172
ve yılanın unsurlarını barındırdığı gibi beyaz güvencininkini de barındırır.”
483
Burada
hem cömertlik hem de kendi çıkarını gözetme, insan doğasında kaynaşmış durumdadır.
Egoist, insan doğasını korku ve kendini sevme gibi dürtülerle sınırlandırılmış olarak
görür. Hume ise hem cömertçe hem de cömert olmayan birçok tutku tarafından
insanların harekete geçirildiğine dikkat çeker. Ayrıca o, bu unsurların da kişiden kişiye
farklılık arz ettiğine inanır.
484
Her şeye rağmen bunlar içinde ahlâkî duygu, kişisel
menfaat değil yardımseverliktir. Hume, bunlara dayanarak dengeli bir ahlâk psikolojisi
geliştirmeye çalışır.
Hume, insan doğasında bulunan duyguların ahlâkî ilkelerin ilk kaynakları
olduğunu savundu ve şöyle dedi: “Bizde niçin başkalarına karşı bir insanlık veya bir
dostluk hissinin bulunduğunu sorarak araştırmalarımızı daha ileriye götürme isteğimiz
gereksizdir. Bunun insan doğasında bulunan bir ilke olduğunu tecrübe etmemiz
yeterlidir. Nedenler hakkında sorgulama yaparken bir yerde durmamız gerekiyor ve her
bilimde bazı genel ilkeler vardır ki biz, bunların ötesinde daha genel ilkeler bulmayı
ümit etmeyiz… Biz bunları burada güvenilir bir şekilde asıl, ilk ilkeler olarak kabul
ederiz.”
485
Adam Smith, teorisini Hume’un sempati anlayışının derin bir eleştirisine
dayandırır. Smith, Hume’un sırf başkasının hissettiği şeyi bilmenin o kişi ile sempati
kurmak için yeterli olduğu düşüncesinin yanlış olduğunu belirtir. Eğer siz hislerin
duruma uygun olmadığını düşünürseniz, başkasının hisleri ile çok iyi sempati
kuramazsınız. Örneğin, düşme sonucu dizinde çok az bir sıyrık olan, ama bundan çok
tedirginlik duyan/ çokça üzülen bir kişiyi düşünelim. Siz, bu kişinin üzüntüsünü, onun
abartılı üzüntüsüyle sempati kurmadan çok iyi bir şekilde anlayabilirsiniz.
486
Smith,
sürekli olarak başkalarının acı duygularını paylaşma konusunda Hume’u hatalı bulur.
Gereksiz şeylerden dolayı mutsuz olan bir kişiyle meşgul olmak, çok daha can sıkıcıdır.
Fakat Smith, sempatinin ahlâkta önemli olduğu konusunda Hume’la aynı fikirdedir;
fakat onun ne olduğu ve öneminin nereden geldiği konusunda Hume’u hatalı bulur.
Smith’e göre en önemli nokta sempatinin arzu edilir olmasıdır. Ancak Smith’e göre
sadece gözlemcinin failin duygularını paylaşmak istemesi yeterli değildir; fail de
gözlemcinin duygularını paylaşmak ister. Bu, failleri gözlemcilerin tepkilerine karşılık
verme gayretine sevk eder.
487
4
4
8
8
3
3
Hume, EPM, s. 147.
4
4
8
8
4
4
Beauchamp, agm., s. 26.
4
4
8
8
5
5
Hume, EPM, s. 109.
486
Harman, age., s. 188.
4
4
8
8
7
7
Otteson, agm., s. 51; Harman, age., s. 189.
173
Smith’in The Theory of Moral Sentiments adlı kitabının ilk cümlesi, sempatinin
mahiyetini açıklar: “ nsan ne kadar bencil sanılırsa sanılsın onun doğasında, görme
zevkinin dışında hiçbir şey beklemeksizin, diğer insanların kaderleriyle ilgilenmesini
sağlayan, onların mutluluğunu kendisi açısından bir zorunluluk haline getiren bazı
ilkeler bulunur. Başkalarının acı çektiğini hissettiğimizde ortaya çıkan şefkat ve
merhamet duygusu, bunlardandır ve bu duygular, onları iyice anlamamızı sağlar.”
488
Smith’e göre sempati, diğer failleri yargılaması için gözlemciye bir ölçü verir.
Gözlemci, kendi başına failin içinde bulunduğu durumu ve bu durum karşısında nasıl
hareket edeceğini hayal eder. Eğer faillerin tepkisi gözlemcinin hayal ettiği tepki ile
aynı olursa, gözlemci failin duygularını paylaşmış olur. Eğer failin tepkisi gözlemcinin
hayal ettiğinden çok daha fazla ise, o failin duygularını paylaşamaz. Gözlemciler,
sempati kurabildikleri tepkileri onaylarken, sempati kuramadıklarını onaylamazlar.
Smith şöyle yazar: “Başkalarının görüşlerini tasvip etmek veya etmemek, bizimle
onların uzlaştıklarını göstermekten daha başka bir anlama gelmez.”
489
Failin durumuna
gelince o, tarafsız gözlemcinin sempatisini kazanmaya çalışmaz. Fail, tarafsız bir bakış
açısıyla ahlâkî eyleme yönelir. Fail, tarafsız gözlemcinin dikkate aldığı şeyleri, dikkate
alır; çünkü zaman zaman kendisi de tarafsız bir gözlemci olur.
490
Smith, gözlemcinin karar vermesinde geleneksel tepkilerin çok önemli
olduğunu düşünür. Bu yüzden Smith’in teorisi, Hume’unkine göre çok daha uzlaşımcı
(konvansiyonel) ve gelenekseldir. Hume da geleneğin ve alışkanlıkların önemli
olduğunu düşünüyordu; çünkü alışkanlıklar yararlıdır: nsanlar geleneklerine bağlı
olarak elde ettikleri şeylerden dolayı çok daha mutlu olurlar. Fakat Smith’e göre
alışkanlıklar, dolaylı değil de doğrudan bir etkiye sahiptirler. Alışkanlıklar, bir
gözlemcinin nasıl tepki vereceğini belirlemesini sağlar.
491
Motivasyon sorununa gelince Hume, yardımseverlik ve kişisel menfaat
sentezini savunuyordu. Smith, hemen hemen Hume gibi düşünür. Yardımseverlik ve
kişisel menfaatin başkaları ile sempati kuracak kadar motive edici olduğunu söylerken
Smith, “övgüye değerlik sevgisi”nin de önemli bir dürtü olduğunu ekler. Ona göre
övgüye değerlik sevgisi, övgü sevgisinden tamamen farklıdır. Biz, insanların takdire
ş
ayan gördükleri şeylerden dolayı kendimizi takdire şayan görürüz.
492
Smith, bu
düşünceyi sağlamlaştırmak için, övgüye değerliğin insandaki ilk arzulardan biri
4
4
8
8
8
8
Smith, age., s. 9.
4
4
8
8
9
9
Harman, age., s. 189.
4
4
9
9
0
0
Age.
, s. 193.
4
4
9
9
1
1
Harman, age., s. 190.
4
4
9
9
2
2
Age.
, s. 191.
Dostları ilə paylaş: |