içinde Türkiye'nin anahtar bir nokta olduğunu düşündüğünü söylemiştir. Machon'a göre bu nedenle İngiliz istihbaratı burada çok etkindir. Machon, İngiliz Dijital İstihbarat Servisi'nin (GCHQ) Kıbrıs'ta, bütün Doğu Akdeniz'de gerçekleşen iletişimi dinlemek ve analiz oluşturmak için kurulan çok büyük bir dinleme istasyonu bulundurduğunu belirtmektedir. İngiliz Dijital İstihbarat Servisi'nin asli görevi, siyasetçi, gazeteci, avukat vs. herkesi dinlemektir. Machon'a göre onlar için bölgede dinlenmeyecek kimse yoktur.

Machon, İngiliz istihbaratının, örneğin Türkiye'den bir ajan ya da yancı edinmek istediğinde izlediği stratejiyi ise şöyle anlatmıştır:



Potansiyel bir ajana üç yol ile yaklaşırlar. Birincisi; para ve ideoloji diğeri ise uzlaşma ve ego. Para, ideoloji ve ego yumuşak güçler. Sizinle çalışmayı onlar istiyorlarsa sana daha fazla iş birliğinde bulunacaklardır. Bu kişiyi tatile elinde bir çanta para ile yollarsın. Diğer bir yol ise ideolojidir. O da sizinle çalışmak isterse faydalı bir aktivite olur. Tabii ki bir de ego var.316

Machon, İngiliz derin devletine bağlı istihbarat kurumlarının, ana akım medyayı da hakimiyet altına aldığını açıkça belirtmektedir:



Mesela editörler arasında da ajan hiyerarşisi vardır. Neleri dahil edecekler, neleri dahil etmeyecekler bunları belirlerler. Kimisi muhabirdir. Aynı zamanda siyasetçilerle gazete çalışanları arasında bir iş birliği olur. Mesela gazeteciler ünlülerin telefonlarını kurcalar onların bilgilerini alır. Daha sonra siyasetçiler de usulsüzlüğün üstünü kapatır. Tabi ki İngiliz İstihbarat Servisi'nin (MI6) de bilişim operasyonları var.317

Eski MI5 ajanı Annie Machon, ana akım medyanın direk İngiliz derin devletinin kontrolünde olduğunu ve bu kontrolün, dünya siyasetine doğrudan etki ettiğini açık bir şekilde dile getirmiştir. Bu konuda kuşkusuz en çok konuşulan isim, özellikle İngiltere ve ABD'de en büyük medya gücünü elinde barındıran Rupert Murdoch'tır. Machon, bu konuyla ilgili şunları söylemiştir:



Murdoch İngiltere'de yıllardır "Kingmaker" (Kral Yapan) takma adıyla bilinmekte. Onun ve gazetesinin desteklediği başbakan adayı genellikle seçimi kazanır. ... 1997'de seçimi ezici üstünlükle kazanmadan önce, Tony Blair'in Murdoch tarafından dünyanın öteki ucuna çağrıldığını biliyoruz. Bence bu başbakanlığı isteyip istemediğine karar verilen bir iş görüşmesiydi. Görüşmeden sonra Murdoch ve gazetesi Tony Blair'i destekledi ve o da seçimi kazandı. Aynı durum David Cameron için de geçerli. Kısaca bütün siyasetçiler Murdoch'a kur yapıyorlar. ... Murdoch "atlayın" dediğinde siyasetçilerin soracağı soru; "ne kadar yüksekten" olacaktır.

Ana akım medyanın üst düzeylerinin, doğrudan İngiliz derin devletinin etkisi altında faaliyet yürüttükleri bir sır değil kuşkusuz. Murdoch, söz konusu isimler arasında en fazla öne çıkmış olmasıyla ünlü.

Machon, özellikle İngiliz istihbaratının kaynak olarak çoğunlukla gazetecileri kullandığını ve bir kısım gazetecilerin, özel istihbarat şirketlerine bilgi vererek ek gelir elde ettiklerini belirtmektedir. Bu şirketler, Stratfor, Diligence, Crawl, Blackwater gibi özel istihbarat kaynaklarıdır ve genellikle MI6 ya da CIA tarafından doğrudan halledilmesi sakıncalı olan işleri halletmektedirler.318

MI6: Fifty Years of Special Operations (MI6: Özel Operasyonların Elli Yılı) kitabının yazarı Stephen Dorril'in görüşlerine yer verilen "Playing Dirty - MI6 Documentary" (Hile Yapmak-MI6) belgeselinde, MI6 operasyonları ve bunlar için kullanılan taşeron şirketlerle ilgili şu açıklamalar yer almıştır:

MI6 dünyadaki politik durumu değiştirmek için black ops (kara operasyonlar) gerçekleştiriyor. (Stephen Dorril): "Buna hükümetleri devirmek, psikolojik operasyonlar, kara propaganda yapmak gibi işlemler dahil." Bu operasyonların istihbarat merkezleriyle ilişkilendirilememesi için ise genelde taşeronlar kullanıyorlar.319

Açıkça görülebildiği gibi MI6 gibi doğrudan Kraliçe'ye bağlı bir kısım ana istihbarat kurumları, genellikle işlerini taşeron özel istihbarat kurumları, çeşitli ülkelerden devşirilen ajan ve yancılar, özellikle ana akım medya adına çalışan bir kısım gazeteciler yoluyla halletmektedirler. İngiliz derin devleti, dünyaya hakim olma hedefindeki temel mekanizmanın istihbarat olduğunu gayet iyi bildiğinden, istihbarat ve medya kurumlarına geniş anlamda hakim olmuş durumdadır.



MI6'in İngiliz Askerleri Üzerinde Yaptığı Yasa Dışı Deneyler

İngiliz Dış İstihbarat servisi MI6'in, 1950'li yıllarda yürüttüğü gizli deneylerde, İngiliz askerlerine kendilerinden habersiz şekilde LSD kullandırttığı ortaya çıkmıştır. Söz konusu askerlere bahane olarak da grip virüsüne karşı bir tedavi arandığı söylenmiştir. Askerler bu yüzden deneye katılmayı kabul etmişlerdir. Ama işin aslında, gizlice LSD verilerek, sakladıkları sırları bu maddenin etkisi altında itiraf edip etmedikleri gözlenmiştir.1

Ayrıca İngiliz yetkililerin sinir gazı deneylerinde de kendi askerlerini kullandığı ortaya çıkmıştır. Bu sebeple İngiliz hükümeti tazminat ödemeye mahkum edilmiştir. İngiliz askeri laboratuvarında, on yıllar boyunca kimyasal ve biyolojik silah deneylerinde binlerce genç kullanılmıştır.2

Bu deneyler, Soğuk Savaş yıllarının en gerilimli günlerine rastlamaktadır. O yıllarda İngiliz derin devleti, düşmandan rahatlıkla istihbarat toplayabilecekleri bir sihirli maddenin peşindedir. İşte bu nedenle kendi askerlerini bile kobay olarak kullanmaktan çekinmemiştir.

1. Rob Evans, "MI6 pays out over secret LSD mind control tests", The Guardian, 24 Şubat 2006, https://www.theguardian.com/uk/2006/feb/24/military.past

2. İngiltere'de kobay asker skandalı, Evrensel, 20 Ağustos 1999, https://www.evrensel.net/haber/117388/ingiltere-de-kobay-asker-skandali



MI5 Ajanının İtirafı: "Prenses Diana'yı Ben Öldürdüm!"

2017 yılının Haziran ayında ölüm döşeğindeki eski MI5 ajanı John Hopkins, çeşitli itiraflarda bulundu. 80 yaşındaki emekli MI5 ajanı, 1973-1999 yılları arasında 23 ayrı suikast gerçekleştirdiğini ve bunların arasında Prenses Diana'nın da bulunduğunu itiraf etti.

Kendisinin teşkilat tarafından tetikçi olarak kullanıldığını belirten Hopkins, genellikle ülke içinde İngiltere'ye tehdit teşkil edilen kişileri yok etmekle görevlendirildiğini açıkça belirtti. Hopkins'in ifadelerine göre öldürülenlerin çoğu politikacı, aktivist, gazeteci ve sendika liderleri.

Hopkins, öldürdükleri arasında, kadın olması ve Kraliyet ailesine mensup olması nedeniyle Lady Diana'nın ayrıcalık taşıdığını ve ölüm emrinin Kraliyet ailesi tarafından verildiğini belirtmiştir. İngiltere'de Kraliyet ailesinin doğrudan İngiliz derin devletinin yoğun baskısı ve kontrolü altında olduğunu unutmamak gerekmektedir. Lady Diana, İngiliz derin devletinin kirli işleriyle ilgili çok fazla detay bilmesi nedeniyle İngiliz derin devleti tarafından katledilmiş; bunun için de Hopkins gibi kiralık katiller kullanılmıştır.

Hopkins'in açıklamaları şöyledir:

Lady Diana, Kraliyete ait çok fazla sır biliyordu. İçinde büyük bir kin vardı ve bütün bu çılgınca iddiaları kamuoyuna açıklayacaktı. Patronum bana onun ölmesi gerektiğini söyledi ve biz de bunu bir kaza olarak gösterdik. Daha önce bir kadın, hele ki bir prenses öldürmemiştim. Ama kurallara uydum; bunu Kraliçe ve ülke için yaptım.

Hopkins, bu konuda açılacak herhangi bir soruşturmanın sonsuza kadar süreceğini ve oldukça karmaşık olacağını, çünkü MI5 aktiviteleri ile ilgili oldukça az yazılı belge bulunduğunu belirtmiştir.

Bu görevi neden reddetmediği veya bu entrikayı neden deşifre etmediği kendisine sorulduğunda ise "MI5 ajanlarının Krallığa karşı bağlılık yeminleri vardır, Kraliyet ailesi söz konusu olduğunda tarafsız olamayız" cevabını vermiştir.1 Aslında burada Hopkins'in belirttiği, ölüm döşeğinde de olsa açıkça ifade edemediği ama sadece bir şifresini verdiği konu, bütün bu suikastların İngiliz derin devleti denetimi altında gerçekleştiği ve Kraliyet ailesinin, İngiliz derin devletinin direktiflerini uygulamaya mecbur bırakılmış bir sistemin liderliğini üstlendiğidir. Hileli diplomasiyi her zaman ustalıkla kullanan İngiliz derin devleti, burada da ön plana Kraliyet ailesini çıkarmakta, tüm kirli işlerden onların sorumlu tutulmasını sağlamakta, tüm emirlerin onlardan çıktığı imajını vermeye çalışmaktadır. Böylelikle yine, perde arkasında kalan ve bu sayede de sinsi faaliyetlerini aksatmadan yerine getiren İngiliz derin devleti olmaktadır. Lady Diana'nın dünyanın gözleri önünde katledilmesi, buna verilecek en önemli ve en elim örneklerdendir.

1. Baxter Dmitry, "Retired MI5 Agent Confesses On Deathbed: 'I Killed Princess Diana'", Your News Wire, 19 Haziran 2017, http://yournewswire.com/mi5-agent-killed-princess-diana/



Dünya İstihbarat Ağının Merkezi İngiliz Derin Devleti

Pek az bilinen önemli bir gerçek vardır. Genellikle ön plana çıkarılan dünyanın en büyük istihbarat kurumları, aslında İngiliz derin devleti tarafından kurulmuştur. Söz konusu istihbarat kurumlarının oluşum safhaları incelendiğinde, bu kurumların altyapılarını hazırlayan ve var edenlerin, genellikle ya MI6 ajanları oldukları ya da İngiliz derin devletinin çeşitli yapılanmalarından geldikleri anlaşılmaktadır.

Bunlardan özellikle dile getirilmesi gereken istihbarat kurumu kuşkusuz ki CIA'dir.

İngiltere Merkez Bankası'nda 1928-1963 yılları arasında müdür olarak görev yapan Londra Finans Merkezi'nden Sir Charles Jocelyn Hambro, CIA'in öncüsü ve prototipi sayılan, ABD'nin II. Dünya Savaşı sırasındaki istihbarat birimi olan Office of Strategic Services (OSS) kurumunun eğitimini üstlenmiştir. Savaş sonrasında ise CIA'in tüm lider kadrosunu eğiten İngiliz istihbaratı Özel Harekat Yönetimi'nin başındadır.320 Dolayısıyla CIA, sanıldığı gibi ABD halkının güvenliğini üstlenen bir istihbarat kurumu olmaktan çok, İngiliz derin devletinin denetiminde varlık gösterecek bir istihbarat kurumu olarak ortaya çıkmıştır.

CIA Başkanı Allen W. Dulles tarafından "CIA'in babası" olarak tanımlanan General William Donovan, 1941'de MI6'i incelemek üzere İngiltere'ye gitmiştir. II. Dünya Savaşı sonrasında ABD başkanı Roosevelt, CIA'in kurulması emrini vermiş ve bunun için İngiliz istihbarat servisi MI6'in örnek alınmasını istemiştir. General Donovan'a CIA'in nasıl bir yapıya sahip olması gerektiğini, Churchill ve dönemin MI6 Başkanı Stewart Menzies anlatmıştır. Donovan daha sonra "casusluk sanatını Menzies'den öğrendiğini" ifade etmiştir.321

CIA'in ilk başkanı Allen Dulles, 1921'de ABD'nin İstanbul Büyükelçiliği'nde çalışmaktadır. Bu sırada İstanbul İngiliz işgalindedir. CIA Başkanı olduğu dönemde Ajax Operasyonu'nda MI6 ile birlikte İran başbakanı Musaddık'ı deviren ve Şahı başa geçiren darbeyi organize etmiştir. Musaddık darbesinin temel sebebi ise, Musaddık'ın başa geldiğinde ilk işinin İngilizlere verilmiş olan petrol haklarını millileştirmesidir. Musaddık'ın darbeyi fark ederek İngiltere'nin Tahran Büyükelçiliğini kapatması sonucunda girişim engellenmiştir. Bunun üzerine İngiliz derin devleti, ABD'yi devreye sokmaya karar vermiştir.

Allen Dulles'in kardeşi John Dulles, İran darbesi sırasında Dışişleri Bakanı'dır. Dulles kardeşlerin İngilizlerin baskısıyla darbeyi organize ettiği tüm tarihçi ve siyasetçilerin mutabık kaldığı bir konudur.322

Allen Dulles, Kennedy tarafından görevinden alınmasına rağmen Kennedy suikastını araştıran komisyonun 7 üyesinden biri olmuştur.

ABD'deki 17 istihbarat kurumundan biri olan ABD Ulusal Keşif Ofisi'nin (National Reconnaissance Office - NRO) kurulması da yine İngiliz derin devletinin denetimindeki kurumların en başlıcalarından biri olan Committee of 300 (300'ler Komitesi) sayesinde olmuştur. Söz konusu kurumun bütçesi de ABD Kongresi'nde İngiliz derin devletine bağlı birkaç kişi tarafından denetlenebilmektedir.

Eski istihbaratçı ABD'li Dr. John Coleman, I. Dünya Savaşı'ndan sonra Skull and Bones (Kafatası ve Kemikler Cemiyeti) üyelerinin Amerikan istihbarat sistemini İngiliz modeli içinde yeniden tasarlayarak kendilerine bağlı hale getirdiklerini belirtmektedir.323

CIA ve MI6, Suriye'deki 1949 darbesini birlikte organize etmişlerdir. Bu darbeyi yapan General Adib Shishakli'nin yarattığı terör ortamı sonucunda Baas Partisi iktidara gelmiştir. MI6 Başkanı Sir James Black, Ebu Gureyb Cezaevi'ndeki ABD işkencelerinden haberdar olduklarını açıklamak zorunda kalmışlardır. Bunun hemen akabinde, Irak ve Afganistan işgalleri sırasında sorgulama ve işkencelere MI6 ajanlarının da katıldığı ortaya çıkmıştır.324 Bütün bunlar, Amerikan İstihbaratının MI6'den bağımsız hareket edemediğinin önemli bir kanıtıdır.

Gerçekte işkencehaneleri açan ve sistematik işkenceleri uygulamaya geçiren MI6'in ta kendisidir. Fakat işkence konularında İngiltere'nin adı hiç geçmemiş, sadece CIA ve ABD gündeme getirilmiştir. Black Site olarak adlandırılan uluslararası işkence merkezlerinde CIA ve MI6, birlikte sorgulama yapmışlardır. İngiltere'deki dört havaalanı, işkence görecek mahkumların taşımasında kullanılmıştır. Dönemin İngiliz Savunma Bakanı Lord George Robertson bu gizli işkencehanelerin NATO üyesi ülkelerde kurulmasını sağlamıştır. Daha sonra da NATO Genel Sekreteri olarak atanmıştır. Bu işkencehanelerde en çok kullanılan ve kişinin ağzını ıslak bezle kapatarak boğulma hissi ve aşırı acı vermeye dayalı olan "waterboarding" adlı işkence yöntemi ilk olarak 1970'lerde İngilizler tarafından İrlanda milliyetçilerine karşı kullanılmıştır.

Irak işgalinin sebebi olarak gösterilen kitle imha silahları konusundaki sahte raporların, MI6 ile bağlantılı ajanlar tarafından hazırlandığı anlaşılmıştır. Bu raporların hazırlanmasında özellikle İngiliz Milletler Topluluğu'ndaki ajanların kullanıldığı belirtilmiş ve bu sayede sunulan dokümanların uluslararası bir rapormuş gibi gösterilmesi sağlanmıştır.325

Bu konuda, Avusturalya istihbaratı için çalışan mikrobiyolog Rod Barton'un açıklamaları ilginçtir. Barton, kendisinden, kitle imha silahları iddiası ile ilgili sahte rapora, silahın varlığına dair inandırıcılığı artıracak bilgiler eklemesinin istendiğini söylemiştir. Bu raporu hazırlayanlardan biri olan David Kelly ise, rapora sahte belgeler eklendiğini BBC'ye anlattıktan iki gün sonra ölü bulunmuş ve olayın intihar olduğu söylenmiştir.326



Yüklə 2,34 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   34




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə