Üst Akıl İngiliz Derin Devletinin İçyüzü Cilt


Soros Vakfı ve Diğer Türkiye Oyunları



Yüklə 2,34 Mb.
səhifə25/34
tarix08.09.2018
ölçüsü2,34 Mb.
#67646
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   34

Soros Vakfı ve Diğer Türkiye Oyunları

Soros'un Açık Toplum adı altında gerçekleştirdiği faaliyetlerin kuşkusuz en ses getireni Gezi Olayları olmuştur. Fakat bu kuşkusuz iktidar devirme faaliyetlerinin ilki değildir.

Geçmişte yaşanan Karen Fogg olayı, bu tip eylemlere örnek teşkil etmektedir. AB'nin Türkiye temsilcisi olarak görevlendirilen Fogg'un, Doğu Perinçek tarafından açıklanan bir seri e-maili, Türkiye üzerinde kapsamlı planları ortaya çıkarmıştır. Perinçek bu kişinin "İngiliz istihbarat servislerinin en üst düzeyinde yer aldığı"nı belirtmiştir. Ortaya çıkan e-mailler sonucunda Fogg, görevinin bitmesine 1.5 yıl kala Türkiye'den ayrılmak zorunda kalmıştır.

Perinçek, yazışma analizlerine bakarak şu sonuçları çıkarmıştır:



Karen Fogg'un e-posta yazışmaları, AB-Türkiye ilişkilerinin röntgenini veriyor.

AB'nin stratejik hedefi: Türk devletinin ve tarihinin hakkından gelmek.

Kültürel Görev: Türkiye gençliğinin milli kimliğini tahrip etmek.

Siyasal Görevler: Kıbrıs, Ege, Diyarbakır merkezli beylik devletler kurmak.

Kullanılacak Kuvvetler: "uyuyan köpekler".

Örgütlenme: Karen Fogg şebekesi.

Eylem Biçimi: Uslu muhalefetten toplumsal patlamalarla.

Örgütlenme ve Çalışma Biçimi: Gizli, sinsi, şifreli, kodlu.458

Söz konusu e-mailler sonucu ortaya çıkan bir başka sonuç daha vardır: KKTC ve dönemin KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş aleyhine gerçekleşen propagandayı, Karen Fogg'un, Sorosçu STK'larla birlikte gerçekleştirdiği anlaşılmıştır.

Doğu Perinçek, e-maillerin ele geçirilmesinden sonra bir seri basın toplantısı gerçekleştirmiş ve bu toplantılarda şu açıklamayı yapmıştır:

Madam Fogg, ele geçirilen yedi bin küsur e-postanın muhteviyatından anlaşıldığına göre, temsilcilik görevinin hudutlarını çok aşmış; Türkiye'de fiilen bir beşinci kol hareketi örgütlemeye girişmiş; bu bağlamda gazeteciler, akademisyenler, sivil toplum örgütleri ve kimi bürokratlarla bir "şebeke" teşkil etmiş, büyük bütçelerle oluşturulan gruplar İngiltere'ye bağlanmışlardı.459

İktidar karşıtı şebekeler konusunda Soros isminin geçtiği bir başka gündem konusu da, Temmuz 2017'de Büyükada'da yapılan ayaklanma toplantısıdır. Söz konusu toplantı, Gezi Olayları ve 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında, yeni bir ayaklanma başlatmak üzere organize edilmiş ve bu toplantıda PKK ve DHKP-C işbirliği söz konusu olmuştur. Toplantı sırasında ele geçirilmiş haritalarda, Türkiye'nin Doğu ve Güneydoğu bölgesi, Kuzey Irak ve Suriye'deki Kürtlerin yaşadığı alanlarla birleştirilerek yeni bir bölge şeklinde tasvir edilmiştir. Ayrılan yerlere ise terör gruplarının isimleri verilmiştir. Yine aynı haritada İran sınırları içerisinde kalan belirli bölgeler de bu harita içinde tek sınır olarak gösterilmektedir.460

Söz konusu toplantıda Bylock kullanımına dair çeşitli eğitimlerin verilmesi sonucunda bu toplantının FETÖ ile de bağlantısı anlaşılmış ve oldukça geniş çaplı bir eylem planının olduğu görülmüştür. Sonrasında tutuklananlar arasında FETÖ üyeliği suçlamasıyla yargılanmakta olan kişiler olması durumu teyit etmiştir.461

Söz konusu soruşturma devam etmektedir. Fakat bu konuyla ilgili ele geçen bir bilgi dikkat çekicidir. Söz konusu toplantılara katılan kişilerden birinin Soros'un kuruluşlarında danışman olarak görev aldığı anlaşılmıştır. Bu kişinin bilgisayarında toplantıya ait belgeler ve konuşmalar ele geçmiştir. Bu belgelerdeki ifadeler şöyledir:

Referandum döneminde amaç belliydi, "hayır" çıkarmaktı. Ama şimdi? Şimdi biz kendiliğimizden bir direnişin patlak vermesini bekleyemeyiz. Bir siyasal programımız olmalı.

Bizim AKP liderine biat etmiş yapılardan değil, doğrudan üreticileri kullanarak bu iktisadi sistemi, sermayeyi çökertmeye ihtiyacımız var.

Bize destek olan STK'lar vs. ile görüşerek bir Halk Meclisi kuralım. Pilot bölge olarak da Kadıköy'de bir mekan kurulsun.462

Görülebildiği gibi buradaki ana hedef Türkiye'de iktidarı devirmek, ülkenin ekonomisini tamamen çökertmek ve ülkeyi parçalara bölmektir. Bunu da "programlı bir direniş" hareketi organize ederek yapabileceklerini düşünmektedirler. Ancak planları geri tepmiştir.

Bilgisayarda çıkan şu eylem planı, Açık Toplum önderliğinde Türkiye'nin nasıl yeniden bir kargaşaya sürüklenmek istendiğinin kanıtıdır:

Biz bir direnişin kendiliğinden patlak vermesini bekleyemeyiz. Adalet eylemlerini ilçelere yayalım. İhraç edilen hocalarla seminerler düzenleyelim. 3 liralık bardak alıp kırıldı, geri verme diye eylemler yapabiliriz. Eylemleri her güne dönüştürmeliyiz.

Yorumlarla, yürüyüşlerle İstanbul'a yaymaya çalışalım bunu. Belki ... yaz ayını da hareketli bir eylem sürecine dönüştürebiliriz. Gezi Parkı'nda da aynı şey vardı. Çok güçlüydü, militandı ama sönümlendi. Bizim üreticileri kullanarak bu iktisadi sistemi çökertmeye ihtiyacımız var. Bunların hepsini yapalım. ... Bize destek veren herkesle görüşüp bir program çıkaralım. Program tek şey, AKP'den kurtulmak. Sokak ve örgütlenmek önemli ama bunlar araç. Bizim hedefimiz AKP.463

Bu olay, geçtiğimiz yıl 15 Temmuz darbe girişimi esnasında Büyükada'daki Splendid Otel'de yapılan gizemli toplantıyı akıllara getirmiştir. Darbe girişimi sürecini içine alan iki gün boyunca süren bu toplantıya, başlarında CIA danışmanı ABD'li profesör Henri Barkey'in bulunduğu uluslararası analist ve öğretim görevlilerinden oluşan çoğu yabancı uyruklu 17 kişi katılmıştır.

Çalışanların ifadesine göre, ekibiyle özel bir odada sabaha kadar darbeyle ilgili gelişmeleri takip eden Barkey, ABD ile sürekli telefon teması içindedir. Bu arada, otel yetkililerinden CNN International ve Amerika'nın Sesi ile canlı bağlantı yapabilmesi için gerekli altyapının hazırlanmasını da istemiştir.

Oteldeki gizemli toplantıya katılan bir diğer ilginç isim, AB'nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika Programı'nda görevli, European Council of Foreign Relations (ECFR) üyesi Ellie Geranmayeh'dir. Geranmayeh darbe gecesi Twitter'dan yolladığı provokatif mesajında: "Erdoğan, Facetime'dan CNN Türk'e bağlanıp halkın sokağa çıkmasını istedi. Bu sırada kendisi güvenlik için komşu bir ülkeye gidiyor" şeklindeki açıklamayı yapan kişidir.464

Henri Barkey, otelde kalırken bir görevliye söylediği, "Türkiye'ye ilk gelişimde HSBC patladı. İkinci gelişimde Gezi Olayı patlak verdi. Şimdi de darbe girişimi yaşandı." şeklindeki ifadeleriyle bu hadiselerle bağlantısını itiraf etmiştir. 19 Temmuz 2016'da otelden ayrılırken resepsiyona üzerinde Pensilvanya (FETO terör örgütü lideri Fethullah Gülen'in halen bulunduğu eyalet) yazılı bir çan bırakması da dikkat çekicidir.465

ABD Dışişleri Bakanlığı ve CIA için çalışan bir Ortadoğu uzmanı ve "Ilımlı" İslam teorisyeni olan Elen Barkey (Henri Barkey'nin eşi) de üst düzey bir CIA yetkilisidir. Barkey, yine kendisi gibi CIA'nin Ortadoğu uzmanlarından Graham Fuller ile Türkiye'nin Kürt Meselesi isimli kitabı kaleme almıştır. Türkiye'de faaliyet yürüten bölücü terör örgütü PKK'nın lideri Abdullah Öcalan için, firari olduğu dönemde İtalya'da kalabilmesi için referans mektubu yazan da Henri Barkey'dir. Graham Fuller'in de FETO lideri Fethullah Gülen'e yeşil kart verilmesi için Pennsylvania'daki federal yargıca bir referans mektubu gönderdiği bilinmektedir. Fuller aynı zamanda ABD basınında Gülen'i öven ve savunan ateşli yazılarıyla ünlüdür.466

15 Temmuz darbe girişimi esnasında, 1919'daki İstanbul işgali döneminde İngilizlerin ordu karargahı olarak kullandıkları "Splendid Otel"in üs olarak seçilmesi de sembolik bir mesaj taşımaktadır.

Büyükada'daki 15 Temmuz darbe toplantısını kamuoyuna ilk duyuran ve adadaki ajan trafiğini o tarihten beri yakın takibe alan Milletvekili Orhan Deligöz, bu toplantıların ABD'nin CIA ve İngiltere'nin MI6 ajanları kontrolünde yapıldığı, ajanların adada İngilizlere ait çeşitli villaları ve 4 oteli kullandıkları, bu otellerin kaçak ve gizli bölümleri olduğu, son toplantının bu bölmelerde yapıldığı bilgilerini vermiştir.467



Hedefteki Ülke Türkiye

İngiliz derin devleti, Hz. Mehdi (as)'ın ahir zamanda çıkacağını ve zuhurunun İstanbul'dan olacağını gayet iyi bilen bir Deccal Komitesi'dir. İşte bu nedenle, bu topraklar üzerinde yaşayan haşmetli Osmanlı İmparatorluğu'nun güçsüzleştirilip dağıtılması ve sonrasında bu coğrafya üzerinde oynanan oyunlar, plansız ve spontane değildir. Hedefte hep Türkiye olmuştur.

Türkiye'de yaşanan darbeler, Kıbrıs sorunu, sokak ayaklanmaları, sağ-sol çatışmaları, muhtıralar, ekonomik krizler, Gezi Olayları, 6-7 Ekim Olayları, 15 Temmuz darbe girişimi ve daha niceleri hep Türkiye'nin çökertilmesi amacıyla gerçekleşmiştir. Türkiye, İngiliz derin devletinin tüm yıkma girişimlerine, geçirdiği askeri darbelere, ekonomik krizlere, ambargolara rağmen daima ayakta kalmış ve güçlenmiş olan yegane ülkedir.

Allah'ın, ülkemiz üzerinde koruması vardır. İngiliz derin devletinin ülkemiz üzerindeki hiçbir oyunu başarılı olamayacaktır. Fakat Türk Milleti, bu oyunların sürekli olarak devam edeceğinin, İngiliz derin devletinin ülkemizi parçalama ve güçsüzleştirme planlarının devam edeceğinin bilincinde olmalıdır. Bu bilindiğinde, ülke olarak karşılaştığımız olayların kendi kendine gelişmediğini, bizleri birbirimize düşürmeye çalışan entrikaların arkasında daima İngiliz derin devleti olduğunu teşhis etmek daha da kolaylaşacaktır. Bunu anlamak bizlere hem zaman, hem imkan, hem güç kazandıracaktır.

İngiliz derin devletinin ülkeleri parçalama stratejisinin sevgisizlik, kuşku, ayrılık, öfke ve manevi boşluk kavramları üzerine kurulu olduğunu akılda tutmak gerekmektedir. İşte bu nedenle toplumumuza gereksiz yere kuşku düşüren, sevgisizliği perçinlemeye çalışan ve en önemlisi bizi manevi değerlerden uzaklaştırmaya çalışan her hareketin, bir deccal hareketi olduğunu anlamamız gerekmektedir. Böyle durumlarda Türk Milleti atak davranmalı, sağduyulu olmalı ve özellikle ülkemiz içinden seçilmiş ajan yancıların kirli provokasyonlarından uzak durmalıdır. Ülkemiz topraklarında İngiliz derin devletinin oyunlarının sahnelendiği zamanlar bizim için daima kenetlenme zamanlarıdır. Türk Milleti, özel olarak seçilmiş olan bir ülkenin, özel olarak seçilmiş bir milleti olduğunu unutmamalıdır.

Bu coğrafyada, mazlumların koruyuculuğu sıfatı da Türk Milleti'nin omuzlarına bırakılmıştır. Tarih bunu belgelemiş, şu an mazlumların bizim topraklarımıza sığınması bunu teyit etmiştir. İşte bu nedenle Türk Milleti'nin, devletiyle, bayrağıyla, imanıyla bir bütün olarak ayakta kalması önemlidir. Bu, Ortadoğu'nun zorluk içindeki bütün ülkelerini ayakta tutacak öncü bir güçtür. İşte bu nedenle necip Milletimizin üzerindeki sorumluluğu bilerek hareket etmesi ve şer odaklarının planlarına geçit vermemesi önem taşımaktadır. Bu, sağ-sol meselesi, o parti-bu parti meselesi değildir. Konu vatan ve millet olunca, tek bir şemsiye altında birleşmemiz elzemdir.

Eminiz ki İngiliz derin devletinin oyunlarının bilinmesi, ülkemiz içindeki milli birlik ruhunu güçlendirecektir. İngiliz derin devletinin, yıkıma uğratmak istediği ülkelerde, ilk önce maneviyatı sonra milli birliği zedelemeye uğraştığı unutulmamalıdır. Şu durumda yapmamız gereken, manevi değerlerimizi güçlendirmek ve vatan söz konusu olduğunda ne kadar gözü kara olduğumuzu göstermektir. 15 Temmuz darbe girişimi, başından sonuna kadar İngiliz derin devleti tarafından kurgulanmış bir plandır.

Bu kalkışma sırasında milletimizin sağduyusunu mükemmel şekilde görmüş olan İngiliz derin devleti boş durmayacak, kendince denemeler yapmaya devam edecektir. İngiliz derin devletini yenilgiye uğratmak, Türk Milleti'nin kaderindedir. Dolayısıyla tehdidin nereden geldiğini iyi bilerek, teyakkuzu hiç elden bırakmamak gerekmektedir.

Büyük Önder Atatürk'ün aşağıdaki sözleri, Türk Milleti'nin bakış açısının mükemmel bir özetidir:

Ulusumuzun kurduğu devletin alınyazısına, bağımsızlığına kimseyi karıştırmayız. Milletimizin menfaatleriyle ilgili hususlarda yabancıların fikirlerinin önemi yoktur. Biz, gidişatımızı yabancıların görüşlerine uydurma güçsüzlüğünü kötü görenlerdeniz! (Nutuk - 1927)

Yüce Rabbimiz şöyle buyurmuştur:



Güzel şehrin bitkisi, Rabbinin izniyle çıkar; kötü olandan ise kavruktan başkası çıkmaz. İşte Biz, şükreden bir topluluk için ayetleri böyle çeşitli biçimlerde açıklıyoruz. (Araf Suresi, 58)

Kadife Devrimin Kanlı Sonucu: Arap Baharı

"Diktatörlerden kurtuluş", "özgürlük mücadelesi", "demokrasi hareketleri" gibi sloganlarla başlatılan ve Arap dünyasının kurtuluş mücadelesi şeklinde bütün dünyaya servis edilen Arap Baharı isyanları, gerçekte İngiliz derin devletinin sinsi oyunlarından biridir. Ne acıdır ki Arap dünyası büyük ölçüde bu sinsi oyunun pençesine düşmüş, bunun sonucunda milyonlarca Müslüman şehit olmuş, ülkeler İngiliz derin devleti denetimindeki kurumlar tarafından istila edilmiş ve terör örgütleri güçlenmiştir.

Arap Baharı isyanları, aslında İngiliz derin devletinin "halk hareketleri"ni organize ederek, ülkeleri içten yok etme stratejisinin önemli bir örneğidir. Keza söz konusu isyanların gerçekleştiği pek çok ülkede yönetimler değişmiş, İngiliz derin devletinin istediği olmuş; fakat Müslüman halk iç çatışmalarla dolu bir dünyaya adım atmıştır. Arap Baharı isyanlarının gerçekleştiği ülkelere şöyle bir bakıldığında tümünde korkunç istikrarsızlıkların ve kargaşanın devam ettiği görülecektir. Söz konusu ülkelerin hiçbiri, Sorosçuların vaat ettiği "özgürlük ve demokrasi"ye ulaşabilmiş değildir. Elde ettikleri tek şey, kardeşin kardeşe nefreti ve gitgide artan terördür.

Sorosçular tarafından planlanan Arap Baharı projesinin kurgulayıcısı Zbigniew Brzezinski'dir. Projesinin adı "Global Political Awakening"dir (Küresel Politik Uyanış). Bu projeye göre televizyondan sosyal medyaya tüm basın yayın araçları kullanılacak, milyonlarca insan tek bir hedefe doğru yönlendirilecek, gerisini Sorosçular tarafından manipüle edilmiş muhalif öğrenci grupları ve STK'lar halledecektir. Halk ayaklanırken, bunun adı "demokratikleşme" olacaktır. Arap uluslarına geniş çaplı bir "özgürleşme" vaat edilmiştir. Bu özgürleşme onlara verilmeyeceği gibi, söz konusu ülkeler de İngiliz derin devletinin himayesinde olan finans dünyasında daha bağımlı hale gelecektir.

Arap Baharı, paralı askerlerin çeşitli görünümlere bürünerek farklı ülkelerde gerilla savaşçıları olarak boy gösterdiği, İngiliz derin devletinin farklı kollarının bu paralı askerler ve ajanlar kanalıyla ülkeleri kargaşaya boğduğu yeni bir Ortadoğu'yu parçalama stratejisidir. Bu strateji, beklendiği ölçüde olmasa da büyük oranda hedefine ulaşmıştır. Üzerinde çok fazla şey anlatılması gereken Suriye'nin şu anki durumu İngiliz derin devletinin beklentilerinin tam olarak resmidir. Libya ise, "insani müdahale" adı altında halen NATO koalisyonu tarafından bombalanmakta, kiralık ordularla yürütülen örtülü operasyonlar hiç durmadan devam etmektedir. Ülkede istikrarlı bir hükümet bulunmamakta, farklı gruplar kendini hükümet ilan edip durmaktadır. Petrol paylaşımı mücadelenin bir kısmını oluşturmakta; fakat asıl payı İngiliz derin devleti almaktadır.

Wikileaks belgelerinde ortaya çıkan e-mailler, Arap Baharı'nın kapsamlı bir proje dahilinde gerçekleşmekte olduğunun önemli delillerini sunmuştur. Libya'da isyanların beklenen sonucu vermesinin hemen ardından, dönemin Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'a, yakın arkadaşı Sidney Blumenthal'den gelen e-mail şöyledir:



Öncelikle bravo! Kaddafi düşürüldüğü an nerede olursan ol, hemen kamera önüne çık. Bunun tarihi bir an olduğunu herkese hissettir. Vurgulaman gereken en önemli cümle şu olmalı: "Başarılı strateji"...

Bu başarılı stratejinin arkasında neden ABD olduğu konusunu sakın geçiştirme. Biz, geniş çaplı bir insanlık dramının önüne geçtik. Kaddafi Nisan'da 2000'den fazla insan öldürdü. Bingazi'de yaşayan on binlerce, hatta yüz binlerce insanı katliamla tehdit etti. ... Bu, Batı ittifakı içindeki bir işbirliğinin karşılıklı hedeflerimizi gerçekleştirebileceğinin kanıtıdır.468

Burada bahsedilen "başarılı strateji"nin sadece maddi sonuçları şöyledir: Arap Baharı'nın gerçekleştiği ülkeler, ayaklanmaların başladığı 2011 yılında 55 milyar Dolar kayba uğramışlardır. 2014 yılındaki HSBC raporu Mısır, Libya, Irak ve Suriye'deki Arap Baharı bilançosunun 800 milyar Dolara ulaştığını açıklamıştır.469 Sonraki yıllarda ekonomik anlamda tüm hayat durmuş, Irak adeta terör yuvası haline gelmiş, Suriye ise silah endüstrisinin adeta alım-satım pazarı şekline dönüşmüştür. Halk ekmek veya içme suyu bulamamış, hatta yaşayamamış; ama milyarlarca dolarlık silahlar alıcısız kalmamıştır.

Kiralık orduların konuşlanacağı yerler, çatışmaların hemen öncesinde bölgeye keşfe gelen İngiliz derin devleti kurmayları tarafından saptanmaktadır. Dün Irak'ta El-Kaide adına savaşanlar, bugün Suriye'de YPG adına savaşmaktadırlar. Onlar için savaştıkları tarafın ideolojisinin hiçbir önemi yoktur. Onlar sadece aldıkları para ile ilgilenmektedirler. Kimi zaman terör örgütleri, İngiliz derin devletinin hizmetinde çalışan birimler olarak ortaya çıkmaktadır. Detaylarını kitabın bir sonraki cildinde inceleyeceğimiz İngiliz derin devleti ve terör bağlantısı, bu konuda oldukça önemli bilgiler sunmaktadır.

Şu an gözlerimiz önünde yaşanan ABD-YPG ittifakı, aslında bunun en aleni olanıdır. ABD'nin paralı askeri görevini üstlenen YPG, dünyanın gözü önünde, açık açık ABD tarafından desteklenmekte ve ıslak imzalı anlaşmalarla en gelişmiş silahlara sahip olmaktadır.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 28 Eylül 2015 tarihinde BM Genel Kurulu'ndaki konuşmasında şu sözleri sarf etmiştir:

Sosyal ve politik değişim isteyen bölge halkları fena halde aldatıldılar. Yaşamları iyileşeceğine felç oldu ve milli olan tüm kurumları yıkıldı. Demokrasi ve kalkınma yerine artık şiddetli yoksulluk ve sosyal felaketlerle boğuşuyorlar. Bırakın insan haklarını, insan hayatının değeri kalmadı... Yaptığınızı beğendiniz mi? Yaptıklarınızı inkara devam... Şimdi Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da yaratılan boşluklara teröristler doluştu.470

Oldukça doğru olan bu sözler, Putin'in de tüm açıklığıyla farkında olduğu İngiliz derin devleti oyununun bir özeti şeklindedir.



Arap Baharı'nda Uluslararası Kriz Grubu

Özellikle Arap Baharı olayları sırasında karşımıza çıkan International Crisis Group, (Uluslararası Kriz Grubu) kendisini sivil olarak tanıtan, fakat İngiliz derin devleti tarafından finanse edildiği bilinen düşünce kuruluşlarından biridir. Uluslararası Kriz Grubu'nun yıllık bütçesi 15 milyon Dolardan fazladır. Söz konusu kurum aynı zamanda Soros'un Açık Toplum Enstitüsü tarafından da parasal anlamda desteklenmektedir; bu destek hem George Soros'tan hem de oğlu Alexander Soros'tan gelmektedir. George Soros, ayrıca, söz konusu vakfın yönetim kurulundadır.

Kurumun kurucusu, Ed Husain, Eric S. Edelman ve Henri J. Barkey ile birlikte Türkiye hakkında raporlar hazırlayan, 15 Temmuz darbe girişimini tam 2 yıl öncesinden raporunda tarif eden ve destekleyen, ayrıca 1995 yılında Türkiye'nin on yıl içinde parçalanacağını iddia eden ABD'nin eski Türkiye Büyükelçisi ve CFR Dış İlişkiler Konseyi üyesi Morton Abramowitz'dir.

Uluslararası Kriz Grubu, ABD'li Carnegie Endowment for International Peace'in (Carnegie Uluslararası Barış Vakfı) devamı niteliğindedir. Kriz Grubu'nun yıllık 15 milyon Dolarlık bütçesinin yarısı genelde NATO üyeleri olmak üzere çeşitli hükümetlerden gelmektedir.

Grubun eski eş başkanlarından biri, İngiliz Lord Chris Patten'dir. Patten, geçmişte Privy Council üyeliği yapmıştır. Vakfın şimdiki başkanı Jean-Marie Guehenno, 2000-2008 yılları arasında BM Barış Gücü Operasyonları Direktörlüğü'nü yapmış bir isimdir. Arap Baharı boyunca Arap Ligi ve BM Suriye özel elçiliği yapmıştır. Bir önceki Başkan, Avustralya eski Dışişleri Bakanı Gareth Evans, içeriği "Eğer bir ülkede muhalif bir grup Batı'dan yardım isterse, işgale açıktır" şeklinde özetlenebilecek olan "Koruma Sorumluluğu" (RtoP) yasasının mimarıdır.

Uluslararası Kriz Grubu, özellikle Afrika'da faaliyetlerde bulunmuş, Sierra Leone'deki seçimler için 10 milyar dolar toplamış ve sonrasında bu paranın kazanan tarafın eğitilmesine harcandığı söylenmiştir. Bu eğitim genellikle, bölgede İngiliz derin devletinin hakimiyetinin iyi tanınmasını hedefleyen özel bir eğitimdir. Grup, daha sonra, İsrail-Filistin, İran, Afganistan başta olmak üzere tüm dünyada faaliyetler yapmıştır. Çeşitli raporlar yoluyla bu ülkelerle ilgili sürekli olarak önerilerde bulunmuş ve söz konusu öneriler de genellikle yerine getirilmiştir. Afganistan'a müdahaleyi teşvik etmiş ve oradaki asker sayısının artırılmasını önermiştir. Kosova'da henüz etnik şiddet başlamadan ve bu konuda henüz hiçbir emare bulunmadan haftalar önce etnik şiddetin başlayacağına dair uyarılar yapmıştır. Uluslararası Kriz Grubu'na getirilen en önemli eleştirilerden biri, genellikle savaşı teşvik etmesidir.

Uluslararası Kriz Grubu, ABD'nin Bosna'daki müdahalesinin amacının Bosna halkını kurtarmak değil, "Atlantik ittifakını dağılmaktan kurtarmak" olduğunu itiraf etmiştir.471

Amerikalı politika yazarı Diana Johnstone, Uluslarası Kriz Grubu hakkında şunları söylemektedir:



Finansör George Soros'un desteklediği yüksek düzey düşünce kuruluşunun (Uluslarası Kriz Grubu) … temel amacı ... Balkanlar'ın yeniden şekillendirilmesinde hükümetlere politik olarak yol göstermek.472

Soros'tan 1 milyon dolar alan Uluslararası Kriz Grubu, Şubat 1996'da Saraybosna'ya gelerek ABD liderliğinde yapılan Dayton görüşmelerine gözetmenlik yapmıştır. Kriz Grubu proje direktörü olarak seçilen kişi ise, İngiltere'nin Kuveyt işgali öncesi Bağdat'taki adamı Sir Terence Clark'tır. Balkanlar'da gelişen olaylar sırasında Uluslararası Kriz Grubu, genellikle Kosova'nın büyük devletlerin idaresi altında kalması gerektiği yönünde telkin vermiştir. Grup, 1998 yılında ateşkes ilan edilmesine rağmen, Kosova'nın Belgrat'tan ayrılması gerektiğini telkin etmiş ve Rambouillet Görüşmeleri'nin ardından NATO işgali için ciddi planlar yapmaya başlamıştır. Yeni bombalama tehdidinin, Miloseviç'i anlaşmayı imzalamaya zorlayacağından emindir.473

Kriz Grubu, aynı zamanda Sırbistan'ın da NATO tarafından işgal edilmesini önermiştir; buradaki amaç da Kosova'yı NATO'nun kontrolünde tutabilmektir.474 Aynı zamanda grup, Arap Baharı olaylarını da başından itibaren desteklemiştir.475

2. Savaşların Sahte İdeolojik Zemini:
Medeniyetler Çatışması

Harvard Üniversitesi'nde görev yapan siyasal bilimler profesörü Samuel Huntington, 1993 yılında Foreign Affairs dergisinde yayınlanan "The Clash of Civilizations" (Medeniyetler Çatışması) konulu makalesinin gördüğü yoğun ilgi üzerine, bu çalışmasını genişleterek 1996 yılında The Clash of Civilizations and Remarking of World Order (Medeniyetlerin Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Yapılması) adıyla kitaplaştırdı. 11 Eylül saldırılarının ardından tekrar ilgi odağı olan kitap, pek çok sosyal bilimci tarafından yeniden ve daha dikkatlice okunmaya başlandı.

Huntington, Medeniyetler Çatışması kavramı ile, önümüzdeki dönemde uluslararası ittifakların kurulmasında medeniyetlerin belirleyici olacağını ve dolayısıyla olası çatışmaların farklı medeniyetler arasında gerçekleşeceğini ifade etmiştir. Huntington'un kitabının ilk bölümünde, dünyayı yeniden şekillendiren üç ayrı harita çizilmiştir. Buna kitaba göre medeniyetlerin arasındaki çatışmaların kaçınılmaz olduğu ve meydana gelecek olan savaşlar sonucunda dünyanın haritasının değişeceği ve küçük devletler oluşacağı anlatılmaktadır.

Gerçekte bu fikrin asıl sahibinin Bernard Lewis olduğu bilinmektedir. Lewis, "İngiliz oligarşisinin tanınmış bir oryantalisti" ve "kriz hilali ve medeniyetler çatışması doktrinlerinin kurucusu" olarak tanımlanmaktadır. Fakat İngiliz derin devleti, himayesindeki bu ismin, istemediği yönde deşifre olmasına razı olmamıştır. Bu nedenle onun fikirlerini pazarlayanlar daima Zbigniew Brzezinski ve Samuel P. Huntington olmuştur.



Yüklə 2,34 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   34




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə