109
w w w . k a r t e p e z i r v e s i . c o m
Gülen, Allah’ın kendisiyle görüştüğünü, Allah’ın planına muttali olduğunu, yüce
sırların kendisi ile paylaşıldığı, yine Hz. Muhammed, melekler ve İslam büyükleri
ile de görüştüğü, onlardan bilgiler aldığı, peygamberin kendi vaazını dinlediği,
gaybı bildiği, levh-i mahfuzda yazılanları öğrendiği gibi ileri düzeyde iddialarda
bulunmuştur (Komisyon; 2017, 14-63).
Şiîlikte yoğun biçimde gözlemlenen tevellâ-teberrâ ilişkisini FETÖ’de de görmek
mümkündür. Her sevgi kendini nefreti de yedeği altında bulundurur. Kutsal kabul
edilen bir kişi ya da nesneye karşı beslenen saplantı derecesindeki aşırı sevgi, ona
karşı olanlara yönelik derin bir nefreti de elinin altında bulundurmaktadır. Sakin,
ılımlı ve barışçıl olarak bilinen FETÖ’nün, siyasî bir iktidar ile mücadelesinde
kendi geleneğini terk edip açık saldırı ve savaş yöntemini tercih etmesi ve en
son 15 Temmuz’da silahlı güçleri ile darbe girişiminde bulunmasının arkasında
motive edici güç olarak seçilmişlik düşüncesinin rol oynadığı anlaşılmaktadır
(Öztürk; 75).
Kendisini kutsal ile özdeşleştirmiş bir yapı, kendisine karşı olan her davranışı
hakikate yönelik bir saldırı olarak algılar. Nitekim FETÖ, seçilmiş düşüncesini
inceden inceye yıllarca işlerken bağlılarına da kendisine hizmet sayesinde değer
kazandıkları yanılsamasını güçlü biçimde kurmuştur. Gülen örgütünün Batı’da
yaygın olarak ‘hizmet hareketi’ olarak anılmıştır. Gerçi bazı araştırmacılar hizmet
kelimesinin İngilizce karşılığını (service) göz önünde tutarak FETÖ’nün gerçekte
ve somut olarak kime ve hangi güçlere hizmet ettiğini sorgulamaktadırlar. Derin
biçimde dinî ve gnostik arzularla motive edilmiş ancak son derece stratejik
biçimde dünyevî amaçları gerçekleştirme yolunda ilerleyen FETÖ, sosyal
bilimlerde yeni çalışma alanlarının ortaya çıkmasına neden olacak derecede
karmaşık bir yapılanmadır. Seküler radikal grupları ya da dinî fanatik hareketleri
anlamak amacıyla geliştirilen kavramlar ve yöntemler yeterli görünmemektedir.
Allah’a ve ahirete iman etmenin, insanları güvenilir ve ahlâklı bireylere
dönüştüreceği varsayımını FETÖ örneğinde fena halde yanlışlanmış oldu.
yoğunlaşmış bir iman eğer yanlış yönlendirilse dünyanın (ve belki de ahiretin
de) kaybedilmesine yol açabilmektedir. Şu halde karşımıza çıkan bu ‘tehlikeli
tür’ü yakından tanımak ve duygu ve düşüncesini bilmek, yetiştiği ve beslendiği
ortamları fark etmek gerekmektedir. Homo cemaaticus aslında çok da yabancısı
olmadığımız bir kavramdır. İlahiyat ve sosyoloji çalışmalarında kendini aşırı
biçimde bir cemaat ile özdeşleştirmiş olan bireyler üzerine araştırmalara yer
verilmektedir. Ancak FETÖ, homo cemaaticus’un en ileri ve radikal örneği olarak
inceleme konusu olmaya adaydır.
Onun yabancılaşma süreci ile davasını içselleştirme süreci iç içe geçmiştir.
Batınî yöntemlerle gizli bilgiler alan Fetullah Gülen zaten hareket mensuplarına
110
w w w . k a r t e p e z i r v e s i . c o m
gerektiği yer ve zamanlarda gereken esnekliği ve pragmatizmi bahşetmekteydi.
Yüce bir amaç doğrultusunda en yanlış ve akıl almaz eylemlerin bile tevil edildiği
çocuksu görünümlü ancak çok tehlikeli bir örgüt oluşturan F. Gülen’in başarısı
(!), Haşhaşî lideri Hasan Sabbah’ı bile kıskandıracak düzeydedir. Çünkü Hasan
Sabbah’ın Ortaçağ şartlarında yaptığı işin benzerini Fetullah Gülen postmodern
bir dönemde gerçekleştirmiştir. Bilim, teknoloji ve kültürün bu kadar ilerlediği ve
yaygınlaştığı bir dünyada FETÖ gibi bir yapılanma oluşturmak ve onu küresel bir
güce dönüştürmek gerçekten de büyük ve kapsamlı bir iştir.
Gülen yapılanmasını anlamak için teorik model oluşturmak çok kolay
görünmemektedir. Bunun başta gelen nedeni, oluşturulacak teorinin mevcut
siyasal, bürokratik ve dinî yapıların eleştirisine dayanmak zorunda olmasıdır. Bir
süredir devam edegelen gerilimin, hiç umulmadık biçimde darbe girişimine yol
açması sadece politik bir sarsıntı değildir. İslam dininin temel referanslarının,
geleneksel kavramların ve manevî duyguların görünürde oldukça belirleyici
olduğu teolojik bir travma yaşanmıştır. Bu tür durumlarda olayın sıcaklığı
geçmeye başlayınca toplum kesimlerinde oluşan manevî sarsıntının sonuçları
daha net ortaya çıkmaya başlamaktadır.
Hareket küreselleştikçe FETÖ’nün söyleminde gittikçe öne çıkan başat
unsurlardan biri Mehdilik ile Mesihlik iddialarının birleştirilmesidir. Dinlerarası
diyalog Fetullah Gülen’in dünya hakimiyetine ve kainat imamlığına giden yoldaki
en büyük fantezisi olan ruhanî liderlik projesinin bir aracıdır (Evkuran; 2017, 89
vd.). Her türlü siyasal iktidarın üzerinde ve onlara hükmeden bir güç, mehdî
ile mesihin buluşmasından, bir araya gelmelerinden ve temsil ettikleri güçleri
birleştirmelerinden ortaya çıkacaktı.
Devlet-STK ilişkisi demokrasi teorilerinin en önde gelen konularından biridir.
Devletin varoluş amacının bireylerin etik biçimlendirilmesi olduğu düşünen bazı
düşünürler, sivil toplum yaratığını yabanî ve sert, devletin yurttaşını ise makul,
ılımlı ve uygar varlıklar olarak nitelerler. Sivil toplumda bireyler makuliyetten uzak
kronik bir çatışma içinde yaşarlar. Devlet ise bu çatışmaların bir uyum içinde
uzlaştırıldığı aşkın bir alandır. Bu arada kültür ise bireyleri kolektif yaşam için
gönüllü biçimde katılmaya hazırlayan bir etik pedagoji biçimidir (Eagleton; 119).
Cumhuriyetin kurulması ile birlikte muhalefete düşen/dönüşen dindar-
muhafazakâr kesim, bir politik söylem olarak sivilliğin ve toplumsal olanın
değeri ve özgürleştirilmesi üzerinde çokça durmuştur. Batıcı ve seküler baskılar
karşısında dinî ve manevî değerlere bir hayat alanı açmak için geliştirilen bu
söylem, siyasal demokratik mücadelenin de en önemli dayanaklarından biri
olmuştur. Devleti ve kamu gücünü elinde bulunduran Batıcı seküler kesimlere
karşı sivilliğin vurgulanması anlaşılabilir siyaset ve düşünüş tarzıdır.