Uygarlik tariHİ Server Tardlli


Mizah deyince halk yararına işlevi olan görevci mizahı



Yüklə 1,37 Mb.
səhifə42/46
tarix16.08.2018
ölçüsü1,37 Mb.
#63403
1   ...   38   39   40   41   42   43   44   45   46

...Mizah deyince halk yararına işlevi olan görevci mizahı

anladığımı baştan söylemeliyim.

...Beni mizah yazarlığına iten etken, o günkü ortamın koşullarıydı. Kısaca şunu söyleyeyim; genellikle yoksunluk ve yoksulluk yaşamından gelen bir kızgınlık, öfke, bir hınç alma biçimidir mizah. Tanınmış mizahçıların yaşamlarını incelersek, bunların rahat ve normal yaşam sürmediklerini, dar geçitlerden geçip çok zor yerlerden geldiklerini görürüz: "Şarlo, Mark Twain, Bernard Shaw, Molière, O. Henry, Çehov, Zoşçenko, vb." Rahat bir çevrede, normal koşullarda yetişen, varlıklı ailelerden gelen insanlardan mizahçı çıkamaz. Her zorluk, her acı çeken ille de mizahçı olamaz elbet, ama bu ağır koşullar kişinin mizahçı yeteneğini geliştirir.

Yukarıda anlatmaya çalıştığım mizah ortamıyla, mizah yeteneği olan kişi denk düşerse, bir zamana gelirse, o zaman mizahçı önem ve değer kazanır. Dünyada mizah yazarının az olması, mizahçının az yetişmesinin başlıca nedeni budur. Her zaman, dış ve iç etkenler, yani mizah yeteneği olan kişiyle mizah ortamı denk düşmez.

Mizahçının yetişmesi için gerekli bireysel koşuldan da anlaşılacağı üzere, mizah bir yıkıcılıktır. Mizahçı, kızgınlıklarını, nefretini, kinini, öfkesini, hıncım, bilinçli bir biçimde gerçekten yıkılması gereken hedefe yöneltebilir ve mizah silahını halk yararına kullanabilirse, bir olumlu yıkıcı olur. Bunun tersi, inançsız alaycılıktır, her şeyi yıkıcılıktır; bu olumsuz yıkıcılığa en iyi örnek Pitigrilli'dir. Haincesine zeki, ama olumsuzluğu yüzünden büyük mizahçı değildir. Marcel Aymé ise, hedefini bilen mizahçıdır.

  • Bugüne dek yüzleri aşmış hikâyeniz ve her hikâye kitabınızın birçok basımı var. Bu denli verimliliği ve yaygınlığı neye bağlıyorsunuz?

Verimliliğim, sanırım, zamanımı çok iyi değerlendirmeye çalışmamdan ileri geliyor. Bütün yaşamım, yazarlığıma göre ayarlanmıştır. Bir; ¡kincisi de, yaşamımın her ayrıntısından yazarlığım için yararlanırım.

...Yaygınlığa gelince, mizah genellikle kendiliğinden yaygınlığı olan bir sanat dalıdır. Mizah yazarlığımda üç dönem vardı. İlk dönemdeki şimdi de sürmektedir -çağımızdaki Türkiye'nin topografyasını vermeye çalıştım. Bu, şu demektir: Çağdaşlarım olan yurttaşlarım, bu hikâye ve romanlarda kendilerini görüyorlar. Kendilerini görüyorlar, demek pek doğru olmaz. Çünkü hiçbirimiz bir mizah olayının içinde kendimizi görmeyiz de, yakınlarımızı, tanıdıklarımızı, birbirimizi görürüz. Okurlarımın yazılarımda birbirlerini görmeleri, yazılarımın yaygınlığını sağlayan nedenlerden biridir. Bunun dışında, bu tür hikâye ve programlarımı her düzeyde okurun anlayabilmesi için özel çaba gösteriyorum. Bu çabam yüzünden, kimi hikâyelerimin sanat düzeyini bilerek düşürdüğüm bile oluyor.

...Bir de sürekli olarak, çok kıyıcılıkla kendimi eleştiririm. Her kitabımı yeni basımında düzeltir, değiştirir, sanki bir sona hazırlanıyormuşum gibi, onlara son biçimini veririm. Bu da yaygınlığın nedeni olmalıdır.

  • Günümüzde bir yazarın güdümlü olmasını gerekli buluyor musunuz? Sizce sanatın işlevi ne olmalıdır?

Önce kavramlar üzerinde anlaşmaya varmalıyız. Güdümlü olmaktan ne anlıyoruz? Güdümlülükten sanatçının dışında birtakım politikacıların, yönetmenlerin sanata ve sanatçıya karışmaları anlaşılıyorsa, ben buna karşıyım. Ben güdümlülüğü, yazarın, sorumluluğunun doğrultusunda kendisine bir yol tutturması diye anlıyorum. Güdümlülük, sorum bilincinin bir sonucudur. Ancak sorum bilincinden yoksun olanlar kendilerini gii- dümsüz sanırlar ve onlar güdümlü olduklarından habersiz olarak asıl güdümlüdürler. Sınıfsal bilinci olan her yazar, ister-is- temez güdümlü olduğunu, kendi kendini güdümlediğini bilir. Ötekiler, kendilerini güdümsüz sanırlar, ama kendilerini kimlerin güttüğünü bilmezler. Sınıfsal bilince sahip bir yazarı, bir sanatçıyı güdümlü kılmak hiçbir politikacının hiçbir yönet-

menin haddi değildir. Bu tanıma güre, yalnız yazarlar değil, her aydın güdümlüdür, güdümlü olmak zorundadır: Güdümlü olmadıklarım söyleyenler de, kendi kendilerini güdümleme- diklerinden, kendilerini başkalarının güdümlediğinin farkında bile değillerdir.

Sanatın işlevi? Siz bana birer kitaplık konuyu, birer soru olarak yönelttiniz. Her sorunuz çok önemli. Üstelik bu konuda baş- kalarınınkine uymayan bir düşüncedeyim. Bütün yanlış anlaşılmaları da göze alarak, düşüncemi tek cümlede özetlemeye çalışayım: Sanatçının kendini, kendi sınıfıyla özdeşleştirmesi koşuluyla, sanatın işlevi, sanatçının kendini dışlaması, varlama- sı, ortaya koyması demektir; sınıfıyla özdeşleşmiş olduğundan, kendini anlatırken, sınıfını anlatmış olur.

(Zeynep Oral, "Aziz Nesin", Milliyet Sanat Dergisi,

sayı 45, s. 3-4,14)

SORULAR


  1. Mizah deyince ne anlaşılır?

  2. Türkiye'de mizahın gelişimi hangi aşamalardan geçmiştir? Çağdaş anlamda ilk mizah dergisi hangisidir bizde? Daha sonra ad bırakmış başka hangi dergileri tanıyorsunuz?

  3. Mizah hikâyesi, mizah romanı, yergi ve taşlama türlerinin özellikleri nelerdir? Bizde bu türlerde eser vermiş başlıca yazarlardan hangilerini tanıyorsunuz?

  4. Büyük mizahçımız Aziz Nesin'in mizah anlayışı nedir? (Okuma parçasını okuyunuz). Aziz Nesin'in, bu okuma parçasında, "güdümlülük" ile "sanatın işlevi konusundaki düşüncelerine katılıyor musunuz? Katılıyorsanız niçin, katılmıyorsanız niçin?

KARİKATÜR

Türkiye'de, karikatür, yüz yaşım aşmıştır.

Karikatürümüzün geçmişi incelendiğinde, onu demokratik mücadelelerle iç içe görüyoruz. Çağdaş Türkiye'de karikatür, hep özgürlükten ve demokrasiden yana oldu.

Çileli yaşamı da başta buradan geliyor.

i 1er siyasal ve sosyal olay karikatürümüzü etkilemiştir. Onun için, karikatürümüzün gelişimini anlatırken, yakın tarihimizin önemli olaylarını da hatırlamak gerekir.

Aşağıda bu gelişimi -tanınmış karikatürcümüz Tan Oral'dan yararlanarak- anlatacağız.I



Türkiye'de karikatürün doğuşu

Bilinen ilk Türk karikatürü, 1870 yılında Diyojen dergisinde yayımlanmıştır. Teodor Kasap'm çıkarmaya başladığı bu dergide, çizgi ile mizah buluşur.



Diyojen dergisi ve bu dergide yayımlanan karikatürler, o günkü Osmanlı yönetimini eleştiriyor; eşitlik, özgürlük, adalet ve Meşrutiyet'ten söz ediyorlardı. Bu dergide, Namık Kemal'in de -takma adlarla- yazılar yazdığını biliyoruz.

Karikatür, bu dönemde "Meşrutiyet"ten yanadır. Öyle olduğu için de, mutlakıyet yönetiminden karşılığını almakta gecikmez: Teodor Kasap'm dergisi birçok kez kapatılır, yeniden çıkar. Böyle böyle 183 sayıya kadar ulaşır.

Sonunda temelli kapatılır.

Meşrutiyet yıllarında karikatür

1876'da Meşrutiyet ilan edilir ve bir parlamento toplanır. Ne var ki, sorunlar tükenmiş değildir. O günlerdeki karikatürlerde Meşrutiyet'in savunulmasına devam edildiğini, ama süregelen aksaklıkların ve baskıların da kıyasıya eleştirildiğini görüyoruz.

Bu dönemdeki sert mizah, 1877'de 11. Abdülhamit'i, "Matbuat Kanunu Tasarısı"na, mizah dergilerinin yasaklanmasını isteyen bir madde koydurmaya götürür. Mizahın serbest olup olmaması, günah sayılıp sayılmayacağı gibi ilginç parlamento tartışmaları yapılır. Gerçi tasarı, parlamentodan bu hali ile geçmez, mizah yasaklanmaz; ama, mizah dergilerine, karikatüre pek göz de açtırılmaz.

Teodor Kasap, yayımladığı bir karikatür yüzünden, üç buçuk yıl hapse mahkûm edilir. O karikatürde, elleri, ayakları zincirle bağlanmış Karagöz resmi ve altında da "matbuat kanun dairesinde serbesttir" yazısı yer alıyordu. Bu cümle, aslında 1876 Anayasası'nda bulunan bir maddeydi.

1878'de, meclisin dağıtılıp Meşrutiyet'in sona ermesi ile başlayan mutlakıyet yönetimi, karikatür için gerekli olan hoşgörü ortamını da ortadan kaldırır. Mutlakıyetin gelişiyle, yazılı ve çizili mizah ülkeyi terk eder. Ne var ki, karikatürün, özgürlük adına istibdatla savaşı durmuş değildir. Karikatür, Meşrutiyet yanlısı aydınlarla birlikte Avrupa'ya geçer.

Mutlakıyet döneminde, Türkiye'de tek karikatür çizdirmeyen Abdiilhamit, o günlerde bütün Avrupa karikatürcülerinin baş tiplerinden biri olup çıkar. Jön Türklerin yönlendirdiği mizah dergileri, Abdülhamit'e şiddetle muhalefet ediyor; düşüncelerini Avrupa'da ve Türkiye'de yaymaya çalışıyorlardı. Bu etkili yayın, Avrupa'da günün konusudur.

Karikatürcü Cem, işte bu ortamda yetişir.



Cem, adı geçen mizah dergilerinde, güçlü çizgileriyle sert eleştiriler yapmakta; Abdiilhamit'i, sarayı ve mutlakıyet yönetimini alaya almakta, rejimin hoşgörüsüzlüğüne karşı çıkmaktadır.

O günlerin karikatürü, onun damgasını taşır ve çoğunlukla "Cem Dönemi" diye anılır karikatür tarihimizde.

Karikatürcü Cem'in katkısıyla da büyüyen muhalefetin sonunda, 1908'de, ikinci kez Meşrutiyet ilan edilir. Ve bir anda otuzdan fazla mizah dergisinin yayma başladığı görülür. Bu dergiler, istibdatm sona ermesinden doğan sevinci, özgürlük sevincini haykırmaktadırlar.

Gülmeyen düşüncenin alt edilmesi, karikatürlerle kutlanmaktadır.

Bu arada Cem de Avrupa'dan döner ve Kalem dergisinde çizmeye başlar. Cem, Abdülhamit ile olan mücadelesini sürdürmektedir. İttihat ve Terakki, Cem'in karikatürle-



rini birer propaganda aracı olarak imparatorluğun her yanına yaymaktadır.

Ne var ki, Abdülhamit'e karşı -Avrupa çapında- bir karikatür kampanyası açtıran, karikatürü bir silah sayıp destekleyen İttihat ve Terakki Partisi, iktidara geçtikten sonra, mizaha ve karikatüre karşı baskıya kalkışmaktan kendini alamadı. Ancak, "Batıcı bir anlayışla" yayın yapan Cem, İttihat ve Terakki'yi eleştirdiği halde, kendisine pek dokunan olmuyordu. O da partinin ileri gelenlerine pek dokunmuyordu.



Bu dönemin önemli bir karikatürcüsü de Sedat Nuri'dir.

Sedat Nuri de, Cem gibi Avrupa'da yetişmiş ve usta- laşmıştır. Karikatürlerinde daha çok sosyal konuları işleyen Sedat Nuri, hicvetmekten çok güldürmeye önem veriyordu. İleri adlı bir dergi çıkaran ve karikatürlerini bu dergide yayımlayan Sedat Nuri, özellikle usta çizgileri ile kendinden sonra gelen karikatürcüleri etkilemiştir.

Bu etkinin olumlu sonuçlan günümüze değin izlenebilir.

ikinci Meşrutiyet'in sonlarına doğru baskılar yine yoğunlaşır; dergiler kapatılır, hoşgörüsüzlük, gülmeyen düşünce yeniden sarar ortalığı.

Bir süre sonra da hoşgörünün, gülen düşüncenin hiç yaşayamayacağı I. Dünya Savaşı günleri gelir ve büyük acılarla biter, imparatorluk dağılmış, parçalanmış ve paylaşılmıştır. Ne var ki, aynı günlerde, yeni bir devletin de temelleri atılmaktadır:

Kurtuluş Savaşı başlamıştır.



Ulusal Bağımsızlık Savaşı'rıdan Cumhuriyete

Kurtuluş Savaşı'nın başladığı yıllarda, işgal altındaki İstanbul'da iki mizah dergisi vardır ki, ayrı görüşleri savunurlar ve birbirleri ile de çatışırlar: Aydede ile Güleryüz dergileridir bunlar.



Aydede dergisini Refik Halit yayımlamaktadır. Dergi işgalcileri, emperyalistleri tutmakta, Anadolu'da bağım-

sizlik savaşı verenlere saldırmakta, alay etmektedir onlarla. İlginç bir karikatürcüsü vardır derginin: Rıfkı. Rıf- kı, Anadolu'ya cephane ve para kaçıran inanmış kişileri yargılayan İstanbul mahkemesinde, işkencecibaşı olarak da görev yapmaktadır.

Karşı düşünceyi savunan derginin adı Güleryüz'dür. Sedat Simavi çıkarmaktadır. Güleryüz, Bağımsızlık Sava- şı'nı desteklemekte ve Anadolu'da direnen insanlarca kapışılmaktadır.

Her iki dergi arasındaki bu mücadele, Ulusal Bağımsızlık Savaşı'nda mücadele eden tarafların birer yansıması gibidir.

Bu dönemin çizgilerinde Cem ve Sedat Nuri'nin etkileri sürmektedir. Karikatürlerde çizgi sağlamlığı ve resim öğeleri ağır basmaktadır.

Bağımsızlık Savaşı kazanılır, imparatorluk sona erer, Cumhuriyet ilan edilir, Cumhuriyet'in ilk yıllarında çizilen karikatürler, çizgi ve mizah anlayışı bakımından, Meşrutiyet yıllarındaki gibidir. Ancak, harf değişikliğinden sonradır ki, Cumhuriyet karikatürü yenilenmeye başlar. 1928'de yapılan bu vazı değişikliği, yeni yazıyı öğreneme- yenleri, olayları çizgilerden izlemeye yöneltmiştir.



Aydede dergisi, İstanbul'un kurtarılması, Refik Halit'in, onun arkasından da Rıfkı'nm yurdu terk etmeleri ile başsız kalmış; dergi kadrosunda bulunan Yusuf Ziya Ortaç ve Orhan Seyfi Orhon, eski kılığıyla ve yeni bir adla dergiyi sürdürmeye başlarlar: Akbaba dergisidir bu.

Cem ise, Cumhuriyet'in ilanından sonra İstanbul'a gelir ve az sonra yeni harflerle Kalem dergisini çıkarır. Ancak, genç kuşak, bu Kurtuluş Savaşı kaçağına karşı öyle bir saldırıya geçer ki, dergisini kapatmak zorunda kalır ve çizmeyi de bırakır.

Sedat Simavi de, Güleryüz dergisinden sonra, Karagöz, Karikatür ve Mizah dergileri ile Cumhuriyet mizahında etkinliğini sürdürür.

Cumhuriyet döneminin karikatürde yepyeni bir imzası vardır: Cemal Nadir.

Ve yeni dönemin en önemli imzası da odur kuşkusuz.

Cemal Nadir (1902-1947), karikatür tarihimizde "gazete karikatürcülüğii"nü başlatan çizerdir.



Cemal Nadir karikatürünün, artık çizgi ve içerik yönünden, eski karikatürle hiçbir ilişiği kalmamıştır. Cumhuriyetle beraber değişmeye başlayan Türkiye'nin sosyal yapısını sürekli kendine konu edinmiş görülür; insanları ve eşyaları çizimiııde ayrıntılı bir gerçekçidir. Cemal Nadir çizgiciliğini, çevre inceleyiciliği ile birlikte götürmüştür. Cemal Nadir, mizahın Doğulu karakterini de çizgilerinde yansıtmasını biliyordu. Ve bütün bu getirdiği yeniliklerle, ölümsüz tipler yaratmıştır karikatürde.

Başta " Amcabey"i kim unutabilir?

Bu dönemin bir başka önemli çizeri de Ramiz'dir.



Ramiz, dergi karikatürcüsü olarak belirmiş ve daha çok eğlendirici çizgiler çizmiştir. Bir dergiyi baştan sona çizgileri ile doldurabilen Ramiz'in "Tombul Teyze ve Sıska DayT'sı günün sevilen tipleriydi.

1939'da dünya, yeni bir boğazlaşmanın içine girmiştir. Genç Cumhuriyet bu savaşta yansızlığını korumaktadır. Ne var ki, ülkede, faşizmin zaferini umanlar az değildir. Oysa, karikatür faşizme karşıdır ve barıştan yanadır. Yunanistan'ı işgal edip, sınırlarımıza dayanmış bulunan faşist Almanya'ya karşı, Cemal Nadir yürekli bir karikatür savaşı başlatıp, "barış"ı savunmaktadır. Ve bu tutumu ile, öteki karikatürcüleri de faşizme karşı karikatür savaşı vermeye özendirir.

Önemli özelliği de buradadır bu dönem karikatürünün.

Bu yıllarda Ratip Tahir, Togo, Salih, Necmi Rıza, Orhan Ural gibi imzalardan başka; Sadi Dinçağ, Semih Bal- cıoğlu, Turhan Selçuk, Nehar Tüblek, Mim Uykusuz gibi yeni karikatürcüler de ilk çizgilerini veriyorlardı. I

den- demokrasiyi savunan çizgileriyle savaş yıllarını geçirerek 1946 yılma varır. Bir yıl sonra da Cemal Nadir ölür. Savaş sonrasında, Türkiye, çok partili demokratik yaşama hazırlanmaktadır. II. Dünya Savaşı'nm büyük sarsıntısı kadar, savaş sonrasının yaygınlaşan demokratik görüşleri de mizah ve karikatürümüzün serpilmesinde başlıca etkenlerden olur. Çok partili yaşama geçiş ve -görece de olsa- genişleyen özgürlükler, karikatürcülere yeni olanaklar sağlamaktadır.

Demokrasi bayrağı, yeni karikatürcülerin ellerindedir artık.

Çok partililiğin doğuşu ve Demokrat Parti iktidarı

- Çok partili ortamda, sosyal konular rahatlıkla yazılıp çizilmektedir. Sosyalist partiler kurulmuş; sosyalist gazete ve dergiler yayımlanmaktadır. Gerçek gazetesinde Esat Adil, Sabahattin Ali; Tan'da SertelTer yazmaktadır. Gerçek kapanınca, yeni bir dergi, Marko Paşa yayın alanına çıkar.

Mizah dünyamızda uzun süre adından söz ettirecek bir dergidir bu.

Bütün sahte değerlere vuran dergi, kötüye kullanmaları, karaborsacıları, harp zenginlerini konu edinen mizahını sürdürür.

Halk katlarında çok tutulmaktadır; öyle ki, tirajı gitgide yükselir ve 60 bini bulur. Zamanın tek parti iktidarı ile çatıştığı kadar, Ulusal Şef politikasını savunan Akbaba dergisi ile de çatışmakta ve iktidar tarafından kapatıldıkça Malum Paşa, Merhum Paşa, Ali Baba gibi yeni adlarla yayınını sürdürmektedir. Bir keresinde teksir ile basılan dergiye "Gütenberg matbaasında basılmıştır" ibaresi konur. Zamanın iktidarının Marko Paşa'yı lanetlemek amacıyla düzenlediği Ankara mitinginde, halk, iktidar gazetesini yakar.



Rıfat İlgaz'ın da girdiği Marko Paşa'da, köyden gelen bir karikatürcünün güçlü karikatürler çizdiğini görüyoruz: Bu sanatçı Mim Uykusuz'dur. Uykusuz'un çizgilerinde, -Türk karikatüründe bir yenilik olarak- ilk kez "sınıf çelişkileri"nin sergilenmeye başlandığı görülür.

- 1950'de CHP iktidardan düşer ve yerine Demokrat Parti geçer. 1950 sonrası, karikatür dünyamızda yeni ve hareketli bir dönemdir.

Basında da bu oluşumu destekleyen gelişmeler vardır: Baskı tekniği gelişmekte, günlük gazeteler dolgun pazar ekleri vermektedir. Buralarda yerli ve yabancı karikatürler yayımlanmaktadır. Avrupa ve Amerikan karikatürleri gazetelere, dergilere aktarılır. Bu, ülkenin yeniden dışa açılma siyaseti ve dış yardımların başlaması olayı ile de koşutluk göstermektedir. "Resimli roman"ların yayımlanmaya başlaması da, çizgili anlatıma yeni boyutlar kazandırır. Hoş Memo, Fatoş, Nilüfer, Göngörmiişler, Kahraman Prens gibi çizgi romanlar, gazetelerin aranılan bölümleri olmaya başlamıştır. Bir süre sonra da yerli benzerleri ya da onları alaya alan yeni çizgi romanlar çizilmeye başlar. Öte yandan, Cemal Nadir ile günlük gazeteye giren karikatür gazetelerin birinci sayfalarına iyice yerleşmektedir.

Bu dönem karikatürü "demokrasi" yanlısıdır gene. Gericilik ve bağnazlık onun sürekli boy hedeflerindendir. Tek parti dönemi karikatürlerinde görülen "karaborsacı" tipinin yerini, "politikacı" tipi ve soyut "pahalılık" konuları almıştır. Çizgiler, faşizan düşüncelerle de dalgasını geçer; ama öte yandan soğuk savaşın etkileri de görülür. Sosyalizme karşı karikatürler de çizilmektedir. Bir süre sonra baskılar yoğunlaşacak; karikatürcüler, "komünizm propagandası" yapmakla suçlanacaklardır.

Çizgilerde ilk kez büyük bir çeşitlilik ve zenginlik göze çarpar. Genel olarak çizgide yalınlığa gitmek, yorumlayıcı bir gözle çizmek, araştırıcı geliştirici olmak, karikatürcülerin ortak özellikleri arasındadır. Bu yeni kuşak karikatürcüleri, Cemal Nadir'in miras bıraktığı anlayıştan yola çıkmış olmalarına karşın, kendi kişiliklerini bulmakta gecikmemişlerdir. Karikatür, çizgi ile mizah yapma sanatı olarak nitelenmekte ve o güne değin karikatürün altındaki yazıda beliren mizah öğesini daha çok çizgi üstlenmektedir. Yeni karikatürde, çizginin mizahı ağır basınca, çizgiler de bu amaca hizmet edebilmek için nitelik değiştirir.

Bu da, karikatürün kendine özgü bir sanat olması yolunda önemli bir adımdı.

Karikatürcüler, karikatürün temel sorunları üzerinde de araştırmaya, düşünmeye ve yazmaya koyulurlar. Karikatürün yeni bir sanat dalı olduğu ve kalıcı olmasının gerektiği savları ile sürülür. Mizahın, artık, ahlak kaygıları yerine, insanın değişen dünya ile mücadelesini konu edindiği belirtilir. 1952'de, Turhan Selçuk, Yeni İstanbul gazetesinde, "yeni karikatür"ü araştıran yazılar yazar. Pazar Postası, Durum gibi dergilerde karikatürün sorunları enine boyuna tartışılır. Gülen düşüncenin bu çizgili silahı, değişen dünyada kendini yenilemesini biliyor; keskinliğini, vuruculuğunu artırarak, gülmeyen düşünceye karşı işlevini sürdürüyordu.

1950'den hemen sonra Karakedi adlı bir mizah dergisi yayma başladı. Bu derginin tek parti yönetimine vuran -gecikmiş- mizahı fazla tutmadı. Daha çok öğrenci haylazlıklarını konu edinerek okullarda bir süre izlendi. Akbaba dergisi ise, yeni karikatürcülere zaman zaman sayfalarını açmasına karşın, bu dönem karikatürüne örnek gösterilemez. Derginin genel politikası, gene iktidar yanlısıdır ve örtülü ödenekten yeterince karşılığını da almaktadır. Kısa bir süre yayımlanan Deve ve daha sonra yayımlanan 41,5 dergileri, yeni karikatürün ilk örnekleri oluyordu.

1950 kuşağının bir araya geldiği ilk önemli dergi kuşkusuz Tef olmuştur. Günlük politikadan çok, "sosyal konuları" ele alan bu dergi, karikatürün çizgi ve konu olanaklarının genişlemesine yardım etmiştir. Derginin kapağına göz atarsak yirmiden fazla mizah yazarı, otuzun üzerinde karikatürcü adına rastlarız.

Dolmuş dergisi, aynı karikatürcü kuşağın "demokratik özgürlükleri kollama" görevi ile toplandıkları en önemli dergisidir bu dönemin. Dolmuş, daha sonra Karikatür adıyla yayınını sürdürecektir. Yine aynı günlerde Taş adıyla başka bir mizah dergisi de yayma başlar. Daha sonra bu iki dergi birleşerek Taş-Karikatiir adıyla yayımlanır. Burada otuzun üzerinde karikatürcü adına rastlarız.

Çok partili düzen, büyük siyasal tartışmalara neden olur. Zaman zaman sertleşen bu tartışmalar karikatürlere

de yansır. Giderek eleştiriler hoşgörü ile karşılanmaz ve mizahla karikatür baskılarla bir kez daha sindirilmek istenir. Dergiler toplatılır, karikatürcülerden hapsedilenler olur. DP iktidarı sallanmaktadır.

Sallanır, sallanır ve düşer sonunda.



27 Mayıs ve sonrasında karikatür

27 Mayıs hareketi ile beraber Türkiye'de yeni bir dönem başlar. Bu dönem karikatürlerinde artık parti çatışmalarının ikinci plana atıldığını, yerine "sosyal konular'Tn daha fazla çizgiye döküldüğünü ve anayasal özgürlüklerin savunulduğunu görüyoruz. Önceleri, -eski dönemin kalıntılarına o günlerde takılan adla- "kuyruklar" ve düşürülen iktidarın başı karikatürlere konu olur. Tef dergisi, bu yolla yeniden yayma başlarsa da etkili olamaz ve kapanır. Çoğalan yayınlar, değişen konular ve 27 Mayıs'm getirdiği -görece- özgürlük ortamında, birinci sayfa karikatürlerinin güncelliği artık okuyucu istemini karşılayamamaktadır. Gazete patronları da, kendi çıkarları gereği birinci sayfa karikatürünü gereksiz bulmakta ve karikatür, gazetelerin birinci sayfalarında yavaş yavaş silinmektedir.

Yüklə 1,37 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   38   39   40   41   42   43   44   45   46




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə