Abdurrahman KASAPOĞLU
Hikmet Yurdu Yıl:1, S.1, (Ocak-2008) ss.87-107
89
inancıdır. Bu öğreti bireye özgürce seçme ve seçeneğini belirleme olanağı tanı-
maz. Bu anlayışa göre, önceden belirlenen düzenlemeye karşı tedbir almanın
yararı yoktur.
4
Bilimsel bilgilerden yoksun bulunan insanlar, bütün olup bitenleri üstün
bir gücün yönetimine bağlayarak fatalist bir anlayışa ulaşmışlardır. Bu öğreti,
insanların doğal ve doğaüstü güçler karşısındaki çaresizlik duygularını ifade
eder. İnsana kaderin hükmettiği inancı, özellikle ilkçağ mitolojisinde yaygınlaş-
mıştır. İnsanın kaderini kontrol eden bir çeşit metafizik gücün var olduğu dü-
şüncesi, birçok Yunan efsanesinin merkezinde yer alır. Antikçağ Yunan Felsefesi
fatalizmin izlerini taşır. Örneğin, Sofokles’in Antigon’unda toplumun sesi olan
koro şöyle bağırır: İnsanlar alınlarına yazılmış olan felaketlerden asla kaçıp kur-
tulamazlar. Yine onun Oedipus epi Kolono adlı eserinde şu satırlara yer verilir:
“İzlediğim yolu hiçbir şey bilmeden izledim. Eylemlerim mi? Onlara ben katlan-
dım, onları ben yapmadım.”
5
Khrysippos, yazgının, ezelden beri her şeyin bir başka şeyi izleyip, bu şe-
ye eşlik ettiği yok edilemez bir yatkınlık olduğunu belirtmiştir. Stoacılar, aman-
sız kaderin evreni yönettiğini, dönem dönem ortaya çıkan dünya savaşlarından
sonra her şeyin üst üste yenilendiğini söylemişlerdir. İnsanın doğadaki yasallık
karşısında herhangi bir değiştirici güç taşımadığına, erdemli yaşamanın doğayı
sıkı sıkıya izlemekle sağlanacağına inanmışlardır. Bıkıp usanmaksızın evrenin
kanunlarına itaat etme ve kadere boyun eğme üzerinde durmuşlardır.
6
Stoacılar, erdemin akılla yani logos ile uyumlu yaşamak olduğunu söyler-
ler. Logos, evreni düzenleyen yasadır. Bu yasa Tanrı ya da kader olarak isimlen-
4
Ferit Kam, Dinî Felsefî Sohbetler, Diyanet işleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, tsz., 128-129; Bedia Akarsu,
Felsefe Terimleri Sözlüğü, İnkılâp Kitabevi, İstanbul, tsz., 198; Cemal Yıldırım,
Çağdaş Felsefe Sözlüğü, Bil-
gi Yayınevi, Ankara, 2000, 220.
5
Chris Horner, Emrys Westacott, Felsefe Aracılığıyla Düşünme, Çev. Ahmet Arslan, Phoenix Yayınevi, Anka-
ra, 2001, 2; M. Rosenthal, P. Yudin,
Felsefe Sözlüğü, Çev. Aziz Çalışlar, Sosyal Yayınlar, İstanbul, 1972, 249;
Orhan Hançerlioğlu, Felsefe Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1996, 458; Afşar Timuçin, Felsefe Sözlüğü,
BDS Yayınları, İstanbul, 1994, 257.
6
Jean Brun, Stoa Felsefesi, Çev. Medar Atıcı, İletişim Yayınları, İstanbul, 2003, 63; Eduard Zeller, Grek Felsefe-
si Tarihi, Çev. Ahmet Aydoğan, İz Yayıncılık, İstanbul, 2001, 275; İvan Frolov ve Diğerleri,
Felsefe Sözlüğü,
Çev. Aziz Çalışlar, Cem Yayınevi, İstanbul, 1997, 252; Timuçin, 257.
Kur’an Açısından Fatalism
Hikmet Yurdu Yıl:1, S.1, (Ocak-2008) ss.87-107
90
dirilir. İnsanların ruhlarının evrenle uyumlu hale gelmesi, kendilerini logos’a
bırakmalarına bağlıdır.
7
Epiktetos’a göre, insan dramdaki aktöre benzer. Dünyayla ilgili bu dram-
da insan sadece bir oyuncudur. Oyuncunun, oynayacağı oyunu seçme, sahneye
ve oyuna etkide bulunma imkânı yoktur. Tanrı ya da akıl ilkesi, her insanın ta-
rihsel süreç içerisinde oynayacağı rolü belirler. İnsan dünyada hiçbir etkide bu-
lunamayacağı şeyler karşısında kayıtsız kalmak durumundadır.
8
Spinoza’ya göre, insan Tanrının iradesiyle hareket etmektedir. Kadere ait
yani insanın nasıl hareket etmesi gerektiğiyle ilgili şeyler Tanrının ezeli emrin-
den çıktığı için insan şu ya da bu kaderi beklemeyi, ona katlanmayı öğrenmeli-
dir. Eğer insan açık ve seçik olarak bu zorunluluğa tabi olduğunu anlarsa huzura
kavuşacaktır.
9
Ruhta asla mutlak manada hür irade yoktur. İnsan ruhu bir sebep
tarafından şunu ya da bunu istemeye azmettirilmiştir. İnsanın gücü tamamıyla
sınırlanmış olduğu için, çevresinde olup bitenleri kontrolü altına alabilecek mut-
lak bir güce sahip değildir. O, sadece emrine tabi olduğu tabiatın bir parçasıdır.
10
Mutlak determinizme inanan Spinoza’ya göre, her şey önceden belirlen-
miştir. Tanrı, zorunlu varlık olmakla birlikte, zorunluluğa uyarak yaratır. Bu
zorunluluğun bilincinde olmak Tanrının hürriyeti sayılır. Evren Tanrıdan ibaret
olduğu için, O, bir ve bütüncül oluşu açısından “Yaratıcı evrendir.” Sonsuz çok-
luk olan varlıklar Tanrının sıfatlarının zorunlu yansımaları olarak “Yaratılmış
evrendir.” O, bunları zorunlu bir şekilde yaratmaktadır. Spinoza’nın, her şeyi
Tanrı istemine dayandıran heptanrıcı felsefesi, tam anlamıyla yazgıcı olup, öz-
gürlüğü yok sayar. Dünyada mutlak bir zorunluluğun hüküm sürdüğünü öne
süren Spinoza’ya göre, insan mutlak bir nedensellikle belirlenen bu doğa düze-
ninin ayrılmaz bir parçasıdır. Onun bakış açısıyla, hür olmak Tanrıya özgü bir
nitelik iken, cebir altında bulunma yani hür olmama sonlu varlıklar içindir.
11
7
Gunnar Skirbekk, Nils Gilje, Felsefe Tarihi, Çev. Emrullah Akbaş, Şule Mutlu, Üniversite Kitabevi, İstanbul,
tsz., 129.
8
Epiktetos, İçsel Huzur İyi Yaşamın Kapısını Açar, Çev. Cengiz Erengil, Alkım Yayınevi, İstanbul, 2003, 28;
Ahmet Cevizci,
İlkçağ Felsefesi Tarihi, Asa Kitabevi, Bursa, 2000, 238.
9
Benedictus Baruch Spinoza, Etika, Çev. Hilmi Ziya Ülken, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara, 2004, 127; Mustafa
Kök,
Nurettin Topçu’da Din Felsefesi, Dergâh Yayınları, İstanbul, 1995, 24-25.
10
Nurettin Topçu, İsyan Ahlâkı, Dergâh Yayınları, İstanbul, 1998, 37, 41.
11
Süleyman Hayri Bolay, Felsefî Doktrinler ve Terimler Sözlüğü, Akçağ Yayınları, Ankara, 1997, 504-505;
Ahmet Cevizci, Onyedinci Yüzyıl Felsefesi Tarihi, Asa Kitabevi, Bursa, 2001, 145-146; M. Kazım Arıcan,