Alım satımla uğraşan kişi, müşterisini bulmuşsa elin deki her malı satışa sunar



Yüklə 1,72 Mb.
səhifə15/25
tarix25.06.2018
ölçüsü1,72 Mb.
#51175
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   25

Ş
Şahin, sinek avlamaz.

Yüce amaçlar peşinde koşan ve kendini ona lâyık gören kimseler küçük, önemsiz, değersiz şeylerin ardına düşüp de vakit geçirmezler.


Şakanın sonu kakadır.

El veya dil ile yapılan şakadan, eninde sonunda hoş olmayan bir durum veya kavga çıkar.


Şap ile şeker bir değil.

Dış görünüşleri bakımından kimi nesne ve varlıklar birbirlerinin aynı görünürler. Oysa özde ve nitelikte birbirlerinden çok farklıdırlar.


Şeriatın kestiği parmak acımaz.

Şeriat, Kur`an`daki ayetlerden, Hz. Peygamber`in sözlerinden çıkarılan dinî temellere dayanan Müslümanlık kanunları, yani İslâm hukukudur. Bu kanunların karşısında herkes eşittir, ayrımcılık yapılmaz. Buradan yola çıkılarak ata sözü şu anlamda gelişmiştir: Kanunların uygun gördüğü cezaya katlanılır; bu durumu, zarar gören kişi de saygıyla karşılar.


Şeytanın dostluğu darağacına kadardır.

Kimi insanlar vardır ki, tıpkı şeytan gibidirler. Kurnaz, düzenbaz, alçak ve kötü niyetlidirler. Bunlar kimilerini çıkarları için türlü yollara iterler, kandırıp yoldan çıkarırlar, tehlikeli işlere bulaştırırlar. Bütün bunları yaparken kendisi ile beraber olduklarını söylerler ama belâ ve felâketlerle karşılaştıklarında, ölümle burun buruna geldiklerinde onu hemen terk ederler.


Şeytanla kabak ekenin, kabak başına patlar.

Kötü, alçak, düzenbaz, kurnaz biri ile ortak bir işe girenin başına türlü felâketler gelir; oynadıkları oyundan en çok zarar eden o olur.


Şimşek çakmadan gök gürlemez.

Kimi önemli olaylar meydana gelmeden, bir gürültü kopmadan önce bazı belirtileri görülür.


Şöhret afettir.

Herkesçe bilinme, tanınma ve bir üne kavuşma insanın lehineymiş gibi görünüyorsa da aslında daha çok aleyhinedir. Şöyle ki: Kişi belki şöhreti sayesinde kimi maddî imkânlara kavuşabilir ama kaybettikleri daha fazladır. Çok ünlenmek insanı kibirli yapar, insana ne olduğunu unutturur, yavaş yavaş gerçek dostlarını kaybeder. Herkesin dikkati üzerinde olduğu için doğal ve özgür bir şekilde yaşayamaz, aşırı ilgiler onu sürekli rahatsız eder, dolaylı olarak kimi istekler ve baskılarla karşılaşır, bütün bunlar onu sıkıntıya ve bunalıma sürükler, huzuru kalmaz, sunî bir hayatın esiri olur.

Sabırlı kimse sıkıntıları atlatır, güçlükleri yener. Sabır güzel bir huydur. Allah sabırlı kuluna yardım eder.

Sağlam bir anlaşmaya ve uzlaşmaya varılabilmesi için karşılıklı düşüncelerin ortaya konup tartışılması gerekir.

Sağlık bir beden değil, bir kafa meselesidir. M.B EDDY

Sağlıklı, hastalıksız bir yaşam, dünyanın bütün zengin¬liğine değer. En büyük zenginlik sağlıklı olmaktır.

Şair, her şeyden önce yaşadığı toplumun sorunlarına, giderek tüm dünyaya karşı sorumludur. NERUDA

Saklanması, gizli kalması gereken şeyleri ortada bırakır, herkese açarsak olur olmaz kişilerden zarar göreceğimiz ke¬sindir.

Sanat hem bir coşma, hem bir yadsıma işidir. ALBERT CAMUS

Sanat ve sanatçıdan yoksun bir toplumun canlılığı olmaz. M. KEMAL ATATÜRK

Sanat, doğaya eklenmiş insandır. BACON

Sanat, insanın doğaya eklediği bir şeydir. ALAIN

Sanat, özgürlük tarafından emzirildikçe büyür. SCHILLER

Sanat, şiddeti ortadan kaldırmalıdır, yalnız o yapabilir bunu. TOLSTOY

Sanat, toplumsal bir çabadır; toplumdan gelir, topluma döner. Fakat gelenle giden aynı şey değildir. ATTİLA İLHAN

Sanatın düşmanı bilgisizliktir. SAMUEL JOHNSON

Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir. M. KEMAL ATATÜRK

Sanatta temel olan, yeni ve kişisel bir şey söylemektir. Büyük sanatçı bununla belli olur. TOLSTOY

Şans, her zaman kişilere yardım etmez. Birkaç kez işi rast giden kişi, bunun sürekli olacağını sanıp şansa güvenmemelidir.

Sarı donlu (renkli) atı ne beslemeli ne de alıp satmalıdır.

Savaşta veya diğer olaylarda karşı tarafa fırsat verme¬den baskın yapan kazançlı çıkar.

Saygı olmayan yerde aşk da olmaz. EMILE ZOLA

Sebepsiz yere karşısındaki kötü kişilere bulaşıp, seninle ilgili fena sözler söylemelerine yol açma.

Selâm, insanlara özgü uygar ve gönül alıcı bir davranış¬tır. Maddi bir değeri yoktur ama bize duygusal olarak çok şeyler kazandırır. İnsanlar, küçük şeylerle gönül kazanmayı bilmelidir.

Şerefli bir ölüm ,şerefsiz bir ömürden daha iyidir. TACİTÜS

Şerefli, temiz insana, hiç kimse leke süremez. (Tasasız kimse hiç bir şeye üzülmez).

Sermayesiz borç para ile kurulan iş, kısa zamanda iflas eder.

Sevdiği bir işi bulan insan mutludur. THOMAS CARLYLE

Sevdiklerimize vereceğimiz en değerli hediye,ne altın ne de mücevher. Yalnız kendimizden bir küçük parça. RALDP WALDO EMERSON

Şiir benim içimde bir amaç değil, tutkudur. EDGAR ALLEN POE

Şiir, düşüncelerle değil, sözcüklerle yazılır. MALLARME

Şiir, güzellikte çarpışan tek gerçektir. GLFILLON

Şiir, hem ozanın hem de yazıldığı çağın resmidir. ERIK STINUS

Şiirin, düzyazıdan ayrıldığı nokta şudur: Az sözcükle çok şey söylemek. VOLTAIRE

Sıkıntı çekmemiş olanlar, eristikleri, içinde bulunduk¬ları rahatlık ve mutluluğun değerini gereği gibi ölçemezler.

Size yapılan en ufak yardımı sakın unutmayınız,yaptığınız en büyük yardımı ise hiçbir vakit hatırlamayınız. CHILON

Sonbaharda ekilen bir dönümlük yerden, yazın ekilen on dönümlük yerin ürünü kadar ürün alınır.

Söyleneni doğrulamaktan, bir kimsenin suyuna gitmekten zarar gelmez.

Soylu kişi, kötü, acınacak durumunu kimseye göster¬mez, söylemez, Başkalarının merhamet duygularına sığın¬maz

Suçu toplum hazırlar , suçlu işler. BUCKLE

Sürekli bir hizmet için evine kabul edeceğin kimseyi iyice sorup soruşturmadan alma.

Sürekli ve olur olmaz yerde acıyarak koruduğumuz kışı, buna alışarak arsız olur, acıma duygumuzu kötüye kullanır. Emeğinin tam karşılığını vermediğimiz, haksızlığa uğrattığı¬mız kışı de hırsız olur.

Süresi belirli plan bir işi çok kişi de yapsa zamanından önce halledemez. Örneğin; bir çok kişi uğraşsa da pişme za¬manından önce yemeği ortaya koyamaz.

Susan bir bilgin , bir kelime söylemeyen aptaldan farksızdır. MOLİERE

Susmayı bilmek söylemeyi bilmekten daha nadir bir meziyettir. AMBROISE

-T-


Talebelerine öğrenme arzusu aşılayamayan bir öğretmen soğuk demiri döven bir demirci gibidir. HORACE MANN

Tam dostluk benzer arkadaşlar arasında olur. NIETZCHE

Tan yeri ağarınca hırsızın gözü kararır.

Doğru olmayan yollara başvurarak çıkar sağlayan, gizli kapaklı işler çeviren kişi, bu kirli ve karanlık işleri çevirmesine imkân sağlayan şartlar ortadan kalkınca şaşırır; ne yapacağını bilemez olur, iş yapamaz hâle gelir.


Tarlanın iyisi suya yakın, daha iyisi eve yakın.

Ekilen tarla yeterince sulanırsa daha fazla ürün verir. Eğer tarla suya yakınsa hem kolay, hem de çok sulanma imkânı doğar. Bu durum da tarlayı değerli kılar. Bu tarla bir de eve yakınsa daha da kıymetli olur. Çünkü bir yandan tarlaya olan ulaşım, bir yandan tarlanın bakımı, bir yandan da tarlanın korunması kolaylaşmış olur.


Tarlada izi olmayanın, harmanda yüzü olmaz.

Emeksiz, çabasız verim düşünülemez. Tarlasını gerektiği gibi sürmeyen, işleyip çapalamayan, gübresini zamanında vermeyen, sulayıp yabancı otlardan temizlemeyen kişinin tarladan ürün beklemeye hakkı yoktur.


Tarlaya saban, sürüye çoban.

Bir tarla iyi sürülür ve işlenirse istenen ürünü verir. Sabanın girmediği tarla kısa bir süre sonra yozlaşıp çoraklaşır, ekilemez olur. Bunun gibi bir sürüden de verim bekleniyorsa, onu iyi bir çobana teslim etmelidir. Çünkü iyi bir çoban, sürünün nerede besleneceğini, bakımının nasıl yapılacağını bilir.


Taşa çıkan keçinin, ağaca çıkan oğlağı olur.

Bk. “Ağaca çıkan keçinin, dala bakan...”

Taş düştüğü yerde ağırdır (Taş yerinde ağırdır).

Herkes, her şey kendi çevresinde önem taşır. Çünkü kişi bulunduğu yerde tanınmış, kendisine bir çevre edinmiş, hatırı sayılır bir yere gelmiştir. Yabancısı olduğu bir yerde yeterince tanınmadığı gibi kıymeti de bilinmez.


Taşıma (dökme) su ile değirmen dönmez.

Bir işin yapılmasında güç, emek ve sermaye çok önemlidir. İşi yapacak olan bunlardan yoksunsa, başkalarının küçük katkılarıyla, derme çatma yardımlarıyla sürekli ve büyük bir işi yürütemez.


Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.

Sert ve kırıcı olmayan, yumuşak, hoşa giden, gönül alıcı, okşayıcı, etkileyici, inandırıcı ve yerinde söylenmiş söz insanın hoşuna gider; bu söz en azgın kişinin bile inadını kırar, onu yumuşatır ve yola getirir.


Tatlı ye, tatlı söyle (konuş).

Kırıcı, üzücü, incitici konuşmalardan sakın; güzel, hoşa giden bir dil kullan; yerinde ve inandırıcı konuş ki karşındaki memnun olsun; sen de sevil ve sayıl.


Tavşan dağa küsmüş, dağın haberi olmamış.

İstediği etkiyi yapmaktan çok uzak kalan kişi küser, darılır; ne var ki; karşısındaki kişi, onun bu durumunu bilip anlamaz.


Tayfanın akıllısı, geminin dümeninden uzak durur.

Kendini bilen, sorumluluk sahibi, akıllı kişi altından kalkamayacağı, beceremeyeceği işlerin idaresinden uzak durmaya çalışır. O bilir ki, bunun aksine bir hareket hem kendini, hem de başkalarını zarara uğratır.


Tebdil-i mekânda ferahlık vardır.

Bulunduğu yeri veya çevreyi kimi zaman değiştirmek, daha değişik yerleri görüp gezmek insanın sıkıntısını giderir; ona rahatlık, ferahlık verir.


Tek kanatla kuş uçmaz.

Kimi işler vardır ki, yardımcısız, araç-gereçsiz yapılamaz. İşin iyi ve olumlu sonuç vermesi için bunlar mutlaka gereklidir.


Tekkeyi bekleyen çorbayı içer.

Bir işin başarılmasında türlü sıkıntılara katlanıp sabretme, azim ve gayret gösterme, uzun süre çalışıp emek verme son derece önemlidir. Bütün bunları yerine getiren kişi, eninde sonunda bu davranışının yararını görür; bir mükâfata mutlaka kavuşur.


Tembele iş buyur, sana akıl öğretsin.

İş görmeyi, çalışmayı sevmeyen; çaba göstermekten, sıkıntıdan kaçan kimse, kendisinden bir konuda yardım istendiğinde, yardım edeceği yerde çözüm yolları gösterir ve işten kaçmaya çalışır.


Terazi var, tartı var; her şeyin bir vakti var.

Hemen her şeyin, her işin bir ölçüsü ve zamanı vardır. Eğer bunlara dikkat edilmezse işler yolunda gitmez, karışıklık baş gösterir, hayat alt-üst olur, düzen gerektiği gibi kurulamaz.


Tereciye tere satılmaz.

Birine çok iyi bildiği bir şey öğretilemez, bir konuda bilgi verilemez. Böyle bir şeye kalkışan ya da çalışan kendisini gülünç duruma sokar.


Terzi kendi söküğünü dikemez.

İnsanlar başkalarına yaptıkları hizmetleri kendilerine gelince çoğu kez savsaklarlar, ya da yapmaya zaman ve fırsat bulamazlar.


Testiyi kıran da bir, suyu getiren de.

İyilik ödülsüz, kötülük de cezasız kalır; yahut her ikisi eşit tutulur da aralarında bir fark gözetilmezse adaletsiz davranılmış olur. Bu durum da düzeni bozar, yönetimin iflâsına neden olur.


Teşbihte (temsilde) hata olmaz.

Kimi zaman yapılan benzetmeler çirkin ve kaba da olsalar söze güç katmak için yapılırlar. Dolayısıyla bunların söz arasında kullanılmasından kimse alınmamalıdır.


Tevekkelin (tevekküllünün) gemisi batmaz (eşeğini kurt yemez).

Tedbirini aldıktan sonra fazla titizlikten uzak duran, her şeyi artık Yüce Allah`a bırakıp boyun eğen kimsenin malına, işine zarar gelmez.


Tırnağın varsa başını kaşı.

Kendi bilgi, beceri ve imkânın varsa, bunlara da güveniyorsan bir işe giriş; yoksa vaz geç. Bil ki, kimseden kimseye hayır yoktur; başkalarından kolay kolay yardım da gelmez, gelse de pek bir işe yaramaz.


Tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer kürkçü dükkânıdır.

Meslek veya alışkanlık gereği olan bir sonuçtan kaçınılmaz. Daha önce kopup ayrılmış olsa da, kişi bağlı olduğu çevreye, işe veya bir alışkanlığa eninde sonunda, şu ya da bu sebepten ötürü döner.


Tilki tilkiliğini bildirinceye kadar post elden gider.

1. İşlemediği hâlde suçlu görülen kimse, suçsuz olduğunu kanıtlayıncaya kadar yeterince ceza çeker. 2. Kurnaz ve düzenbaz kimse, sahasında ne kadar hünerli olduğunu gösterinceye kadar, kendisinden daha hilekâr birinin tuzağına düşer.


Tilkiye, “Tavuk kebabı yer misin?” diye sormuşlar; “Adamı güldürmeyin” diye cevap vermiş.

Bir kimseye düşkün olduğu, çok sevip özlediği, elde etmek için yanıp tutuştuğu bir şeyi, “İster misin? Arzu eder misin?” diye sormak son derece yersiz, hatta abes ve gülünçtür.


Tok, acın hâlinden bilmez (Var ne bilsin yok hâlinden).

Para, mal gibi şeyleri elde etmiş; açlığını gidermiş ve bunlara doymuş olanlar, yoksulların çektikleri sıkıntıyı, içine düştükleri geçim darlığını anlamazlar. Toprağı işleyen, ekmeği dişler.

Emeksiz yemek olmaz. Çalışmayan, bir uğraş vermeyen, alın teri dökmeyen kişi verim elde edemez.
Tuz, ekmek hakkını bilmeyen kör olur.

Birinin ekmek yedirip iyilik ettiği kimse, bütün bunlara karşılık üzerinde hakkı bulunan insana karşı nankörlük edip hıyanet içinde olursa başına türlü felâketler gelir.


Türk karır, kılıcı karımaz.

Türk insanı ihtiyarlar ama mücadele gücünden, direnme azminden bir şey kaybetmez.


Türkün aklı sonradan gelir.

Yaratılışı gereği saf, samimî, dürüst ve merttir Türk insanı. Art düşüncelerden uzak kaldığı gibi, içten pazarlıklı da değildir. Bunun için olsa gerek, giriştiği bir işte pek hesap-kitap yapmaz; çıkarını hemen öyle aklına getirmez. Öte yandan bir olay karşısında ne yapmak gerektiğini de hemen düşünemez. Dolayısıyla kendisi için hazırlanan kimi tuzaklara düşmekten kurtulamaz. Bir süre sonra aklı başına gelir, işin iç yüzünü anlar, doğru yolu bulur ama iş işten de geçmiş olur.


U
Ucuz alan pahalı alır (pahalı alan aldanmaz).

Ucuz alınan mal genellikle kötü, dayanıksız ve çürük maldır. Kolay yıpranır, eskir ve çabuk atılır. İster istemez yerine yenisinin alınması zorunlu olur, tekrar masrafa girilir. Dolayısıyla pahalıya alınmış gibi olur.


Ucuz etin yahnisi yenmez (tatsız olur).

Ucuza alınan, maledilen şeylerde nitelik bulunmaz; ya çürük, ya kötü, ya da hilelidir. Bu sebeple, bu tür mallardan istenildiği gibi fayda sağlanamaz.


Ucuzdur vardır illeti, pahalıdır vardır hikmeti.

Bir malın fiyatı niteliğine göredir. Bu sebeple ucuz şeylerin ucuzluğuna tamah etmemeli, pahalı şeylerin de pahalılığından korkmamalıdır. Çünkü ucuz olan çürük, kötü ve dayanıksız olur çoklukla; pahalı olan da kaliteli, değerli ve sağlamdır.


Ulular köprü olsa basıp geçme.

Erdemli, büyük ve yaşlı kimselere karşı daima saygılı ol, hürmette kusur etme, onları incitecek davranışlardan kaçın. Çünkü onlar gerek yaşları, gerek tecrübeleri, gerekse erdemleri bakımından buna lâyıktırlar.


Ulu sözü dinlemeyen, uluyakalır.

Büyüklerin, erdemli kişilerin uzun tecrübelere dayanan sözlerine ve uyarılarına kulak asmayan kimse, türlü çıkmazlarla karşılaşır ve sonunda sızlanıp durur.


Ummadığın taş baş yarar.

Küçük ve önemsiz görülen kişi ya da nesneler, çoğu kez büyük etkiler yaparlar; umulmadık işler görürler.


Umut, fakirin ekmeğidir.

Sıkıntı içinde bulunan, yokluk çeken yoksul kişi, içinde bulunduğu durumdan bir gün kurtulacağını, bolluğa ve rahata kavuşacağını umar ve bu umuşdan doğan güven duygusuyla yaşamaya çalışır.


Ustanın çekici bin altın.

Usta kişi, bir zanaatı uzun denemeler sonucu gereği gibi öğrenmiş olan ve kendi başına yapabilen kimsedir. İşinin hemen tüm inceliklerini kavramıştır. Bu bakımdan pek çok kimsenin uğraşıp da yapamadığı işi kolayca yapıverir o. Dolayısıyla onun çok küçük gibi görülen emeği bile oldukça kıymetlidir.


Uşağı işe koş, sen de ardına düş.

Bk. “Çocuğa iş buyur,...” Utanma pazar, dostluğu bozar.

Yakın tanıdıklar arasında yapılan alış verişte, taraflar birbirlerinden utanıp sıkılırlar ve gerçek niyetlerini ayıp olur düşüncesiyle söyleyip ortaya koyamazlar. Ancak bu durum çok geçmeden anlaşmazlıklara, tartışmalara sebep olur; dostluğu zedeleyip bozar.
Uyuyan yılanın kuyruğuna basma (basılmaz).

Şimdilik zararı dokunmayan kötü bir kimsenin yeni bir kötülük yapmasına fırsat vermek doğru değildir.


Ü
Üçlenmemiş eken, olmamış biçer.

Her işin belirli bir yapılma biçimi ve ortamı vardır. Gerekli şartları yerine getirilmeden yapılan işlerden verimli sonuç alınamaz.


Ürümesini (ürmesini) bilmeyen köpek (it), sürüye kurt getirir.

1. Beceriksiz kimseler iyilik yapayım derken çoklukla hem kendilerini, hem de başkalarını zarara sokarlar. 2. Neyi, ne zaman, nasıl söyleyeceğini bilmeyen kimseler hem kendilerinin, hem de başkalarının başına dert açarlar.


Ürüyen köpek ısırmaz (kapmaz).

Bağırıp çağırarak başkalarını korkutmak isteyen kimseden saldırı beklenmez. Kötülük yapacak kişi, bu niyetini gizli tutar; belli etmez ve gürültüye patırtıya yer vermez.


Üşenenin (utananın, erinenin) oğlu kızı olmamış.

Çok üşenen, tembel tembel oturan, gevşek davranan, içinde bir çalışma isteği duymayan kimse bir şey elde edemez. Bir şey elde etmek isteyen, onu elde edecek yola baş vurmalıdır. Sözgelimi oğul-kız isteyen önce evlenmek zorundadır.


Üzüm üzüme baka baka kararır.

Her zaman bir arada bulunan, arkadaşlık eden, bir çevrede yaşamaya çalışan kimseler birbirlerinden etkilenirler; birbirlerinin özelliklerini, huylarını ve alışkanlıklarını kaparlar. Bk. “Körle yatan...”


V
Vakit nakittir.

Bir işin yapılmasında sermaye ve emek ne kadar değerliyse, zaman da o kadar değerlidir. Çünkü her iş, bir zaman dilimi içinde gerçekleşir. Bir işte kullanılmadan geçirilen zaman bir kayıptır ve bu zamanı bir daha elde etmek mümkün değildir. Dolayısıyla zamanın kaybı iş kaybına, iş kaybı da para kaybına yol açar. Bu bakımdan zamanın en küçük parçasını bile boşa geçirmemeli, iyi değerlendirmelidir.


Vakitsiz öten horozun başını keserler.

Her işin olduğu gibi, her sözün de uygun bir yeri ve zamanı vardır. Uygun olan bir zamanda söylenmeyen, yerli yersiz ortaya atılan, densizce sarf edilen sözler birilerinin tepkisini çeker; rahatsızlığa neden olur, büyük zarara yol açar.


Vakitsiz öten horozdan, ancak onu keserek kurtulan insanlar; yerinde ve zamanında konuşmayan insanı da cezalandırıp susturmakta hiç tereddüt etmezler.
Var evi, kerem evi; yok evi, verem evi.

Bir kişinin bağışta bulunabilmesi, iyilik yapabilmesi için varlıklı, zengin ve mal mülk sahibi olması gereklidir. Bu varlığa kavuşmuş ailenin evinde ikram ziyadesiyle yapılır, konuklar kusursuzca ağırlanır, ihtiyaç sahiplerine gereken yardım eli uzatılır. Buna karşılık yoksulun evinde dert, sıkıntı ve yokluktan başka bir şeye rastlanmaz.


Varını veren utanmamış.

Kendisinden bir şey isteyene elinde ne varsa onu verebilir kişi. Verdiği şey az diye bundan utanmamalıdır; tam aksine bu davranışı soyluca bir davranıştır. Çünkü iyiliğin çoğu kadar azı da değerlidir. O hâlde küçük ve önemsiz de olsa, kişi verebileceği kadarını vermelidir.


Var ne bilsin yok hâlinden.

Bk. “Tok, acın hâlinden...”


Varsa (var mı) pulun, herkes kulun; yoksa (yok mu) pulun, dardır yolun (Paran varsa, cümle âlem kulun; paran yoksa, tımarhane yolun).

Varlık, zenginlik, mal-mülk herkesi kendine çeker. Bunları kim elinde tutuyorsa, insanlar onun etrafında pervane olur, herkes ona yaklaşır, hizmet eder, saygı gösterir, emrine koşar. Yoksul kişide ise ne para pul, ne de mal-mülk vardır. Bu sebeple onların yüzüne kimse bakmaz; ömürlerini sıkıntı, darlık ve yokluk içinde geçirirler. Hatta kimi zaman çektikleri bu sıkıntılar yüzünden bunalıp deli bile olabilirler.


Var varlatır, yok söyletir.

Para parayı çeker; varlıklı kişiler, paralarını kullanarak daha çok kazanır, varlıklarına varlık katarlar. Bu varlıkları, onlara ayrıca yüksekten atma ve övünme gücü de verir. Yoksul kişinin elinden ise sadece sızlanmak, yakınmak ve dert yanmak gelir.


Veren eli herkes öper.

Cimri olmayan, ona buna yardım elini uzatan, eli açık olan, iyilik yapan kimseyi pek çok kişi sever; ona saygı duyar.


Verip pişman olmaktansa, vermeyip düşman olmak yeğdir.

Sizden ödünç veya borç istendiğinde (eşya, para) verdiğiniz şey size zamanında ödenmezse, ya da yıpratılarak geri iade edilirse canınız oldukça sıkılır. Verdiğinize pişman olursunuz. Vermemiş olsaydınız bu sefer karşı taraf size kırılmış olacaktı. Görüldüğü gibi her iki durumda da kırgınlık olacak ve dostluk bozulacaktır. O hâlde vermeyip dostluğu bozmak daha iyidir. Çünkü bu durumda hiç olmazsa malınız ya da paranız sizde kalacaktır.


Verirsen doyur, vurursan duyur.

Bir yardımda bulunacak, bir iyilik yapacaksanız bu mutlaka bir işe yaramalı; doyurucu ve karşı tarafın ihtiyacını giderici nitelikte olmalıdır. Çünkü gelişigüzel, baştan savma, yarı buçuk yapılan yardımlar pek işe yaramaz. Bir kavgaya tutuşmadan önce hasmını bu kavgadan haberdar etmek de mertlik gereğidir. Ansızın, habersiz saldırmak er kişiye

yakışmaz.
Verirsen veresiye, batarsın karasuya.

Parasını daha sonra olmak şartıyla kimseye mal verme. Yoksa zararlı çıkarsın, hatta batabilirsin de. Çünkü veresiye alıp da borçlarını ödemeyenler çok görülmüş, müşterilerin de bu tutumu yüzünden kimi esnaflar ya batmış, ya da batma tehlikesi atlatmışlardır.


Vermeyince Mabud, neylesin Mahmud.

Her şey Yüce Allah`ın takdiri iledir. Kimine zenginlik, kimine darlık, kimine de ilim verir. Eğer Yüce Allah, bir kimseye geniş bir imkân, belirli bir yetenek ve zenginlik nasip etmemişse, kulun yapacağı hiçbir şey yoktur. Ne kadar çırpınırsa çırpınsın boşunadır, eline nasibinden fazlası geçmez.

Tanrı dar zamanlarında kullarına yardım eder. Sıkıntıya düştüğümüz zaman kendimizi kötümserliğe kaptırmamalıyız.

Tanrı hiçbir canlıyı aç bırakmaz. Kımıldamadan duran baykuşun rızkını bile önüne koyar. (İnanışa göre baykuş bü¬tün geceyi uykusuz geçirir, ibadet edermiş. Sabaha karşı ö-nüne gelen bir serçeyi yetmiş).

Tanrı'ya yaklaşmış kişilerin bazı şeyleri önceden sezdi¬ğine inanılır. (Ancak bu söz, böyle keşiflerde bulunduğunu söyleyen kişilerle alay etmek için söylenir).

Taşlı yerdeki bağ, daha verimli ve değerlidir. Uzun saç¬lı kadın da daha gösterişli ve sevimlidir.

Tatlı dil ise her kapıyı açar, en kötü kışılen bile yola ge¬tirir.

Tatlı dil, her kapıyı açan sihirli bir anahtardır. MONTAİGNE

Tatlı sözler,şiddetli bir öfkeye karşı en tesirli ilaçtır. AISKHYOS

Tehlikeli bir durum doğunca, ondan uzaklaşmanın çare¬leri aranmalıdır.

Tehlikeli, başkalarına zarar verecek işlerden yarar uman kişiler, sonunda kendileri de zarar görebilirler. Kişi, başkasına zarar vererek geçinmeye çalışırsa, bir gün kendi¬sine de zarar veren çıkar.

Temiz süt emmiş, dürüst kişilerle en zor işler bile kolay¬lıkla yapılır. Kötü kişilerle de en kolay işler dahi zorlaşır.

Tilki, kümesi iyi tanıyor diye bekçi yapılır mı? TRUMAN

Toplum içinde her kişinin bir değeri yardır. Ancak zü¬ğürt kişilerin değeri azdır.

Toplum içinde tam anlamıyla bağımsız kişi yoktur. Herkesin sorumlu olduğu, bağlı bulunduğu bir yer veya makam vardır. Biz yöneticilere bağlıyız, yöneticiler de kanun¬lara bağlıdır.

Toplumda bazı şeyler karşılıklıdır. Ziyafete giden bir gün ziyafet vermek durumundadır. Düğüne giden de, kendi düğününe çağırmak durumundadır.

Toplumda nice'değerli kişiler vardır ki şansızlıklar so¬nucu, layık oldukları yere gelememişlerdir.

Toplumdaki inanışa göre eve getirilen at ve kendisi ile evlenilen kadın eve uğur getirir.

Toplumun insanlık özelliği, güzel sanatlarla beslenir. İSMET İNÖNÜ

Toplumun kurallarına, geleneklerine uymayan, büyük¬lerin yol gösterici öğütlerine önem vermeyen kişiler, toplum dışına atılırlar. Toplumda sevilmeyen, başarısız kişifolurlar.

Toplumun ortak malına zarar veren ya da kendisini bü¬yütüp yetiştirenlere ihanet eden, el uzatan kişi onmaz, cezasını bulur.

Tüm sanatlar kardeştir, hepsi de birbirinin ışığı altında ilerler. VOLTAIRE

Türk Ata Sözleri, Mustafa Nihad Özön, 1952

Feridun Fazıl Tülbentçi, Türk Atalar Sözü ve Deyimleri, 1963

Ömer Asım Aksoy, Atasözleri Sözlüğü, 1965

Türk Atalar Sözü: Yeni Türk harfleriyle bu alanda ilk basılan eserdir. Muzaffer Lütfü Bey’e aittir. 1928’de basılmıştır.

Türk ulusunun tarihsel bir niteliği de güzel sanatları sevmek ve onlarda yükselmektir. M. KEMAL ATATÜRK


Yüklə 1,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   25




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə