1
ATATÜRK VE ÇAĞDAŞLAŞMA
Yrd.Doç.Dr.Öğ.Kd.Alb. Yavuz ÖZGÜLDÜR
1. Giriş
Türk milletinin kurtarıcısı, Modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu,
eşsiz kahraman Mustafa Kemal ATATÜRK, yalnızca imkânsız diye
nitelendirilen bir Ulusal Kurtuluş Mücadelesi’ni kazanmakla kalmamış, ayrıca
geri kalmış bir toplumdan çağdaş bir milletin ve uygar bir devletin de
yaratıcısı olmuştur.
ATATÜRK, umudun yitirildiği, direnme gücünün tükendiği zannedilen
bir ortamda, korkusuzca ortaya atılmış, Birinci Dünya Savaşı’nın galip
devletlerine ve onun desteklediği devletlere karşı, Türk milletinin bağımsız
yaşama iradesine ve vatan sevgisine güvenerek, Ulusal Kurtuluş
Mücadelesi’ni üstün sevk ve idare yetenekleriyle yönetmiştir. O, bitip
tükenmeyen enerjisi, doğru ve hesaplı adımları, ileriyi görme ve sezme
yeteneği, deha ürünü komutanlık ve teşkilatçılık vasıfları, hayallere yer
vermeyen gerçekçi tutumu, zaman, yer ve imkân faktörlerini mükemmel
değerlendiren yetenekleriyle, Türk milletini ve Türk vatanını yok olmaktan
kurtarmış millî bir kahramandır.
ATATÜRK, kendisinden önce gelen diğer bazı zafer kazanan
komutanlar gibi, muharebeyi kazandıktan sonra zafer sarhoşluğuna
kapılmayıp, durulacak yeri ve zamanı isabetle kestirmiş, barış hedeflerine
ölçülü ve dikkatli bir biçimde yaklaşmıştır. Lozan’da Misakımillî hedefleri
doğrultusunda bağımsız bir vatan ve millet yaratılmasına özen göstermiştir.
Çünkü o, üstün komuta vasıflarının yanında, kalıcı bir barışın ancak bu
şekilde tesis edilebileceğini görebilecek siyasi bir deha sahibiydi. Ancak,
ATATÜRK’ün eserini yücelten sadece vatan kurtarıcılığı ve tam bağımsızlığa
sahip bir devlet kuruculuğu da değildir. Onu ölümsüzleştiren olayların belki
de en önemlisi, yeniden kurduğu devletin sonsuzluğa kadar bağımsızlığını
koruyabilmesi için almış olduğu tedbirlerdir ki buna “Türk İnkılabı” ve “Türk
Çağdaşlaşma Hareketi”
1
denilmektedir. Çağdaşlaşma denilince,
ATATÜRK’ün Türk toplumunu çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkarmak
için yapmış olduğu inkılapların tümü kastedilmektedir.
ATATÜRK’ün önderlik ettiği Türk çağdaşlaşma hareketini en doğru
biçimiyle değerlendirebilmek için, onu etkileyen fikir ve düşünce kaynaklarını
incelemeliyiz. Bu kaynakların ATATÜRK’ün kişiliğini nasıl etkilediği, çağdaş
medeniyete yönelmeyi neden zorunlu gördüğü, yürüttüğü çağdaşlaşma
hareketinin temel ilkelerinin neler olduğunu sırasıyla ele alalım.
1
Abdurrahman Çaycı; Atatürk ve Çağdaşlaşma, Ankara, 1992, s. 642.
2
2. ATATÜRK’ü Etkileyen Fikir ve Düşünce Kaynakları
ATATÜRK’ü fikir ve düşünce yönünden etkileyen ilk mekân Selanik’tir.
Selanik, çeşitli din, mezhep ve ırk mensuplarının beraber yaşadıkları
kozmopolit bir yerdi. İşlek limanı, Avrupa ile bağlantılı demir yolu, önemli bir
ticaret merkezi olması, şehirde batı tesirine açık, çeşitli fikir akımlarının
yaşamasına elverişli bir ortam yaratmıştır. Dolayısıyla Mustafa Kemal daha
çok genç yaşta, değişik yaşam biçimlerini yakından tanımış ve her türlü yeni
fikre açık bir ortamda yetişmiştir.
2
ATATÜRK’ün öğrenim gördüğü okulların ve bazı öğretmenlerinin,
fikirlerinin oluşmasında büyük etkileri olduğunu biliyoruz. Öyle ki
ilköğrenimini yaptığı Şemsi Efendi Okulu, o zamanda yeni metotlar
uygulayan örnek bir okul niteliği taşıyordu. Daha sonra devam ettiği Selanik
Askerî Rüştiyesi ile Manastır Askerî İdadisi, Harp Okulu ve Harp Akademisi
zamanın en iyi öğretim kurumlarıydı. Dersler uzmanlık sahibi öğretmenler
tarafından verilmekte, pozitif düşünceli, olayları objektif olarak
yorumlayabilen öğrenciler yetiştirilmekteydi.
3
ATATÜRK’ün fikir yapısında etkili olan bir diğer husus da okuduğu
kitaplardır. Öğrencilik yıllarından başlayarak gelişen ve zamanla bir tutku
hâline gelen okuma sevgisi, yaşamının her döneminde onu etkilemiştir.
İnsanlık tarihinin gördüğü en çetin savaşların içinde yer alarak, üstün sevk ve
idaresiyle destanlar yazarken dahi, bir yandan savaşları kaleme almakta öte
yandan ciddi felsefi eserler okumaktadır. Cumhurbaşkanı olduktan sonra,
Çankaya’da 4000 ciltlik bir kitaplık oluşturduğu, aldığı kitabı bitirinceye kadar
elden bırakmadığı, kitapları incelerken, önemli gördüğü yerleri renkli
kalemlerle işaretleyip not düştüğü görülmektedir.
ATATÜRK’ün fikir kaynakları sadece okuduğu kitaplar değildir. Çöken
bir imparatorluğun çeşitli bölgelerinde almış olduğu görevler sırasında
edindiği izlenimler, yaşadığı olaylar, dönemin fikir akımları ve aydınlarının
görüşlerinden de etkilenmiştir.
4
Bütün bu saydığımız faktörler ATATÜRK’ün fikir yapısını oluşturmakla
beraber o, peşin yargılara, kalıplaşmış model ve teorilere asla iltifat etmemiş;
ancak bunları kendi mantık süzgecinden dikkatle geçirdikten sonra,
kararlarında ülkenin gerçekleri ve ihtiyaçlarını dikkate alan, akılcı ve faydacı
bir yol izlemiştir. Bu davranışta bağımsızlık fikir yapısının yanı sıra, ülkenin
2
a.g.e.; s. 642.
3
Şerafettin Turan; ”Atatürk’ün Düşünce Yapısını Etkileyen Olaylar, Düşünürler, Kitaplar”,
Ankara, 1982, s. 38
4
Düşüncelerinden etkilendiği aydınlardan bazıları: Namık Kemal, Tevfik Fikret, Ziya Gökalp,
Abdullah Cevdet, Celal Nuri, Kılıçzade Hakkı, Şehbenderzade Hilmi... vd. Çaycı; “Atatürk ve
Tarih Boyutu İçinde Çağdaşlaşma”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, c. VI, Kasım 1989, Sayı:
16, s. 49.
3
coğrafyasından ve geçirdiği tarihî süreçten gelen derin sebeplerin
bulunduğuna dair şüphe yoktur.
5
3. ATATÜRK’ten Önce Yapılan Yenileşme Hareketleri
Osmanlı Duraklama Döneminde, Kanuni dönemi kurumlarının
bozulmasından ve yozlaşmasından kaynaklanan ciddi sıkıntılar yaşanmış,
bu durumu ıslah edebilmek için, Genç Osman, Kuyucu Murat Paşa, IV.
Murat ve Köprülüler tarafından yürütülen çalışmalar neticesiz kalmıştır.
Aydınlanma Çağı, Sanayi Devrimi ve Fransız İhtilali gibi insanlığın
gelişiminde çok önemli sayılabilecek adımları atan Avrupa, kısa sürede
üstün teknoloji sahibi modern orduları ve güçlü endüstrileri kurarak büyük bir
gelişme göstermiştir. Batı ile arasındaki seviyenin giderek açıldığını gören
Osmanlı devlet adamları, askerî teknolojiyi bilen ve kullanabilen “fen
subayları” yetiştirebilmek için, askerî mühendislik okulları kurmuşlardır.
6
Yabancı dil öğreniminin, bilimin ve teknolojinin transferindeki yeri ve önemi
anlaşılıp bu yönde çalışmalar başlatılmıştır. Bu gelişmelerin ışığında III.
Selim, devleti çöküntüden kurtarabilmek için sadece modern bir ordu
kurmanın yeterli olamayacağını görerek yeni bir devlet düzeni aramaya
yönelmişse de başarı sağlayamamıştır. Ancak II. Mahmut, yenileşme
hareketlerini köstekleyen Yeniçeri Ocağını 1826’da kaldırarak yenileşme
yolunu açmıştır. Kurulan yeni ordu, onu destekleyecek öğretim kurumlarını
gerektirmektedir. Bu itibarla 1827’de Tıbbiye ve 1834’te Harbiye açılmıştır.
Bu tarihlerden sonra, askerî okullardan mezun olanlar, Türk toplumunun
çağdaşlaşmasına öncülük etmişlerdir. Özellikle Harbiye, halk ile idarenin
bütünleşmesinde önemli rol oynamıştır.
Bu dönemde batı medeniyetinin, üstün teknolojinin bir eseri,
teknolojinin de bilimin ürünü olduğu ve bunları eğitim yoluyla, devlet
aracılığıyla uygulamanın mümkün olduğu anlaşılmıştır. Tanzimat’la yeni bir
düzenlemeye gidilerek kanun koyucu sürekli meclisler oluşturulmuştur.
Böylece askerî reformların başarısı için gerekli alt yapıyı oluşturmak
maksadıyla idari, hukuki ve iktisadi alanda yenilikleri gerçekleştirecek
kurumlar meydana getirilmiştir. Çağın ihtiyaçlarına cevap vermek maksadıyla
batıdan esinlenerek Ticaret ve Ceza Kanunları gibi yeni kanunlar çıkarılmış
ve bu kanunlara göre çalışan mahkemeler kurulmuştur. Meslek sahibi
memurlar yetiştirmek amacıyla, Darülmuallimin, Darülmuallimat ve Mülkiye
gibi yeni okullar açılmıştır.
7
Bütün bu gelişmeler batılılaşabilmek için, çarenin parlamenter rejim
olduğu fikrini güçlendirmiştir. 1876’da açılan fakat kısa bir süre faaliyet
gösteren parlamento 1878’de kapatılmıştır. 1908’de ordunun genç
subaylarının gayretiyle anayasalı rejim tekrar yürürlüğe girmiştir.
5
Suat İlhan; ”Türk Çağdaşlaşması”, Atatürkçü Düşünce, Ankara, 1992, s. 629.
6
Halil İnalcık; “Türkiye’nin Modernleşmesi”, Atatürkçü Düşünce, Ankara, 1992, s. 623.
7
Çaycı; Atatürk ve Çağdaşlaşma, s. 647.
4
Ancak bu 200 yıllık çoğu defa birbirinden kopuk sistemsiz gayretler,
istenilen sonucu vermemiştir. Bu süreçte yenileşme, batıllılaşma hareketleri
Osmanlı Devlet düzeninde mevcut olan Türklerin örf ve âdetlerinden yardım
ve destek bulmuştur.
8
Devlet, mali, iktisadi ve kültürel bakımdan çağa ayak uyduramamış,
devletin bütünlüğünü, devamını sağlayamamış ve 1918 kasımında tarihten
silinme tehlikesinin eşiğine gelmiştir. Osmanlıda batılılaşma hareketlerinin
başarısızlığa uğramasının sebeplerini kısaca şöyle sıralayabiliriz: Birincisi,
sürekli savaş hâlinde olan Osmanlı, devletin tüm kaynaklarını bu savaşlarda
tüketmiş, barış ve huzur ortamı içinde yatırımlara yönelememiştir. Bu
noktada ATATÜRK’ün çağdaşlaşma hamlesinde “Yurtta barış, dünyada
barış” politikasının ne denli önemli bir yer tuttuğunu belirtmek isteriz. İkincisi,
Osmanlı Devleti’ni yöneten idareci elit tabakanın halktan kopuk bir biçimde
yapmaya çalıştığı reform hareketleri havada kalmış, halka inememiş ve
yaşam biçimi hâline gelememiştir. Bu da toplumu Avrupa’ya göre çağdışı
durumuna düşürmüştür. Üçüncüsü, devletin monarşik ve
yarı teokratik yapısı
gerekli güçte ve etkide yenileşme hareketlerinin yapılmasına engel olmuştur.
Bu yapı sistemli ve köklü tedbirler alınmasına engel olmuş, yapılmak istenen
yenileşme, daima “çok geç” ve “çok az dozda” gerçekleşmiştir.
ATATÜRK’ün çağdaşlaşma fikri geleneksel batılılaşma ve
Avrupalılaşma gibi yorumlardan kesinlikle farklıdır. Atatürkçü çağdaşlaşma
Türkiye Cumhuriyeti’nin de temelini oluşturan çağdaş ilkeler ve hürriyet
fikrine dayanmaktadır. Çağdaşlaşma hareketinde batınının etkisi olabilir;
ama körü körüne bir taklitçiliği kabul etmez. Esas olan Türk milletinin daha
rahat daha huzurlu yaşamasını sağlayacak, onun kültürel özelliklerine
uyumlu çağa uygun bir sosyal, kültürel, demokratik bir yapının
oluşturulmasıdır. İnkılapçılık ilkesi çağdaşlaşmanın içinde kendini
göstermektedir. Amaç batıyı taklit etmek değil, kim uygarsa onun uygarlığını
sağlayan unsurlardan Türk milletinin de yararlanmasını sağlamaktır.
4. ATATÜRK’ün Çağdaş Medeniyete Yönelmesi
ATATÜRK, her şeyin bittiği sanılan, umutsuz ve karanlık bir ortamda,
cesaretle, kahramanca ortaya atılmış, gönülleri ateşlemiş, geniş kitleleri
harekete geçirmiş, bitmez ve tükenmez bir enerji ile onları örgütlemiş,
yönetmiş ve inanılmazı gerçekleştirerek süper güçlerin desteklediği istilacı
güçleri, Mehmetçiğin süngüsü ile yurttan kovmuş, ölüm yatağındaki “hasta
adam”dan genç, dinamik bir devlet yaratmıştır; ancak yeni Türkiye’nin
oluşması, kurtuluşun sonunu değil, fakat başlangıcını teşkil ediyordu.
ATATÜRK’ün temel amacı, Türkiye’nin bir daha aynı duruma düşmemesi ve
her zaman için ulusal bağımsızlığını koruyabilmesidir. Bu ise ancak çağdaş
medeniyeti bütünüyle benimsemekle mümkün olabilecektir.
9
8
Tarık Zafer Tunaya; Türkiye’nin Siyasi Hayatında Batılılaşma Hareketleri, İstanbul, 1960,
s. 10-11.
9
Çaycı; Atatürk ve Çağdaşlaşma, s. 650.
5
Jeopolitik konumu itibarıyla dünyanın en önemli bölgelerinden birini
oluşturan Türkiye’nin sonsuza kadar varlığını koruyabilmesi çağdaşlaşmaya
bağlıdır. Türkiye’nin hızla çağdaşlaşması gerektiği, Lozan Barış Anlaşması
sırasında yabancı ülkelerin Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı tutumlarının
incelenmesiyle çok güzel ortaya çıkmaktadır. 1922 Lozan Konferansı’na
delegelerimiz eşsiz bir zafer ile gittiler. Fakat orada müzakereler açıldığında
batılı devletler Türkiye’ye eşitlik hakkı tanımak istemiyorlar, bilhassa
Türkiye’nin geri bir memleket olduğu noktasında duruyorlardı. Baş delegemiz
İsmet Paşa, Türk adliyesini övdüğü zaman da Curzon, “Yazık ki bütün
âlemin bildiği üzere mesele böyle değildir.” diye bunu istihza ile
karşılıyordu.
10
Uygar ülkeler uygar olmayanları sömürü amacıyla kullanmakta,
kendilerine bağımlı hâle getirerek her bakımdan etkileri altına almaktadır.
Bundan kurtulmak, tam bağımsız olabilmek için bir milletin, kendi
kaynaklarını kendisinin kullanabileceği uygarlığa, bilime, tekniğe ve eğitim
düzeyine ulaşmasının gerekli olduğu bilincinde olan Mustafa Kemal
ATATÜRK, Türkiye’nin hızla çağdaşlaşması gerektiğini konuşmalarında sık
sık vurgulamıştır. “Memleket behemehal asri, medeni ve müreffeh olacaktır.
Bizim için bir hayat davasıdır.” demiştir.
11
Yine bir konuşmasında: “Uygarlığın
bir fırtına gibi esen esintisi karşı koymak boşunadır, değişmeyen, Orta Çağ
kanun, düşünce ve davranışlarını koruyan toplumlar ölüme ve tutsak olmaya
mahkûmdurlar.” diyen
12
Mustafa Kemal ATATÜRK, çağdaşlaşmanın gerekli
olduğunu şöyle özetlemektedir: “Gözlerimizi kapayıp yalnız yaşadığımızı farz
edemeyiz. Memleketimizi bir çember içine alıp cihan ile alakasız
yaşayamayız. Bilakis ileri, medeni bir millet olarak uygarlık sahasının
üzerinde yaşayacağız. Bu hayat, ancak ilim ve fen ile olur. İlim ve fen nerede
ise oradan alacağız ve her millet ferdinin kafasına koyacağız. İlim ve fen için
kayıt ve şart yoktur.”
13
Bu nedenle ATATÜRK devrinde Türk toplumunun
çeşitli kurum ve kuruluşlarında yapılan her inkılap, temelde, düşüncelerde
yapılan inkılaba dayanmaktadır. ATATÜRK inkılabı, aslında bir “düşünce
inkılabı”, bir “zihniyet inkılabı”dır. Topluma hâkim olan fikirlerin, görüşlerin ve
davranışların dogmalardan kurtularak akıl ve mantık çizgisinde yön
değiştirme inkılabıdır. Ayrıca yapılan bütün inkılaplar veya bütün işler
birbiriyle bağlantılı ve biri diğerinin zorunlu sonucudur.
Çağdaşlaşma olgusu hem devletin ve hem de toplumun geniş çapta
dinamizmini, dinamikleşmesini öngörür. Çağdaşlaşma sadece sanayileşme
değildir. Ayrıca toplumsal, psikolojik ve siyasal değişmeyi içermektedir.
14
10
Halil İnalcık; “Atatürk ve Türkiye’nin Modernleşmesi”, Belleten Özel Sayı, c. III, S. 204, Kasım
1988, s. 985.
11
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri; Ankara, 1954, c. III, s. 71.
12
a.g.e.; s. 115.
13
Utkan Kocatürk; “Türk Toplumunda Çağdaşlaşma Gereği”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi,
c. 1, Mart 1985, S. 2, s. 328.
14
Suna Kili; Atatürk Devrimi: Bir Çağdaşlaşma Modeli, Ankara, 1983, s. 215.
6
Çağdaş medeniyete yönelmenin nedenlerinden biri de ülke
insanlarına, çağdaş dünyanın sunduğu nimetlerden yararlanma imkânını
vermektir. Çağdaş medeniyet, tüm insanlığın ortak katkılarıyla oluşan,
rasyonel düşünceye ve laik bir dünya görüşüne dayalı ortak bir eserdir.
15
Bu
nedenle, çağdaş medeniyete yönelmekten güdülen amaçlardan biri de kendi
öz kültürümüzü bilimsel metotlarla geliştirmek, onu öz kaynağı olan halk
kaynağından besleyerek çağdaş medeniyet seviyesinin üstüne çıkarmaktır.
16
Özetleyecek olursak ATATÜRK’ün gerçekleştirdiği çağdaşlaşma olayı,
bir batı taklitçiliği veya Avrupa’ya benzeme özentisi değildir. Bu, ülkenin
jeopolitik konumunun ve geçirmiş olduğu tarihi sürecin Türkiye’ye çizmiş
olduğu yoldur. Bu, yüzyıllarca bağımsız yaşamış, köklü devlet geleneği olan
bir milletin değişen ve gelişen dünyada hak ettiği yeri alması ve onu
muhafaza etmesi davasıdır.
ATATÜRK, çağdaş medeniyete geçişi, Türkiye için bir ölüm kalım
meselesi olarak algılamış, çağdaşlaşmada eski denemelerin ve kendi
gözlemlerinin ışığında farklı bir metot uygulamıştır. Ona göre çağdaş
medeniyetin ortağı olmak, bu medeniyetin bir bütün olarak alınmasıyla
mümkündür. Çünkü daha önce askerlik ve eğitim başta olmak üzere çeşitli
alanlarda yapılan iyileştirmeler, tek tek yapılan düzenlemeler, topluma taze
kan vermeye yeterli olmamış ve devleti kurtaramamıştır. ATATÜRK’e göre
çağdaşlaşmanın tek yolu vardır. O da çağa hâkim, damgasını vuran ve
rakipsiz olan batı medeniyetinin ilmî kültürünü, teknolojisi ile birlikte top
yekûn almaktır. Bunu gerçekleştirmek için de ilim ve fenni rehber edinmek
yeterlidir, görüşünü esas olarak benimsemiştir
17
ATATÜRK inkılapları, kısa bir zaman süreci içinde enerji ve kararlılıkla
yürütülmüş radikal inkılaplardır. Batı dünyasının yüzyıllar boyu devam eden
bir süreç içinde elde ettiği, Rönesans, Reform, Fransız İhtilali, Sanayi
Devrimi gibi değerli birikimler, on beş yıl gibi, millet hayatı içinde çok kısa
sayılabilecek bir zaman süreci içinde Türk toplumuna mal edilmiştir.
18
Bu
suretle yüzyılların yarattığı açık, bir an önce doldurularak mümkün olduğu
kadar çabuk çağı yakalama yolu tutulmuştur.
Türk çağdaşlaşması, herhangi bir dış baskıdan kaynaklanmadığı gibi,
tam aksine “batıya rağmen, batılılaşmak” şeklinde vücut bulmuştur. Türk
çağdaşlaşması, tarihin derinliklerinden gelen tecrübelerin, Türk toplumunun
beklentileri ve ülkenin ihtiyaçları ışığında şekillenmiştir. Temel dayanağı
akılcılıktır. ATATÜRK bunu “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir.”
sözleriyle hayata geçirmiş ve “Türkiye Cumhuriyeti’nin her türlü faaliyetine
aklın ve bilimin hakim olmasını temel ilke olarak” benimsemiştir.
15
Suat İlhan; ”Türk Çağdaşlaşması”, Atatürkçü Düşünce, s. 638.
16
Halil İnalcık; “Türkiye’nin Modernleşmesi”, Atatürkçü Düşünce, s. 625.
17
Utkan Kocatürk; Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Ankara, 2007, s. 88-89.
18
Çaycı; Atatürk ve Çağdaşlaşma, s. 654.
7
ATATÜRK batı medeniyetinin tekniğini, kurumlarını veya ilmini alırken
taklitçilik yoluna gitmemiştir. Bu konuda şu sözleri çok anlamlıdır: “Biz batı
medeniyetini taklitçilik yapalım diye almıyoruz. Onda iyi olarak
gördüklerimizi, kendi bünyemize uygun bulduğumuz için, dünya medeniyeti
seviyesinde benimsiyoruz”
19
demiştir.
Çağdaşlaşma ile millî kimliğin belirginleşmesi, Türk kültürünün halk
kaynağından beslenerek kendi değer ve özellikleri ile çağdaş medeniyet
içinde layık olduğu yeri alması gayesi takip edilmiştir. Bu maksatla öğretimin
birleştirilmesi ile millî eğitim bakanlığı bünyesi içinde eğitim millî hedeflere
yönelik bir biçime sokulmuş, alfabe değişikliği ve dilde sadeleşme ile millî
kültür tabana yayılmış, millî kültürün çağdaş metotlarla işlenebilmesi için
Türk Tarih ve Türk Dil kurumları ile yeni üniversiteler açılmış ve çağdaş
standartlara kavuşturulmuştur.
20
Kıyafet inkılabı, kadın hakları, uluslararası takvim ve ölçü değişikliği ve
soyadı kanunu gibi uygulamalar, Türkiye’de yeni sosyal düzen yaratma
amacını güden Atatürkçü çağdaşlaşmanın somut örnekleridir.
Bu konuda özellikle yüzyıllarca geri plana itilen, toplum hayatından
soyutlanan Türk kadınına, erkekle eşit haklar tanınması çağının ölçüleri
içinde bile ileri bir adım olmuştur. Bu suretle siyasi hayata katılım tabanı
genişletilmiş, katılım yasalarla teminat altına alınmıştır.
Fakat sosyal alanda en önemli çağdaşlaşma hareketi ülkemizde
gerçekleştirilen ve yerleştirilen yeni hukuk düzenidir. Laik Cumhuriyet’e
uygun zamanın ihtiyaçlarına karşılık verebilecek akıl ve mantığa dayalı, tüm
vatandaşları için eşit bir şekilde uygulanabilir hukuk sisteminin kabul
edilmesi, Türklerle birlikte yaşayan etnik azınlıkların da ihtiyaçlarını
karşıladığından, farklı uygulamaların ortadan kalkmasını sağlayarak
toplumsal bir bütünlük sağlamıştır. İsviçre Medeni Kanunu kısa bir sürede
ulusallaşmış, Türk hâkimi bu kanuna kendi ruhunu vermekte çok usta
davranmıştır.
21
Dil, tarih, din, sanat, folklor, devlet anlayışı ve devlet yapısı gibi
alanlar, ATATÜRK’ün uğraş konularını oluşturmuştur. Bu yol, yani
entelektüel yapılanma yolu, çağdaş topluma geçişin de önemli ve
vazgeçilmez atılımlarından birisidir. Ülkenin çağdaş topluma ulaşma sürecini
de başlatmıştır.
22
Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde, çağdaşlaşma devlet eliyle
gerçekleştirilmekle beraber, inkılâplar halka benimsetilmiş; onların inkılâplara
19
Afet İnan; Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, s. 176.
20
Niyazi Berkes; “Türkiye’de Çağdaşlaşma”, Ankara, 1973, s. 247. Utkan Kocatürk;
Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, Ankara, 2007, s. 445, 461.
21
Utkan Kocatürk; “Türk Toplumunda Çağdaşlaşma Gereği”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi,
c. 1, Mart 1985, S. 2, s. 336.
22
Suat İlhan; “Türk Çağdaşlaşması”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, c. VII, Kasım 1990, S.
19, s. 18.
8
sahip çıkmaları ve siyasi yapıya katılım sağlamaları için özel çaba
gösterilmiş; zamanında demokratik uygulamaya geçebilmek için gerekli alt
yapı hazırlanmıştır. ATATÜRK inkılâplarının sonucu olan sosyal değişimler
çok az tepki görmüştür. Çünkü bu inkılâplar Osmanlı devletinin son iki
yüzyılına kadar uzanan ihtiyaçların ve çabaların sonucuydu.
Türk çağdaşlaşmasının bir diğer özelliği de ATATÜRK’ün psikolojik
yaklaşımından kaynaklanmaktadır. ATATÜRK, vatan kurtarıcılığı ve devlet
kuruculuğunun sağladığı emsalsiz itibar ve milletine verdiği sonsuz güven
duyguları içinde çağdaşlaşmayı yürütmüş, zayıf ve güçsüz Osmanlı
Devleti’nden, güçlü ve kararlı bir biçimde gelişmekte kararlı bir devlet
yaratmıştır. Cumhuriyetin yaratıcı, emperyalist güçleri dize getirmenin verdiği
güven havası içinde hareket etmiş, Türk milletinde başarılarıyla, köklü
kültürü ve zengin tarihi ile kendine ve geleceğine güven duygusunu yeniden
uyandırmış, ona yeni bir heyecan ve hayatiyet kazandırmış ve Türk milletini
çağın medeniyetinin bir ortağı hâline getirmiştir.
Çağdaşlaşma sürekli bir yeniliği gerektirmektedir. Bunu ATATÜRK
1933 yılında söylediği nutkunda söyle ifade etmektedir. ”Yaptıklarımızı asla
yeterli görmeyiz. Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak
mecburiyetinde ve azmindeyiz... Bunun için bizce zaman ölçüsü de geçmiş
asırların gevşetici zihniyetine göre değil, asrımızın sürat ve hareket
kavramına göre düşünülmelidir. Geçen zamana oranla, daha çok
çalışacağız. Daha az zamanda, daha büyük işler başaracağız.”
ATATÜRK aynı nutkunda çağdaşlaşmanın hedefine ulaşması için
“Milletimizin yüksek karakterini, yorgunluk bilmeyen çalışkanlığını,
yaratılıştan sahip olduğu zekâsını, ilme bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini,
millî birlik duygusunu geliştirmek millî idealimizdir.” diyerek çağdaşlaşmanın
yolunu çizmiştir.
Çağdaşlaşma hareketini, toplumumuzda yapılan hem Rönesans hem
reform hem de bir hümanizm hareketi olarak kabul edebiliriz. Bu hareket,
akılcı ve insancıl değerlere dayanan ve zihin özgürlüğü ile insan onurundan
esinlenen akılcı, laik ve hümanist bir ahlak ve zihniyeti gerektirmektedir.
ATATÜRK’ün “Türk, öğün, çalış, güven.” sözü fikir ve hareketi birlikte
içermekte olup Türk insanının ve toplumunun en medeni ve en müreffeh
seviyeye yani dinamik ideale ulaşmak için yapacaklarını özetlemektedir. Kısa
ama öz olan bu söz, öncelikle Türk milletinin kendisine güvenmesini
öngörmektedir. Türkler tarihin en eski devirlerinden beri dünyada bir millet
olarak bulunmakta ve uygarlığa büyük katkılarda bulunmaktadır. Bu söz,
kendini diğer devletler yanında küçük, aciz ve başarısız bir millet olarak
görmeyerek tarihten gelen kendi gücüne güvenmesini anlatmakta ve bu
uygarlık savaşında kazanmak için ise çok çalışması gerektiğini
vurgulamaktadır. Güven sözünü kendine güvenmek olarak algılayacağımız
gibi, aynı zamanda Türk milletinin huzurla çalışması için devleti oluşturan
güçlere güvenmesi gerektiğini de belirtmektedir.
9
Daima daha güçlü, daha medeni ve daha müreffeh bir Türkiye’yi
öngören Atatürkçü çağdaşlaşma, uygarlık ve refaha, millî birlik ve
beraberliğe, barışa ve insanlığa yöneliktir. Bu özellikleri ile millî, sosyal ve
evrenseldir.
5. Sonuç
Anadolu Türk birliğini parçalamaya, Türk vatanını bölmeye gelen
istilacı güçlere karşı yürütülen Ulusal Kurtuluş Mücadelesi eşi benzeri
görülmemiş bir zafere dönüşmüş, bağımsız bir cumhuriyet, demokratik ve
laik bir devlet ve çağdaş bir toplum yaratılmıştır. İşte büyük ATATÜRK’ün
yarattığı Türk çağdaşlaşması, bu birbirinden ayrılamayan unsurların bir
arada icrasıyla gerçekleştirilmiştir. ATATÜRK çağdaşlaşmayı sınırlı bir
alanda tutmamış bir bütün olarak ele almış ve laik bir zemin üzerinde geniş
bir tabanı hedef alarak sistemli, sürekli ve kararlılıkla yürüterek modern
Türkiye’yi yaratmıştır. Üstelik Türk çağdaşlaşması, sadece emperyalist
güçlere karşı bağımsızlık savaşı verenlere karşı bir örnek oluşturmakla
kalmamış, Orta Çağın skolastik düşünce tarzına karşı akılcılığın,
medeniyetçiliğin, hümanizmin, İslam âlemindeki öncülüğünü yapması
bakımından da çok etkili olmuştur. Bu açıdan bakıldığında Türkiye, hümanist
düşünceyi Hıristiyan batının dışına taşıyan tek ülke olmuştur.
Türk çağdaşlaşması, batılı olmayan toplumların gelişmelerinde
evrensel bir yer tutmuştur. Türk çağdaşlaşması batı kültür çevresi ile diğer
kültür çevrelerinin uyumunu gerçekleştirecek yol ve yöntemi vermektedir.
Özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Türk tarihinin bir safhası olmaktan
çıkıp, yeni bağımsızlığını kazanan ülkeler için, politik sistem olarak doğu ve
batı rejimleri arasında önemli bir alternatif olarak değerlendirilmiştir. Bu
niteliği ile Türk çağdaşlaşması, Türkiye sınırlarını aşmış, kıtalara mal olmuş
evrensel bir nitelik taşımaktadır. Bağımsız olmak ve kalmak isteyen milletler
için, paha biçilmez bir ışıklı yol niteliğindedir.
Dostları ilə paylaş: |