Amr b. MÜRre 4 Bibliyografya 4



Yüklə 1,66 Mb.
səhifə17/40
tarix15.10.2018
ölçüsü1,66 Mb.
#74166
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   40

Bibliyografya



1- Naîmâ. Târih, VI. 328-329, 338.

2- Râşid. Tâ­rih, V, 123, 281-282.

3- Cevdet. Târih, II, 40.

4- M. Çağatay Uluçay, XVII. yüzyılda Saruhan'da Eş­kıyalık ue Halk Hareketleri, İstanbul 1944.

5- M. Çağatay Uluçay, 18 ue 19. Yüzyıllarda Saruhan'da Eş­kıyalık ve Halk Hareketleri, İstanbul 1955.

6- M. Çağatay Uluçay, “Yavuz Sultan Selim Nasıl Padişah Oldu?”, TD, sy. 9 (1954), s. 117-142.

7- sy. 10 (1955).8. 117-142.

8- sy. 11-12 (1966), s. 185-200.

9- Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, M-l, s. 100-113, 149-153, 164-168.

10- Dânişmend. Kronoloji, I, 68, 146-166. 179-181, 184-187, 188-189, 356-374, 416-423.

11- Şerafettin Turan, Kanunî'nin Oğlu Şehzade Bayezid Vak'ası, Ankara 1961.

12- Mus­tafa Akdağ, Celâli İsyanları, 1550-1603, Anka­ra 1963.

13- Mus­tafa Akdağ, “Celâli İsyanlarında Büyük Kaçkmlık, 1603-1606” , TAD, 11-2-3 (1964), s. 1-49.

14- Mustafa Cezar, Osmanlı Tarihinde Levendler, İstanbul 1965.

15- Şahabeddin Tekindağ, “Şah Kulu Baba Tekeli İsyanı”, BTTD, 1-3 (1967), s. 34-39.

16- 1-4 (1968), s. 54-59.

17- Şahabeddin Tekindağ, “Canbulat”, İA, III, 22-23.

18- M. Cavid Baysun. “Cem”, İA, III, 69-81.
5) XIX ve XX. Yüzyıllarda Anadolu.
XIX. yüzyılın başlarında Anadolu'da memle­ket idaresi şeklen valilere ait gibi görü­nüyorsa da gerçekte duruma ayan, bey­ler, mahallî beyzadeler hâkimdi. Aynı ta­rihlerde Suriye ve Mısır'da Fransız-İngi­liz menfaatleri çarpışırken Rusya da Do­ğu Anadolu'ya doğru yaklaşmakta idi. Devlet idaresine yeni bir düzen vermek için çabalayan III. Selim'in yeniçeriler tarafından öldürülmesinden sonra tahta çıkan II. Mahmud. başlangıçta Alemdar Mustafa Paşa'nın ayanla imzaladığı Sened-i İttifak'ı kabul etmek zorunda kal­mış olmasına rağmen çok geçmeden bunlara karşı başarılı bir mücadele baş­lattı. Anadolu'daki mahallî ayan ve mütegallibeyi ortadan kaldıran padişah, da­ha sınırlı bir merkeziyetçilik sayılabilecek Müşirlik Teşkilâtı'™ kurdu. Anadolu'da bulunan on sekiz eyaletin sayısını dörde indirdi. Birkaç eyalet veya sancağın birleştirilmesiyle meydana getirilen bu ida­rî birimlerin başına, düzenin sağlanma­sı ve halkın zalim idarecilerin zulmün­den korunması amacıyla, geniş yetkiler­le askeriyeden birer müşir tayin edildi. Ancak Osmanlı İmparatorluğunun da­ğılma dönemine girmiş olması, II. Mahmud'un İdarî alanda attığı önemli adım­lan engelledi.

Batılı büyük devletlerin kışkırtmala­rıyla patlak veren Mora İsyanı ve 1828 -1829 Osmanlı - Rus harbi, merkezî hü­kümetçe bir süre önce itaat altına alı­nan eyaletlerde yeniden bağımsızlık ha­reketlerinin çıkmasına yol açtı. Osmanlı-Rus savaşı sırasında Doğu Anadolu'nun bir kısmı ilk defa Rus işgaline uğradı. Erzurum ve havalisini işgal eden Rus or­dusu 1829 sonbaharında çekilirken Er­zurum'da oturan Osmanlı tebaası Ermeniler'den büyük bir kısmını, özellikle sa­nayi erbabını da beraberinde götürdü. 1831 yılında isyan eden Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa, ancak büyük devletlerin aracılığıyla Kütahya'da durdurulabildi. Nitekim Kırım Harbi öncesinde yalnız Anadolu eyaleti merkezî idarenin tam olarak kontrolünde kalmıştı. Fakat bu­rada da derebeyi tarzında isyankâr aile­ler bulunuyordu.

Osmanlı İmparatorluğunun hızla da­ğılması ve dağılma sonunda imparator­luktan kopan parçaların hangi Avrupa devletince alınacağı meselesi, meşhur “Şark meselesi” denilen milletler arası politikanın esasını oluşturdu. Bütün XIX. yüzyıl boyunca bu dağılmayı kendi çı­karları doğrultusunda şekillendirme işi­ni yüklenen devletler, değişen şartlara göre bazan dağılmanın karşısında oldu­lar, bazan da en büyük destekleyicisi ro­lünü oynadılar. Osmanlı yöneticileri ise Avrupa devletlerinin birbirleriyle olan çe­kişmelerini bir denge politikası takip ederek imparatorluğun devamı için kul­landılar.

XIX. yüzyılın ikinci yarısında politik ve stratejik âmillere bir de ekonomik âmiller eklendi. 1856 yılında İngilizler Ana­dolu'da İzmir-Aydın arasında ilk demir­yolu imtiyazını aldılar; bunu Fransa ta­kip etti. Yabancı sermayenin Anadolu'da kendini göstermesi Fransa, İngiltere ve Rusya'nın menfaatlerini karşı karşıya getirdi. Nitekim Rusya Şark meselesini tek başına halletmek üzere harekete geçti. 93 Harbi adı verilen 1877-1878 Osmanlı - Rus Savaşı'nda Osmanlı Devleti yalnız kaldı ve büyük bir yenilgiye uğra­dı. Ruslar Doğu Anadolu'da Erzurum'a kadar olan bölgeyi işgal ettiler. Bura­larda yaşayan Ermeniler'i Osmanlı Dev­leti aleyhine kışkırttıkları gibi, 3 Mart 1878de imzalanan Ayastefanos Antlaşması'na da Ermeniler'le ilgili bir madde koydurdular. Antlaşmanın 16. maddesi­ne göre, Osmanlı hükümeti Anadolu'da Ermenilerin oturduğu vilâyetlerde ısla­hat yapacak ve bu ıslahat gerçekleşin­ceye kadar Rus işgali kalkmayacaktı. İn­giltere bu antlaşmayı kendi çıkarlarına aykırı bularak Berlin'de yeni bir kongre toplanmasını sağladı. Öte yandan Ber­lin'de Osmanlı diplomatlarını destekle­yeceği vaadi ve tehditlerle Osmanlı Devleti'yle 4 Haziran 1878’de bir sözleşme imzalayarak Kıbrıs'a yerleşti. Adı geçen sözleşmeye göre İngiltere, Ruslar'ın Ana­dolu içlerine doğru hareketine engel ol­mak için Osmanlı Devleti'ne yardım ede­cek, Osmanlı hükümeti de Anadolu'da Ermeniler'in oturduğu yerlerde ıslahat yapacaktı. Yapılacak ıslahatın şartlarını iki devlet birlikte kararlaştıracaktı. Rus­lar Kars, Ardahan ve Batum'dan çeki­lince İngiltere de Kıbrıs'tan çekilecekti.

Fakat İngiltere Berlin Kongresi'nde vaad ettiği yardımı yapmadığı gibi Rus­ya da Kars, Ardahan ve Batum'dan çe­kilmedi. Ayastefanos'un Anadolu ısla­hatı ile ilgili 16. maddesi kısmen değiş­tirilerek Berlin Antlaşması'nın 61. mad­desinde yer aldı. Adı geçen maddeye gö­re Osmanlı hükümeti Ermeniler'İn ya­şadığı vilâyetlerde ıslahat yapacak ve bunu diğer devletlere bildirecekti. İngil­tere antlaşmadan doğan müdahale hak­kını kullanarak Anadolu ıslahatının uy­gulanması konusunda hazırladığı prog­ramları kabul etmesi için zaman zaman diğer devletleri de yanına çekerek Ba­bıâli'ye baskı yapmaya başladı. 1880 yı­lından itibaren Ermeni cemaatinin âde­ta tek hâmisi kesilen İngiltere, o zama­na kadar takip ettiği Osmanlı toprak bü­tünlüğünün korunması politikasını terkederek Anadolu'da ve Ortadoğu'da ken­disine bağlı küçük devletler kurma çalışmalarına girdi. 1895 yılında Alman­ya'ya müracaat ederek Anadolu'nun nü­fuz bölgelerine ayrılması teklifinde bu­lundu, 1898'de aynı teklifi Rusya'ya da yaptı. Teklife göre Bağdat'ın kuzeyi Ruslar'a. güneyi de İngilizler'e ait olacaktı.

II. Abdülhamid, Balkanlar'da oynanan oyunun aynen Anadolu'da da oynanmak istendiğini görerek Anadolu ıslahatına daima karşı çıktı. Çeşitli diplomatik ma­nevralarla büyük devletlerin Ermeniler lehine Anadolu'da yapılmasını istedikle­ri ıslahata engel oldu. Artık Balkanlar’ın kaybedildiğini gören, Ortadoğu'da bü­tün gayretlerine rağmen tam bir hâki­miyet kuramayan padişah bütün dikka­tini Anadolu'ya çevirdi. Türkler'in tek dayanağının Anadolu olduğunu savunan Sultan Abdülhamid, Ermeniler'i Anado­lu'da bağımsızlığa götürecek olan Ber­lin Antlaşması'nın 61. maddesinin uygu­lanmasını her seferinde bir bahane ile önledi. Ayrıca bu yüzden. Ermeni me­selesi konusunda diğer devletlere göre daha olumlu davranan ve 1880 yılların­dan itibaren Anadolu'da birtakım ikti­sadî yatırımlara girişen Almanya'ya da­ha fazla yaklaştı. Padişahın siyasî bir it­tifak yerine Almanlar'la iktisadî iş birli­ğine girişmesi ve bu yolla devleti güç­lendirerek muhtemel bir dış müdahale­ye karşı tedbir alması diğer devletlerin gözünden kaçmadı. Öte yandan Alman­ya'nın Anadolu'daki faaliyetleri de İngi­liz politikacıları endişeye düşürdü. Ger­çekten de Almanya her çareye başvu­rarak Türkiye'yi kendi tarafına çekme­yi başarmıştı. Alman İmparatoru II. Wilhelm'in 1898'de padişahı resmen ziya­ret etmesinden sonra Anadolu Demiryolu Şirketi'ne Haydarpaşa rıhtımı inşa imtiyazı tanındığı gibi bir yıl sonra Bağ­dat demiryolu İmtiyazı da Almanlar'a verildi.

Anadolu'da yabancı teşebbüslerin art­masından endişeye kapılan Rusya, ken­di sınırına yakın olan Doğu Anadolu'da demiryolu yapımı imtiyazının yabancıla­ra verilmesinden vazgeçilmesini ve bu bölgedeki demiryollarının sadece Rus­lar ve Türkler tarafından inşa edilmesi­ni Osmanlı hükümdarından istedi. Rus­ya'nın istekleri 1900'de yapılan bir an­laşma ile kabul edildi.

1904-1908 yıllarında büyük devletler Anadolu'da ve Ortadoğu'da kendi hâki­miyetlerini kurmak için birbirleriyle mü­cadele ederlerken Osmanlı İmparator­luğu da büyük bir malî buhran İçindey­di. Bu malî güçlükler yüzünden yabancı devletlerin kontrolü daha da arttı. Abdülhamid'in tahttan indirilmesinden son­ra ise iktidarı ele geçiren İttihatçıların takip ettikleri politika yüzünden devlet, siyasî bakımdan iki kutba ayrılan dev­letler topluluğundan hızla Almanya cep­hesine doğru kaydı.

Bununla beraber I. Dünya Savaşı sıra­sında müttefiklerin Osmanlı Asyası'nda ön plana aldıkları hedef. Dünya Harbi'nden önce ele geçirilen özel çıkar bölge­lerini birbirlerine karşı korumaktı. Böy­lece Doğu Anadolu'da harekât Rusya'ya, Mezopotomya'da İngiltere'ye, Suriye ve Filistin kıyılarında da Fransız donanma­sına ait olacaktı. Ancak Anadolu'nun pay­laşılması konusunda 1915'te müttefik­ler arasında anlaşmazlık çıktı. İngiltere ve Fransa savaş sonuna kadar Boğaz­lar meselesinin ertelenmesini istedikle­ri halde Rusya Boğazlar'ın kendisine verilmesinde ısrar etmekteydi. Nitekim 1915 yılı ilkbaharında Rusya'nın Alman­ya'ya karşı kazandığı başarılar, Maca­ristan ovalarına kadar ilerlemesi ve do­ğuda Kafkaslar’da elde ettiği üstünlük İngiltere ve Fransa tarafından endişey­le karşılandı. Öte yandan her iki devlet Boğazlar'ı ele geçirme konusunda Rus­ya ile Almanya'nın anlaşabileceği ihti­maline karşı harekete geçerek 1915'te Çanakkale'de çıkarma harekâtına baş­ladılar. Bununla birlikte Rusya'dan da bir filo ile İstanbul'u zorlamasını iste­diler. Ancak Rusya, donanmasının ye­tersizliğini ileri sürerek bunu kabul et­medi; fakat bir taraftan da İngiltere ve Fransa'nın İstanbul'u ele geçirmelerin­den çekindiği için iki müttefikini Boğaz­lar konusunda bir anlaşmaya zorladı. 4 Mart 1915'te İngiltere ve Fransa'ya ver­diği nota ile İstanbul ve Çanakkale boğazlarıyla Marmara'nın batı kıyılarının, Midye-Enez hattına kadar güney Trak­ya, İstanbul Boğazı'nın doğu kıyısı, Sa­karya nehri ile İzmit körfezinin sonra­dan tesbit edilecek bir noktası arasında kalan toprakların ve Marmara denizin­deki adaların Rusya'ya verilmesini iste­di. İmroz ve Bozcaada'nın kaderinin ise kendisine danışılmadan tayin edilmeme­si gerektiğini belirtti.

Rusya'nın bu istekleri İngiltere ve Fransa'nın hoşuna gitmemekle birlikte savaşta aynı cephede yer aldıkları için kabul etmek zorunda kaldılar. İngiltere 12 Mart Fransa da 15 Nisan 1915'te Rusya'nın şartlarını onayladıklannı bil­dirdiler. Rusya da İngiltere ve Fransa'nın Anadolu ve Arabistan'daki özel hakları­nı kabul ettiğini açıkladı.

İstanbul ve Boğazlar'ın Rusya'ya ve­rilmesi, Fransa ve İngiltere'nin Osman­lı İmparatorluğu üzerindeki ihtiraslarını kamçıladı ve birtakım paylaşma anlaş­malarının ortaya çıkmasına sebep oldu. Nitekim kendi payını elde etmek için İn­giltere'ye başvuran Fransa, Osmanlı İm­paratorluğu'nun Anadolu topraklan için de bir anlaşma yapılmasını teklif etti. Fakat İngiltere bu konuda Fransa'nın önce Rusya ile anlaşmasını istedi. Bu­nun üzerine Fransa'nın Rusya ile 1915 yazında yaptığı görüşmeler sonunda Su­riye ile Adana bölgesinin kendisine ve­rilmesini prensip olarak kabul ettirdi. Öte yandan İngiltere'nin Arabistan'a yer­leşmek üzere yürüttüğü gizli faaliyetleri Öğrenen Fransa, bu devletten de Suriye ve Adana'nın kendisine bırakılmasında ısrar etti. Bu sebeple 1915 sonbaharın­da üç devlet arasında müzakereler baş­ladı. Görüşmeler 26 Nisan 1916'da bir anlaşma ile sonuçlandı. Bu anlaşmaya Rusya, bağımsız bir Arap devleti veya Arap devletleri federasyonu kurulması­nı, Suriye, Adana ve Mezopotamya'nın İngiltere ile Fransa arasında paylaşılma­sını; buna karşılık İngiltere ve Fransa da Erzurum, Van ve Bitlis vilayetleriyle Van'ın güneyinde Fırat nehri, Muş ve Si­irt vilâyetleri arasında kalan toprakla­rın, ayrıca Trabzon'un batısında sonra­dan tesbit edilecek bir noktaya kadar Karadeniz kıyılarının Rusya'ya bırakılma­sını kabul etti.

Londra'da müzakerelerin sürdüğü bir sırada Kafkaslar'dan harekete geçen Rus ordusu, büyük mücadeleler sonunda 15 Şubat 1916'da Erzurum'u ele ge­çirdi. Buradan Trabzon, Erzincan, Sivas ve Musul taraflarına yönelen Ruslar, 18 Nisan'da önemli liman şehri olan Trab­zon'a ulaştılar. Rusya'nın Doğu Anado­lu'dan Irak cephelerine doğru harekâta geçmesi İngiltere ve Fransa'yı telâşlan­dırdı. Bu sebeple Osmanlı Asyası'na ge­lecekte verilmesi tasarlanan şeklin esas­larını tayin maksadıyla İngilizler'le Fran­sızlar arasında gizli müzakerelere baş­landı. Görüşmelerin konusu sadece Türk topraklarının taksimi değildi; aynı za­manda Rus saldırısını belli bir çerçeve içerisine almak gayesini de güdüyordu. Çünkü Rus ordusunun Musul bölgesine gittikçe daha çok yaklaşması, petrol ya­takları açısından Fransız ve İngiliz yöne­timlerini ciddi olarak korkutmaktaydı.

Bu sebeplerle Rusya'nın Anadolu'daki kazançlarını tesbit edecek bir anlaşma­nın imzalanması için harekete geçtiler. Bunun sonucunda müttefiklerin gizli an­laşmalarını kesinlikle belgeleyen Sykes-Picot Antlaşması ortaya çıktı. 9 ve 16 Mayıs 1916'da karşılıklı verilen notalar­la belirlenen bu antlaşmaya göre Ada­na ve Mersin bölgeleri ile Suriye kıyıla­rı Fransa'nın, Bağdat-Basra arasındaki Dicle ve Fırat bölgesi İngiltere'nin ola­caktı. Diğer topraklarda kurulacak Arap devleti veya Arap devletleri federasyo­nu da İngiltere ile Fransa arasında nü­fuz bölgelerine ayrılıyordu. Sykes - Picot Antlaşması gereğince Rusya Doğu Ana­dolu'nun büyük bir kısmını alacaktı. Müt­tefiklere göre, bu bölgeyi almakla Rus­ya Küçük Asya'da jandarmalık görevini üstleniyor, müttefikler böylece o bölge­de işgal ordusu bulundurmak külfetin­den kurtulmuş oluyorlardı. Öte yandan Rusya da Sykes- Picot Antlaşması'na Tür­kiye'nin bilfiil ve tamamen taksimi gö­züyle bakıyordu. Rusya İstanbul'u almak­la kendi tabiiyeti altında bir Türkiye vü­cuda getirecekti. Çar hükümeti Türki­ye'ye denize çıkabilmesi için İzmir'de bir mahreç bırakılmasını istiyordu. Bu dav­ranışıyla İzmir'i zaptederek veya nüfuz alanı içine alarak iktisadî ve askerî öne­mi olan bir dayanak noktası daha elde etmeyi düşünüyordu. Bu durumu çok iyi değerlendiren müttefikler. İzmir'i almak için İtalya ile Rusya arasındaki iddialı çe­kişmede İtalya'dan yana çıktılar.

20 Mayıs 1915'te İtilâf devletleri ya­nında I. Dünya Savaşı'na katılan İtalya, 1916 Nisan ve Mayısında İngiltere, Fran­sa ve Rusya arasında yapılan anlaşma­lardan haberdar edilmemişti. Fakat İtal­ya anlaşmayı sezmiş ve bunu müttefik­lerine bildirmişti. Müttefikler de kesin bir anlaşmanın söz konusu olmadığı, sa­dece Osmanlı İmparatorluğu’nun payla­şılması hakkında bir fikir alışverişi ya­pıldığı cevabını vermişlerdi. İtalya da Anadolu'da Antalya, Mersin ve İzmir'in kendisine kesin olarak bırakılmasını is­tiyordu. Ancak Rusya'da Şubat 1917 ihtilâlinin patlak vermesi ve çarlığın yıkıl­ması İtalya'yı korkuttu. İsteklerinin ka­bulü için İngiltere ve Fransa'ya baskıda bulundu. Fransa. Antalya ile Mersin'in İtalya'ya verilmesini istemiyordu. Fakat İtalya'nın ısrarları üzerine üç devlet ara­sında 19-21 Nisan 1917'de St. Jean de Maurienne Anlaşması imzalandı. Buna göre İtalya 1916'da İngiltere, Fransa ve Rusya arasında imzalanan anlaşmaları kabul ediyordu. Buna karşılık Mersin ha­riç Antalya, Konya, Aydın ve İzmir böl­geleri İtalya'ya veriliyordu. İngiltere ve Fransa İzmir'de birer serbest liman ku­rabilecekler, aynı şekilde İtalya da Mer­sin, İskenderun, Hayfa ve Akkâ'da ser­best limana sahip olacaktı. Ancak bu anlaşmanın yürürlüğe girmesi Rusya'nın da onaylamasına bağlı tutulmuştu. Ge­çici Rus Bolşevik hükümeti ise iktidar­dan düşünceye kadar bunu onaylamadı. Bu durum harpten sonra toplanan barış konferansında İtalya ile müttefikle­rin arasının bozulmasına yol açtı.



Rusya'da çıkan Ekim ihtilâli ve Rus­ya'nın savaşan devletler arasından çe­kilmesi, müttefik hükümetler diplomatlarının evvelce hazırlamış oldukları Ana­dolu'nun taksimi planlarını kökünden bozduğu gibi, Bolşevikler'in bu gizli an­laşmaları yayımlamalarıyla da bunları bütün dünya öğrenmiş oldu. Rus asker­lerinin Doğu Anadolu'dan çekilmesin­den sonra buralar tekrar Türk ordusu­nun yönetimine girdi. 3 Mart 1918'de Osmanlı Devleti'yle Sovyet Rusya arasın­da imzalanan Brest-Utovsk Barış Ant­laşması ile Doğu Anadolu tamamen Os­manlı idaresine geçti. Rusya 93 Harbi'nden beri işgal altında tuttuğu Kars, Ar­dahan ve Batum'u da geri verdi. Osman­lı Devleti Kafkaslar'daki boşluktan fay­dalanarak Baku petrollerini ele geçir­mek üzere harekete geçti. Aynı amaçla İngiltere de Kafkasya'ya asker şevketti. 1918 Eylülünde Türk birlikleri Bakü'ye girdi.

Osmanlı ordusu Kafkaslar'da ilerler­ken Filistin ve Irak cephelerinde durum kötüleşmekteydi. Eylül ve ekim ayların­da Amman, Şam ve Beyrut düştü. Yıldı­rım orduları kumandanlığına getirilen Mustafa Kemal Paşa Anadolu'yu savun­mak için kuvvetlerini Toroslar'a çekme­ye başladı. 447.000 kişilik İngiliz ordu­su Musul'u almak üzere harekete geçti. 29 Eylül 1918'de Bulgaristan'ın savaş­tan çekilmesi üzerine Osmanlı Devleti'nin Almanya'dan sağladığı askerî mal­zeme akışı durdu. Talât Paşa kabinesi istifa ederek on yıllık İttihat ve Terakki iktidarı sona erdi ve yeni hükümeti İz­zet Paşa kurdu. Bulgaristan'ın savaştan çekilmesinden sonra İngiltere ve Fransa Trakya'da yedi tümenlik bir birlik ku­rup İstanbul ve Boğazlar üzerine hare­kete hazırlandıkları bir sırada İzzet Pa­şa mütareke istedi. 30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Mütarekesi'ne gö­re bütün cephelerde ateşe son verilecek ve herkes bulunduğu yerde kalacaktı. Buna rağmen 1 Kasım 1918'de mütare­ke hattını çiğneyerek 5 Kasım'da Mu­sul'u işgal eden İngilizler, 9 Kasım'da da İskenderun'a girdiler. İngiliz, Fran­sız, İtalyan ve Yunan gemilerinden olu­şan altmış bir parçalık İtilâf filosu İs­tanbul'a gelerek asker çıkardı. Aynı gün Mustafa Kemal Paşa da İstanbul'a geldi. Fransızlar 17 Aralık'ta Mersin ve Antep'i, 22 Şubat 1919'da Maraş'ı, 24 Mart'ta Urfa'yı, bir süre sonra da Tarsus, Adana ve Pozantı'yı İşgal ettiler. Bu arada İtalyanlar Antalya'da. Yunanlılar da İzmir bölgelerinde çıkarma hareketine başla­dılar. Batı Trakya Yunan. Doğu Trakya da Fransız kontrolü altına girdi. Osman­lı hükümetinin bu işgallere karşı yaptığı protesto ve şikâyet seslerine İtilâf dev­letleri kulaklarını tıkıyorlardı. Bu arada Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde Türk olmayan unsurlar, özellikle Erme­niler ve Rumlar Wilson prensiplerinden ve İtilâf devletlerinin diğer gösterişli vaadlerinden faydalanarak 1918 sonu ve 1919 başlarında Osmanlı İmparatorluğu'ndan aşırı ölçüde toprak isteğinde bulunmaya başladılar. Kısacası, Ameri­ka hariç, diğer İtilâf devletleri savaş sı­rasında imzaladıkları gizli antlaşmalara dayanarak Osmanlı İmparatorluğu'nun mirasını paylaşmaya çalışıyorlardı. İngil­tere Irak, Filistin ve Arabistan'ın peşin­de koşuyor, Fransa Suriye ve Çukurova bölgesine, İtalya da İzmir, Adana ve Mersin dahil olmak üzere Anadolu'nun güney kıyılarına göz dikiyordu. 18 Ocak 1919'da Paris'te toplanan barış konfe­ransında İngilizler'İn büyük gayretleriy­le İzmir Yunanlılar'a verildi. Yunan kuv­vetleri Amerikan, İngiliz ve Fransız sa­vaş gemilerinin koruyuculuğunda 15 Mayıs 1919'da İzmir'e çıktı. İstilâcı Yu­nan kuvvetleri İzmir ve dolaylarında bü­yük katliamda bulundular. Yunanlılar'ın İzmir'e çıkması ve yaptıkları zulüm mem­leketin her tarafında nefretle karşılandı ve bu olayı tel'in eden mitingler düzen­lendi; Redd-i İlhak ve Müdâfaa-i Hukuk cemiyetleri kuruldu. Sultan Vahdeddin, Mustafa Kemal Paşayı 9. Ordu müfet­tişi sıfatıyla, görünüşte Anadolu'daki ha­diseleri yatıştırmak, gerçekte ise millî mücadeleyi örgütlemek üzere Anado­lu'ya gönderdi. Yunanlılar'ın İzmir'i iş­gallerinden dört gün sonra Samsun'a çıkan Mustafa Kemal millî mücadele için hemen faaliyete geçti. Anadolu'da bu­lunan ordu kumandanları ile Amasya'da buluşarak harekât planı tesbit edildi ve bir bildiri yayımlandı. 230 Erzurum 231 ve Sivas kongre­lerinde 232 vatanın kurtarılması için önemli kararlar alındı. Sivas'ta bütün Redd-i İlhak cemiyetleri birleştirilerek Anadolu ve Rumeli Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti kuruldu. Bir temsil heyeti seçilerek işleri yürütmesi konusunda bu heyete yetkiler verildi.

Anadolu'da başlayan Millî Mücadele hareketini durdurmak için çeşitli yolla­ra başvuran işgalciler, 16 Mart 1920'de İstanbul'u resmen işgale başladılar. Meclis-i Meb'ûsan'ı basarak dağıttılar. Fa­kat bir ay kadar sonra Ankara'da Bü­yük Millet Meclisi açıldı. 233 Bu meclis öncelikle vatanın düşman­dan temizlenmesi için çalışmalara baş­ladı.

İtilâf devletleri başkanlarından olu­şan yüksek konsey, Türkiye'ye kabul et­tirilecek barış şartlarına son şeklini ver­mek amacıyla 19 Nisan 1920'de San Remo'da oturumlara başladı. Çeşitli yön­lerden yapılan uyarılara rağmen İngiliz Başbakanı Loyd George ile Yunan Baş­bakanı Venizelos'un etkisi altında kalan yüksek konsey, beş gün süren görüşme­ler sonunda ileride Sevr'de Türklere zor­la kabul ettirilecek olan antlaşma tasa­rısının ana hatlarını kaleme aldı. Antlaş­ma tasarısının başlıca şartlan şunlar­dı: Türkiye'nin Avrupa'daki sınırı Çatalca'dan geçecek; İstanbul Türk hâkimiye­tinde kalmakla birlikte, antlaşma şart­lan uygulanmadığı takdirde, İtilâf dev­letleri bu şartları değiştirebilecek; Bo­ğazlar İtilâf devletlerinden oluşan bir komisyon tarafından denetlenecek; Ermenistan'ın bağımsızlığı tanınacak; sa­vaştan önce ve savaş sırasında İtilaf dev­letleri arasında gizli antlaşmalarla tes­bit edilen bölgelerin Osmanlı Devleti'nden aynlmasını Türk hükümeti kabul edecek; bütün Türk savaş gemileri İti­lâf devletlerine terkedilecek; İtilâf dev­letlerine savaştan önce verilen imtiyaz­lar korunacak ve kapitülasyonlar yürür­lükte kalacaktı.

Bu anlaşmaya ek olarak İtilâf devlet­lerinin aralarında imzaladıktan bir üçlü sözleşme ile de Türkiye'de adlî ve malî sistemin gelişmesi, jandarma ve polis gücünün teşkilâtlandırılması, azınlıkla­rın korunması ve ekonomik kalkınma­nın sağlanması sözde karar altına alın­dı. İtilâf devletleri bu sözleşme ile Tür­kiye'yi nüfuz bölgelerine ayırarak ken­di aralarında bölüşüyor, bu bölgelerde­ki faaliyetlerini sürdürmek için birbirlerini desteklemeye söz veriyorlardı. Bun­ları yaparken de Türkiye'ye yardımda bulunmalarını bizzat Osmanlı hüküme­tinin istediği bahanesini öne sürüyor­lardı.

İstanbul'daki İtilâf yüksek komiserle­ri, 20 Nisan'da Babıâli'ye bir nota gön­dererek barış şartlarını almak üzere bir Türk delegasyonunun gönderilmesini is­tedi. 30 Nisan 1920'de Paris'e hareket eden Osmanlı heyetine 11 Mayıs günü barış şartları resmen tevdi edildi ve bu şartlara bir ay içinde yazılı olarak karşı­lık verilmesi istendi. Halbuki Mustafa Kemal Paşa ve Büyük Millet Meclisi, İs­tanbul Murahhas Heyeti'nin Türk mille­tini temsil etmediğini ve barış konferan­sının Türkiye'nin herhangi bir bölümüy­le ilgili kararını kabule de yetkili olma­dığını vurguluyordu.

Osmanlı İmparatorlugu'nu ölüme mah­kûm eden barış şartları açıklanır açık­lanmaz bütün Türkiye yasa boğuldu. Bü­tün gözler tek kurtuluş ümidi olarak Ankara'ya çevrildi. Damad Ferid Paşa hü­kümeti, Ankara'nın karşı çıkmasına rağ­men 10 Ağustos 1920'de Sevr Antlaşması'nı imzalamak zorunda kaldı. Tür­kiye'nin her yanında 10 Ağustos yas gü­nü olarak kabul edildi ve Türkçe gazete­ler siyah çerçeve içinde yayımlandı. Ma­ğazalar kapatılarak memleketin kur­tuluşu için bütün camilerde toplantılar düzenlendi. Sevr, barış antlaşması de­ğil savaş antlaşması olarak kabul edil­di. Memleketin savaş ganimeti olarak kasten ve oldukça cüretli bir şekilde bölünmesine karşı millî mukavemet gittik­çe kuvvetlendi.



İtilâf devletleri, özellikle İngiltere Sevr Antlaşması şartlarını Türkler'e zorla ka­bul ettirmek amacıyla Yunanlılar'ı araç olarak kullandı. İzmir bölgesindeki Yu­nan ordusu, müttefik yüksek konseyi­nin karan doğrultusunda, 22 Haziran 1920'de Orta Anadolu'ya doğru hareke­te geçti. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da ise Ermeniler'i ileri sürmek suretiyle iş­gallere başlandı. Buna karşılık Türk kuv­vetleri önce Doğu Anadolu'yu, daha son­ra Güney Anadolu'yu düşmandan temiz­ledi. I ve II. İnönü, Sakarya ve Dumlupınar zaferleriyle 9 Eylül 1922'de Yunan­lılar İzmir'de denize döküldü. 11 Ekim 1922'de Mudanya Mütarekesi imzalan­dı. Uzun müzakerelerden sonra 24 Temmuz 1923'te kabul edilen Lozan Antlaş­ması ile Anadolu ve Doğu Trakya'da ku­rulmuş olan Türkiye'nin istiklâli resmen tanınmış oldu. 234


Yüklə 1,66 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   40




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə