Üst Akıl İngiliz Derin Devletinin İçyüzü Cilt


Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz. (Al-i İmran Suresi, 139)



Yüklə 2,34 Mb.
səhifə27/34
tarix08.09.2018
ölçüsü2,34 Mb.
#67646
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   34

Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz. (Al-i İmran Suresi, 139)

Dikkat edilirse, medeniyetler çatışması fikri de, yapıcı kaos önerisi de diyalektik terimlerdir. Söz konusu ideolojilerin diyalektik materyalist zihniyetler tarafından gündeme getirildiği ve İngiliz derin devletinin, "dünyayı hayali bir komün sistemine dönüştürme" projesinin bir parçası olduğu anlaşılabilmektedir.

Çatışmalar hiçbir zaman gelişmeye izin vermeyeceği gibi, "kaos" da gerçekte var olmayan bir terimdir. Kaos, kainatta var olan şeylerin tesadüfi olarak bir araya gelmesi, biçimden ve düzenden yoksun ve uyumsuz olması fikrini ifade eder. Bu tesadüfi ve karmaşık olduğu iddia edilen sistemin ise, kendi kendine işlediği ve bir güzergahı olmadığı iddia edilir.

Oysa kaos kavramı, sadece diyalektik materyalistlerin kendi Darwinist ve materyalist düşüncelerine uygun olarak geliştirdikleri hayali bir terimdir. Kainatta "kaos" diye bir şey yoktur. Kainatta hiçbir şey başıboş değildir. Her bir zerre Allah'ın kontrolündedir. Allah, her bir zerreyi yarattığı gibi, onları her an kontrolü altında tutmaya da kadirdir:



Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa istiva eden O'dur. Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni ve ona çıkanı bilir. Her nerede iseniz, O sizinle beraberdir, Allah, yaptıklarınızı görendir. Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. (Sonunda bütün) işler Allah'a döndürülür. (Hadid Suresi, 4-5)

Kainatta kuşkusuz kargaşalar ve afetler de meydana gelir. Diyalektik materyalistlerin hatası, bu olayları başıboş zannetmeleridir. Oysa kargaşa ve afetlerin de tümü Allah'ın kontrolündedir. Mevcut düzenin dışında gibi gelişen olayları, çatışmaları, depremleri, savaşları kasıtlı bir amaçla Allah yaratır. Dünyayı Allah, güzelliklerin yanı sıra, zorluklar, belalar ve imtihanlarla yaratacağını zaten belirtmiştir. Dünya, işte bu yaratılışa uygun davranmaktadır.

Dolayısıyla "kaos" kelimesi başlı başına yanlıştır. Yeryüzünde veya kainatta "kaos" diye bir kavram yoktur. Yeryüzünde ve kainatta 'tesadüfen gelişen hiçbir olay yoktur. İnsanın kaderi de, kainatın kaderi de mutlaka Allah'ın Katında belirlidir:

Gaybın anahtarları O'nun Katındadır, O'ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve her şey) apaçık bir kitaptadır. (Enam Suresi, 59)

İngiliz Derin Devletinin Çatışma Planı ve Kiralık Ordular

İngiliz derin devleti, özellikle Ortadoğu'daki şiddetin ideolojik altyapısını hazırlarken, bunun lojistiğinin de planlamasını kuşkusuz yapmıştır. Arap Baharı gibi Sorosçu devrimlerin hemen arkasından pek çok ülkenin karışacağını bilmektedir. Arap Yarımadası'nın çeşitli ülkelerini, yanlarına Mısır gibi diğer Arap ülkelerini de katarak Katar'a karşı kışkırtırken, oluşacak ortamın neye benzeyeceğini önceden tasarlamıştır.

İşte bu nedenle İngiliz derin devletinin daima hazırda tuttuğu kiralık orduları veya özel yetiştirilmiş terör örgütleri vardır. Irak işgal edildiğinde ortalığın nasıl hemen terör örgütleriyle dolduğu, Suriye iç savaşının nasıl terör savaşı haline geldiği hemen anlaşılmaktadır. Kiralık ordular bölgelere gönderilmekte, üstlendikleri misyonları para karşılığı yerine getirmektedirler. Bir ideolojisi olduğunu zannettiğimiz çeşitli terör örgütleri, çoğunlukla sadece İngiliz derin devletinin üretimidir. Hedef ne "İslam devleti kurmak" ne de ülkeleri ele geçirmektir. Bu insanların tek hedefi, kargaşa ortamını ateşlemek ve paralarını almaktır.

Elbette kitle psikolojisi ve provokasyonun İngiliz derin devletinin en fazla kullandığı unsurlar olduğu da unutulmamalıdır. Belli bir kesim İngiliz derin devletinin kiralık ordusu olarak hareket ederken, bu topluluklara ideolojileri uğruna samimi olarak dahil olan çok fazla kesim vardır. Bunlar, aslında İngiliz derin devletinin paralı askerlerine hizmet ettiklerini bilmeden kendilerini ölüme atmaktadırlar. Nasıl bir deccali sisteme hizmet ettiklerinin farkında dahi değildirler. Sadece aldatılmışlardır. İngiliz derin devletinin propaganda oyunu, kitleler üzerinde etkili işlediğinden, örneğin İngiliz derin devleti denetimindeki bir terör örgütünün militan devşirmesi oldukça kolay olmaktadır.

İstatistiklere göre, son yıllarda dünyada yer alan savaşların sadece %10'u devlete bağlı düzenli ordular arasında gerçekleşmiştir. Geri kalanı terör grupları, ne olduğu belirsiz olan ve devamlı isim değiştiren silahlı gruplar ve dijital askerlere ait çatışmalardır. İngiliz derin devletinin paralı askerleri, bu silahlı gruplar içinde boy gösterirken ve organizasyonu sağlarken, çeşitli paravan güvenlik şirketleri ön plana çıkarılır. Bu paravan şirketlerde görevli kişiler genellikle emekli İngiliz ve ABD askerleridir. Söz konusu paravan şirketlerin varlığı İngiliz derin devleti için önemlidir; keza savaş ortamında gerçekleşen savaş suçlarından bu şirketler sorumlu tutulmakta, hiç kimse İngiltere veya ABD'yi doğrudan suçlayamamaktadır. Aynı zamanda milyonların katledildiği savaş suçları işlenmekte, suçlusu ise bulunamamaktadır.

Bunlardan bir tanesi, Vanity Fair dergisindeki bir makale ile dünyaya duyurulan iş adamı Erik Prince ve terör şirketi Blackwater'dır. Tıpkı duruma göre isim değiştiren diğer terör şirketleri gibi Prince'in terör şirketi de önce Blackwater, sonra XE, ardından da Academi isimlerini almıştır.

2007 yılında Blackwater'ın paralı askerleri, Irak'ta caddede yürüyen 17 kişiyi zevk için öldürmüşler, bunun videoları ortaya çıkınca Prince hakkında büyük bir soruşturma açılmıştır. Dönemin CIA direktörü ise Prince'i basına deşifre etmiştir. Prince, Vanity Fair'e verdiği röportajda şunları söyleyecektir: "En riskli bölgelerde kendimi ve şirketimi CIA hizmetine verdim. Onlar ise beni otobüsün altına attılar."486

Suçlu, katil, uyuşturucu müptelası ve hatta hükümlülerden oluşan ordular, Ortadoğu'da işgal edilen bölgelerin tümündedirler. Para kazanmak dışında hiçbir amacı olmayan ve kolayca adam öldürebilen bu kişilerin amacı sadece kargaşa ortamını daha da genişletmektir. 17 masumu zevk için öldüren bir psikopatın neden ve nasıl bunu yapabildiği pek çokları için yanıt bekleyen önemli bir soruyken, yetkililer bununla çok ilgilenmek istememişlerdir. Bunun gibi binlerce olay aslında her an ve kayıtsızca gerçekleştirilmektedir. Nitekim Prince, bütün bunların ortaya çıkmasından ve CIA'e açıkça sitem etmesinden sonra bile görevine gizliden gizliye devam etmiştir.

Afganistan'da, her bir Amerikan askerine karşılık, taşeron şirketlerin getirdiği üç kiralık asker bulunmaktadır. Irak'ta, her Amerikan askerine karşılık iki kiralık asker vardır.

Söz konusu kiralık ordular, kimi zaman radikal terör gruplarının yanında, kimi zaman da YPG gibi komünist terör gruplarının yanında yer almışlardır. Kimi zaman isimsiz topluluklar olarak sadece ortalığı karıştırmışlardır. Prince ve şirketinin Türkiye toprakları üzerinde PKK/PYD içinde de konuşlandıkları bilinmektedir. Academi'nin paralı savaşçılarının Hakkari Çukurca'daki çatışmalarda, doğrudan PKK'ya destek verdikleri ortaya çıkmıştır.487

2016 yılında Milli Gazete, Erik Prince'in sessiz sedasız Türkiye'ye yaptığı ziyareti gündeme taşımış ve Prince'in Türkiye'de bulunma sebebini sorgulamıştır. Dönemin ABD Başkan Yardımcısı Biden'ın ziyareti öncesi gerçekleşen bu ziyaret, nedense pek kimsenin dikkatini çekmemiştir. Dolayısıyla bu ziyaretin nedeni hiç anlaşılamamıştır.488 Fakat bilinen bir şey, ABD menşeli silahların Blackwater tarafından Kandil'e gönderildiğidir. Şimdi ise ABD bu silah sevkiyatını gizlemeden ve taşeron örgütlere ihtiyaç duymadan yapmaktadır. Çünkü ABD'nin kan dökücü kiralık ordusu, artık az bir çıkar için insan öldüren ve tümüyle katillerden oluşan YPG'dir.

Kiralık ordu pazarlayan şirketler kuşkusuz Blackwater ile sınırlı değildir. Şu an pek çok taşeron şirket, özellikle Ortadoğu'nun kargaşa dolu bölgelerinde doğrudan, Türkiye gibi kargaşaya çekilmek istenen ülkelerde ise dolaylı olarak faaliyet halindedir.

Buradan anlamamız gereken ise şudur: Ortadoğu'daki savaşlar, sanıldığı gibi özgürlük veya bağımsızlık mücadelesi adına yapılmamaktadır. Ortadoğu'da çıkarılan savaşların tek amacı, daha fazla kavga ortamı oluşturmak ve daha fazla savaş çıkarmaktır. Bu kiralık askerlerin hiçbirinin amacı savaşı sona erdirmek değildir; zira onlar savaştan para kazanmaktadırlar. İngiliz derin devletinin de amacı hiçbir zaman savaşı sona erdirmek olmamıştır. Dolayısıyla Müslümanların, Suriye'deki savaşın, Irak'taki terörün, Yemen'deki katliamın kendi kendine sona ermesini beklemeleri boşunadır. Bu savaşlar, aklıselim Müslümanların doğru ve kararlı tutumu olmadıkça şunlar tarafından sürekli devam ettirilecektir.

İngiliz derin devletinin elinin altındaki silah ticaretinin, çok büyük bir pazar olduğu da unutulmamalıdır. İngiliz derin devleti bu pazarı savaşlarla özel olarak beslemektedir. İngiliz derin devletine göre, eskimeye yüz tutmuş silahlar bir şekilde kullanılmalı, yerine yenileri pazarlanmalıdır.

İşte bu nedenle, İngiliz derin devleti, savaşların hiç bitmediği bir dünya hesap etmektedir. Bunu ise, savaş ideologlarının sürekli insanlara savaşı makul gösterecek fikirler üretmeleri, taşeron terör şirketlerinin kendileri için oldukça karlı olan savaş pazarından milyonlarca para kazanmaları, cephede ise kiralık katillerin savaşması ile sağlamayı planlamaktadır. Bunun sonucunda ise Ortadoğu'nun hiçbir şekilde istikrar görmeyeceği, masum insanların ise hiç durmaksızın katledildiği bir ortam oluşacaktır. İşte İngiliz derin devletinin dünyaya sunduğu hayat anlayışı budur; ve bu anlayış şu anda aktif olarak uygulanmaktadır.

Yüce Rabbimiz, Deccal Komitesi'nin daima bir bozgunculuk peşinde olduğunu şu şekilde tarif etmiştir:



...Onlar ne zaman savaş amacıyla bir ateş alevlendirdilerse Allah onu söndürmüştür. Yeryüzünde bozgunculuğa çalışırlar. Allah ise bozguncuları sevmez. (Maide Suresi, 64)

Sivil Katliamlar İçin Bulunan Kılıf: İkincil Zarar

2010 yılında, Wikileaks belgeleriyle ortaya çıkan 2007 yılına ait bir görüntü kaydı, bütün dünyanın bir anda kanını dondurdu. Kayıtta Amerikan hava timi Bağdat'ta bir hedefi vuruyor, 12 kişiyi şehit ediyor, ardından ise katliamı gerçekleştiren ekip kahkahalarla gülüyordu. Bu kişilerin katlettiği 12 kişi, yanlışlıkla vurulan sivillerdi; hatta bunların iki tanesi Reuters için çalışan iki Iraklı'ydı.

Ardından ortaya çıkan bir başka videoda ise iki tane Apache helikopterinin yine sivil hedefi vurduğu belgeleniyordu. Şehit edilenler arasında bir başka Reuters fotoğrafçısı olan 22 yaşındaki Namir Noor-Eldeen ve onun şoförü bulunuyordu.489

Bu ve bunun gibi videolar Irak'ta neler olduğunu bizlere biraz olsun gösterse de, bu videoların piyasada bulunmasının kuşkusuz bazı derin sebepleri de yok değil. Bunlardan ilki, İngiliz derin devletinin sivil katliamları savaşın doğal bir sonucu gibi göstermesi, ikincisi buradaki bütün suçu ABD'ye atarak hedefteki ülkenin ABD olmasını istemesi, üçüncüsü ise, kendi elemanlarını –Reuters muhabirlerini– harcayarak mazlum konuma düşmesi. (Söz konusu Reuters muhabirlerinin Iraklı olmaları ve İngiliz derin devleti tarafından kolaylıkla harcanmaları dikkat çekicidir.)

Ne acıdır ki bu sivil katliamlar, özellikle Irak, Suriye ve Libya savaşlarında ve şu anda gözlerden ırak olarak süren Yemen Savaşı'nda yoğun olarak devam etmektedir. İngiliz derin devleti yandaşları, gerçekleşen sivil katliamları, savaşın "kaçınılmaz sonucu" olarak empoze etmişler ve buna Collateral Damage (İkincil Zarar) adını vermişlerdir.

Yapılan rastgele, kontrolsüz ve duygusuz katliamları hafifleştirmek, masumlaştırmak için uydurulan böyle bir deyim bilimsel terminolojide yerini aldığında, garip bir şekilde legalleşmiş olmaktadır. Nitekim "ikincil zarar" ifadesinin kullanıldığı hemen her yerde, bunun "legal" bir eylem olduğu ısrarla vurgulanır. Bir başka deyişle, hiçbir suçu olmayan bir sivil, bombardıman uçaklarıyla şehit edilebilmekte; bunun hesabı sorulamamakta; şehit edilen siviller, istatistiklerdeki yerlerini almaktadırlar.

Iraq Body Count Project'in yaptığı araştırmalara göre, Mart 2003 ile Mart 2017 arasında sadece Irak'ta, atılan bombalar ve drone saldırıları sonucunda şehit edilen sivil sayısı 178.587 – 200.029 arasındadır.490 Söz konusu kurum, bu sayılara dahil edilmeyen daha pek çok kayıp sivilin bulunduğunu da not etmiştir.

Suriye'de ise Mart 2011'de başlayan iç savaş sonucunda, Syrian Centre for Policy Research araştırmasına göre toplam 470 bin kişi şehit edilmiştir.491 Syrian Martyrs verilerine göre bu sayının 151.888'ini siviller oluşturmaktadır. Syrian Martyrs verilerinin BM oranlarından daha fazla olmasının sebebi ise, verilen kayıpları bölgede tespit edebilmeleri ve isimsiz kayıpları da kayda geçirmeleridir. Dolayısıyla bu verileri dikkate almak daha gerçekçi görünmektedir.

Syrian Observatory for Human Rights'ın Mart 2017'de yayınladığı rapora göre ise, çatışmalar sırasında şehit olan çocukların sayısı 17.411; kadınların sayısı ise 10.847'dir.492

İngiliz istihbaratının derin isimlerinden George Orwell, 1946'da yazdığı bir makalesinde, "politik üslubun, genellikle savunulmaz şeyleri savunmak" amacını taşıdığını belirtmiş ve "bu nedenle politik dilin örtmece, varsayılan iddiayı gerçekmiş gibi kabul etme ve şüpheli bir müphemliğe doğru yoldan sapma içermesi gerektiğini" söylemiştir.493 Orwell burada aslında, İngiliz derin devletinin kullandığı gizli yöntemi tarif etmektedir. Dünyanın gözleri önünde uygulanan katliamlara, politik bir üslup içinde kılıf bulunmuş ve tüm dünya buna alıştırılmıştır. Sivil kayıplar, oraya gelen işgalcilerin haksız yere uyguladığı savaşın "doğal bir sonucu" olarak gösterilmektedir. Böylelikle İngiliz derin devletinin sinsi bir stratejisi uygulamaya konmakta, derin devletin kendince "değersiz" gördüğü kitleler, dünyaya da önemsiz gibi gösterilmekte ve ölümlerinin çok da bir şey ifade etmediği izlenimi oluşturulmak istenmektedir. (Bölgede zulme maruz kalan ve şehit olan tüm kardeşlerimizi tenzih ederiz).

Bu strateji aynı zamanda "Müslümanları değersiz gösterme" stratejisini de içine almaktadır. Uzun zamandır Ortadoğu halklarına tahakküm eden İngiliz derin devleti, onların zaman içinde elimine edilmesi gereken kitleler olduğuna inanmaktadır. Onun hedefi özellikle İslam camiasının yok edilmesi olduğundan, bu toplulukların hem dinine, hem milli ve manevi değerlerine, hem de kimliklerine vurarak bunu kısa yoldan halledebileceğine inanmaktadır. "İkincil zarar" gibi pervasız terimler, bu hedefi basitleştirmek ve kabul edilebilir hale getirmek içindir.

Ne acıdır ki, bir kısım Ortadoğu halkları bu sinsi stratejinin esiri olmuş ve kendini değersiz görme hastalığına tutulmuştur. Bu, hurafeci bir din anlayışına bağımlı kalmalarından, dolayısıyla İslam'ın kendilerine verdiği üstün değeri bilmemelerinden ve İngiliz derin devleti gibi hain güçleri kendilerinden gerçekten üstün zannetmelerinden kaynaklanmaktadır. Bunun giderilmesi için, İngiliz derin devletinin bir Deccal Komitesi olduğunun ortaya çıkarılmasına ve Ortadoğu halklarına İslam dininin gerçek ruhunun tanıtılmasına acil ihtiyaç vardır. Gerçek İslam'ı tanıyan ve uygulayan bir Müslüman, üstün, kaliteli, seçkin, bakımlı, akıllı ve moderndir. Bir kısım İslam toplumlarında pek de bilinmeyen bu gerçek mutlaka anlatılmalı; hurafe kaynaklarındaki değil, Kuran'daki İslam onlara tanıtılmalıdır.

Yüce Rabbimiz Müslümanlara, kendilerine şan ve şeref getirecek olan Kuran'ı esas almalarını öğütlemektedir:

...Hayır, Biz onlara kendi şan ve şeref (zikir)lerini getirmiş bulunuyoruz, fakat onlar kendi zikirlerinden yüz çeviriyorlar. (Müminun Suresi, 71)

4. İngiliz Şiiliği – İngiliz Sünniliği

İngiliz Şiiliği ve İngiliz Sünniliği kavramı, İngiliz derin devleti tarafından Müslümanları parçalamak adına geliştirilmiş ideolojilerdir. Bu ideolojileri ve bu konuda himayesi altına aldığı çeşitli ajanları kullanarak İngiliz derin devleti, Sünni Müslümanlarla Şii Müslümanlar arasında nifak çıkarmak ve Ortadoğu'yu mezhep savaşları adı altında kana bulayarak parçalamak amacını gütmektedir. Suni olarak oluşturulmuş bu kavramlar, ne acıdır ki, Ortadoğu'da çeşitli çevrelerde etkili olmuş ve özellikle Irak ve Suriye gibi karışık bölgelerde iç savaşları şiddetlendirecek bir unsur olarak teşvik edilmiştir. Mezhep kavgası, İngiliz derin devletinin İslam camiasını çöküşe uğratmak için kurguladığı en sinsi planlardan biridir.

Neyse ki, husumetin güçlendirildiği bir dönemde tehlikeye yönelik çağrılarımız karşılık bulmuş ve İngiliz derin devletinin fitne tohumlarını asıl olarak yaymak istediği İran'da aklıselim isimler ortaya çıkarak önemli açıklamalar yapmışlardır. Başta İran İslam Cumhuriyeti dini lideri Hamaney olmak üzere İranlı liderler, akademisyenler ve uzmanlar, bu fitnenin suni olarak ortaya atılan bir "İngiliz Şiiliği" olduğunu dile getirmiş ve sağduyulu Müslümanları bununla ilmi mücadeleye davet etmişlerdir.

İran'da Uluslararası ve Bölgesel Konular Uzmanı Seyyid Hadi Efkahi, İsfahan Üniversitesi'nde gerçekleştirilen "Gerçek İslam" adlı sempozyumda, İngiliz Şiiliği'ni, "İslam vahdetinin omuriliğine isabet eden bir şarapnel parçasına" benzetmiş ve şunları söylemiştir:



Doktorlar bu şarapneli çıkarmak için yeterince dikkatli olmazlarsa ve merceiyetle (Geçmişteki değerli İslami mercilerin yolunu devam ettirmek için İran'da oluşturulmuş, kanun ve reformların ana hatlarını belirleyen, tebliğ ve yardım faaliyetlerini yerine getiren bir makam) ilgili olan Londra Şiiliği meselesinde hassasiyet gösterilmezse eğer, Şia'nın vücuduna büyük bir darbe vurulmuş olur.

Efkahi, konuşmasına şu sözleri eklemiştir:



İngiliz Şiiliği konusu, günümüzde en önemli ve en tehlikeli meselelerden biridir; zira siyasi meseleler çok rahat analiz edilebilir ancak Londra Şiiliği konusu oldukça hassastır.

Efkahi, İngiliz Şiiliği ile ortaya çıkanların hedeflerini ise şöyle anlatmıştır:



Onlar medya aracılığıyla meydana çıktılar ve nitekim medyanın bıçağı kılıçtan daha keskin ve nüfuzu da daha fazladır. Kılıcın bedenle ilişkisi vardır oysa zehirlenmiş kalemler sevgi ve nefret odaklıdırlar, yani kalbi hedef alırlar.494

Buradaki tarifler önemlidir. Mezhep kavgası, İngiliz derin devletinin İslam camiasını çöküşe uğratmak için kurguladığı en sinsi planlardan biridir. İslam camiasının bir kısmı da bu oyuna kanmış ve mezhep kavgaları gereksiz yere Ortadoğu'nun bir bölümünü kan denizine dönüştürmüştür.

Aslında İngiliz Şiiliği ve İngiliz Sünniliği oyunu, Osmanlı içinde Arap isyanlarını tetikleyen Gertrude Bell ve T. E. Lawrence'ın başlattığı bir oyundur. Yüzlerce yıldır birlikte yaşayan kardeşler, ilk defa bu oyun sonucunda birbirlerine düşmüşlerdir. Ortadoğu'da yaşanan bu ayrılık, hatırlanacağı gibi, gizli yapılan 1921 Kahire Konferansı'nda "40 Harami"nin Ortadoğu'nun yeni sınırlarını çizmesine neden olmuştur. (Detaylı bilgileri kitabın 1. cildinde bulabilirsiniz.)

Bu stratejinin öncesinde tarihte hiçbir zaman Sünni-Şii kavgası olmamış, böyle bir mezhep mücadelesi ile karşılaşılmamıştır. Osmanlı Devleti içinde Şiiler, İngilizlere karşı Osmanlılarla birlikte savaşmış, Kut'ul Amare zaferi, bu ittifak sonucunda gerçekleşmiştir.

Şii ağırlıklı İran, Sünni ağırlıklı Türkiye ile 400 yıldır barış içinde yaşamaktadır ve dünyanın en eski sınırlarından birine sahiptir. İngiliz derin devletinin oyunu bir tek bu iki köklü ülke üzerinde etkili olamamış, derin devletin tüm teşebbüslerine rağmen Türkiye ve İran dostluğu artarak devam etmiştir. Söz konusu iki ülke, Ortadoğu'da, İngiliz derin devletinin sinsi çabalarına rağmen istikrarını gerçek anlamda koruyan yegane ülkelerdir.

I. Dünya Savaşı öncesinde başlatılan bu oyun, Ortadoğu'yu gereği gibi parçalayabilmek için genişletilmiş ve İran üzerinde yapılan bir ameliyata dönüşmüştür. İran'da 1979'da gerçekleşen devrim sonrası, İran'dan İngiltere'ye başlayan büyük göç dalgası, İngiliz derin devletinin yeni bir İran stratejisi geliştirmesine yol açmıştır.495

İngiltere'ye göç eden İranlıların bir kısmı maddi gerekçelerle ya da eğitim amacı ile gitmişse de, aralarında oldukça fazla sayıda İran karşıtı mevcuttur. Bunların bir kısmı kısa süre içinde İngiliz derin devletinin İran'a karşı kullanacağı ajanlar haline getirilmiştir.

Bu muhaliflerin içinde, "Gulat" olarak da isimlendirilen bazı Şii din adamlarının öncülüğünü yaptığı, aşırılık yanlısı akımın üyeleri önemli bir yer tutmaktadır. İngiltere'de ikamet eden ve kendilerine ait televizyon kanalları olan bu din adamlarının savunduğu akım, bağlantıları nedeni ile "İngiliz Şiiliği" olarak isimlendirilmektedir.

İngiliz Şiiliği olarak adlandırılan bu harekete, yine İngiltere'de yaşayan bir kısım sözde Şii din adamları iştirak etmektedir. Bu kişiler, Şii olmayanları "şirk ehli" kabul etmekte, televizyon kanallarında Hz. Ebubekir (ra), Hz. Ömer (ra), Hz. Osman (ra) ve Hz. Ayşe (ra)'a ve Müslümanların büyük değer verdiği şahsiyetlere ve mukaddesatlarına sürekli olarak kendilerince hakaret etmektedirler.496 (Değerli Halifelerimizi, Hz. Ayşe (ra)'ı ve Sahabelerimizi tenzih ederiz)

Seyyid Hadi Efkahi; İngiliz Şiileri'nin sadece kendilerini gerçek Müslüman olarak gördüklerini, kendilerinden olmayan diğer Şiileri bile sapkın olarak nitelendirdiklerini belirtmektedir.

Efkahi'ye göre aynı zamanda bu kişilerin en belirgin özellikleri Ehli Sünnet'e duydukları nefrettir. Söz konusu grupların, uydu üzerinden 24 saat yayın yapan 17 TV kanalı mevcuttur. İmam Hüseyin 1-2-3, Baki, el-Envâr 1-2, Zehrâ, el-Mehdi, Hatice TV, Ebal Fazl Abbas, Teen Ch 4, Fedek gibi isimlerle tanınan bu kanallarda, kendilerinden olmayanlara yönelik oldukça saldırgan bir yayın politikası izlenmektedir.497

Programlarda, hem Şii-Sünni ihtilafı körüklenmekte hem de dindar Şiiliğin de karalandığı görülmektedir. Bunun sebebi, bu grubun Ehli Sünnet'e karşı hasmane tavrının, İran önderi Humeyni ve İran'ın bugünkü dini lideri Ali Hamaney tarafından da hiçbir zaman tasvip edilmemiş olmasıdır.

Söz konusu akımın liderlerinden İngiltere'de yaşayan Müçteba Şirazi'nin, "Sünnileri öldürmek farzdır" şeklinde fetvada bulunması gerilimi yükseltmiştir. Buna karşılık, Irak Şiileri'nin dini lideri Ayetullah Sistani, vicdanlı davranarak Irak'taki Sünniler'in korunması gerektiğine dair açıklama yapmıştır. Şirazi ve yandaşları, İslam'a uygun, barış yanlısı açıklamalarda bulunan Ayetullah Sistani'yi kafir ilan etmişlerdir. Aynı şekilde Hamaney'e de ağır hakaretlerde bulunmuşlardır.

Efkahi, Şiilere özgü olarak sonradan geliştirilen bazı gelenekleri de şüpheli bulmaktadır. Bunlar arasında, Hz. Ömer (ra)'in şehit edildiği günün İngiliz Şiilerince bayram olarak kutlanması, "kama vurma" eyleminin teşvik edilmesi (kama vurmak, bazı Şiilerin Kerbela'da yaşananları canlandırma düşüncesiyle kendilerini zincirlerle döverek veya kılıç ve kamalarla başlarına vurarak kanlarını akıttıkları törendir) ve Ehl-i Beyt hanımlarının çöldeki meşakkatli yolculuklarını sembolize ettiği gerekçesi ile kadınların dikenler üzerinde yürütülmesidir.

Efkahi, Şii ve Sünni ittifakını zedelemek üzere Şii toplumlarına sonradan getirilen bu tip geleneklerin arkasında kimlerin olduğunun da araştırılması gerektiğini söylemektedir. Efkahi'ye göre bu gelenekler son zamanlarda daha fazla ön plana çıkarılmaktadır. Toplumsal eylem ve uygulamaların İngiliz derin devleti tarafından daima kullanılan etkili bir silah olduğu bir gerçektir.

İran İslam Cumhuriyeti dini lideri Ayetullah Ali Hamaney de, 2013 yılında, Gadir-i Hum Bayramı münasebetiyle kalabalık bir gruba hitap etmiş ve Sünni ve Şii mezhep mensuplarının birbirlerine hakaret etmekten kaçınmalarının çok önemli olduğuna işaret etmiştir. Konuşmasının devamında şunları söylemiştir:



Şii adıyla diğer İslam mezheplerinin duygularını tahrik etmek İngiliz Şiiliği'dir. Bu da bölgede büyük yıkım ve katliamlara neden olan IŞİD ve Nusra gibi ABD ve İngiliz casusluk servislerine bağlı habis terör gruplarının ortaya çıkmasıyla sonuçlanıyor. Ehl-i Sünnet'in mukaddesatına hakaret etmek İngiliz Şiiliği'nin işidir.498

Ayetullah Ali Hamaney, açıklamasında, İngiliz Şiiliği temsilcilerinden Müçteba Şirazi ve Yasir Habib gibi kişilerin İngiliz İstihbarat Örgütü MI6'in kontrolünde olduğunu ve mezhep savaşlarını körüklemekte kullanıldıklarını da ifade etmiştir. Bunun üzerine İran yönetimi, Ocak 2015'te, uydudan yayın yapan söz konusu kişilere ait 17 TV kanalının, Sünni ve Şii Müslümanlar arasında ihtilaf çıkardıkları gerekçesiyle, İran'a yönelik yayınlarını durdurmuştur.

Ayetullah Ali Hamaney'in şu açıklamaları büyük önem teşkil etmektedir:

İster Şii ister Sünni olsun, bütün İslam mezhepleri ihtilaf oluşturmaktan sakınmalıdır ve unutulmamalıdır ki; Hz. Peygamberin (sav), Kuran'ın ve Kabe'nin varlığı, vahdet ve birlik eksenlidir.499

Dünya Ehlibeyt Kurultayı Başkanı Ayetullah Şebusteri ise İngiliz Şiiliği için; "Düşman, bugün İslam aleminde Sünni karşıtı bir Şii fanatizmi oluşturma peşindedir. İngiliz Şiiliği, bidat ve hurafeleriyle, Müslümanların katledilmesi için düşmanların eline malzeme sunmaktadır." ifadelerini kullanmıştır.500

Görülebildiği gibi İngiliz derin devletinin sahte bir İngiliz Şiiliği yayma stratejisi 1979'dan sonra gitgide gelişmiş ve Ortadoğu coğrafyasına büyük belalar getirmiştir. İran'da başta Ayetullah Hamaney olmak üzere, aklıselim Müslümanlar bu belayı hemen fark etmiş ve özellikle Şii-Sünni diye bir ayırım olmadığına vurgu yaparak bu oyunu bozmaya çalışmışlardır. İran liderlerinin bu sağduyulu tavrı takdire şayandır. Ancak yeterli değildir. İngiliz derin devletinin yaygınlaştırdığı bu felaketi durdurmak için bütün İslam aleminin bir arada, Sünni-Şii bir araya gelerek bu oyunu bozmaları gerekmektedir.

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın ise, bu oyunu bozmak için yaptığı açıklamalar takdire şayandır. Sayın Cumhurbaşkanımız, 13. İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi sırasında yaptığı konuşmasında şu önemli sözlere yer vermiştir:



Her zaman ifade ettiğim gibi, benim dinim Sünnilik de değildir, Şiilik de değildir; benim dinim İslam'dır. Ben, tıpkı 1 milyar 700 milyon kardeşim gibi sadece ve sadece bir Müslümanım. Diğer tüm farklılıklar bu inancımın, bu sıfatımın gerisindedir.501

Sayın Cumhurbaşkanımız, Türk-Arap Yükseköğretim Kongresi Kapanış Oturumu Gala Yemeği'nde yaptığı konuşmasında ise şu sözleri söylemiştir:



Ne yazık ki İslam dünyası şu anda Şia ve Sünnilik tehdidi altındadır. Ben bunu İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesinde de konuştum. Bizim Şiilik diye bir dinimiz yok. Bizim Sünnilik diye de bir dinimiz de yok. Bunlar birer yoldur. Ama bizim bunların üzerinde tek dinimiz var. O da İslam'dır ve bizler birer Müslüman olarak kardeşliğimize asla gölge düşürmemeliyiz.502

Bu sözler önemlidir; keza, İngiliz derin devleti bu konuda sadece İran'da değil, Türkiye'de de çeşitli teşebbüslerde bulunmuştur. Özellikle 15 Temmuz darbe girişimi sırasında bu teşebbüsler ayyuka çıkmış ve darbe girişiminin hemen arkasından ülkemiz genelinde çeşitli gerekçelerle İran karşıtlığı provokasyonu başlamıştır. Geniş çaplı bir İran ve Şii karşıtlığı projesi, tehlikeye sürekli olarak dikkat çekmemiz, ısrarlı anlatımlarımız ve İngiliz derin devletinin oyununu deşifre etmemiz neticesinde geri tepmiştir.503

Samuel Huntington, İngiliz derin devleti tarafından üretilmiş bu oyunu "Age of Muslim Wars" (Müslüman Savaşları Dönemi) ifadesiyle tanımlamıştır. Bu oyuna göre Müslüman coğrafyanın, birbiri ile savaş içinde olması ve tasarlanan yeni Ortadoğu haritasının sınırlarının Şii-Sünni ayırımına göre olması planlanmıştır. Ortadoğu'da İran, Irak, Lübnan, Bahreyn, Yemen gibi pek çok ülkenin hem Şii hem Sünni Müslüman nüfus barındırdığı dikkate alınacak olursa, yeni Ortadoğu haritasında köklü devletlerin parçalanması, İngiliz derin devletinin planladığı şekilde devletçikler oluşması hedeflenmektedir.

Günümüzde Ortadoğu için tehlike, gerçekte ne iç savaşlar ne de terör örgütleridir. Bu topraklardaki en büyük tehdit, Müslümanlar arasındaki sevgisizlik ve mezhep mücadelesidir. Mezhepçilik, İngiliz derin devleti ve destekçilerinin bölgede rahatlıkla provokasyon yapmasına imkan sağlayan bir unsurdur; İslam alemini bölmek, küçük ve güçsüz parçalara ayırmak için kullandıkları en etkili silahtır.

Mezhep çatışmalarının ve bununla birlikte gelen vahşetin, tamamen bir yalan üzerine başlatılan Irak işgali sonrasında ilk olarak ortaya çıktığını belirtmek gerekmektedir. İngiliz derin devletinin İngiliz Şiiliği ve İngiliz Sünniliği politikalarını başlattığı tarih budur. Mezhepler arasındaki farklılıklar, bu tarihten sonra adeta vahşete dönüşmüştür. İntihar bombacıları, ilk olarak bu tarihten sonra ortaya çıkmıştır. Irak ve Suriye bundan sonra mezhepsel bölgelere ayrılmıştır. Yemen'deki çatışmalar bu tarihten sonra patlak vermiştir. Yüzlerce yıldır birbirleriyle iç içe yaşayan farklı mezhepten insanlar, bir anda bölünme, parçalanma ve hatta birbirleriyle savaşma raddesine gelmiştir.

Bu planın bozulması Müslümanların elindedir. İngiliz Şiiliği ve İngiliz Sünniliği sahte kavramları altında geliştirilen ve İslam ile ilgisi olmayan düşmanlık oyunlarına geçit verilmemelidir. Bu oyunun bozulması ise, Şiilerle Sünnilerin ittifakına dayanmaktadır. Özellikle Şii kardeşlerimizle Sünni kardeşlerimizin bir araya gelmesi, Şii ve Sünni ülkelerin ittifakı ve yeni dostluk anlaşmaları yapmaları, Müslümanların sorunlarının çözümünde birlikte hareket etmeleri, İngiliz derin devletine büyük bir darbe olacaktır. Bu ittifakların güçlü bir şekilde ve gözler önünde yapılması önemlidir.

Türkiye ve İran ittifakı bu konuda çok önemli bir adım olacaktır. İki ülke, geçmişten beri İngiliz derin devletinin hedefindeki iki ülkedir. Bu iki ülkenin köklü tarihi, imanı, milli duyguları ve kararlılığı geçmişten beri İngiliz derin devletini tedirgin etmiştir. Derin devlet, tarihte sürekli olarak Türkiye-İran arasında anlaşmazlıkları körüklemiş ama iki devletin sağduyusu ve imanı, bunu engellemiştir. Bundan sonra bu ittifakın daha güçlü olması ve özellikle vurgulanması önem taşımaktadır. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi'ndeki açılış konuşmasındaki vurgusu bu bakımdan oldukça önem taşımaktadır. Cumhurbaşkanımız, "Mezhepçilik fitnedir. Ne Sünni'yim ne Şii; Müslümanım" diyerek tüm Ortadoğu liderlerine örnek bir tavır sergilemiştir.504

Mezhep mücadelesinin içine düşmüş çevreler içinde, özellikle Kuran İslamı'nın yaygınlaşması için büyük bir eğitim seferberliği başlatılmalıdır. İslam dininin Kuran ile Müslümanlara tebliğ edileceği, Müslümanların sadece Kuran'dan sorulacakları, dolayısıyla Peygamberimiz (sav)'in bir mezhebinin olmadığı anlatılarak bütün Müslümanların kardeş olduğunun delillerle tarif edilmesi önem taşımaktadır.

Müslümanlar olarak ahirette sorgulanacağımız tek kitap Kuran'dır; Yüce Allah bu gerçeği ayetinde şöyle bildirmiştir:


Yüklə 2,34 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   34




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə