Vii. Uluslararasi



Yüklə 3,89 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə33/159
tarix06.05.2018
ölçüsü3,89 Mb.
#42938
1   ...   29   30   31   32   33   34   35   36   ...   159

VII. ULUSLARARASI TÜRK SANATI, TARİHİ ve FOLKLORU KONGRESİ/SANAT ETKİNLİKLERİ

66

 



yanında  yer  almıştır.  Türkiye’nin  bu  dönemde  barıştan  yana  bir  politika izlediğinin 

en  önemli  göstergesi  Milletler  Cemiyeti’ne  üye  olmasıdır.  Türkiye’nin  Milletler 

Cemiyeti’ne kabul edilmesinde dış politikada izlediği barışçı politikanın o zamanda 

her  şeyin  savaş  yoluyla  halledildiği  bir  dönemde  Türkiye’nin  barıştan  yana  tavır 

sergilemesi  etkili  olmuş  ve  bu  durum  dış  dünya  tarafından  takdir  edilmiştir.  1935 

yılında ise İtalya’nın Habeşistan’a saldırması, Türk-İngiliz ilişkilerinde yakınlaşmaya 

sebep  olmuştur.  Musul meselesinin  çözüme  kavuşturulması  hem  İngiltere ile  hem 

de genel olarak Batı ile olan ilişkilerin gelişmesinde etkili olmuştur. 

İngiltere  başta  olmak  üzere  Batı  ile  de  ilişkilerin  ılımlı  bir  sürece  girmesi 

Musul  sorununun  çözümünden  sonraya  denk  gelmiştir.  Örneğin,  Türk-İtalyan 

ilişkileri  düzelmeye  başlamıştır.  I.  Dünya  Savaşı’ndan  sonra  Türk  ülkesini 

paylaşmak  teşebbüsünde  bulunan  üç  büyük  devlet  arasında  Türkiye  ile  iyi 

münasebetler kuran devlet İtalya olmuştur. Öte yandan Musul  sorununun çözüme 

kavuşturulduğu  dönemde  Fransa  ile  de  ilişkilerin  normalleştiği  gözlenmiştir.  İki 

devlet  arasında  1926  tarihinde  Fransız  sözleşmesi  parafe  edildiği  halde,  Fransız 

Hükümeti  bu  sözleşmeyi  Musul  sorununun  çözülmesine  kadar  imzalamamıştır. 

Çünkü  Fransa,  Orta  Doğu’da  İngiliz  çıkarlarının  gerektirdiği  bir  politika  izliyordu. 

Bunun için de İngilizlerin desteğini arıyordu (Dilan, 1998: 36). 

Musul  meselesinin  çözülmesinden  sonra  diğer  bir  sorun  da  başkent 

meselesi  idi.  İngilizler  başkentin  İstanbul’dan  Ankara’ya  taşınmak  istemesine 

Ankara’daki  hem  iklimsel  hem  de  fiziksel  şartlardan  dolayı  tepki  göstermiştir.  Her 

ne kadar Ankara’ya elçi göndermeyi düşünmediklerini söylemiş olsalar bile sonraki 

süreçte  (1927)  bu  durumu  kabullenmiş  ve  Ankara’ya  elçilik  açmışlardır.  Bu 

tarihlerden sonra Türk-İngiliz ilişkileri daha da sıcak olmaya başlamıştır. 

İki ülke arasındaki ilişkiler 1929 yılına gelindiğinde birazda olsa yakınlaşma 

dönemine  girmiştir.  Bu  yılda  bir  İngiliz  filosu  İstanbul’a  gitmiş  ve  ardından  filo 

kumandanı ile İngiliz elçisi Atatürk’ü ziyaret etmiştir. Bu ziyaret iki devlet arasında 

olumlu bir etki bırakmıştır        ( Gönlübol ve Sar, 1997: 74).  

Fakat  bu  sıralarda  baş  gösteren  1929  ekonomik  krizi  çok  geçmeden 

Türkiye’nin  dış  politikasında  da  etkilerini  göstermiştir.  Türkiye  krizin  sonucunda 

yönünü  Batı’ya  doğru  çevirmiştir.  Aslında  burada  bir  çelişki  görülmektedir. 

Türkiye’nin  uygulamış  olduğu  devletçilik  politikası  gereği  Sovyetler  Birliği’ne 

yaklaşması  beklenirken  Türkiye,  o  sıralarda  hazırlanan  ilk  Beş  Yıllık  Plan 

konusunda  Sovyetlerin  yardımını  görmüş  olmasına  rağmen  Batı’ya  yaklaşmıştır. 

Bu  çelişki  başlıca  iki  nedenden  kaynaklanmaktadır:  Birincisi,  Türk  yöneticilerinin 

devletçilikten  anladıkları  sosyalist  bir  ekonomi  düzeni  değil,  1930’lardan  sonra, 

ekonomik bunalımın etkisiyle Batı’nın kapitalist ülkelerinde bile yaygınlaşan devlet 

müdahaleciliğidir.  İkincisi,  Türk  yöneticileri  1930  yılından  sonra  kalkınmanın  dış 

finansmanı  için  Batı’nın  yardımını  aramışlardır.  1930  yılından  sonraki  dönemde 

Türkiye’nin  yabancı  sermayeye  karşı  1923-  1930  arasında  izlediği  yumuşak 

politikayı  değiştirip  yabancı  şirketlerin  çoğunu  devletleştirirken,  öte  yandan  da  dış 

yardım  aramak  için  Batı’nın  kapısını  çalması  krizin  dış  politikaya  etkilerindendi. 

Türkiye  bu  dönemde  dış  yardım  bulabilmek  için  İngiltere  de  dâhil  olmak  üzere 

Amerika,  İtalya,  Almanya’ya  heyetler  yollamıştır.  Ancak  Türkiye’nin  II.  Dünya 

Savaşı  başına  kadar  dışardan  sağlayabildiği  iki  kredi  vardır.  İlkini  1932  yılında 

Sovyetlerden  diğerini  ise  1938’de  İngiltere’den  almıştır  (Ülman  ve  Sander,  1972: 

16). 



VII. ULUSLARARASI TÜRK SANATI, TARİHİ ve FOLKLORU KONGRESİ/SANAT ETKİNLİKLERİ

67

 



Bu  kriz  nedeniyle  İtalya  ve  Almanya’nın  saldırgan  tutumları  iki  ülke 

arasında  yakınlaşmayı  gittikçe  pekiştirmiştir.  Özellikle  İtalya’da  Mussolini, 

Almanya’da ise Hitler’in iktidara gelmesi ile bu iki devlet dış politikada yayılmacı ve 

savaşçı bir yöntem benimsediler ve dünyanın birçok yeri özellikle de Ortadoğu, bu 

devletlerin  tehlikesi  altına  girmiştir.  Bu  durumdan  hem  Türkiye  hem  de  İngiltere 

gittikçe  kaygılanmaya  başlamış  ve  bu  da  iki  ülke  ilişkilerinin  iyileşmesi  yolunda 

önemli  bir  adımı  oluşturmuştur.  Türkiye’nin  1929’da  Revizyonist  tehdidine  karşı 

yapılan  silahsızlanma  konferansına  yani  Briand  Kellog  Paktı’na  katılması  da  iki 

ülke  arasındaki  ilişkilerin  iyileşmesine  oldukça  katkı  sağlamıştır.  Türkiye’nin  dış 

politikada  varlık  göstermeye  çalıştığı  dönemlerde  dünyada  meydana  gelen 

buhranlara  rağmen  barışçı  bir  politika  benimsemesi  tüm  dünyada  büyük  bir takdir 

toplamıştır.  Birinci  Dünya  Savaşı  sonunda  yenilen  bir  devlet  olarak  Türkiye’nin 

revizyonist  devletler  grubuna  katılması  beklenebilirdi.  Fakat  Türkiye’nin  dış 

politikasının  genel  yönünü  saptamak  görevini  üstlenmiş  olan  Atatürk,  Türkiye’nin 

Misak-ı  Millî  sınırları  ile  yetineceğini  kabul  ederek  ülkeyi  serüvene  sürükleyecek 

davranışlardan  kaçınmıştır.  Gerçekten  “Yurtta  Barış  Dünya’da  Barış”  ilkesini  dış 

politikanın  temel  amacı  olarak  kabul  etmesi  uluslararası  alanda  yer  alan 

gruplaşmaların  başladığı  zamana  rastlar.  Bu  dış  politika  ilkesi  ile  hareket  eden 

Türkiye, tüm devletlerle iyi ilişkiler içinde olmaya çalışmış, fakat uluslararası barışı 

bozmak  isteyen  devletlere  karşı  barışçı  devletlerle  daha  sıkı  işbirliği  yapmaya 

çalışmıştı.  Bu  durum  Türkiye’nin  özellikle  İngiltere  ile  dostça  ilişkiler  kurma 

politikasını  yürütebilmesini  kolaylaştırmıştır  (Gönlübol,  1990:  52-53).  İngiltere, 

Türkiye’yi  Milletler  Cemiyeti’ne  dahil  ederek  Sovyetlerden  uzaklaştırmayı 

planlamıştır.  Türkiye  ise  İngiltere’nin  ısrarlarına  rağmen  Sovyetleri  gücendirmek 

istememiştir. 

Öte yandan Türkiye, nüfus mübadelesi ve Musul meselelerinin çözümünde 

Milletler Cemiyeti’nin müdahalesinden pek kazançlı çıkmamış, barışı ve uzlaşmayı 

sağlamak  uğruna  zaman  zaman  taviz  vermek  durumunda  kalmıştır.  Bu  durumda 

Türkiye’nin  Cemiyet’i  Batı  emperyalizmini  iki  yüzlülükle  kamufle  eden  bir  örgüt 

olarak görmesi beklenebilirdi. Ancak, Türkiye’nin önünde iki yol vardı: Birincisi, Millî 

Mücadele  döneminden  beri  devam  etmekte  olan  Batı’nın  emperyalist  devletlerine 

karşı  Türk-  Sovyet  işbirliğini  sürdürmek.  İkincisi,  Batı  uygarlığını  örnek  almış  bir 

ülke idealini gerçekleştirebilmek için Batı Paktı’na dâhil olmaktı. Türkiye ikinci yolu, 

Milletler  Cemiyeti’ne  üye  olarak  Batı  Birliği’ne  girme  yolunu  seçmiştir.  Türkiye’nin 

tercihini  bu  yönde  yapmasının  birtakım  sebepleri  vardır:  Birincisi,  Türkiye 

meseleleri  barışçıl  yollarla  çözmek,  anti-  revizyonist  yanlısı  bir  politika  izlemek 

istemiştir.  İkincisi,  pek  çok  dünya  devletinin  işbirliği  ve  savaşın  önlenmesi  için  bir 

araya geldiği ortamın dışında kalmak istememiştir. Üçüncü olarak, Sovyetler Birliği 

ile  ilişkilerinde  izlediği  politika  gereği  Türkiye  Milletler  Cemiyeti’ne  girmeyi  tercih 

etmiştir (Alantan, 2004: 113). 

Lozan’dan  sonra  Türkiye,  Balkan  ülkeleri  ile  yakın  ilişkiler  kurmaya 

başlamıştır.  Balkan  ülkeleriyle  Türkiye’yi  yakın  ilişkiler  kurmaya  iten  sebebin 

başında  1929  yılında  gerçekleşen  Dünya  Ekonomik  Krizi  gelmektedir.  İhracatları 

tarım  ürünlerine  dayanan  bu  devletlerin  özellikle  dış  ticaretleri  büyük  açıklar 

veremeye  başlamıştır.  Bu  krizin  etkileri  Balkan  paktı  fikrini  pekiştirerek  Ankara  ile 

Atina’yı  harekete  geçirmiştir.  Türkiye  ile  Yunanistan  Ekim  1934’te  Atina’da  tüm 

Balkan  ülkeleri  temsilcilerini  bir  araya  getirmişlerdir.  Burada  sanayileşmiş 

devletlerle  ticaret  yapmak  yerine,  kendi  aralarında  ticareti  geliştirmek  gibi  kararlar 




Yüklə 3,89 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   29   30   31   32   33   34   35   36   ...   159




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə