DOĞUMUNUN 770. YILDÖNÜMÜNDE
Uluslararası
Yunus Emre Sempozyumu
Bildirileri
Editör
Hacı Bayram BAŞER
26-27 KASIM 2010
İSTANBUL
İstanbul Büyükşehir Belediyesi
Kültürel ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı
Kültür Müdürlüğü Yayınları
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür AŞ’nin Katkılarıyla
DOĞUMUNUN 770. YILDÖNÜMÜNDE
ULUSLARARASI YUNUS EMRE SEMPOZYUMU
26 - 27 KASIM 2010
ALİ EMİRİ EFENDİ KÜLTÜR MERKEZİ / FATİH
DÜZENLEME KURULU
Prof. Dr. İskender PALA
Doç. Dr. Ekrem DEMİRLİ
Yrd. Doç. Dr. Mustafa TATCI
Dr. Semih CEYHAN
Dr. Ömer TÜRKER
Dr. Müjdat ULUÇAM
SEKRETERYA
Hanife DÖNMEZ
Hacı Bayram BAŞER
İLETİŞİM
yunus.emre.sempozyum@gmail.com
25
K
azan
T
aTar
E
dEbiyaTı
vE
y
unus
E
mrE
Prof. Dr. Elfine SIBGATULLINA
Rusya Bilimler Akademisi Şarkiyat Enstitüsü
MOSKOVA / RUSYA
Gazrail alır canıbız, korır tamırda kanıbız,
Ap-ak kefenne bezge sargannarga selam bulsın.
Kiter buldık Dustıbızga, borılmadık yulıbızda,
Namaz öçen östebezde torgannarga selam bulsın.
Küp süz söylener arada, ber yardem bulmas yaraga,
İltep bezne mazarlıkka kuygannarga selam bulsın.
Gaşıyk buldık, Haknı söydek, Hak eşene yulnı kuydık,
Bezneng öçen heyr-doga kılgannarga selam bulsın.
Gaşıyk Yunıs söyler süzen, kan-yeş belen tuldı küzem,
Belmegenner belsen bezne, belgennerge selam bulsın.
D
ikkat edilirse, Tatarca’da Yunus çok doğal ve güzel sesleniyor. Şiiri ‘Tatarcalaştırırken’, belki
de ancak birkaç kelime veya birkaç ek değiştirmek zorunda kaldım. Bu, eski Anadolu
Türkçesinin Kıpçak grubu dillerine çok yakın olduğunu göstermekle kalmaz, hakikaten,
Yunus Emre’nin bir Tatar şairi olduğunu söylememize de imkân tanımaktadır.
Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz’ın dediği gibi, Yûnus, Ahmed Yesevî gibi “meşâhir-i mechûle”den,
bilinmeyen meşhurlardandır. Bu yüzden Kazan Tatar edebiyatı tarihinde ve folklorunda Yunus
Emre adının geçmemesi, şairlerimizin onu tanımaması çok doğaldır. Buna rağmen eserleri halk
münacatları şeklinde bugün de dillerde dolaşmaktadır. Bunun nedeni Yunus Emre’nin cana
yakın eserlerinin Şimal Türkleri olan Tatarlar tarafından da öz edilmesi yani kendi malı gibi
kabullenmesidir.
Kazan Tatar edebiyatına tasavvufun etkisinden bahsedecek olursak, bu etkinin Hoca Ahmed
Yesevî ve Süleyman Bakırgânî gibi Orta Asya sûfîlerinden geldiğini görürüz. İçinde Yunus Emre de
bulunan Yesevîliğin veya Orta Asya tasavvufunun, Türk halk müslümanlığının oluşumuna büyük
katkısı olmuştur. Bu yüzden Tatar halk inançlarında, folklorunda ve yazılı edebiyatında Yunus Emre
fikirlerinin yayılması doğal bir şeydir. İdil boyu Bulgar Devletinde İslâm dininin resmi şekilde
devlet dini olarak kabul edildiği 922 yılından bu güne kadar gayrimüslim halklar ve devletler
çevresinde yaşayan Tatarların ahlâk felsefesinin ve hoşgörülüğünün temelinde Ahmed Yesevî ve
Yunus Emre’den gelen tasavvuf anlayışı yattığı şüphesizdir.
Asırlar boyunca İdil boyundaki Tatarların yaşamında İslâm ile tasavvuf birbirini tamamlayıp,
zenginleştirip geldi. Denilebilir ki tasavvuf her zaman Tatar müslümanlarına, güçlü Hıristiyan
misyonerliğine karşı mücadelede büyük bir destek oldu. Tatar yazarlarının yüzyıllar boyu Veysel
Kârânî, İbrahim b. Edhem, Hallac-ı Mansûr, Mevlana Celaleddin-i Rûmî gibi, çeşitli devirlerde,
çeşitli ülkelerde yaşamış büyük sûfîler, evliyâ, tanınmış derviş imajları dalgalar halinde geldi. Pek
çok tasavvufî görüş ve düşünceyi anlatan Arapça, Farsça eserler Tatarcaya tercüme ve şerh edildi.
Fakat inanma ve yaşam şekli, ruhi destek olarak, İdil boyu Tatarlarında sadece iki tarikat, Yesevîyye
ve Nakşibendiyye yayılabildi. Yesevîlik, XV. asırdan sonra aynı koldan gelen ve prensipleri birbirine
yakın Nakşîbendîlik aracılığıyla tesirini ve dini kimliğimizdeki izlerini sürdürdü. Tatarlar için bu iki
26
tarikat kardeş tarikatlar olup, hiçbir terslik ve fikir ayrılıkları doğurmamıştır.
Kazan Hanlığı’nı Rus Çarı Korkunç İvan yıktıktan sonra tasavvuf, Tatarlar arasında yeni
bir akım halinde gelişmiştir. Bu durum, bir yandan halkın gönlüne düşen karamsarlık ruhu ile
açıklanırken bir yandan da zorla Hrıstiyanlaştırmaya karşı bir tepki olarak değerlendirilir. Bu
şartlarda Tatar edebiyatına büyük lirik şair Mevlâ Kulıy eserleri ile ortaya çıkmıştır. XVII. yüzyılda
Rusya İmparatorluğu’nu titreten büyük köylü savaşları gelip geçmiş, ayaklanmalar bastırılmış,
ama ülkede cebr ve zulüm ile aşağılamalar artmış, böylece halk arasında dinin etkisi çoğalmıştır.
Bu durum da insanların tasavvufa ilgi duymasına vesile olmuştur. Bu şekilde Kazan-Tatar dînî-
tasavvufî edebiyatı 1917 ihtilaline kadar devam edebilmiştir. Bugün, bu edebiyat akımı ile ilgili
çok sayıda araştırma yapıldığını söylemek güçtür.
Bendeniz 1998 yılında Kazan Tatar edebiyatındaki tasavvuf unsurları, terimleri ve sembolleri
üzerine bir çalışma yayımlamıştım: (Sûfîçılık serlere (Törki-Tatar şigriyetende dini-sûfîçıl simvollar,
obrazlar, atamalar), Kazan, ‘Zaman’ neşriyatı, 1998). Kitabın yazılmasında en çok katkısı olan
kaynakların, Yunus Emre uzmanı Mustafa Tatcı tarafından hazırlanmış ‘Yunus Emre Külliyatı’nın I.
Cilti ‘Yunus Emre Divanı-İnceleme’ kitabı ve Ahmet Talat Onay’ın ‘Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar’
adlı eseri olduğunu söylemem gerekir. Mustafa Tatcı’nın Yunus Emre Divanı’ndan ele aldığı her
türlü dînî-tasavvufî unsur veya terimin Tatar şiirinde bulunması Yunus Emre’nin eski ve çağdaş
Tatar dilinde ne kadar yaygın olduğunu göstermektedir.
Orta Asya tasavvufunun ve Yunus Emre’nin Tatar halkı üzerinde tesir meydana getiren,
değişik alanlardaki görüş ve düşüncelerini Tatar şiirinden alıntılarla şöyle tesbit edebiliriz:
1. Kur’an ve Sünnete Bağlılık Konusundaki Görüşler
Ahmed Yesevî ve Yunus Emre halka Kur’an ve sünnete dayalı sağlam bir şeriat bilgisini
vermeye çalışmışlar, sünnet çizgisinde bir dini anlayış talim etmişlerdir. Kelime-i tevhidin
kullanılışına dair Tatar münacatlarından bir örnek veriyoruz:
Lailahe illallah – amellerin kutsalı
Lailahe illallah - muminlerin aynası
Lailahe illallah arş-ı kürsü basamağı
Lailahe illallah – sekiz cennet anahtarı.
Yunus Emre herkesi Kur’an ve sünnete uymaya, şer’î esaslara bağlanmaya çağırır. Tatar
münacatlarında da bu konu çok güzel işlenmiştir:
Аçıp kuy aldınga Kur’an
Ukı ihlas ile her an,
Tabarsıng dertenge derman,
Ukı Yasin, ukı Kur’an.
(“Ukı Kur’an”).
Yunus der ki:
Müslümanım diyen kişi / Şartı nedir bilse gerek
Tanrının buyruğun tutup / Beş vakit namaz kılsa gerek.
Tatar münacatları da bunu tekrarlamaktadırlar:
Şeytan singa söyelmesen,
Tezgenengne beylemesen,
Hakka doşman eylemesen,
Ukı Kur’an ile namaz.
(“Ukı Kur’an ile namaz”).
2. Nefsi bilmek ve onunla mücadele etme konusundaki görüşleri
Tasavvufta nefs, Allah yolunda en büyük engeldir. Onu aşmadan Hakk’a ulaşmak mümkün
değildir. Nefsin insana kurduğu en büyük tuzak da tûl-i emeldir. Yunus der ki:
27
Nefs dirliğinden geçip / Aşk kadehinden içip
Dost yoluna er gibi / Durmayan aşık mıdır?
Tatar yazarlarının da en büyük düşmanı kendi nefsidir.
Mesela:
Oşbu nefsim afetinden ger halas itsehg beni,
Üzge kurkulardan asla zinharım kalmadı.
Cenk kıylıb nefsimi üldersem, sana varmak öçen,
Gayre doşman ile hergiz kar, zarım kalmadı.
Künglem ülmeşter, kerem kıyl, nefsimi bidir bana!
Ta seni belem ki, senden gayre yarım kalmadı.
(Şemseddin Zeki-Sûfî, XIX. yy.)
3. Fani dünyadan vazgeçip âhiret hayatına önem verme konusu
Türk-Tatar yazarları tarafından severek işlenen temalardandır. Yunus Emre Divanı‘nda
bulunan dünya kavramını Tatar şairleri icadında izlemekle de birçok ortak fikir ve düşünce
olduğunu keşf etmek kolaydır.
Dünya – zindan kavramı XVII yy. mutassavuf şairi Mevla Kolıy‘da geniş bir şekilde
kullanılmıştır.
Bu dünya zindan irmeş, beleng monda,
Bu tenebez bostan irmeş ul zindanda.
Canlarıbız mihman irmeş ul bostanda,
Ul bostan bozılır bulsa hasret anda.
Dünya – pis ve necistir.
Aldanmagıl, necis torır, bu dünyaga bal sanıp.
Azdırmağa aldar seni, heyle ile el sonıp.
(Gabdi, XVIII yy.).
Bu dünya – ölüm şerbetini insanlara içiren yavuzdur:
İ küngel, bil bağlama, küpne kiçürgen dünyadır,
Bu ülem şirbeten halıkga içürgen dünyadır.
(Kul Şerif, XV yy.)
Kühne dünya ifadesine misali de Kul Şerif’te buluyoruz:
Evvelini kimse bilmes, ahırını hem takıy
Evveli hiç, ahırı hiç, ber kühneyi dünyadır.
Bu dünyayı sevmek şeytan şerbetini içmekle bir olduğunu XIX yy. sûfî şairi Hübetullah
İşan’dan dinleyelim:
Hübbe dünya ile kalbem meyil ikender, belmedem,
Dünya sevmek – şirbete şeytan ikender, belmedem.
Bu tür kavram ve ifadeleri çoğaltmak mümkündür.
4. Dört kitap anlayışı
Yunus Emre der ki:
Dört kitabın mânâsı / Bellidir bir elifde
Sen elifi bilmezsin / Bu nice okumaktır.
Dört kitap ifadesi Gabdurrahim Utız İmeni’de (1754-1834) defalarca tekrarlanan unsurdur:
Şu dürt kitaplari iman
Ayırmagıl bezi ya Rabb,
Beri İncil, beri Tevrat,
Beri Zebur, beri Forkan.
başka bir şiirinde ise
Ukırsınğ semgına Tevrat ve İncil,
28
Berahine delil Kur’an ve Tenzil, - demiştir.
5. Yunus Emre’deki aşk–âşık konusu âlimler tarafından en çok araştırılan konudur. Bu
yüzden onun şiirlerinden misaller vermeden hemen Kazan Tatar edebiyatındaki benzerlikler
üzerinde durmak isterim. Ahmet Yesevî izinden hikmet tarzında eserler bırakan Mevla Kolıy şöyle
der:
Gaşıyk uldır, Hak yulında gaşıyk irse,
Didar telep, canı küngel fida kılsa,
Bu dünyanı küzge almaz halge kilse,
Gaşıyklar tik Hak yulına kergem kiler.
Nefse hâkim olmanın ilacının aşk olduğunu tasavvuf ehli iyi bilmiştir.
Allah’a ‘yar’ demek ve onunla kavuşmak hayali Şemseddin Zeki-Sûfî’de güzel işlenmiştir:
İstesem galemde sendik yarı, bulgay bulmagay,
Bulsa bulgay sen kebi gamhare, bulgay bulmagay.
6. Nasihat vererek okuyucuyu takvaya, temiz kalple Allah’a yaklaşmaya davet etmek
Kazan Tatar edebiyatında en eski çağlardan XX yy. başına kadar devam eden bir özelliğidir.
Genel anlamda Yunus Emre eserleri de bir vaaz, nasihat unsurunu taşımaktadırlar. Cebre, zulme
sabretmek, zor dönemlerde tek bir Allah’a sığınmak çağırısı Tatar halkının kaderindeki tarihi
olaylar yüzünden de edebiyatta gündemde kalmıştır. Halk sevgisi ve halka hizmet konusundaki
görüşler Ahmed Yesevî ve Yunus Emre’den Tatar şairlerine de gelmiş ve yeni motiflerle işlenmiştir:
Gasa kebi, ayaksızga ayak bul,
Olı yuldan adaşkanga mayak bul,
diye seslenir mesela Hibatullah Salihov (XIX yy.): Asa gibi ayaksızlara ayak ol, yoldan yazanlara
deniz feneri gibi ol, der.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz, Yunus Emre Divanı’nda yer almış konuları, unsurları Tatar
edebiyatında aramak ve bulmak, tüm dini-tasavvufî içerikli eserlerimizi analize etmek demektir.
Burada verdiğmiz örnekler ise ise bu zengin edebiyatın çok küçük kısmını içermektedir.
Dostları ilə paylaş: |