Amr b. MÜRre 4 Bibliyografya 4



Yüklə 1,66 Mb.
səhifə19/40
tarix15.10.2018
ölçüsü1,66 Mb.
#74166
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   ...   40

Bibliyografya


1- BA, MAD, nr. 563.

2- BA. KK, nr. 262, 266.

3- TSMA. D 5246.

4- Feridun Ahmed Bey. Münşeatü's-selatîn, İstanbul 1274-75, II, 403-407.

5- Ayn Ali, Kavânîn-i Al-i Osman, s. 13-35, 44-60.

6- Kâtib Çelebi. Cihannümâ, İstanbul 1145, s. 21-22.

7- Ch. Texier. Küçük Asya (trc. Ali Suad), İs­tanbul 1232-33, I-Ill.

8- Cuinet, MV;

9- Uzunçarşılı. Osmanlı Tarihi, II, 580-581.

10- D. Pitcher, An Historical Geography of the Ottoman Empire, Leiden 1972.

11- M. A. Cook. Population Pressure in Rural Anatolia 1450-1600, London 1972.

12- İlber Ortaylı, Tanzimat'tan Sonra Mahallî İda­reler (1840-1878), Ankara 1974.

13- Metin Kunt. Sancaktan Eyalete, İstanbul 1978, s. 125-198.

14- Mehmet İpşirli, Osmanlı İmparatorluğu'nda Kadıaskerlik Müessesesi (doçentik tezi, 1982), İÜ Ed. Fak., s. 123-126.

15- Tuncer Baykara, Ana­dolu'nun Tarihî Coğrafyasına Girişi: Ana­dolu'nun İdarî Taksimatı, Ankara 1988.

16- F. Taeschner. “Anadolu”, El2 (İng.), I, 468-476.
2) Sosyoekonomik Hayat ve Şehirleşme.
Türkler'in Anadolu'yu yurt tutmaların­dan sonra bu tarihî yanmada yeni sa­hiplerinin idare, siyaset, kültür ve geleneklerine uygun bir karakter kazanma­ya başlamıştır. Önce Selçuklu, daha son­ra Türkmen beylikleri ve nihayet bura­daki siyasî birliği sağlayan Osmanlılar döneminde Anadolu kesif bir Türk yer­leşmesine sahne olmuştur. Vaktiyle Bi­zans hâkimiyetinde iken XIII-XIV. yüz­yıllardan itibaren Türkmen akınına uğ­rayan batı bölgelerindeki bu yerleşme­nin bütün özellikleri. Osmanlılar döne­minde tutulan tahrir defterlerinden açık olarak ortaya konabilmektedir. Nitekim Selçuklular'in dağılma devri ve Moğollar'ın Anadolu'yu istilâları sırasında, devrin kaynaklarına göre. 3 milyondan fazla Türkmen bu bölgelere yerleşmiştir. Anadolu'da Türkler'in iskânı, o sıralarda genellikle boş olan eski yerleşme yerle­rinin yanı sıra yeni yerleşme merkezle­rinin de oluşmasına yol açmıştı. Bunun sonucu olarak eski iskân merkezleri ye­ni sahiplerinin dillerine uygun bir isim değişikliğine uğramış, yeni kurulan ka­saba ve kır iskân merkezleri, yani köy ve mezraalar yeni adlarla anılmıştır. Bir kısım kalabalık Türkmen toplulukları ise konar göçer bir hayat tarzını sürdüre­rek yaylak ve kışlak mahalleri arasında sürekli bir faaliyet göstermişlerdir. Eko­nomik hayat şehirlerde daha ziyade kü­çük imalât sanayii ile ticaret ve el sa­natlarına, kır kesiminde ziraate, konar göçerlerde ise geniş ölçüde hayvancılı­ğa dayanmaktaydı. Beylikler dönemin­de Anadolu'nun sahil kesimindeki bazı liman ve iskeleler dış ticarete yönelik bir ticarî faaliyete sahne oluyor, iç kesim­lerdeki büyük ticaret merkezlerinin dı­şarıya açılan birer kapısı niteliğini ta­şıyordu. Bu dönemde Karadeniz'de Si­nop, Samsun, Fatsa; Ege'de Foça, İzmir, Ayasuluk, Balat; Akdeniz'de Antalya ve Alanya limanları bunların başında geli­yordu. İç Anadolu'da ise Sivas, Kayseri. Konya, Tokat gibi şehirler önemli tica­ret yolları üzerinde bulunan büyük mer­kezlerdi. Erzurum, Sivas ve Tokat'tan Karadeniz iskelelerine ulaşan doğu mal­ları Kırım ve Rusya steplerine gönderili­yor, buraların malları da yine aynı yolla Anadolu'ya giriyordu. Batı Anadolu'nun madenleri (saptuz), dokumaları ve ziraî mahsulleri Foça, Ayasuluk, Balat. İzmir gibi iskelelere ulaşıyor ve Avrupa'ya sevkediliyordu. XV. yüzyıla doğru bu iskele­lerden Foça, Ayasuluk ve Balafın önemi azalmaya başladı. Buna karşılık güney­deki Antalya ve Alanya Mısır'dan ve Suri­ye'den gelen mallann girdiği, ayrıca Ana­dolu mallarının satıldığı önemli limanlar haline geldi. Pamuklu dokumalar, ipek­liler, ham pamuk, halı, kilim, deri ma­mulleri, zamk. bakır, gümüş, mazı, ke­reste, susam, balmumu ve tahıllar Ana­dolu'nun ticarî değere sahip mahsulle­rini teşkil ediyordu. Kütahya, Alaşehir ve Denizli'nin kumaşları ve tülbentleri­nin yanı sıra Diyarbekir, Alaşehir ve Ba­lıkesir'in ipekleri Bizans sarayına gidi­yordu. İç Anadolu ve Doğu Anadolu'nun soflanı Arap ülkelerinde çok beğeniliyor­du. Anadolu'da özellikle Foça, Şebinka­rahisar, Ulubat ve Kütahya'da çıkarılan şap, Ceneviz ve Floransalılar tarafından işleniyordu. En önemli dış satım malla­rından biri de pamuktu. Mazı, zamk ve reçine gibi maddelerin ihraç limanlan ise Balat, Alanya ve Antalya idi. Avrupa ticaretinde özellikle Venedikliler büyük rol oynuyordu ve bunlar daha ziyade Batı bölgelerinde faaliyet gösteriyordu. Cenevizliler ise öteden beri kolonilerinin bulunduğu Kuzey sahillerinde ticaret ya­pıyorlardı. Buna karşılık Batı’da sahile açık bulunan ve denizcilikle uğraşan Türkmen beylikleri de deniz ticareti ya­parak Avrupalı denizci devletlere zaman zaman rakip oluyorlardı.

Anadolu'da Osmanlı hâkimiyetinin tam olarak tesisi ve siyasî birliğin sağlanma­sı ile sosyal ve iktisadî yönden daha is­tikrarlı bir gelişme meydana geldi. Bu devrede geleneksel ekonomik faaliyet­ler devam etmekle birlikte son derece sistemli bir toprak teşkilâtı oluşturul­ması ziraate ağırlık kazandırdı. Şehir­lerde ise ticaretin yanı sıra bazı sanayi kolları önem kazandı. Özellikle Ankara, Konya, Sivas, Tokat, Amasya, Diyarbekir ve Urfa gibi eski büyük şehirler Os­manlılar döneminde de iktisadî önemi­ni korudu. XIV. yüzyıldan itibaren Os­manlı Devleti'nin siyasî merkezi olan Bursa, aynı zamanda önemli bir iktisa­dî merkez ve doğu-batı ticaretinin bir antreposu durumuna geldi. İpek ticare­ti Bursa'da başlıca ekonomik faaliye­ti teşkil ediyordu. Bilhassa XV. yüzyıl­da Avrupa'da ipek sanayiinin gelişmeye başlaması Bursa'nın önemini daha da arttırdı. Bursa bir ticaret merkezi olma özelliğini İstanbul'un alınmasından son­ra da sürdürdü. Ancak İstanbul üç kı­taya yayılan Osmanlı Devleti'nin en bü­yük iktisadî merkezi olarak ortaya çıktı. 1516-1517'de Ortadoğu ile Mısır'ın ele geçirilmesi ve Kızıldeniz hâkimiyeti, Hint baharat ticareti yolunun yeniden canlan­masına, Hindistan ve Endonezya bahara­tının Osmanlı ülkesine akmasına yol aç­tı. XIII-X1V. yüzyıllarda Hint ticaret mal­ları ve baharatı Mısır ve Suriye limanları yoluyla Antalya ve Alanya limanlarına, oradan da Bursa'ya ulaşıyordu. İstan­bul'un alınmasından sonra ise Mısır-İs­tanbul denizyolu önem kazanırken Mı­sır-Antalya-Bursa yolu eski önemini kay­betti. Öte yandan Karadeniz sahil limanlarında iç kesimlerin pamuklu dokuma ve kumaşlarının Rusya'ya şevki Osman­lılar zamanında da sürdü. XVI. yüzyılın sonlarından itibaren Batıda gelişmeye başlayan ticarî zihniyet ve merkantilizm, kısa süre sonra Osmanlı piyasasını ve ekonomisini de etkiledi. Bunun sonu­cunda XVII. yüzyıldan itibaren Doğu Ak­deniz Avrupa ticaretinin açık pazarı ha­line gelerek Osmanlı iş kolları bundan zarar görmeye başladı. XVIII-XIX. yüz­yıllarda ise Batı'da başlayan sanayi in­kılâbı, Osmanlı ekonomisinde ve dolayı­sıyla Anadolu'nun iktisadiyatında yıkıcı tesirler yaptı.

Osmanlılar döneminde iktisadî canlılı­ğı artan Anadolu'nun XV. yüzyılda nüfu­su tahminen 6 milyona ulaşıyordu. XVI. yüzyıla ait tahrir defterlerinden anlaşıl­dığına göre, yüzyılın başına nisbetle son yansında nüfusta büyük artışlar mey­dana gelmişti. Bu durum aynı zamanda ziraate ayrılan toprakların fazlalaşması­na yol açmakla birlikte birtakım huzur­suzlukların sebeplerinden birini teşkil etti. Kır kesiminde % 40 nisbetine ula­şan nüfus artışı asıl tesirini şehirlerde gösterdi. Nitekim XVI. yüzyılın ikinci ya­rısında genel olarak Anadolu'da şehir nüfusundaki artış nispeti % 80 dolayın­da idi. İstanbul'un XVI. yüzyıl başlannda 400.000'e varan nüfusu yüzyılın sonuna doğru 700.000'e yaklaşmış ve diğer Ana­dolu şehirleri nüfusunun % 40'ına yakı­nını teşkil etmişti. XVI. yüzyıl başların­da İstanbul kendinden sonraki en büyük Anadolu şehri olan Bursa'dan yedi kat daha fazla nüfusa sahipken bu oran asır sonunda on kata ulaşmıştır. Bursa’nın nüfusu 1575'e doğru 65.000 dolayın­daydı. Bu arada Anadolu şehirlerinden Tokat'ın 1521-1530'da 7-8000, 1571-1580'de 13.000; Diyarbekirin 1518'de 12.000, 1540'ta 18.000; Mardin'in 1518-de 8000, 1564'te 19.000; Ayıntab'ın 1536'da 11.000, 1575'te 16.000; Anka­ra'nın 1521-1530'da 13.000, 1571-1580'-de 25.000; Sivas'ın 1521-1530'da 5000, 1571-1580'de 15.000; Kırşehir'in 1526'-da 1500-1600. 1584'te 5000 civarında bir nüfusa sahip olması nüfus artış hızı­nı açıkça göstermektedir. Ayrıca 1571’de Kayseri'nin 30.000, 1584'te Kon­ya'nın 15.000, 1565'te Maraş'ın 14.000, 1584'te Niğde'nin 10-12.000, 1583'te Trabzon'un 11.000. 1574'te Manisa'nın 8000. Kütahya'nın 9000 dolayında nü­fusu bulunuyordu. Anadolu şehirlerin­deki bu nüfus artışları, bilhassa iç karı­şıklık yıllarında yoğunluk kazanmış, XVII. yüzyıl başındaki büyük isyanlar, ziraatle uğraşan çiftçi-köylünün daha güvenilir olan şehir ve kasabalara göçmesine yol açmıştır. XVII. yüzyılda tahminen 7 milyonu bulan Anadolu nüfusu giderek ar­tış göstermiş, XVIII. yüzyılda 8 milyona ulaşmıştır.

Osmanlılar döneminde Anadolu şehir­leri, ziraî üretimin başlıca mübadele mer­kezleri olarak ayrı bir yere sahip olmuş­tur. Bunun yanı sıra sanayi kollarından dericilik dokumacılıkla birlikte bütün Anadolu şehirlerinin temel üretim faali­yetlerinin başında gelmiştir. Ticarî ha­yatın XVI. yüzyılda gelişmesiyle Anado­lu şehirlerinde bunun gerektirdiği ye­ni mekân anlayışı ortaya çıkmış, bedes­tenlerin etrafı dolmaya ve şehirler ge­nişlemeye başlamıştır. Özellikle yeni in­şa edilen cami. medrese, imaret vb. eserler şehirlerin gelişmesinde bir baş­ka önemli sebep olmuştur. Nitekim İs­tanbul, Edirne. Bursa ve Konya gibi şe­hirler bu eserlerin etrafında büyük bir gelişme göstermiştir. Bunun yanı sıra Edirne'ye bağlı olan Uzunköprü, Kon­ya'ya bağlı Karapınar, Kayseri'ye bağlı İncesu, Niğde'ye bağlı Ulukışla ve Nev­şehir gibi kasabaların kuruluşunda ve gelişmesinde bu tür eserlerin büyük ro­lü olmuştur. Ayrıca bu vesileyle şehir­lerde yerli tüccarların faaliyetleri gide­rek daha da artmıştır.

Anadolu şehir ve kasabaları halkının büyük kısmını müslüman-Türk ahali teş­kil etmekteydi. Şehir halkı genelikle bir cami veya mescidin çevresinde teşekkül etmiş olan ve mahalle adı verilen küçük idarî birimlerde oturuyordu. Gayrimüslimler 244 ise genel­likle bir arada kendilerine mahsus ma­hallelere sahiptiler. Ayrıca yerleşme mer­kezlerinde idareciler, kazâî yetki sahip­leri, askerî zümre mensuplan şehir halkından ayrı bir statüde idiler. Şehir ile­ri gelenlerinin 245 önem kazan­ması ve söz sahibi olmaları daha ziyade XVII. yüzyılda olmuştur. Timar* siste­mi içindeki köy ve mezraalarda yaşayan halk çiftçilik ve ziraatla uğraşıyor, Ana­dolu'da kır kesiminde belirli aralıklarla kurulan pazarlarda mallannın mübade­lesini yapıyordu.

Anadolu'daki yerleşme yerleri, XVI-XIX. yüzyıllarda başlıca dört kademe ha­linde sınıflandınlabilmektedir. İlk kade­meyi başşehir olan İstanbul teşkil edi­yordu ve nüfusu yarım milyonu aşan tek merkezdi. İkinci kademede beylerbeyilik ve sancak merkezleri, üçüncü kade­mede sancak içnde nefs olarak nitelen­dirilen şehir ve kasabalar, dördüncü kademede kır iskân merkezleri, köyler ve mezraalar yer alıyordu. XVII ve XVIII. yüzyıllardaki karışık dönemler, dördüncü kademedeki köy ve mezraalann, özel­likle savunmasız ova köylerinin dağıl­masına yol açmış ve daha güvenilir, sır­tını dağlara vermiş yeni köylerin teşek­külüne sebep olmuştur.

Yerleşik halkın yanı sıra Anadolu'da mevcut önemli bir unsur da Türkmen veya Yörük adıyla bilinen konar göçer aşiretlerdi. Devlet tarafından hususî ve malî bir idarî teşkilâta tâbi kılınan aşi­retler, toplu olarak bulundukları yerlerde çeşitti adlarla biliniyorlardı. Bunlardan Dulkadırlı Yörükleri Maraş ve Elbistan bölgesinde, Boz-ulus Türkmenleri Diyarbekir bölgesinde, Atçeken 246 ulusu Konya'nın ova bölgesinde. Karacakoyunlu Yörükleri Aydın yöresinde, Otu­rak-Barza, Güne-Barza, İskender Bey, Kayı, Horzum, KızılcaYalınc ve Karacakoyunlu Yörükleri Muğla bölgesinde, Bo­lu Yörükleri Bolu bölgesinde. Ulu Yörük Orta Anadolu bölgesinde, Mamalu Türk­menleri Yozgat sancağında, Yeni-İl Türk­menleri Sivas, Yozgat, Divriği, Maraş yöresinde, Çepni Yörükleri Giresun, Trab­zon, Ordu, Karahisâr-ı Şarki bölgeleriyle Bat Anadolu'da, Dânişmendli Türkmen­leri Aksaray, Niğde, Kırşehir ve Ortaköy yöresinde. Teke ve İç-il Yörükleri Antal­ya-Silifke yöresinde, Ramazanlı ulusu, Varsak, Avşar, Beydili, Bayat gibi Yörük­ler de Çukurova'da bulunuyordu. Ana­dolu'daki aşiretlerin yerleştirilmesine, özellikle XVII. yüzyıl sonlarından itiba­ren büyük bir gayret gösterilmiştir. Mu­ayyen bir plan dahilinde gerçekleştiri­len bu yerleştirmenin ana hedefi, aşi­retlerin merkeziyetçi devlet nizamı ile bağdaşmayan hareketlerine son ver­mek, harap ve boş yerleri imar etmek ve yeniden ziraata açmaktı. Bunun ne­ticesinde Anadolu'da iskân merkezleri olarak tesbit edilen Urfa, Afyonkarahisar. Adana ve Bozok sancakları içinde yeni yerleşme yerleri ortaya çıkmıştır. Bu yerleştirme hareketi XVIII. yüzyılda da devam etmiş ve özellikle Kayseri, Adana, İçel, Kırşehir, Bozok, Antalya, İs­parta, Diyarbekir, Erzurum, Malatya ve Nevşehir bölgelerinde yeni iskân mer­kezleri kurulmuştur. XIX. yüzyılda kay­bedilen topraklar halkının ve kuzeyden göç edenlerin Anadolu'ya gelmesiyle ba­zı bölgelerdeki nüfus yapısı, daha da farklı bir mahiyet kazanmıştır.

XIX. yüzyılda Avrupa'daki endüstri hamlesi Osmanlı ülkesini de sarsmış ve Avrupa malları Anadolu pazarlarını isti­lâ etmiştir. XVI. yüzyılda Anadolu'daki geleneksel üretim faaliyetlerinin yapıl­dığı ve üretim merkezi olma özelliğine sahip şehirler, XIX. yüzyılda malların toplanıp dağıtıldığı bir pazar yeri haline gelmiştir. Ekonomik yapının değişmesi, yeni ticaret yollarının ve demiryolları­nın eski güzergâhlardan farklı yerler­den geçmesi, bazı eski Anadolu ticaret şehirlerinin zayıflamasına yol açmıştır. Yeni yollar üzerindeki şehirler kalabalık merkezler olarak ortaya çıkmıştır, özel­likle demiryollarını iç kesimlerden sa­hillere ulaştıran noktalar büyük geliş­me göstermiş. İç kesimlerde yeni ulaşım ağının uzağında kalan bazı eski merkez­ler ise önemini kaybetmiştir. Bu dönem­de Batı Anadolu'da İzmir, güneyde Mer­sin, kuzeyde Samsun ve Trabzon liman­ları iç kesimle olan bağlantıları sebe­biyle ticarî faaliyetin yoğunlaştığı mer­kezler olmuştur. Bunlar arasında İzmir 250.000'e ulaşan nüfusu ile İstanbul'­dan sonra ikinci büyük şehir haline gel­miştir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu şe­hirleri ise geleneksel sosyal yapılaşma­sını ve ticaret hayatını eskisine benzer tarzda sürdürebilmiştir. Buna bağlı ola­rak XIX. yüzyıl sonlarında Anadolu'nun nüfusu yaklaşık 12 milyona ulaşmıştır. Bu yüzyılda Anadolu şehirleri dışa açıl­manın, yeni ulaşım ve haberleşme sis­temlerinin ortaya çıkmasının tesirleriyle mekân bakımından ayrı bir gelişmeye uğramıştır. Şehir merkezleri sadece eko­nomik duruma bağlı olarak değil aynı zamanda idarî düzenlemeler sebebiyle de büyük önem kazanmıştır. Buralar idare binalarının toplandığı, zengin ke­sime hizmet veren mağaza ve eğlence yerlerinin yoğunlaştığı, iş yerlerinin, han­ların, bankaların yer aldığı yeni bir şekil almıştır. Bu durum giderek merkez çev­resinden itibaren şehrin genişlemesini ve dış mahallelerin teşekkülünü hazır­lamıştır. 247




Yüklə 1,66 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   ...   40




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə