|
![](/i/favi32.png) Kur’an-ı Kerim Meali – Yaşar Nuri Öztürk alak suresi (96/1)
|
səhifə | 25/62 | tarix | 08.09.2018 | ölçüsü | 1,86 Mb. | | #67647 |
| SAFFAT SURESİ (37/56)
Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…
-
Andolsun o saf bağlayıp dizilenlere / o saflar tutturup sıraya dizilenlere / o kanatlarını açıp toplayarak uçanlara,
-
O haykırarak sevk edenlere / o göğüs gererek durduranlara,
-
O Zikir okuyanlara,
-
Ki sizin ilahınız hiç kuşkusuz bir ve tektir.
-
Göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbidir O; doğuların da Rabbidir O.
-
Biz o yakın göğü bir süsle, yıldızlarla süsleyip donattık.
-
Ve her türlü inatçı-asi şeytandan koruduk.
-
Onlar ne kadar çırpınsalar da o yüce konseyi dinleyemezler. Ve her taraftan atışa tutulurlar;
-
Kovulurlar. Ve onlar için, yakalarını bırakmayan bir azap vardır.
-
Yüce konseyden bir söz çalıp çarpan olabilirse de onun peşine hemen delici, alevli bir yıldız takılır.
-
Şimdi sor onlara: Yaratış ve yaratılış bakımından onlar mı daha güçlüdür, yoksa bizim yarattığımız şuurlular mı? Gerçek şu ki, biz onları bir cıvık çamurdan yarattık.
-
Ama sen şaşırdın, onlarsa alay ediyorlar.
-
Düşünüp taşınmaya çağırıldıklarında düşünmüyorlar.
-
Bir ayetle yüzyüze geldiklerinde, dudak büküp eğleniyorlar.
-
Şöyle dediler: “Bu apaçık bir büyüden başka şey değildir.”
-
“Öldüğümüz, toprak ve kemik haline geldiğimiz zaman mı? Biz gerçekten diriltilecek miyiz?”
-
“Önceki atalarımız da mı?”
-
De ki: “Evet! Ve, siz de. Aşağılanmış, ezilmiş olarak.”
-
Müthiş bir komut sesidir O. Onlar öylece bakakalacaklar.
-
Şöyle derler: “Vay başımıza! Din günüdür bu.”
-
O yalanlayıp durduğunuz ayrım günüdür bu.
-
Toplayın o zulmedenleri; eşlerini de. O tapınıp durmuş olduklarını da toplayın:
-
Allah’tan başka tapınmış olduklarını. Sürün onları cehennemin yoluna.
-
Durdurun onları, çünkü hepsi sorguya çekilecekler.
-
Neniz var da birbirinize yardım etmiyorsunuz?
-
Edemezler. Bugün hepsi teslim bayrağını çekmiş durumdadır.
-
Birbirlerine dönerek birşeyler sorup duruyorlar.
-
Dediler: “Siz bize sağ taraftan geliyordunuz.”
-
Ötekiler dediler: “Hayır, siz zaten inanmıyordunuz!”
-
“Bizim size karşı bir sultamız yoktu. İşin esası şu ki siz azmış bir topluluktunuz.”
-
“Rabbimizin sözü üzerimize hak oldu. Tadacağımızı elbette tadacağız.”
-
“Sizi saptırıp azdırmıştık. Çünkü biz de sapıp azmış kişilerdik.”
-
Onlar o gün azap içinde ortaklık kurmuşlardır.
-
İşte böyle yaparız biz suçlulara / günahkarlara.
-
Onlar, kendilerine, “Allah’tan başka ilah yoktur” dendiğinde, kibirleniyorlardı.
-
Ve şöyle diyorlardı: “Mecnun bir şair yüzünden ilahlarımızı mı terk edeceğiz?”
-
Hayır, öyle değil. O, hakkı getirmişti. Diğer peygamberleri de tasdik etmişti.
-
Yemin olsun, siz o acıklı azabı mutlaka tadacaksınız.
-
Ve yalnız yapıp ettiklerinizin karşılığıyla cezalandırılacaksınız.
-
Allah’ın ihlasa erdirilmiş temiz kulları başkadır.
-
Onlar için belirlenmiş bir rızık vardır.
-
Çeşit çeşit meyvalar vardır. İkramla karşılanan kişilerdir onlar.
-
Nimetlerle dolu cennetlerdedirler.
-
Karşılıklı koltuklar üzerindedirler.
-
Kaynaktan doldurulmuş kadehler dolandırılır çevrelerinde.
-
Bembeyaz, içenlere lezzet sunan kadehler.
-
Sersemletme / başağrısı yok onda. Sarhoş da olmazlar ondan.
-
Yanlarında, gözlerini onlara dikmiş, iri gözlü dilberler vardır.
-
Korunmuş yumurtalar gibidir onlar.
-
Birbirlerine dönüp birşeyler sorarlar.
-
İçlerinden bir sözcü şöyle der: “Benim yakın bir arkadaşım vardı.”
-
Derdi ki: “Sen gerçekten şunu tasdik edenlerden misin?”
-
“Biz ölüp toprak ve kemik haline geldikten sonra, gerçekten cezalandırılacak mıyız?”
-
Dedi: “Siz de bir araştırır mısınız?”
-
Araştırdı, nihayet onu cehennemin ta ortasında gördü.
-
Dedi: “Vallahi, az kalsın sen beni de buralara düşürecektin.”
-
“Rabbimin nimeti olmasaydı, kesinlikle ben de şurada toplananlar arasına girmiş olacaktım.”
-
“Peki, biz artık ölmeyecek miyiz?”
-
“Sadece ilk ölümümüz; azaba da uğratılmayacağız, öyle mi?”
-
Doğrusu bu, büyük başarının ta kendisidir.
-
Çalışanlar, böylesi için çalışsınlar.
-
Ödül ve ikram olarak, bu mu daha hayırlı yoksa zakkum ağacı mı?
-
O ağaç ki, zalimler için onu bir fitne yaptık.
-
Cehennemin ta dibinden çıkan bir ağaçtır o.
-
Tomurcukları tıpkı şeytanların başlarıdır.
-
Onlar ondan mutlaka yiyecekler ve karınlarını onunla dolduracaklar.
-
Sonra onların, o yedikleri üzerine, kaynar su karıştırılmış bir içecekleri vardır.
-
Sonra onların dönüşleri doğrudan doğruya cehennemedir.
-
Çünkü onlar, babalarını sapıtmış kişiler halinde bulmalarına rağmen,
-
Kendileri de hala onların eserleri ardınca koşturuluyorlar.
-
Andolsun, daha önce ilk nesillerin çoğu da sapmıştı.
-
Andolsun, onların içlerinde uyarıcılar görevlendirmiştik.
-
Bir bak, nasıl oldu uyarılanların sonu!
-
Ancak Allah’ın ihlaslı, temiz kulları kurtuldu.
-
Andolsun, Nuh bize yakarmıştı da ne güzel karşılık vermiştik biz.
-
Ve kurtarmıştık onu da ailesini de o büyük sıkıntıdan.
-
Onun zürriyetini, evet onları kalıcılar yaptık.
-
Sonrakiler içinde, ona işaret eden birşey bıraktık.
-
Selam olsun Nuh’a alemler içinde.
-
İşte böyle ödüllendiririz biz, güzel davrananları.
-
O bizim inanan kullarımızdandı.
-
Sonra ötekileri boğuverdik.
-
Hiç kuşkusuz İbrahim de onların grubundandı.
-
Rabbine, tertemiz / kinsiz bir kalple gelmişti.
-
Babasına ve toplumuna sormuştu: “Siz neye kulluk / ibadet ediyorsunuz?”
-
“Allah’ı bırakıp da birtakım uydurma ilahları mı istiyorsunuz?”
-
“Alemlerin Rabbi hakkında düşünceniz nedir?”
-
Bu arada İbrahim yıldızlara bir göz attı,
-
Şöyle dedi: “Ben hastayım.”
-
Bunun üzerine ondan gerisin geri kaçtılar.
-
O da onların ilahlarının yanına sokulup dedi: “Birşey yemez misiniz?”
-
“Neniz var ki, konuşmuyorsunuz!”
-
İyice yanlarına sokulup sağ eliyle bir darbe indirdi.
-
Bir süre sonra, halkı koşarak İbrahim’e geldi.
-
İbrahim dedi: “Elinizle yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?”
-
“Oysa ki sizi de yaptığınız şeyleri de Allah yaratmıştır.”
-
Dediler: “Şunun için bir bina yapın da bunu ateşin ortasına fırlatın.”
-
Ona tuzak kurmak istediler ama, biz onları sefiller-reziller haline getirdik.
-
İbrahim dedi: “Kuşkunuz olmasın ki ben Rabbime gideceğim, O bana kılavuzluk edecek.”
-
“Rabbim, bana iyilik ve barış sevenlerden birini lütfet.”
-
Bunun üzerine biz İbrahim’e yumuşak huylu bir oğlan müjdeledik.
-
Çocuk onunla birlikte konuşacak yaşa gelince, İbrahim dedi: “Yavrucuğum, uykuda seni kestiğimi görüyorum. Bak bakalım, sen ne görürsün / sen ne dersin?” “Babacığım, dedi, emrolunduğun şeyi yap! İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın.”
-
Böylece ikisi de teslim olup İbrahim onu alnı üzerine yatırınca,
-
Biz şöyle seslendik: “Ey İbrahim!”
-
“Sen rüyayı gerçekleştirdin. İşte biz, güzel düşünüp güzel davrananları böyle ödüllendiririz.”
-
“Bu, hiç kuşkusuz apaçık imtihanın ta kendisiydi.”
-
Ve ona fidye olarak büyük bir kurbanlık verdik.
-
Sonra gelenler içinde onu hatırlatan birşey bıraktık.
-
Selam olsun İbrahim’e.
-
Böyle ödüllendiririz biz, güzellik sergileyenleri.
-
O da bizim inanan kullarımızdandı.
-
Biz ona, barışseverlerden bir peygamber olan İshak’ı müjdeledik.
-
Ona da İshak’a da bereketler lütfettik. Onların zürriyetinden iyi düşünüp iyi davranan da var, öz benliğine açıkça zulmeden de var.
-
Yemin olsun, biz Musa ve Harun’a da lütufta bulunduk.
-
Onları ve toplumlarını büyük sıkıntıdan kurtardık.
-
Onlara yardım ettik de galip gelenler kendileri oldular.
-
Onlara, açık-seçik bilgi sunan Kitap’ı verdik.
-
Her ikisini dosdoğru yola kılavuzladık.
-
Sonradan gelenler içinde, her ikisini hatırlatan birşey bıraktık.
-
Selam olsun Musa ve Harun’a.
-
Güzel düşünüp güzel davrananları biz böyle ödüllendiririz.
-
O ikisi de bizim inanan kullarımızdandı.
-
İlyas da elbette ki peygamberlerdendi.
-
O da toplumuna şöyle demişti: “Hala korkup sakınmıyor musunuz?”
-
“Ba’l’e yalvarıp yakarıyor, yaratıcıların en güzelini bırakıyor musunuz?”
-
“Sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbi olan Allah’ı terk mi ediyorsunuz?”
-
Sonunda onu yalanladılar. Bu yüzden onlar mutlaka huzura getirileceklerdir.
-
Allah’ın ihlaslı seçkin kulları müstesna.
-
Sonrakiler içinde İlyas’ı hatırlatacak birşey de bıraktık.
-
Selam olsun İlyas’a.
-
Güzel düşünüp güzel davrananları böyle ödüllendiririz biz.
-
Bizim inanan kullarımızdandı o.
-
Hiç kuşkusuz, Lut da peygamberlerdendi.
-
Onu ve ailesini toptan kurtarmıştık biz.
-
Ancak terk edilenler içinde kalan kocakarı hariç.
-
Sonra ötekileri yerle bir ettik.
-
Kuşkusuz ki, siz onların yanından sabahları geçiyorsunuz.
-
Geceleyin de. Hala aklınızı işletmeyecek misiniz?
-
Yunus da gönderilen elçilerdendi.
-
Hani o, dolu bir gemiye kaçmıştı.
-
Sonra kura çekti de kaybedenlerden oldu.
-
Derken kendisini balık yutmuştu. O kendi kendini kınayıp duruyordu.
-
Eğer tespih edenlerden olmasaydı,
-
İnsanların diriltilecekleri güne kadar onun karnında kalacaktı.
-
Bir süre sonra onu, çıplak araziye attık. Hastalanmıştı.
-
Üzerine kabak cinsinden bir ağaç bitirdik.
-
Onu yüzbin kişiye yahut daha fazla olanlara elçi olarak gönderdik.
-
Onlar inandılar. Biz de onları bir vakte kadar nimetlendirdik.
-
Şimdi sor şunlara: “Kızlar Rabbinin de oğlanlar onların mı?”
-
Yoksa biz melekleri, bunların tanıklık ettikleri bir sırada, dişiler olarak mı yarattık?
-
Dikkat edin, onlar, iftiralarının bir eseri olarak mutlak şöyle diyecekler:
-
“Allah doğurdu.” Vallahi onlar yalancıdırlar.
-
Allah, kızları oğlanlara tercih mi etmiş?
-
Ne oluyor size, o nasıl hüküm veriyorsunuz?
-
Hala düşünüp ibret almıyor musunuz?
-
Yoksa apaçık bir kanıtınız mı var.
-
Eğer doğru sözlülerseniz, hadi getirin kitabınızı!
-
Allah’la cinler arasında bir nesep oluşturdular. Yemin olsun, cinler de bilmiştir kendilerinin Allah huzuruna mutlaka getirileceklerini / cinler de bilmiştir, bunların Allah’ın huzuruna mutlaka çıkarılacaklarını.
-
Allah arınmıştır bunların nitelemelerinden.
-
Allah’ın ihlaslı seçkin kulları, bunların yaptıklarından uzaktır.
-
Siz ve kulluk ettiğiniz şeyler,
-
O’na karşı kimseyi fitneye düşüremezsiniz.
-
Cehenneme salınacak olan müstesna.
-
Bizim, istisnasız herbirimizin bilinen bir makamı vardır.
-
O saf saf dizilenler elbette biziz.
-
O durmadan tespih edenler elbette biziz.
-
O inkarcılar şunu da söylüyorlardı:
-
“Eğer katımızda öncekilere verilenlerden bir mesaj olsaydı,
-
Elbette biz de Allah’ın ihlaslı, seçkin kullarından olurduk.”
-
Fakat sonradan o mesajı inkar ettiler. Yakında bilecekler.
-
Yemin olsun, elçi olarak gönderilen kullarımız hakkında şu sözümüz hükümleşmişti:
-
Onlar, yardım görenlerin ta kendileri olacaklar.
-
Ordularımız, galip gelenlerin ta kendileri olacaklar.
-
Bir vakte kadar onlardan yüz çevir.
-
Gözün üstlerinde olsun; yakında görecekler.
-
Azabımız gelsin diye acele mi ediyorlar?
-
Azap, yurtlarına indiğinde, uyarılanların sabahı ne kötü olacaktır!
-
Yüz çevir onlardan belli bir vakte kadar.
-
Ve gör neler olacak. Onlar da görecekler.
-
Senin Rabbinin, o ululuk ve kudretin Rabbinin şanı yücedir onların verdiği sıfatlardan…
-
Selam olsun tüm hak elçilerine…
-
Hamd olsun alemlerin Rabbi Allah’a…
Dostları ilə paylaş: |
|
|