Yöneticiler İçin Yeni Bir Bakış İKİNCİ abdülhamid han'in liderlik sirlari


II. Abdülhamid Han'ın Liderlik Sırları



Yüklə 3,8 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə25/50
tarix21.06.2018
ölçüsü3,8 Kb.
#50577
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   50

II. Abdülhamid Han'ın Liderlik Sırları
Mehmet AYDIN
Mehmet AYDIN
II. Abdülhamid Han'ın Liderlik Sırları
ya çalıştığını bu ali vazife, diğer taraftan ruhumda bu mahiyette şe-
refli hizmete duyduğum hasretle, mümkün olan herşeyi yaptım, fa-
kat bu yardımım daha çok maddi sahada kaldı. Çünkü Abdürreşit
İbrahim Efendi, bizim din adamlarımızdan başka hüviyet içinde idi.
Türkçe, Arapça, Farsça'dan başka'Rusça, Japonca biliyordu. Avru-
payı baştan aşağı dolaşmıştı; Çin'i bile görmüştü. Kırk yaşından
sonra Fransızca ve Latince'yi de öğrendiğini yazmıştı. Japonya'da
Şinto dininin değişen şartlar içinde Japon münevverlerini tatmin et-
mediğini, mantık,akıl,ilim,ruh birliği ve cihanşümul (evrensel) fel-
sefeyi temsiledecek bir dini-manevi hareketin, Japon milletince be-
nimseneceğini, İslamiyetin de aslında bütün bu vasıfları ihtiva etti-
ğini, sadece hakikatleri izah edecek kudret ve ilmi-manevi kifayet-
te şahsiyetlere ihtiyaç olduğunu yazmıştı. Japon imparatorundan, ai-
lesinden bir Prensin ziyareti ile böyle bir mektup da alınca, mevcu-
dun ehemmiyeti hadise olarak önümde idi.
Fakat, bizdeki din adamlarının ilmi ve manevi seviyelerini çok
iyi biliyordum; Pederim merhum Sultan Abdülmecid'in büyük
102 ümitlerle genişlettiği Tıbbiye için Avrupadan getirttiği ecnebi mual-
• limlerden dersalanlarm kafir olacağım söyleyen ulema benim salta-
natımda da yerindeydi. Bugün gördüğünüz ve sizin de yetiştiğiniz
mekteplerin çoğunu ya ben açtım, ya da bugünkü hale getirdim.
Mekteb-i Sultanı (Galatasaray) ve harkesin serbestçe okuyabilece-
ği metteplere bakınız: Nüfusa göre en az olan Türk talebedir. Bu, sa-
dece iktasidi sebeplerle değildir. Bilhassa Anadoluda, bu mektepler-
de okumanın selabet-i diniyeyi zedelediği hala telkin ediliyor. Eğer
Harbiye'ye Hıristiyanları alma izni verilse, değil bizdeki ekalliyet-
ler, Yunanistan'dan, hatta belki Rusya ve diğerlerinden talebe gelir:
Ben saltanata geldiğim zaman, sadece Kuleli Askeri İadesi vardı.
Ülkede yedi yerde askeri idadi, Selanik Harbiyesi, Selanik ve Kon-
ya'da hukukmektebini ben açtım. Bunlardan gayem, mülkiyeyi de,
ilmiyeyi de tatminkar hale getirmekti. Ne ise...Bunları tarih birgün
elbette yazacak...Düşündüm ki, Japon İmparatorunun istediği Müs-
lüman din alimleri kendi ülkemizde olsa, ve onları ben bulabilsey-
dim, Japonlardan evvel kendi milletimin ve Halife, yani Peygambe-
rimizin vekili olarak İslam aleminin istifadesini teinin eder-
dim...Şöhret yapmış ilmiye mensuplarını tanıyordum. İçlerinde şah-
sen hürmeteşayan çok şahsiyet vardı. Ekseriyetle de şahsen fazilet-
li idiler.Fakat ilmi kudretleri oklusu kadar cihanı telakki tarzları, bu
kadar büyük ve İslamiyetin mukadderatı üzerinde tesir yapacak
mevzuu ele almaya, neticelendirmeye müsait değildi...Fakat Japon
İmparatorunun istediği Müslüman din alimlerini yetiştirecek feyyaz
membalar da artık mevcut değildi. Medreselerimiz birer ilim-irfan
kaynağı olmaktan mahrumdu...Bu gibi işlerin muayyen başlama
devri ve zamanı var.Saltanat müddetim sırasında en çok hatırladı-
ğım hakikatlerden birisi demir tavında dövülür darb-ı meselemiz
(atasözümüz) olmuştur." (155)
Abdülhamid Han, İtalyanlara karşı, Bıngazi ve çevresinde ge-
niş tesirleri olan Sunusiler'i destekleyerek onlara silah ve para yar-
dımında bulunuluyordu. Aynı zamanda Sunusi Şeyhlerine maaşlar,
nişanlar veriliyor, tekke ve zaviyeleri vergiden muaf tutuluyordu.
Sunusi kabilesi, Bingazi'nin güneyinde ve Büyük Sahra'nın
ortasındaki yemyeşil Kufra Vahası'da yaşayan cesur, bağımsızlık-
larına düşkün bir kabileydi. Sultan, Arabiyi, Fransızca ve Alman-
ca'yı iyi bilen bir askerini, Azamzade Sadık Müeyyed Paşa'yı Ku-
ra'ya Sunusiler'e iki defa göndererek onlara Osmanlı İmparatorlu- 103
ğu'na bağlılık ve sadakat yemini ettirdi. Sunusiler, bu sadakat ye- •
minlerine 1911 'den 1919'a kadar çok sadık kaldılar. Kumandanları-
nın Türk subaylardan oluştuğu Sunusiler, sekiz yıl İtalyanlara kar-
şı savaştılar. (156)
Şeyh Zafir'in kardeşi Seyyid Hamza, beş bin kuruş maaş ve
üçüncü rütbeden Mecidi'ni şansı ile Trablusgarb'a yollanmış, daha
sonra, başarılı hizmetlerinden dolayı ilmiye rütbesi ile taltif edilmiş-
ti. Bunun gibi, Seyyid Beşir de Bingazi'de İslamiyete hizmetle gö-
revliydi. Tunuslu şeyhlerle irtibat kurulması görevi, Şeyh Zafir'e ve-
rilmişti. Zafir, şeyhleri konağında ağırlıyor ve onlara halifeden ma-
aş bağlanmasını sağlıyordu. Sultan, bu arada, Trablusgarb'ın Tunus
sınırında yaşayan aşiretlere de on bin adet tüfek göndermiş onları
muhtemel İtalyan saldırısına hazırlıklı hale getirmişti.
İŞBİRLİĞİ
Trablusgarp'ta meşur bir tarikat olan "Medeniler Tarikatı"nın
şeyhi Muhammed Zafir İstanbul'da Yıldız Sarayı'nda oturuyordu.
Medeniler ve Şazeliye tarikatlarının mensupları İslam halifesi ol-


II. Abdülhamid Han'ın Liderlik Sırları
Mehmet AYDIN
ması hasebiyle Sultan'a bağlı ve itaatkardılar. Bunlar, bölgelerinde
Fransa'nın emel ve hilelerine karşı çıkıyorlardı. 12 Şubat 1902 ta-
rıhlibir Fransız belgesinde bunlara karşı alınacak tedbirlerle ilgili
şunlar yeralıyordu. "Bir tek kelimeyle söyleyecek olursak, Osmanlı
hükümeti, İslam taassubunu Avrupa'ya karşı kendine bir silah yapı-
yor ve bu silahı, kendisiyle mücadele edilmez bir duruma koymaya
çalışıyor...Afrika'ya sızma gayemizin ışığı altında, maddi varlıklar
ve manevi tesirleri yönünden çok zor bir durumda bulunan Müslü-
man tarikatlarına aman verilmemesi, acil ve temel asas olmalıdır. "
(157)
Fransız sömürgelerinin çoğunluğunu teşkil ettiği Afrika Müs-
lümanları tarikatlar bünyesinde teşkilatlanmış olması sebebiyle Sul-
tan, buradaki şeyhlerle yakın ilişkiler kurmuş bunlar vasıtasıyla Os-
manlıya sevgi ve bağlılık sağlanmıştır.
Fransa'nın Cidde Konsolosu, Dışişleri Bakanı Delcasse'yenin
20 Nisan 1902 tarihli yazısı; "Şazeliye, Medeni (tarikatları)...kuv-
104 vetli teşkilatları, müntesiplerinin çokluğu, sahip oldukları zenginlik
• ve yukarıdan gelen özel himaye talebiyle, bu iki teşkilat, bugün için
Türk siyasetinin en faal ve en korkulacak aletleridir" (158) Fransız-
lar bu faaliyetler karşısında haccın zorlaştırılıp azaltılmassı, tirakat-
lara bir takım imtiyazlar verilerek aralarındaki rekabetin artırılması
ve Mekke Şerifi'nin desteğinin kazanılması çalışmalarını başlatı-
yordu.
İngiltere ve Fransa başta olmak üzere Avrupalı devletler Ab-
dülhamid Han'ın takip ettiği bu politikasından aşırı derecede rahat-
sızlık duymaktaydı. Bilhassa İngiliz ve Fransızların rahatsızlığı sö-
mürgelerinin çoğunluğunun Müslüman ülkelerinin oluşturmasıydı.
Bu nedenle bu iki ülke Sultan'a karşı temkinli ve iyi geçinme poli-
tikası yürütme zorunda kalmışlardır. Ve bilhassa İngilizler, Sultan'ın
Hindistan'daki faaliyetlerinden aşırı derecede rahatsızlık-duyuyor-
du. İngiltere, Abdülhamid Han'dan aşırı derece çekiniyor, ona karşı
bir hareketten korkuyorlardı. 4.10.1877 tarihinde-Hindistan Genel
Valisi Hytton 'un Kraliçe'ye yazdığı bir mektupta; "Eğer kamuoyu
baskısı veya dışarıdaki bir siyasi güçlük yüzünden Majesteleri'nin
hükümeti Türkiye'ye karşı bir saldırgan politika izlemeye zorlanır-
sa, Hindistan'da bir Müslüman ayaklanması ile karşılaşmamızın
muhtemel olduğunu düşünmekteyim." Diyordu. (159)
Mehmet AYDIN
II. Abdülhamid Han'ın Liderlik Sırları
25 Mayıs 1880 tarihli İstanbul'daki İngiliz Büyükelçisi La-
yard'ın düşünceleri: "Sultan, Hindistan Müslümanları'nı bize karşı
kışkırtarak ikinci bir ayaklanmaya sebep olabilir. Bunu yapmak için
Müslümanlar'm lideri bütün gücü ve nüfuzunu kullanacaktır." (160)
Hindistan'daki 1857'dekı İngilizler'e karşı yapılan "sipahi
ayaklanması"nı bastıran İngilizlerin Babürlü Devleti'ne son verme-
si sonrasında Hindistan Müslümanları Osmanlı halifesine ümit bağ-
lamışlardı. 11. Abdülhamid Han da bu bağlılıktan azami derecede is-
tifade ederek İngilizlerin Müslümanlara karşı baskılarım asgariye
indirmeye çalıştı.
Seylanlılar cuma hutbelerini II. Abdülhamid Han adına okuta-
rak kendilerini Osmanlı'nın bir tebaası sayıyorlardı. Hindistan Müs-
lümanları Osmanlı lehine miting yapıyor, Kraliçe ve İngiliz hükü-
metinden Ermeniler'e destek verilmemesi isteniyordu. 1897'de Yu-
nanistan'a karşı kazanılan zaferde Hindistan Müslümanlarının se-
vinç gösterileri ve halifeyi tebrik mesajları ise İngilizleri büsbütün
korkutmuş ve Müslümanların daha fazla problem olacağını belirt- 105
mislerdi. (161) ' " •
II. Abdülhamid Han'ın emrinde çaksınlar arasında Afganis-
tan'da Kabil Başmollası, Buhara Kadısı, Hindistan, Cava ve Çin ce-
maat reisleri de vardı. Orta Afrika'daki İslami çalışmalar da Büyük
Sahra'nın güneyindeki Bornu'da hızla sürüyordu. 1885'de Bornu
hükümdarına birçok hediye ve bir nişan gönderilmiş, bu jest iki ül-
ke arasında sıcak bir yakınlaşma doğurmuştu. Bir diğer Afrika ülke-
si Zengibar'da ise, Beyrut Tiaret Mahkemesi reisi Abdülkadir Efen-
di, Halife Abdülhamid adına faaliyetteydi. 1877 hac mevsiminde
Hicaz'da coşkuyla ağırlanan Zengibaı hakimi Seyyid Bergoş'un bü-
tün ihtiyaçları vali tarafından yerine getirilmişti. Böylece, Osmanlı
ile Zengibar arasında dostluğun ilk tohumları atılacak, iyi ilişkiler
daha sonra Seyyid Bergoş'un kardeşi zamanında devam edecekti.
II. Abdülhamid Han, 1880'de Fas Şerifi Hasan ile de irtibata
geçti. Doğu Afrika'da Medeniye gibi Şazeli tarakıtının bir kolu olan
Yeşrutiye'nin de Sultan'la irtibatı vardı. Somali'de Şeyh Üveys ve
rakibi Muhammed Abdullah Hayın da Sultanla irtibat halindeydi.
Zengibar hükümdarı Sultan Ali İstanbul'a bağlı olduğunu söylerken


Yüklə 3,8 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   50




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə