Yöneticiler İçin Yeni Bir Bakış İKİNCİ abdülhamid han'in liderlik sirlari


II. Abdülhamid Han'ın Liderlik Sırları



Yüklə 3,8 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə22/50
tarix21.06.2018
ölçüsü3,8 Kb.
#50577
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   50

II. Abdülhamid Han'ın Liderlik Sırları
Mehmet AYDIN Mehmet AYDIN
II. Abdülhamid Han'ın Liderlik Sırları
90
mistik... Saltanatım zamanında aslen Midilli ehalisinden olup, Fran-
sız tebealı bir sermayedara devletin altın akçe borcunun ödenmesi-
ni, faiz ve takasitlerin hazineden verilmemesini, Fransa hükümeti-
nin nasıl bahane ederek Midilliye harp gemileri gönderip nasıl iş-
gal ettiğini hala unutmadım. Hatta Fransızlar, daha ileri giderek İs-
tanbul limanındaki rıhtım imtiyazının Fransızlara ait olması ve
Fransa sefirinin rükubuna tahsis edilen haric-ez memleket imtiyaz-
lara malik mahallin bu nevi müsaadelere sahip oluşundana faydala-
narak bu istasyoner yere , Fransız askerlerinin çıkarıldığını, İstanbul
rıhtımlarının işgali suretiyle devletin nasıl tazyik edildğini de pek
iyi hatırlıyorum. Bu hareketi işittiğim zaman son derece üzülmüş ve
derhal şu emri vermiştim: (Hazine-i Hassadan bu borcu derhal altın
para olarak ödeyiniz!) Ancak bu sayede Midilli Adası ve İstanbul
rıhtımları Fransızların işgalinden kurtarılmıştı,İşte beni korkutan bu
iki misal yabancı sermayeyi memlekete davetten alıkoymuştu."
(138)
33 YILLIK SİYASETİN SIRRI
Sultan Abdülhamid Han, tahta çıktığı zamanda devletin duru-
munu ve saltanatı boyunca tatbik etmeye çalıştığı siyasetini şöyle
anlatmaktadır:
"Amerika'da genç ve kuvvetli bir devlet doğmuştu. İspanya,
müstemlekelerinden (sömürgelerinden) sürekli olarak çıkarılıyordu.
Dünya Yahudileri teşkilatlanmışı. Mason locaları yolu ile arz-ı me-
vud'un (yahudilerin kendilerine verilmiş olduğunu iddia ettikleri
Nil'den Fırat'a kadar olan topraklar) peşine düştüler. Bunlar daha
sonra bana gelmiş ve Filistin'de Yahudileri yerleştirmek için büyük
paralar karşılığı toprak istemişlerdi. Tabii reddettim. ...Apaçık görü-
yordum ki, Avrupa'nın büyük devletleri kendi aralarında dünyayı
bölüşmeye çıkmışlardı. Bölüşecek ülkeler arasında Osmanlı mülkü
de vardı. Ben bu kuvvetlerin önüne tek başıma duramazdım. Gücüm
yetmezdi. Yapabileceğim tek şey, aralarındaki rekabetten yararla-
nıp, herbirine daha büyük lokma ümidi dağıtarak birini ötekine dü-
şürmekten ibaretti.
Yine apaçık görüyordum ki, Almanya'nın kurulması ile bozu-
lan Avrupa dengesi, eninde sonunda bu büyük devleteri birbirine
düşürecekti. Eğer o güne kadar memleketimi parçalanmaktan kurta-
rabilirsem, o çatışma koptuğu zaman, kümelenmelerden birine katı-
lıp öteki tarafı kurmakla varlığımızı koruyabilirdim. Bunun ne za-
man olacağı belli değildi ama, uzak da görünmüyordu. Almanlar her
yıl biraz daha güçlenince, Fransız ve Rusların olduğu kadar İngiliz-
lerin de tedirgin olmaya başladığını görüyordum. Bunun sonucu bir-
birleriyle kapışmak ve hesaplaşmak demekti. Nasıl bir yol tutacağı-
mı dikkatle araştırdım.
Büyük devletlerin İstanbul'da yaptıkları konferans sırasında
niyetlerinin, iddia ettikleri gibi hıristiyan tebaanın hükmünü temin
değil, önce muhtariyetlerini, sonra bağımsızlıklarım temin suretiyle
Osmanlı ülkesini parçalamak olduğunu görmüştüm. Bunu iki suret-
te temin etmeye çalışmaktaydılar. Birincisi, hıristiyan ahaliyi ayak-
landırıp ortalığı karıştırmak ve böylece bunlara arka çıkmak...ikin-
cisi, bizi kendi aramızda parçalamak için meşruti idareyi getir-
mek...Her iki gayeleri için de aramızda kolayca taraftar bulabiliyor-
lardı. Meşruti idarelerin bir milli birlik halinde bulunan ülkelerde
kolayca işlediğini, böylece bir birlik içinde olmayan ülkelerin bu 91
idareyi itibar etmediğini fak edemeyen bazı Türk münevverleri, ma- •
alesef düşmanların ekmeklerine yağ sürmekteydiler. Ben bu ihanet-
lerin ve ayaklanmaların içinden ülkemi nasıl çıkarabilirdim?
Ordunun yeni silahlarla donanmasına ve yeni harp sanatına
uygun hazırlanmasına hız verdim. Büyük bir asker olan Alman
Wander Goltz'u İstanbul'a getirdim. Yarın kopacağını umduğum ve
beklediğim savaşta denizlere hakim devletle bir olursam, ordularım
onun işine yarayacak, donanması da benim işimi kolaylaştıracaktı
ve üstelik elimde, dövüştüğüm milletin harp oyunlarını çok iyi bilen
bir ordum olacaktı.
Evet, benim Avrupa devletleri ile tek başıma boğuşmaya gü-
cüm yoktu ama. Rusya gibi, İngiltere gibi Asya'da bir çok Müslü-
man ahaliyi idareleri altına almış büyük devletler de benim hilafet
silahımdan ürküyorlardı. Bu yüzden, Osmanlı'nın işini bitirmek
noktasında anlaşabilirlerdi. Ben beklediğim güne kadar bu silahı hu-
dutlarımın dışında kullanmamalıydım. Çünkü böyle bir teşebbüs ne
din kardeşlerimizin isine yarayacak, ne ülkemin yararına olacaktı.
Hilafet kuvvetimi, memleketimin huzuru ve birliği için kullanmayı,
dısardaki din kardeşlerimizi de her ihtimale karşı sağlam tutmaya


II. Abdülhamid Han'ın Liderlik Sırları
Mehmet AYDIN Mehmet AYDIN
II. Abdülhamid Han'ın Liderlik Sırları
karar verdim... Hilafetin elimde olması sürekli İngilizleri tedirgin
ediyordu. Blund adlı bir İngilizle, Cemaleddin-i Efani adlı bir mas-
karanın el birliği ederek İngiliz hariciyesinde hazırladıkları bir plan
elime geçti. Bunlar, hilafetin Türkler tarafından zorla alındığını ile-
ri sürüyorlar ve Mekke şerifi Hüseyin'in halife ilan edilmesini İngi-
lizlere teklif ediyorlardı. Cemaleddin Efgani'yi yakından tanırdım.
Mısır'da bulunuyordu. Tehlikeli bir adamdı. Bana bir ara mehdilik
iddiasıyla bütün Orta Asya Müslümanlarını ayaklandırmayı telif et-
mişti. Buna muktedir olmadığını biliyordum. Ayrıca İngilizlerin
adamı idi ve çok muhtemel olarak İngilizler beni sınamak için bu
adamı hazırlamışlardı. Derhal reddettim. Bu sefer Blund ile işbirli-
ği yaptı. Bütün Arap ülkelerinin itibar ettiği Halepli Ebü'1-Hüda Es-
seydi yolu ile kendisini İstanbul'a çağırttım. Aracılığını, Efgani'nin
eski hamisi Mü'nif Paşa ile Abdülhak Hamid yaptılar. Geldi ve bir
daha İstanbul'dan çıkmasına izin vermedim.
Hilafet mevzuunda İngiliz teşebbüslerinin sonu gelmiş değildi.
92 Çünkü Asya'da yüz elli milyon Müslümanı idareleri altında tutu-
• yorlardı ve bu Müslümanlar üzerinde hilafetin büyük bir nüfuzu
vardı. Bunu bildiğim için İngilizleri kuşkulandırmadan, her ihtima-
le karşı seyyidler, şeyhler, dervişler gönderip Asya'daki Müslüman-
ları hilafete manen bağlamayı hususi bir itina gösteriyordum. Buha-
ralı Şeyh Süleyman Efendi'nin Rusya'daki Müslümanlar arasında
yaptığı hizmetleri bilhassa şükranla yad ederim. Bunun, İngilizlerle
münasebetlerimizde çok faydasını gördüm. Hindistan, umumi vali-
leri oradaki Müslümanların Osmanlı devleti ile yakından ilgilen-
diklerini gördükçe, hükümetlerine Osmanlılarla iyi geçinilmesin!
yazıyorlar ve böylece bizim işlerimizi bir nebze kolaylaştırmış olu-
yorlardı. Tek başına yaşayacak ve direnecek gücümüz yoktu. Bizi
parçalamakta birleşmiş düşmanlarımız kendi aralarında paraçalanır-
larsa ve biz de bu parçalardan birinin vaz geçemeyeceği kuvvet ola-
bilirsek, yeniden dünya için söz sahibi olabiliriz... Büyük devletler
arasındaki rekabetin eninde sonunda onları çatışmaya götüreceği
gözler önündeydi. Öyleyse Osmanlı devleti de böyle bir çatışmaya
kadar parçalanma tehlikesinden uzak yaşamalı ve çatışma günü
ağırlığım ortaya koymalıydı. İşte benim 33 yıl süren siyasetimin sır-
rı" ( 139)
İÇ POLİTİKA
Abdülhamid Han'ın Emperyalist devletleri rekabete sürükle-
mek, tezada boğmak, birbirine düşürmek,iç ve dış meseleleriyle za-
yıf taraflarından yakalayıp hezimete uğratarak hasta döşeğindeki
Osmanlı Devletine rahat bir nefes aldırıp onu içten kurtarmanın ça-
relerini aramaktan ibaret olan Dış politikası yanında iç politikası da
ustacaydı.
İç politikasının temem prensipleri özetle şu şekildeydi; Mem-
leket için zararlı fikir ve düşünceleri temizlemek, cahil kalmış hal-
kın cehaletten kurtulmasını temin etmek, Batı'nın bilim ve teknolo-
jisini alırken Batı'nın milli değerlerinden halkını uzak tutarak İsla-
miyetin sağlam temelleri üzerine Osmanlı devletini eski ihtişamına
kavuşturmak, Devlet ve hükümet bünyesine yetişmiş, bilgili, milli
ve manevi değerlerine bağlı, sadık yöneticiler yetiştirerek tayin et-
mek, Kurtuluşun ancak İslam dinini tam ve doğru olarak yaşamak-
ta olduğunun gerçeğini halkın öğrenmesini temin etmek. (140)
İSLAM BİRLİĞİ (PANİSLAMİZM)
Batılı devletlerin Osmanlı topraklarını aralarında 'pay etme
gayretleri, Kıbrıs'ın İngiltere'ye devri, Mısır ve Tunus'un kaybedi-
lişi, Balkanlar'ı sarsan bağımsızlık ve isyan hareketleri içteki azın-
lıkların tahriki, misyonerlik faaliyetleri, Arap toprakları içerisinde
ingilizlerin ektikleri fitne ve Müslümanların arasında yeşertilen sa-
pık cereyanlarla ülkenin 93 harbi ile ağır toprak kayıpları yeni bir
strateji ve yapılanmanın zaruretini karşısında Sultan Abdülhamid
Han, yine dünya siyasetçilerini hayrete bırakacak bir politika takip
etti.
"Panislamizm" adı verilen bu politika akıllı, dünya gerçekleri-
ni gözardı etmeyen, hamaset gösterilerinden, maceraperestlikten
uzak bir şekilde yürütülerek Müslümanları, yegane bağımsız İslam
devleti olan Osmanlı'nın bayrağı altında fikren birleştirmeyi hedef-
liyordu.
Dünya Müslümanları, Batılı devletlerin tazyik, zulümlerine
karşı islam halifesinden yardım bekliyordu. Bu yardımlar ancak
93


Yüklə 3,8 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   50




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə