Fəlsəfə və sosial-siyasi elmlər – 2016, № 2
- 24 -
etmemeli ( ti esti), onun asıl nedenini, yani onun o şey olmasını olanaklı
kılan ilkeyi de ifade etmeli
Aristoteles, birşeyin neden öyle olduğu gibi öyle olduğunu sormanın
anlamsız olduğunu düşünür; örneğin, meşe ağacı neden meşe ağacıdır, kedi
neden kedidir, vb. gibi. Makul olan A’nın neden A olduğunu sormak değil,
ama A’nın neden B olduğunu sormaktır.Neden bu madde bu belli forma sa-
hiptir? Biz neden tuğla yığınına değil de, tuğladan oluşan şeye ev deriz? Hiç
kuşkusuz birini ev, diğerini ise, yalnızca tuğla yığını olarak çağırmamızın
nedeni, bizim ‘ev olmanın’ ne anlama geldiğini bilmemizdir. Ev, bazı
formların ve materyallerin bir araya gelişi olmadığı gibi, onların bileşimi de
değildir. Şimdi; bir evin, evin özünün varlığı sebebiyle öyle olduğunu söyle-
mek doğru ama pek de açık değildir. Çünkü; Aristoteles özün yalnızca soyut
olarak değil, somut olarak gösterilebilir olması gerektiğini düşünür. Dolayı-
sıyla; öz, formel neden olarak veya öz olarak değil, ereksel neden olarak gö-
rülmelidir. Bazı yapı maddelerinin bir ev olarak tanımlanmasının sebebi, o
şeyin ev formunu halihazırda göstermesidir.Çünkü dört duvarın ve bir çatı-
nın olması o şeyi ev yapmaz; gerçek anlamda ev öyle düzenlenmiş olmalı ki
insanı koruyabilsin. Eğer bir ev insanı sıcaktan, soğuktan, selden, yağmur-
dan koruyamıyorsa, o bir ev değildir. 1043 a14-19 satırları arasında şunları
okuruz: “Bir evi tanımlarken bazılarının onataş, toprak ve tahta yığınıdır de-
mesi evin potansiyel olarak ne olduğunu tanımlar; çünkü onlar, bir evin
maddi öğeleridir. Ama onu, sığınacak, barınacak ve benzeri bir yer olarak
tanımlayanlar ise, evin gerçekliğini tanımlıyorlar.Evi, her iki şeyin toplamı
olarak görenler ise üçüncü bir tözden, yani bileşik bir tözden söz ederler.”
Buradaki örnek yapay birşeye ilişkindir, ama aynı şey doğanın meydana ge-
tirdiği şeyler için de geçerlidir. Bir parça kası, bir parça kemiği, başka birşey
değilde insan yapan, onun sahip olduğu formdur. Daha açık bir biçimde söy-
lenecek olursa, insanın insan olarak, insane özgü işlevleri yerine getirebil-
mesidir ( ergon); yani kendine özgü olan (akılsal) etkinlikleri gerçekleştire-
bilmesidir ( N.E 1097a30-b3). Çünkü ruh ile ruhun özü özdeştir, ama insanın
özü ile insan özdeş değildir. Dolayısıyla hece harflerin toplamından ibaret
olmadığı gibi, ev de taş, tuğla ve tahtanın toplamından ibaret değildir.
Aristotel – 2400
- 25 -
Aristoteles’in töz üzerine soruşturması sanat ve doğada erekliliğe ve
işleve yönelmekle sonuçlanır.
1
Birşeyi tanımlamak için onun özünü bilmek
gerekir. Birşeyin özünü bilmek ise, o şeyin işlevini ( ergon) bilmektir; yani
ne için olduğunu bilmektir.Burada Aristoteles’in varlık ve insan kavrayışı-
nın temelinde bulunan madde-form ve dunamis-energeia/entelekheia arasın-
daki derin bağa tanık oluruz.
2
Altını önemle çizmek gerekir ki, Aristoteles’in‘gerçeklik’ veya for-
mun kendini tam anlamıyla gerçekleştirmesi için en fazla kullandığı terim
eidos değil, ama energeia’dır; yani etkinliktir. Aristoteles madde ve formu
birbirinin karşıtı olarak kullandığı yerde heksis terimine yer verir. Yani bir
ev tamanlandığında, o artık bir durum ( state) içindedir; yani başlangıçta kul-
lanılan biçimsiz madde, şimdi bir biçim içindedir ( Met.1070 a12). Ancak bu
durum bile, en yüksek durumdan bir adım geridedir; çünkü bir ev, ancak ve
ancak ereğini/işlevini gerçekleştirdiğinde evdir; tamdır; yani evin ev olarak
işlevini yerine getirmesi halinde. Daha açık bir ifadeyle; bir ev, insanların
onun içinde yaşaması, insanları koruması gerçekleştiği zaman tam anlamıyla
bir evdir. Bu konuda diğer çok önemli bir açıklama ve örnek N.E. gelir. Er-
dem heksis’itir ama insanın işlevi ( ergon) erdemlere sahip olmak değil, er-
deme uygun etkinliktir. Bir insan tüm erdemlere sahip olabilir ama hayatı
boyunca uyuyabilir veya hiçbir şey yapmayabilir (N.E.1098 a16, 1095 b32).
Ousia üzerine olan bu soruşturmayı tamamlamak için ele alınması ge-
reken bir diğer konu, tözün bağımsız bir biçimde var olup olmadığıdır. Ka-
tegoriler’de öne sürülen iddia halen geçerlidir.İçinde yaşanılan dünyada
formlar madde ile birlikte vardır; koşan at, büyüyen ağaçlar, düşünen insan-
lar, somut evler vb; bütün bunlar bağımsız var oluşa sahipler. Metafizik’e
gelindiğinde de Aristoteles’in özü, töz olarak ve aynı bağımsız var oluşa sa-
hip olarak düşündüğü görülür. Ve bu bakımdan çok önemli bir ifade ile kar-
şılaşırız: Birşey ile onun özü aynıdır; öz, bir şeyin tözüdür (1032 b 14; Eta.
6.bölüm). Burada karşımıza çıkan esas sorun, tözün bağımsız, ayrı bir var
1
W.K.C. Guthrie, A History of Greek Philosophy: Aristotle: An Encounter, Vol. VI. 3rd
ed. (Cambridge: Cambridge University Press, 1990), 218.
2
Hatice Nur Erkızan, “Aristoteles’te İnsanın Doğası Üzerine,” Cogito Aristoteles Özel
Sayısı 77 (2014): 237-248.
Fəlsəfə və sosial-siyasi elmlər – 2016, № 2
- 26 -
oluşa sahip olup olamayacağıdır; çünkü maddenin ayrı başına var olamadığı
için töz olmadığı söylenmişti. Soru açıkça şudur: Hangi anlamda öz, hangi
biçimde öz, töze sahip olabilir veya öz tözdür denilebilir? Aristoteles burada
ayrı olmaya ilişkin yeni bir açıklama getirir ki bu da kavramsal olarak, dü-
şüncede ayrı olmaktır; daha doğrı bir ifade ile, düşüncede ayrı olmadır.
Açıklama Metafizik’in Eta kitabından gelir: “Dayanak ( hypokeimenon,
substratum) potansiyel olarak tözdür, belli anlamda maddedir, ama gerçekte
ve belli birşey olarak değil; belli anlamda logos veya formdur ki o belli bir-
şey olarak kavramsal olarak ayrılabilir ve üçüncü olarak, her ikisinin topla-
mıdır ki o da oluşa ve yokoluşa tabidir, tözdür.”( Met: 1042 a26-31).
Bilimsel bilginin konusu olması bakımından özün töz olarak alınması,
elbette onun bağımsız ( khoriston) bir biçimde düşünülmesine imkan verir.
Çünkü onun bilinebilir ve tanımlanabilir olması demek, özün zihin tarafın-
dan soyutlanabilmesi ve kendi başına düşünülebileceği anlamına gelir. Mad-
deden gerçekte ayrılamama ise bir bakıma mükemmel olmamanın nedeni-
dir; hem bilgi bakımından ve hem de bireysel var oluş bakımından. Birinci
bakımdan mesele değerlendirilecek olursa şu denilebilir: maddeye sahip
olan birşey olanaklılığı içinde taşır ki bu olmama olanaklılığını da içeriri.
İkincisine gelince, form olmadan tanımlama mümkün değildir. Guthrie’nin
dediği gibi geriye kalan seçenek, yalnızca ve yalnızca aynı türe mensup
olanlar tarafından paylaşılan ve bireysel varlıklardan soyutlanan formdur.
1
Öz ve tözün mutlak özdeşliği ancak ve ancak hem sayısal bakımdan
ve hem de tözsel bakımdan bir olan Tanrı için mümkündür. Tanrı mutlak
anlamda maddeden ve dolayısıyla oluş ve yok oluştan arınıktır ve tam da bu
nedenle mutlak anlamda mükemmeldir ve bilinebilirdir.
Özetle, mükemmel varlığın kendisi olarak saf töz, yalnızca Tanrı ola-
bilir. Çünkü yalnızca Tanrı, maddeden ve dolayısıyla her türlü potansiyellik-
ten, olumsallıktan arınıktır. O, her anlamda birdir, var oluşu bakımdan mü-
kemmeldir ve tam anlamıyla bilinebilirdir. Bu elbette kolayca ve hemen
bilinebilir olma anlamına gelmiyor. Çünkü daha az bilinenden daha çok bili-
nene doğru yol alınmalıdır.
1
W.K.C. Guthrie, A History of Greek Philosophy: Aristotle: An Encounter, Vol. VI. 3rd
ed. (Cambridge: Cambridge University Press, 1990), 219.
Dostları ilə paylaş: |