Evrim Teorisi, Felsefe ve Tanrı
452
teorisinin çökeceğini söylemişti
747
ve ‘doğada atlama olmaz’
ilkesine sonuna kadar bağlı kalmıştı.
748
Bu kitabın 3. bölü-
münde bu görüşün fosil bulgular açısından sorunlarına değin-
dim. Darwinizm’in küçük değişimlerle türleşmeyi savunan ana
doğrultusunun olasılık sorununu çözmeye, Stephen Jay Gould
gibi hızlı değişimlerle türleşmeyi savunanların ise daha çok
fosil sorununu çözmeye ağırlık verdiğini vurguladım. Fakat
protein gibi bir hücrede binlercesi olan bir molekülün bile te-
sadüfen oluşamayacağının anlaşılması, olasılık sorununu çöz-
meyi ana hedef edinen mikro mutasyoncu ana doğrultunun da
bu sorundan kaçamayacağını göstermiştir.
Ateist-evrimci çizginin en ünlü ismi Dawkins, makro mu-
tasyonlar ile değişimlerin, natüralizmin ‘sadece doğanın içinde
kalmak’ ilkesine ters düşecek sonuçlara götüreceğinin farkın-
dadır. Bu yüzden bütün kompleksliklerin daha basit şeylerden
ufak ufak değişimlerle oluşmuş olması gerektiğini ısrarla sa-
vunmaktadır.
749
Dawkins, insan zihninin saniyeler, dakikalar,
yıllar, ya da en fazla birkaç on yıllık süreçleri düşünebildiğini;
evrimin yüz binlerce, milyarlarca yıllık yavaş süreçlerini an-
lamakta zorluk çektiğini söyler.
750
Oysa olasılık hesaplarının
sonuçları, bütün uzaydaki madde ve bütün evren zamanı göz
önünde bulundurularak hesaplar yapılsa da, hatta evrenin her
saniyesi milyarlarca yıla karşılık gelecek şekilde zaman uza-
tılsa da; en basit proteinin bile tesadüfen elde edilemeyeceğini
ortaya koymaktadır. Fakat sorun bununla da bitmemektedir.
Canlılarda birçok ‘indirgenemez kompleks’ yapılar vardır ki;
bu yapılar, Dawkins’in zannının aksine ‘küçük değişimlerin
birikmesiyle’ tesadüfen oluşamayacak yapıların bulunduğunu
747 Charles Darwin, The Origin of Species, s. 219.
748 Charles Darwin, The Origin of Species s. 233.
749 Richard Dawkins, Kör Saatçi, s. 18-19.
750 Richard Dawkins, Kör Saatçi, s. 4 ve 50.
Tasarım Delili
453
ve bir proteinin oluşumundan çok daha büyük olasılık sorun-
larıyla yüz yüze olunduğunu gösterir.
İndirgenemez kompleks sistemlere mikroskobik seviyeden
bazı örnekler verilmiştir; bunlardan biri tek hücreli canlıların
yüzmek için kullandıkları tüycüklerdir (cilium). Bu tüycükler,
küreklerin tekneyi hareket ettirmesi gibi, sıvının içinde hüc-
reyi hareket ettirirler. Bu yapıların kompleks detaylarını öğren-
mek elektron mikroskobunun bulunmasıyla mümkün olmuştur.
Tüycüklerin hareketi için mutlaka mikrotüplerin olması ge-
rekir. Tüycüklerin mikrotüplerinin, sabit ve hareketsiz kalma-
maları için bir motora da gereksinimleri vardır. Ayrıca, komşu
liflerin hareketi için bağlayıcılara ihtiyaç duyarlar. Bir tüycük
diklemesine kesildiğinde ve kesilen kısım elektron mikrosko-
bunda incelendiğinde, çubuk şeklinde 9 ayrı yapı göze çar-
par. Bunlar mikrotüplerdir ve 9 mikrotüpten her birinin iç içe
geçmiş iki halkadan oluştuğu görülür; tek bir halka 13 tane
ayrı telden oluşur, birincisine bağlanan diğer halka ise 10 tel-
den meydana gelmiştir. Kısaca özetlemek gerekirse; bir tüy-
cüğü oluşturan 9 mikrotüp, 13 ayrı halkadan oluşan ve her
biri 10 telden meydana gelen yapıların bileşimidir. Tüycük-
ler kayan ipçiklerin oluşturduğu bir mekanizmayla çalışır ve
dynein proteini motor işlevini üstlenir. Neksin proteini saye-
sinde ise kayma sırasında ayrılma önlenir. Tüycükteki detay-
ların her biri olağanüstü komplekstir ve herhangi bir detayın
eksikliği tüycüklerin hareketini imkânsız kılar.
751
Tüycükle-
rin organizasyonunun karmaşıklığının 200 tane farklı protein
içermesi mikroskobik seviyedeki kompleksliği göstermesi açı-
sından önemlidir.
752
Olasılık açısından bu kadar çok proteinin
ve böylesi bir organizasyonun bir kerede çıktığını söylemek
751 Michael J. Behe, Darwin’in Kara Kutusu, s. 66-73; İngilizcesi için bakınız: Mic-
hael J. Behe, Darwin’s Black Box, The Free Press, New York (2003), s. 59-65.
752 Michael J. Behe, Yaşamın Temelindeki Tasarımın Kanıtı, s. 122.
Evrim Teorisi, Felsefe ve Tanrı
454
mümkün değildir. Diğer yandan bu sistemin bir vidasının ek-
sik olması, sistemin tümünü geçersiz kılacak niteliktedir. O za-
man bu sistemin tüm detayları ortaya çıkmadan, bu sistemin
canlıya bir yarar sağlaması; kısacası, doğal seleksiyonun bu
yapıyı geliştirmesi veya koruması mümkün gözükmemektedir.
Elbette başta indirgenemez kompleks bir sistem olarak gö-
züken bir yapının, daha sonra bazı eksiltmelerle de bir şekilde
fonksiyonunu görebileceği anlaşılabilir. Örneğin tüycüklerin
mevcut 200 proteinli yapılarının aslında 150 proteinle de ça-
lışabileceklerini göstermek belki ileride mümkün olabilir. Bu
tip bazı teşebbüsler olmuştur, fakat bu tip teşebbüsler, bah-
sedilen sistemlerden birkaç eksiltme yapılabileceğini göste-
rebilse de argümanın özü olan ‘indirgenemez kompleks’ ya-
pıların mevcut olmadığını göstermekten çok uzaktırlar. Her
ne yapılırsa yapılsın, tüycüklerin sahip olduğu fonksiyonların
ancak birçok proteinle sağlanabileceği ve bu yapının indirge-
nemez kompleks bir boyutu olduğu bellidir. Eğer tek bir pro-
teinin bile ne kadar kompleks bir yapı olduğunu hatırlarsak,
birçok proteinin bir araya gelmesiyle oluşan yapılardaki indir-
genemez kompleksliğin önemini daha iyi anlarız. Bir yapının
indirgenemez kompleks olması demek; bu yapının sahip ol-
duğu, eksiltilmeleriyle sistemin işlemeyeceği tüm parçalarının
tesadüfen oluşma olasılığının, bu yapıların bir araya gelme-
lerinin ve belli şekilde düzenlenmelerinin tesadüfen olması-
nın olasılığının hepsinin birbirleriyle çarpılmasının; bu yapı-
nın tesadüfen oluşma olasılığını vermesi demektir.
Karşımıza çıkan matematiksel sonuç, bir tüycüğün bile
tesadüfen oluşmuş olduğuna dair natüralist-ateist bir iddia-
nın, rasyonel bir şekilde savunulmasının mümkün olmadığını
gösterir. Günümüzde, tüycükler gibi çok basit olduğu zanne-
dilen yapılara dair keşiflerle karşımıza çıkan kompleksliğin,
Darwin’in döneminde en kompleks organlardan biri olarak
Dostları ilə paylaş: |