124
w w w . k a r t e p e z i r v e s i . c o m
Mahkemesi’nden gelen üyeliklerin düşmesi ile Cumhurbaşkanının AYM’ne üye
atama yetkisinde ise eskisine göre bir zayıflama yaşanmıştır. Ayrıca bir Cumhur-
başkanının 5 yıllık görev süresi içinde, 12 yıl boyunca görev yapan AYM üyelik-
lerinden, muhtemelen en fazla 3 veya 4 üyenin belirlenmesi üzerinde inisiyatif
kullanabilmesi söz konusu olabilir. Böylesi bir durumda yargının, yürütmenin
emrine gireceği söylemlerinin hiçbir hukuki değeri olmamak bir yana, bu söy-
lemlerin siyasi bir manipülasyondan öteye bir anlamı da olmayacaktır.
3.4. Siyasal Tarafsızlık Olgusunun Cumhurbaşkanının Yeni Konumundaki
Anlam ve Değeri
Cumhurbaşkanı seçilenin partisinden istifa edeceği, yani partili olamayacağı
noktasındaki 2017 Anayasa Değişikliği öncesindeki hükmün, saf başkanlık mode-
li kadar, Türk Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne de uygun olmadığı aşikâr bir olgudur.
Partili bir başkan veya cumhurbaşkanının, başkanlık hükümeti modelinin adeta is-
tisnasız bir pratiği olduğu noktasında şüphe yoktur. Cumhurbaşkanı olan kişinin
partisinden ayrılması gereği, özellikle parlamenter bir sistemde, devlet başkanının
tarafsızlığını sağlamaya yönelik hukuki tedbirlerdendir. Başkanlık sisteminde baş-
kan zaten siyaseten taraf konumundadır ve ondan partiler üstü olmasının beklen-
mesi sistemin doğasına da terstir. Çünkü başkan, devlet başkanı olduğu kadar,
başbakanlık vasfına, yani hükümet etme ve yürütmeye başkanlık fonksiyonuna da
sahip konumdadır. Başkanlık sisteminin bir türevi olarak Cumhurbaşkanlığı Hükü-
met Sistemini uygulamaya geçirme arifesinde olduğumuz şu aşamada, sanki hala
hükümet sistemi değişikliği halkoylamasıyla kabul edilmemiş de, parlamenter sis-
temle yola devam edilecekmiş gibi, ‘Cumhurbaşkanı bir partiye üye veya yönetici
olursa tarafsızlığını yitirir’ türünden söylemlerin hukuken ve siyaseten hiçbir anlam
ve değer taşımadığı açıktır.
3.4.1. Cumhurbaşkanının Tarafsızlık Algısı Üzerinde 2007 ve 2017 Anayasa
Değişikliklerinin Dönüştürücü Etkisi
Türkiye’nin demokratik siyasal hayatında 2007 yılında, cumhurbaşkanı seçim-
lerine yönelik olarak sergilenen yasakçı, vesayetçi söylem ve eylemler sonucunda
maruz kalınan siyasal kaotik duruma, Anayasa Mahkemesi de verdiği 367 kararıyla
adeta hukuki bir zemin hazırlamıştı. Oluşturulan bu kaotik durum karşısında hükü-
metin gösterdiği haklı reaksiyon sonucunda hazırlanan bir anayasa değişiklik metni,
mecburen gidilen bir referandum sonrasında kabul edilmiş ve Cumhurbaşkanının
bundan böyle TBMM tarafından değil de halk tarafından seçilmesinin önü açılmıştır.
Mekanist anayasa anlayışının bu reaksiyoner tezahürü ile aslında bir yönüyle de
parlamenter hükümet modelinden yarı-başkanlık sistemine doğru ciddi bir adım
125
w w w . k a r t e p e z i r v e s i . c o m
atılmış olmakta idi. Zira devlet başkanını halkın belirlediği bir sistemin saf parla-
menter modelin asli kurucu özelliklerinden birini terk etmekle, parlamenter vasfını
devam ettirmesi de mümkün görünmemektedir. Ancak cumhurbaşkanın halk tara-
fından seçilme kuralı getirilmesine rağmen, bu kuralın pratikte ilk kez uygulandığı
2014’e kadar sistem, teorik planda yarı-başkanlık olsa da, fiilen parlamenter biçim-
de işlemeye devam etmiştir. Dolayısıyla da bu süreçte cumhurbaşkanının tarafsızlığı
konusunda fazlaca bir siyasal polemik yaşanmamıştır.
10 Ağustos 2014’te Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi uygulaması
sonrasında ise sistemin, artık hem hukuken hem de fiilen parlamenter olmaktan çı-
karak yarı-başkanlık mahiyetine büründüğüne şahit olunmuştur. Bu andan itibaren
2007 Anayasa değişikliğinin, Cumhurbaşkanının tarafsızlığını dönüştürücü hüküm-
leri kendini göstermeye başlamıştır. Bu dönüştürücü hükümlerin analizine girme-
den önce, 2007 Anayasa Değişikliğinin, genel planda tarafsızlık üzerindeki vurguyu
hukuken zayıflatan yönde bir etki gösterdiğine dikkat çekmek gerekir.
12
Şöyle ki,
Cumhurbaşkanının seçim yönteminin değiştirilerek halkın seçmesi kuralının geti-
rilmesiyle, seçilmek isteyen adayın, oyuna talip olduğu halkın doğrudan ve dolaylı
biçimde önüne çıkarak, kendisinin neden tercih edilmesi gerektiği noktasındaki ge-
rekçeleri anlatması, daha doğrusu seçildiğinde yapmayı düşündüğü plan ve proje-
lerini miting, propaganda ve bilgilendirme toplantılarıyla seçmene anlatarak oyları-
nı kazanmaya çalışması artık kaçınılmaz olmuştur. Bunları yapmadan, bir köşede
oturarak seçilmeyi beklemek ise ham hayalden başka bir şey olmayacaktır. Bu da
Cumhurbaşkanını yeni sistem planında aktif bir siyasal aktör olmaya yöneltecektir.
Buna ilaveten Cumhurbaşkanlığına adaylık aşamasında ise, adayın bizzat başvu-
rusuyla değil de, TBMM’deki bir parti grubu veya Meclis dışında kalan partilerden,
son seçimde aldığı oylar toplamı tek başına veya birlikte % 5 ve üzerinde olan
siyasal partiler tarafından aday gösterilebileceği kuralı karşısında, Cumhurbaşkanı
seçilecek kişinin daha seçilmeden tarafsızlığının ortadan kalkmasına zemin hazır-
layan bir durum ortaya çıkmaktadır. (Gözler, 2017c: 320) Adaylığını dahi bir siyasal
partinin takdirine bağlı gören bir kişinin, o partinin seçmen tabanının da desteğini
almak suretiyle Cumhurbaşkanı seçildikten sonra, adeta minneti altına girdiği parti
ile diğer tüm partilere karşı eşit mesafede kalmasını beklemek çok da gerçekçi ol-
mayacaktır. Parlamenter sistemdeki bir cumhurbaşkanından beklenecek tarafsızlı-
ğın, 2007 Anayasa Değişikliği ve özellikle 2014’teki Cumhurbaşkanlığı seçiminden
sonra beklenemeyeceği ise, açık bir siyasal realite haline gelmiştir. Ancak bu reali-
tenin arkasında ise, muhtemel keyfi uygulamalardan öte, 2007 değişikliğinin ortaya
12
Doktrinde, 2007 Anayasa değişikliğinin, Cumhurbaşkanının tarafsızlığını hangi açılardan
olumsuz yönde etkilediğine ilişkin eleştirel bir yaklaşım için bkz. (Gözler, 2017c: 319 vd).